.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

İslam dışı irfânların pratik bir takım yöntemlerine başvurmak ne tür sakıncalar doğurabilir? Örneğin Hint ve Cuki irfânlarında insandaki odaklanma gücünü artırmak amacıyla mum ışığı veya herhangi bir şeye odaklanıp onun dışında hiçbir şey düşünmemek tavsiye ediliyor. Bir süre bunu yaparsanız zamanla odaklanma gücünüz artacaktır ve ileriki aşamalarda birtakım olağanüstü ruhî yeteneklere sahip olacaksınız. Burada sorulan soru şu: Neden Müslümanlar her şeyden kopup da Allah’a yoğunlaşmak için bu tür alıştırmalar yapmasınlar? Odaklanma yeteneğine sahip olan bir insan, doğal olarak irfânın nihaî hedefine yani Allah’ta fani olmak hedefine daha hızlı ve daha kolay ulaşacaktır.

Kıbleye Yönelirken Okunan Dua
Kıbleye Yönelirken Okunan Dua
İçeriği Görüntüle

Bu soruya cevap vermeden önce şunu belirtmeliyiz ki maalesef günümüzde İslam topraklarının her köşesinde farklı isimler altında İslamî değerleri yok etmeğe çalışan birtakım çalışmalar yürütülüyor. Gizli veya açık yapılan bu faaliyetler tamamen planlı hareketlerdir. Bunun bir örneği ise İrfan ve manevîyat adı altında Hint ve Cuki öğretilerini insanlara aşılayan merkezlerdir. Bunun için yurt dışında bir takım konferanslar bile düzenleniyor ve burada Buda veya Cuki irfânlarında belirli konumlara varmış olan Müslümanlara rütbe ve unvan veriliyor. Sonrasında ise bu şahısların bu öğretileri Müslüman toplumlar içinde yaymaya çalıştığı gözlemleniyor.

Gerçek şu ki İslam düşmanları bu tür yöntemlerle temiz düşünceli Müslüman kitlesini kandırmaya çalışıyorlar. İslamî öğretilerle ulaşamayacağını düşündüğü birtakım irfânî hakikatlere Cukilerin yöntemleriyle ulaşmayı uman birisi kendisini kandırmıştır. Allah’a giden yolu Allah’ın kendisi, peygamberler göndererek, bize göstermiştir. Kur’an gibi sağlıklı ve sağlam bir araç elimizde iken kemal yolunda ilerlemek için kesinlikle yeminli düşmanımız şeytanın hazırlanmasında payı olduğu birtakım diğer araçlara başvurmak çok büyük bir yanlıştır.

Bu tür uydurma irfânlarda doğru öğretiler ve doğru yöntemlere rastlayabilirsiniz; ancak daha önce açıkladığımız üzere tamamen bâtıl bir irfân kolu yoktur zaten ve bütün bu uydurma irfânlarda bâtıl öğretiler hak öğretilerle birlikte insanlara sunulmaya çalışılıyor. Şeytanın yöntemi de budur zaten. Şeytan, yanlışları doğrularla birlikte insanlara aşılıyor.

Hz. İmam Ali (a.s) konuyla ilgili olarak şöyle buyuruyor:

فَلَوْ اَنَّ الباطِلَ خَلَصَ مِنْ مِزاجِ الْحَقِّ لَمْ يَخْفَ عَلَى الْمُرْتادينَ وَ لَوْ اَنَّ الْحَقَّ خَلَصَ مِنْ لَبْسِ الْباطِلِ لاَنْقَطَعَتْ عَنْهُ اَلْسُنُ الْمُعانِدينَ وَ لكِنْ يُؤْخَذُ مِنْ هذا ضِغْثٌ وَ مِنْ هذا ضِغْثٌ فَيُمْزَجانِ فَهُنالِكَ يَسْتَوْلِي الشَّيْطانُ عَلى اَوْلِيائِهِ

“Hakka bâtıl karıştırılmazsa hak, onu arayanlara gizli kalmaz. Hak, bâtıldan ayrılsaydı bâtıl üzerine ısrarla duranların dili ondan kesilirdi. Ancak bundan bir pay, ondan bir pay alıp karıştırılıyor ve işte burada şeytan, kendi dostlarına egemen olabiliyor.”

