.
.

Ehlader Araştırma Bölümü


O dönem Osmanlı İmparatorluğu topraklarında bulunan Mısır’da dünyaya gelen Muhammed Sadık Bey (1822-1902) fotoğrafçılık ve daha sonra ise tarih araştırmaları adına oldukça kıymetli bir miras bırakmıştır.

Londra'da yaşayan araştırmacı yazar John De St. Jorre (d.1936) Albay Muhammed Sadık Bey hakkında şöyle bir anektod nakleder: 

“Ocak 1861'in sonlarında, Amerikalılar iç savaşa hazırlanırken, Kahire'deki Mısırlı bir albay, daha barışçıl türden bir görev için doğuya giden trene binerek Süveyş'e doğru harekete geçti.

Genelkurmay subayı ve mühendis olan Muhammed Sadık, bagajına çok çeşitli ölçüm aletleri koymuştu; bunlar arasında mesafeyi ölçmek için kullanılan tekerleğe benzer bir cihaz olan "hektometre" de vardı. Ayrıca nispeten yeni bir buluşu da dikkatlice bagajına yüklemişti: büyük, hantal ıslak plakalı bir kamera.

Sadık'ın varış noktası Arabistan'dı. Askeri görevi, Kızıldeniz'deki Vehh limanı ile mukaddes Medine şehri arasındaki bölgeyi araştırmak ve bölgenin topografyası, iklimi, yolları ve insan yerleşimleri hakkında rapor hazırlamaktı. Görünüşe göre fotoğrafçılık bu seyahatinin resmi bir parçası değil, yalnızca albayın edindiği ve seyahatleri sırasında sürdürmeyi umduğu bir hobiydi. Sadık Bey, Süveyş'te kısa bir süre kaldıktan sonra gemiye bindi ve iki gün sonra Vehh'e ulaştı. Vehh o zamanlar Kızıldeniz kıyısı boyunca Akabe'den güneye doğru uzanan Mısır Hac yolu üzerinde yoğun, orta büyüklükte bir limandı..

Sadık Bey ve kendisine eşlik eden küçük grubu daha sonra güneye doğru yola çıktılar ve yolun büyük bir bölümünü Vadiû’l-Hamd'ı takip ederek Medine'ye kadar 418 kilometreyi kat etmek 12 günlerini aldı. Grup hareket ettikçe Sadık Bey çorak, dağlık rotayı ölçtü, haritasını çıkardı ve kaydetti; tahkimatları ve tatlı su ve erzak elde edilebilecek alanları not etti. Piyade gitmek oldukça zordu. Sıcaklıklar gündüzleri 38-40 dereceyi aşarken ve geceleri neredeyse donma noktasına kadar düşüyordu. Ama derken etrafını saran tepelere karşı yükselen ince minareleriyle surlarla çevrili Medine şehri ortaya çıktı. Grup durdu ve Albay Muhammed Sadık Bey, Kahire'den ayrıldığından beri ilk kez değerli fotoğraf makinesini kılıfından çıkardı.”

İşte şu anda müşahede ettiğimiz fotoğraflar bu yorucu yolculuğun sonunda bizlere miras kalmıştır.

Yazar John De St. Jorre yazısına şöyle devam ediyordu:

“12 Şubat 1861 günü öğleden sonra Muhammed Sadık, yanındaki kamerasıyla Medine'ye bakarken, o anın tarihi doğasının farkında görünüyordu. Hemen işe koyuldu; ölçüyor, çiziyor, halk ile röportaj yapıyor ve fotoğraf çekiyordu. Mescid-i Nebevî'nin ve kubbesinin fotoğraflarını çekti ve ardından şehrin dışına çıkarak Medine'nin muhteşem panoramik manzarasını yakaladı. Sadık günlüğüne "Benden önce hiç kimse böyle fotoğraflar çekmedi" diye not etti.

Arap ve Müslüman olmanın Sadık'a açıkçası çok faydası oldu ve görünüşe bakılırsa kutsal şehirlere yaptığı gezilerde hiç kimse onu rahatsız etmedi.”

Hâlbuki Vahhabiler fotoğraf çekmeyi şirk, haram, günah ve hatta suç olarak görüyorlardı. Bu durum fotoğrafçıların Mekke ve Medine'yi fotoğraflamasını imkânsız hale getiriyordu. Muhammed Sadık Bey daha sonra Venedik'teki üçüncü uluslararası coğrafyacılar konferansında fotoğraflarını sergiledi ve konferansın altın madalya ödülünü kazandı.

Albay Muhammed Sadık Bey'in bu karesi, Medine şehrinin kuzeybatı kısmından güneydoğu tarafına ve şehir surlarının dışına doğru çekilmiştir. Karenin yaklaşık orta kısmında Mescid-i Nebî'nin kubbesi ve Peygamber Efendimizin (s.a.a.) mübarek türbesi, sol tarafında da iki minare arasında İmamların türbesi görülmektedir.

Bu fotoğraf 1861 yılında ve sonraki ise 1880 civarında çekildi ve yaklaşık 46 yıl sonra, 31 Nisan 1926’da ise Ehl-i Beyt İmamlarının mukaddes türbesi ve hatta Bakî Kabristanlığı tekfirci Vahhabiler tarafından tahrip edildi.

Fotoğrafın alt sol kısmında Muhammed Sadık Bey'in unvanını taşıyan imzası görülmektedir.

Albay Muhammed Sadık Bey