.
.

Allah-u Teâlâ Hz. Musa’ya şöyle vahyetti:

مَن مَاتَ تَائِباً مِنَ الغِیبَةِ فَهُوَ آخِرُ مَن یَدخُلُ الجَنَّةَ؛ وَ مَن مَاتَ مُصِرّاً عَلَیها فَهُوَ أَوَّلُ مَن یَدخُلُ النَّارَ

“Yaptığı gıybet ve dedikodulardan tövbe etmiş bir halde ölen kimse, cennete en son girecek kimsedir ve gıybet ve dedikodu etmede ısrar ederek ölen kimse ise cehenneme ilk girecek kimsedir.”

İmam Cafer-i Sadık (as) şöyle buyuruyor:

“Eğer birisi, bir müminin şahsiyetini düşürmek ve onu kötülemek için bir söz söylerse ve bu şekilde onu, toplum içinde küçük düşürmeyi hedeflerse, Allah-u Teâlâ, onu kendi velayetinin dışına çıkartır ve Şeytan’ın velayetine doğru gönderir. Ama Şeytan dahi onu kabul etmez.”

Gıybet ve dedikodu, birisinin yapmış olduğu hataları, günahları ve ayıplarını aleni hale getirmektir. Bu kusurlar ister cismi olsun isterse ahlaki olsun fark etmez. Amellerinde olsun veya sözlerinde olsun fark etmez. Hatta kendisinde değil de ona ait şeylerde dahi olsa gıybet sayılır. Örneğin: Elbisesinde, evinde, eşinde, evlatlarında ve bunun gibi ona ait şeylerdeki kusurları da dile getirmek gıybet ve dedikodu sayılır.

Dolaysıyla açık ve herkes tarafından bilinen zahiri kusurları ve hataları dile getirmek gıybet değildir. Örneğin, birisi herkes tarafından sinirli olarak biliniyor; onun sinirli olduğunu söylemek gıybet değildir. Ama sinirli olduğu bilinmeyen, normal veya yumuşak huylu olarak bilinen birisi, eğer bazen bir sinirli harekette bulunursa, bunu dillendirmek gıybettir. Ya da bedende olan kusur ve eksiklikler. Bunları zikretmek de eğer o kimseyi küçük düşürme kastı ile olmazsa haram değildir. Örneğin gözleri görmeyen birisi hakkında şöyle denirse: Kör hasan geldi. Kel Hasan geldi. Ama eğer küçük düşürme kastı olursa haramdır.

İmam Cafer-i Sadık şöyle buyuruyor:

الغِیبَةُ أَن تَقُولَ فِی أَخِیکَ مَا سَتَرَهُ اللهُ عَلیهِ، وَ أَمَّا الأَمرُ الظَّاهِرُ فِیهِ، مِثلُ الحِدَّةِ وَ العَجَلَةِ فَلا، وَالبُهتانُ أَن تَقُولَ فِیهِ مَا لَیسَ فِیهِ

“Gıybet ve dedikodu, mümin kardeşin hakkında Allah’ın gizlediği şeyleri söylemendir. Ama sinirlilik, agresiflik ve acelecilik gibi zahir ve açık olan şeylerin söylenmesi gıybet değildir. Elbette bu sözlerin içinde töhmet ve iftira, olmamalıdır.” 

Hucurat Suresi 12. Ayet-i kerime:

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اجْتَنِبُوا كَثٖيرًا مِنَ الظَّنِّ اِنَّ بَعْضَ الظَّنِّ اِثْمٌ وَلَا تَجَسَّسُوا وَلَا يَغْتَبْ بَعْضُكُمْ بَعْضًا اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخٖيهِ مَيْتًا فَكَرِهْتُمُوهُ وَاتَّقُوا اللّٰهَ اِنَّ اللّٰهَ تَوَّابٌ رَحٖيمٌ   

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah'a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.”

