Ehlader Araştırma Bölümü

Ebulfazl Abbas (a) İslam tarihinin sahnesine gelmiş geçmiş en büyük savaş komutanlarından biri olarak çıkmıştır. Az sayıda savaşa katılmış olmasına rağmen gösterdiği kahramanlığı ve üstün kişilik özellikleri sayesinde namı dünyanın her dilinin konuşulduğu yeri kapsamış ve insanlık için eşi benzeri görülmemiş bir örnek oluşturmuştur.

Ebulfazl Taff gününde kelimelerin anlatmaya yetmeyeceği ölçüde büyük bir kararlılık ve üstün bir irade örneği sergilemiş, korkusuzluğu ve azminin gücüyle İbni Ziyad’ın askerlerine karşı tek başına bir ordu gibi durmuş, onları savaş meydanında hezimete uğrattığı gibi psikolojik olarak da hezimete uğratmıştır.

Ebulfazl’ın sergilediği kahramanlıklar yüzyıllar boyunca insanların dillerinde olmuş ve olmaktadır da… İnsanlık, bir adamın dert ve musibetlerle yüklü bir halde tam teçhizatlı ,piyadesi,atlısı,okçusu,kılıçlısı ve mızraklısıyla onbinlerden oluşan bir orduya karşı tek başına saldırıya geçip,onlara hem asker olarak hem de malzeme olarak büyük zaiyat verdirden birini görmemiştir. Tarihçiler Hz. Ebulfazl’ın yiğitliğinden bahsederken (Taff Gününde) O hazretin her ne zaman bir tabura karşı saldırıya geçse,saldırıya geçtiği taburun sayısının çokluğunun etki etmediğini, askerlerin yüreklerinin göğüs kafeslerinden dışarı fırlarcasına korku dolu bir halde birbirlerini ezmek pahasına çiğneyerek kaçtıklarını, hatta kimi zaman da bu telaş sonucu oluşan korkulu kaçışlarının bazılarının bazısını ezip öldürmesiyle sonuçlandığını belirtmişlerdir.

Şüphesiz Hz. Ebulfazl’ın izzete ve şerefli duruşa çağıran cesareti, diğer üstün kişilik özellikleri ve yetenekleri sadece O’nun ve Müslümanların değil insani değerlere inanıp, insanlığın yüce erdemlerini kabullenen ve benimseyen her insan için onur kaynağıdır.

Hz. Ebulfazl'ın (a.s) lezzetini kendisinin tatmış olduğu muhteşem kahramanlıklarına ilaveten, kendisi aynı zamanda şerefli özelliklerin ve (önemli işlere gösterdiği) büyük eğilimlerin bir timsaliydi. Asalet, vefa, özellikle zor zamanlarda gösterilen türden sadakatle koruyucu ve kollayıcı oluş adeta kendisinde can bulmuştur. Kardeşi Ebil Ahraar (Özgürlerin Babası) İmam Hüseyin'i (a.s) büyük zorluk geçirdiği günlerde büyük bir vefa örneği gösterek korumuş, kollamış, canı pahasına korumuş ve yine Onun uğruna canını feda etmiştir. Hiç şüphesiz bu türden bir fedakarlık,vefa ve kara gün dostluğu ancak ve ancak Allahu Teala’nın kalbini sınayıp hidayetini arttırdığı birinin gösterebileceği cinstendir.

Hz. Abbas Kardeşi İmam Hüseyin (a.s) ile olan davranışlarında ve tavırlarında İslami kardeşliğin hakikatini doğru bir biçimde canlandırmış, bu kardeşliğin tüm değerlerini ve örneklerini bariz bir biçimde ortaya koymuş ve edebin, iyiliğin ve ikramın hiçbir güzel rengini yansıtmadan bırakmamış ve kardeşine bu güzelliklerin hepsini sunmuştur. Bunların en mükemmelini de savaş meydanında ortaya koymuştur. Savaşın ortasında suyun etrafından düşmanları kovup suyun kenarına eriştiğinde, ciğeri günlerdir susuzluktan kavrulmuş olduğu halde iken kardeşi İmam Hüseyin ve Ehlibeyt’ten olan küçük kıza (Allah’ın selamı onların üzerine olsun) verdiği su getirme sözünü hatırlamıştır! Kurumuş dudaklarının günlerdir içmeyi arzusu olan suyu, Kardeşi ve Kardeşi’nin Kızı içmeden içmeyi o ulvî gururuna yedirememiş ve avucuna kadar götürdüğü soğuk suyu içmeyerek nehre geri atmıştır!

