Alevi Din Âlimi Ali Akın CABA  

.
.

Nedir kul hakkı? Bakın, dikkat ederseniz, “Müslüman Hakkı” veya “Mümin Hakkı” denmiyor. İnanca, itikada, düşünceye bakılmadan sadece Allah’ın kulu olman yeterli bu kapsama girmen için.

Bütün insanlar, Allah’ın kuludur; öyleyse bütün insanların hakkını gözetmeliyiz. Donuk Vahabi, İşit zihniyetinden kurtulup bütün insanları “Kul Hakkı” kapsamında görmeliyiz.

Maalesef, bazı Müslümanlardaki en kötü ve donuk düşüncelerden birisi, sadece kendi taraftarları için kul hakkına inanmalarıdır. Kendi cemaatindense, kendi kurumundansa, kendi ekibindense kul hakkını gözet; ama bunun dışındakilere gerek yok. Gıybet, kul hakkıdır; ama başka cemaatlerin, başka kurumların, başka ekiplerin gıybetini yapabilirsin. Ne kadar yoz, sığ ve saplantılı bir düşünce, değil mi?!

Gürültü ile başkalarını rahatsız etmek kul hakkıdır; ama senin cemaatinden veya senin ekibinden değilse önemli değil; mikrofonun sesini istediğin kadar yükseltebilirsin!! Gece yarısı, herkesin uyuduğu bir sırada yüksek sesle dua okuyabilirsin. Ama komşular rahatsız olacak, uykudan uyanacaklar; olsun biraz da kulaklarına Hak ve Doğru söz gitsin!! Bu nasıl bir mantık? Bu nasıl bir düşünce? Nasıl da zihinler yobazlaşmış. Vahabiliği, İşid’i sadece belli bir kesime ve belli bir bölgeye sınırlamayın. Adın ne olursa olsun eğer düşünce tarzın böyleyse, sen de Vahabisin!

Daru’l Harp diye bir tabir kullanırlar ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederler. Daru’l Harp, yani İslam’a göre yönetilmeyen yerler, ülkeler. Bu kisve altında bu yerlerde istediğini yapabilirsin, derler bu zihniyete sahip olanlar. Elektriği kaçak kullan, suyu kaçak kullan; tamam da bu hırsızlık değil mi? Yok, Daru’l Harp’ta yaşıyoruz, önemli değil; istediğini çal, gücünün yettiğini çal. Torpille oğlunu, yeğenini işe sokabilirsin; ama başkasının hakkına girmiş olmuyor muyuz? Ne hakkı kardeşim Daru’l Harp’te yaşıyoruz; kimin gücü kime yeterse.

Maalesef, Maalesef! Bazı Müslümanım diye geçinen beş vakit namaza beş daha katarak kılan bazı dindarların düşüncesi böyle.

Ya da kul hakkı deyince akıllara sadece birsinin malına zarar vermek veya gıybet geliyor. Hayır, kul hakkının dairesi oldukça geniştir. Hatta sosyal medyada, birisinin yazısını, çalışmasını, izinsiz olarak kendi adına paylaşman dahi kul hakkıdır. Yazılan bir kitabı, kendi adına bastırman kul hakkıdır. Buna literatürde telif hakkı, denmektedir. Bu, emek hırsızlığıdır ve bir diğer sakıncası da onun yazısı ve kitabı ile kendine itibar toplamaya çalışmandır.

Bir diğer kul hakkı ise bir insanı zor ve sıkıntılı durumlara düşürmektir. Söylediğimiz sözlerle, itibarımızı ve makamımızı kullanarak, iftira ve yalan söyleyerek birilerini zora düşürmek de kul hakkıdır. Şahsiyet terörü en büyük kul hakkıdır. Bir kimsenin şahsiyetine zarar vermek, onun malına zarar vermekten daha kötüdür.

Bunlar, kul hakkına birer örnektir; elbette kul hakkı daha kapsamlıdır ki Allah bizlere idrak etmeyi nasip etsin.    

İmam Ali (a.s):

جَعَلَ اللهُ سُبحانَهُ حُقوقَ عِبادِهِ مُقَدَّمَةً لِحُقوقِهِ

 “Allah-u Teâlâ, kullarının haklarını, kendi hakkına mukaddime karar kılmıştır.”[1]

İmam Muhammed Bakır (a.s):

اوَّلُ قطرةٍ مِنَ الشَّهیدِ كفّارَةٌ لِذُنوبِهِ اِلاّ الدَّین فَاِنَّ كفّارَتَه قَضاءُه

“Şehitten ilk dökülen kandamlası, onun bütün günahlarının kefaretidir; ama borcu konusunda, sadece onun ödenmesi ile affedilir.”[2]

İmam Ali (a.s):

الحَجَرُ الغَصبُ فی ‌الدّارِ رَهنٌ عَلی خَرابِها!

“Evde kullanılan gasp edilmiş bir tuğla, o evin harap olmasına vesiledir.”[3]

İmam Cafer Sadık (a.s):

السُّراّقُ ثَلاثَةٌ: مانِعُ الزّكاةِ وَ مُستَحِلُّ مُهورِ النِّساءِ! وَ كَذلِكَ مَنِ اسْتَدانَ دَیناً وَ لَم یَنوِ قَضاءَهُ

“Hırsızlar üç türlüdür: Birincisi, zekât vermeyenler; ikincisi, eşlerinin mihrlerini vermeyenler ve üçüncüsü ise geri vermemek kastıyla borç alanlardır.”[4]  

İmam Cafer Sadık (a.s):

اِنَّ الله لایَرفَعُ اِلَیهِ دُعاءَ عَبدٍ فی بَطنِهِ حرامٌ أَو عِندَهُ مَظلِمةٌ لِأَحَدٍ مِن خَلقِه

“Allah-u Teâlâ, karnında haram lokma olan veya boynunda kul hakkı olan birisinin duasını kabul etmez.”[5]

İmam Cafer Sadık (a.s):

“Duasının kabul olmasını isteyen birisinin, kazancı helal olmalı ve boynunda kul hakkı olmamalıdır.”[6]

Hz. Peygamber (s.a.a):

ایّاكُمُ وَ الدَّینَ، فَاِنَّهُ هَمٌّ بِاللّیل وَ ذُلٌّ بِالنّهارِ

“Çok zorda kalmadıkça borç almaktan kaçının. Çünkü borç insan için geceleri gam ve keder ve gündüzleri ise zillet vesilesidir.”[7]

Allah’ım! Yaratmış olduğun hiçbir kulunun hakkına girmemeyi bizlere nasip et. İnsanlara zulmetmekten bizleri koru. Birilerine zulmederek senin dergâhında kendimizi sana şikâyet ettirmeyelim. Allah’ım! Kıyamet gününde senin dergâhına kul hakkı ile gelmeyelim!

[1] Gureru’l Hikem, s. 77.
[2] Vesailu’ş Şia, c. 13, s. 85.
[3] Nehcü’l Belağa, Hikmet: 232
[4] Hisal, c.1, s. 74.
[5] Biharu’l Envar, c. 93, s. 321. 
[6] Biharu’l Envar, c. 93, s. 321. 
[7] Biharu’l Envar, c. 103, s. 141.