    

Hz. Peygamber’in (saa) sahabelerinden iki kişi, Hz. Selman’ın gıybetini, dedikodusunu yapmışlardı. Bu iki sahabe, Hz. Selman’ı yemek getirmesi için Hz. Peygamber’in yanına göndermişlerdi. Hz. Peygamber de Selman’ı beytülmalın sorumlusu olan Usame b. Zeyd’in yanına gönderdi. Usame şöyle dedi: Şimdi size verecek bir şey yok. Bunun üzerine o iki sahabe Usame hakkında kötü konuştular ve şöyle dediler: O, cimrilik yapmıştır. Selman hakkında da şöyle dediler: Selman’ı, eğer Semihe Kuyusuna göndersek (Su bakımından en zengin kuyu idi) onu da kurutur. Bu iki sahabe olayın detaylarını öğrenmek için Usame’nin yanına geldiler. Burada Hz. Peygamber (saa) şöyle buyurdu: “Ben sizlerin ağızlarında yediğiniz etlerin izlerini görmekteyim.” Dediler: Ey Allah’ın Resulü! Biz bugün hiç et yemedik. Hz. Peygamber (saa): “Evet, Selman ve Usame’nin etini yediniz.” Bunun üzerine bu ayet nazil oldu ve gıybet haram kılındı.

Gıybet ve Dedikodu hastalığından kurtulmak gerekir.

Gıybet ve dedikodu, diğer kötü sıfatlar gibi yavaş yavaş psikolojik bir hastalık haline gelir. Gıybet ve dedikodu eden bundan oldukça zevk almaya başlar. Onun, bunun şahsiyetini düşürdüğü ve rezil ettiği için sevinir ve bundan haz alır. Bu, oldukça tehlikeli bir merhaledir. Bu hale gelmeden önce kendimizi tedavi etmeliyiz. Cimrilik, hasetlik, kin beslemek, düşmanlık ve kendini beğenme sıfatları da böyledir. Bunlar ruhumuzda yer etmeden onları söküp atmalıyız.

Bu sıfatların kötü akıbetleri hakkında tefekkür etmeliyiz. Bunların ilerlemesi psikolojik hastalıklar oluşturur. Bu dünyadaki zararlarını ve en önemlisi ahiretteki zararlarını düşünmeliyiz. Bunu desteklemek için en önemli konu ahiret inancımızı güçlendirmeliyiz. Ölümü sürekli anmalıyız ve ölümü ve ahireti hatırlatacak ortamlarda sıkça bulunmalıyız.

Gıybet ve Dedikodu bazı durumlarda istisna edilmiştir.

Elbette gıybet konusunda bazı istisnalar vardır. Örneğin evlilik için meşveret edildiğinde araştırılan kimsenin normalde söylenmemesi gereken kusur ve eksiklikleri varsa söylenmelidir. Hiç kimse tarafından bilinmeyen önemli bir ahlaki sorunu varsa, evlenme için araştırıldığında söylenmelidir. Buradaki gıybet haram değildir.

Ya da birisiyle ortak iş yapmak isteyen birisi size ortaklık yapacağı şahıs hakkında sorduğunda o kimsenin bu konuda eksikleri varsa söylenmesi gerekir ki zarar edilmesin.

Elbette bunlar istisnai durumlardır. Gıybet ve Dedikodu bir nevi şahsiyet terörüdür ki şahsın cismine zarar vermekten daha büyük yaralar açar. Birisinin bedeninde yara açtığınızda tedavi olarak yaşamına devam eder. Ama şahsiyetine zarar verdiğiniz de ise o şahsın toplum içinde yaşaması oldukça zor olur. Bu yüzden gıybet ve dedikodu en büyük kul haklarından birisidir.

Bir de toplum içinde şöyle bir söz var: “Ya ben doğruları söylüyorum, olmayan bir şeyi demiyorum ki”

Zaten olanları ve gerçekleri dediğin için bunun adı gıybet ve dedikodudur. Eğer olmayan şeyleri söylersen, yalan söylersen bunun adı iftira olur.

Allah-u Teâlâ bizleri gıybet ve dedikodu etmekten ve edenlerin de şerrinden korusun…

* * *

Alevi Din Âlimi

Ali Akın Caba