Tarihin sayfalarına bir göz atın!

Tüm milletlerin tarihinde böylesi bir sadık kardeşlik örneği görülmüş müdür hiç?! Tüm meşhur asilzadelerin ve kahramanların kayıtlarına bakın! Hiç böylesi bir başkasını düşünme (özgecilik) ve bu cinsten bir asalet örneği görülmüş müdür?!

Şüphesiz Hz. Ebulfazl Abbas şiarını kardeşi Ebi’l-Ahrar İmam Hüseyin’in (Allah’ın selamı her ikisinin de üzerine olsun) yücelttiği ilkeler uğruna şehit olmuştur. O ilkelerin en önemlisi de içinde bulunduğu doğu coğrafyasından başlamak üzere tüm dünyada Kur’an’ın hükmünü ayakta tutmak ve hiçbir topluluğun başka bir topluluğa karşı ayrıcalık sahibi olmadan yeryüzünün tüm zenginliklerinin insanlar arasında paylaştırılarak tüm dünyanın adalet ile yönetilmesidir.

Hz. Ebulfazl, her Müslümanın ve her insanın özgürlüğüne ve hak ettiği değerler bütünlüğüne kavuşması, İslam’ın rahmeti ile zulmü kökten bitirmeyi amaçlayan yüce nimetini yaymak için ve korkuya ya da dehşete hiçbir şekilde müsamaha göstermeyen bir toplumun inşası uğruna şehadet şerbetini içmiştir.

Hz. Ebulfazl (Aa) özgürlüğün ve kerametin meş’alesini kaldırmış, şehitlerden oluşan o kutlu kafileleri şeref ve izzet meydanlarına doğru sürmek suretiyle zalim ve zorbaların ağırlığı altında ezilen Müslüman toplumların zafer elde etmesine önderlik etmiştir.


Hz. Ebulfazl (a) cihad meydanına Allah’ın o yüce kelimesinin yeryüzünde yayılması için dalmıştır. İşte o ilahi kelime, insanlar arasında kerim (insani değerlerin tümüyle bütünleşik) yaşamak için tam teşeküllü bir hayat düzenidir.

Allah’ın kitabını açıkça beyan ettiği ve akıl sahiplerine ibretler oluşturduğu bir devrim başlatmıştır İmam Hüseyin (a)… Ve işte bu devrim ile zulmün kalelerini ve zorbaların atlarını yerle bir etmiştir.

Ve tıpkı İmam Hüseyin’in (a) buyurduğu gibi, kendisi bu tarihe devasa biçimde yön veren ve komutanlık eden devrimi ne eğlence olsun diye, ne böbürlenmek için, ne zulm olsun diye, ne de bozgunluk çıkarmak için başlatmamıştır. Aksine sadece o an ümmetin her türlü kanun ve öğreti bakımından sapkın Emevi yönetiminin doğurduğu acı verici düzeni değiştirmektir. Zira azgın ve sapkın Emevi düzeni insanların hayatını cehenneme çevirmiş, İslam topraklarını zulmün, zorbalığın ve terörün her cinsten olanıyla doldurup taşırmıştı. Bu zulme uğramış yörelerden en zor durumda olanları ise Ziyad Bin Ebih’in yönetiminde olan bölge, Muaviye’nin yönettiği Irak bölgesi ve gayrımeşru biçimde kardeşinin (Ziyad) hükmettiği bölgelerdir. İşte bunlar fitnenin ateşini tutuşturmuş, insanlar arasında Allahu Teala’nın indirmediği hükümlerle hükmetmiş, iyinin yerine kötüyü ve suçlunun yerine masumu cezalandırmış, hiçbir delil olmadan sadece zan ve töhmet ile masum canlara kıyarak daha önce insanlar arasında apaçık bir biçimde ilan ettiklerini bilfiil gündelik hayatta yaşanan gerçeklere dönüştürmüşlerdir.

Şüphesiz zulüm ve zorbalığa karşı silahlı mücadele aracılığıyla verilen savaşlar arasında alınan başarılı sonuçlar açısından ve tüm dünyayı ilgilendiren tarihi olaylar arasında en önemli hadiselerden biri Kerbela destanıdır. Bu elem verici olay İslam toplumlarını ilgilendiren tarihin yönünü değiştirmiş ve zulme karşı verilen direnişte yepyeni ufuklar açmıştır.

Bu ölümsüz destan, özgürlerin duygularını alevlendirerek onları kula kulluk etmenin, ezikliğin boyunduruğundan ve gayrimeşru yönetimlerden halklarını kurtarmak için silahlı mücadele yolunu açmıştır.

Şüphesiz Şehitlerin Efendisi muzaffer olmuştur.Yüce ilkeler ve hedefleri de. Ve zalimlere ve zorbalara karşı verilen kutsal mücadelede ölümsüz bir timsal olarak tarih boyunca sapasağlam ayakta durmuş ve devrimcileri fedakarlık ruhuyla coşturmuştur. Hiç şüphe yok ki yaşadığı ağır musibetlerden ötürü Gam Babası (Ebu Zeym) olarak da anılan İmam Hüseyin (A) Efendimiz’in kazanmış olduğu en büyük zaferlerden biri de; yapmış olduğu devrim aracılığıyla Emevi yönetimini dini meşruiyet kıyafetinden soymasıdır. İslamla veyahut Müslümanlarla hiçbir şekilde ilgisi olmadığını,aksine o zalim yönetimin ümmetin ne rızasına ne de seçimiyle olmayan ve sadece kılıç zoruna dayanan bir diktatörlük rejimi olduğunu apaçık bir biçimde gözler önüne sermiştir.


Ebil Ahrar İmam Hüseyin’in (a) yaptıkları, Emevi yönetiminin temeline patlayıcı yerleştirilmişçesine yıkmış, onların gururunu, fücurunu ve azgınlıklarını yerle bir ederek tarih boyunca haktan ve adaletten sapan kara bir örnek olarak kalmalarını sağlamıştır.

Ebil Ahrar’ın (a) kıyamı, Müslüman toplumları içlerinde bulundukları uyku halinde ya da uyuşturulmuş gibi yaşamaktan uyandırarak gözlerini açmış, güçlü bir dev edasıyla ve atılganca özgürlük,bağımsızlık ve insanca yaşama sloganıyla o kara düzenden kurtulmak için ardı ardına devrimler yaptırmıştır.

Müslüman toplumlar, İmam Hüseyin (a) Kıyamı’nın bir uzantısı olan ve ardı ardına devam eden ayaklanmalar çıkararak Emevi düzeninin varlığına son vermişlerdir.


Bahsetmemiz gereken önemli bir ayrıntı da Kerbela Faciası ve İmam Hüseyin'in başına gelen apaçık zulüm ve işkence ; boşu boşuna, tesadüf eseri veya önemli bir nedeni bulunmayan trajik bir hadise şeklinde cereyan etmemesidir. Aksine daha önce İslam topraklarına hükmeden bazı yönetici ve sorumluların devlet yönetimine olan çarpık bakış açılarının ve dolambaçlı siyasi tavırlarının bir sonucudur. Çünkü onlar, devlet yönetimini ele geçirmeyi, ganimet elde etme ve servetlerini çoğaltabilmek uğruna kazanılan büyük bir zafer olarak görmüşlerdir. Oysa İslam, devleti yönetimine topluma hizmet aracı, fikir hayatı ve ekonomiyi geliştirme vesilesi olarak bakmıştır ve ümmetin ekonomisinin yönetimini Allahu Teala karşısında kulluk ve sorumluluk olarak görmüştür. İslam; ekonomiden sorumlu olmayı, devlet hazinesinden devlet hükümdarının veya yönetimden sorumlu olanların eş dostun malına mal katma ve savurganlık etme aracı görmez. Aksine çok ciddi bir sorumluluk olduğu için azami miktarda tasarruf ve İslam ümmetinin ihtiyaçları için hak ve adalet ölçüsünde en uygun para akışını düzenleme aracı olarak görmüş ve öyle ifade etmiştir. Ancak bahsettiğimiz üzere, İmam Hüseyin’in (A) yaşadığı facianın yoluna taş döşeyen çarpık anlayışlı devlet yöneticileri meseleye hiç bu şekilde bakmamışlar ve olan olmuştur.

İslam topraklarını bu şekilde yöneten çarpık anlayışlı devlet adamlarının başında ise Allah’ın malını gaspeden ve Allah’ın kullarını kendilerine köle edinen Ümeyyeoğulları (Beni Ümeyye) “sultanları” gelmektedir. Ümmete yaptıkları zulm ile yüce değerini aşağılamaları ve haklarına ettikleri tecavüz yetmiyormuş gibi Alevilere özellikle zulmetmiş ve Hz.Ali Efendimiz’in (a.s) takipçilerinin kökünü kurutmaya çalışmışlardır. Hz. Ebulfazl Efendimiz de Peygamber Hanedanı Ehlibeyt’e ve Onların takipçilerine yaşatılan zorlu ve çileli günlere ve zorlu badirelere bizzat tanıklık etmiştir. Şüphe yoktur ki bu yaşananlar; O’nun kutlu nefsinde de büyük yaralar açmış ve acılar bırakmıştır.

Hz. Ebulfazl'ın (a) Kerbela destanındaki rolünü ifade etmek gerekirse, bilinmelidir ki kendisi önem sırasında Hak ve Adalet talebinin gerçekleştiği olaylar dünyasında ölümsüzleşen bu büyük Destanın yazarı Ebil Ahrar İmam Hüseyin'den hemen sonra gelir. Gösterdiği müşiş kahramanlıkların ve İbn-i Ziyâd’ın askerlerinin karşısındaki yüce direnişinin yanı sıra Kardeşi’ne sunduğu yüce hizmetler ile İmam Hüseyin'in tüm ashabı ile mükerrem Ehlibeyti halkını aşmış ve bu seviyeye erişmiştir. Hz. Ebulfazl (a) akıllara durgunluk veren yiğitlik örnekleri sergilemiş, İmam Hüseyin’in (A) Ashabı’nın ve mükerrem hane halkının gönüllerine cesaret ve coşku yayarak, onları Pak Kardeşi’ne ve O’nun Kutlu Davası uğruna cihad etmeye, fedakarlık göstermeye ve her şeylerini feda etmeye teşvik etmiş ve büyük bir ilham ve moral dinamosu olmuştur. Yaptıkları sayesinde, bu yüce kişilik özellikleri o kutlu kahramanların benliklerine yerleşmiş ve bu vesileyle adı ilahi tarihe kazınan o yüce insanlar Allahu Teala’nın yüce Kelimesini tüm dünya üzerinde yukarıda tutmak için savaş meydanına çıkarak şehadet şerbetini içmişlerdir.

Hz. Abbas (a) kardeşinin yaşadığı en zorlu günlerde yanıbaşında durmuş, bir an onsun ondan ayrılmamış, iyiliğin ve ikramın her türlüsünü kardeşine sunmuş ve her şeyini O’nun uğruna feda etmiştir. Hz. Abbas, Hz. Hüseyin’in (a.s) sancaktarı, işlerinin idarecisi ve O’na yapılan tüm hizmetlerde sorumluluğu kendisi üstlenmişti. Raviler diyorlar ki: Hz. Abbas'ın Kardeşi İmam Hüseyin’e (A) karşı duyduğu tüm kalbini kaplayan sevgi ve ihlas, O’nun uğrunda canını feda ettirmişti. Üstelik İmam Hüseyin O’na adeta misafir gibi muamele etmiş ve tüm kutlu ashabı ile mükerrem hane halkı meydana çıkıp hepsi şehit olmadan savaşa girmesine izin vermemişti. Buna izin vermeyişinin nedeni Hz. Abbas’ın sağ ve yanı başında var oluşunun O’na güç vermesiydi. Hz.Abbas şehit olunca da kendini bir başına, yaban ellerde hissetti ve hayata dair tüm umutlarını yitirdi. Kardeşinin yanına varınca en acılı biçimde O’nun için ağladı. Kardeşiyle ölümsüz cennetlerde buluşmak için de savaş meydanına çıkışını hızlandırdı.

Selam olsun sana Ey Ebulfazl!

Hiç şüphe yok ki kutlu hayatın ve şehadetin insanlığın tüm değerleri için güvenli bir buluşma noktasıdır!


İslam ve insanlık aleminde şan ve şerefin zirvesine yerleşen Taff günü şehitleri için müşiş bir örnek olarak sen, tek başına yetersin!