Dolayısıyla bu bâtıl yollarda doğru şeylere de rastlayabilirsiniz. Ancak bu, kesinlikle bu yolların doğruluğuna işaret değildir. Daha önemlisi, bu doğruların daha mükemmel halinin İslamî öğretilerde var olmasıdır. Sahip olduğumuz şu güzel yolu bırakıp da neden, bir doğrunun yanı sıra doksan dokuz yanlış barındıran bir yola baş koyalım? Bilmeyip de başkalarından öğreneceğimiz ne var?

İlahî olmayan bâtıl şu yollarda nasıl oluyor da doğru hakikatlere rastlayabiliyoruz konusuna gelince, bunun sebebini daha önce açıkladık. Bunun sebebi irfânî ve genel olarak manevî konuların ilahî din ve öğretilerden kaynak bulmasıdır. Ancak ne var ki zamanla bu ilahî dinler üzerinde yapılan değişiklikler aslı itibariyle temiz olan bu öğretileri günümüzdeki hale getirmiştir. Dolayısıyla bu inançlardaki bâtıl öğretileri, sonradan tahriflere uğramış olan kısımlar olarak görebiliriz. Hak unsurları ise el değmeden günümüze kadar gelebilen unsurlar olarak değerlendirebiliriz.

Esasen bir dinin tahrif edilmiş olması bu dindeki bütün öğretilerin değiştirildiği anlamına gelmez. Örneğin biz günümüzdeki Tevrat ve İncil kitaplarının tahrif edildiğine inanıyoruz. Ancak bu kitaplardaki bazı konular aynı şekliyle Kur’an-ı Kerim’de de gelmiştir. Örneğin yüce Allah Kur’an’da İsrail oğullarına indirmiş olduğu hükümlerden birisinin kısas hükmü olduğunu açıklıyor. Ayet-i kerimenin meali şöyledir:

 وَكَتَبْنا عَلَيْهِمْ فِيها أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَْنْفَ بِالاَْنْفِ وَالأُْذُنَ بِالاُْذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصاصٌ فَمَنْ تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفّارَةٌ لَه 

“Tevrat’ta onlara şöyle yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş (karşılık ve cezadır). Yaralar da kısastır (Her yaralama misli ile cezalandırılır). Kim bunu (kısası) bağışlarsa kendisi için o kefaret olur.”[1]

Kısas hükmü İslamî öğretilerden birisidir; ancak aynı zamanda günümüzdeki tahrif edilmiş Tevrat’ta da bu hüküm hala varlığını sürdürüyor.

Dolayısıyla bir dinin tahrif edilmiş olması bu dindeki bütün hakikatlerin değiştirilmiş olması ve bu dindeki bütün öğretilerin alt üst edildiği anlamına gelmez. Genellikle tahrif sonrası bu dindeki birtakım hakikatler dokunulmaksızın öylece yerinde duruyor. Semavî dinler şöyle dursun günümüzde artık puta tapmak şeklini alan dinler bile kök olarak semavî ve ilahî bir kökene dayanıyor. Ancak tarih boyunca üst üste gelen tahrifler sonucu maalesef bugünkü hale gelmiştir. Dolayısıyla örneğin günümüzdeki Budistlerin putlar önünde eğilip kalkması bu dinde doğrular ve hakikatten eser kalmadığını göstermez. Budistler doğru konuşmaya değer veriyorlar, öyleyse bu öğreti onlarda var diye doğru konuşmanın yanlış olduğuna mı inanmalıyız? Acaba bu öğreti onlarda var diye Budistliğin hak bir inanç olduğuna mı inanmalıyız? Bu sonuçların her ikisi de yanlıştır. Zerdüşt dininin üç ana öğretisi şöyledir: Doğru konuş, doğru davran, doğru düşün.

Bu öğretilerin üçü de doğru öğretilerdir ve İslam dini dâhil bütün inançlar bunu onaylıyor. Doğru konuşmak her zaman iyidir, doğru davranmak da her zaman iyidir, doğru düşünmek de aynı şekilde. Ancak bu öğretilerin Zerdüşt dininde olması bu öğretilerin yanlış olduğu anlamında olamaz, nitekim Zerdüşt dininin doğruluğu anlamında da olamaz. Kısaca biz diğer inançlardaki doğruları benimsemeye karşı değiliz; ama bu, ancak kendimizde bu yönde bir boşluk olması durumda doğru bir davranış olabilir. Elimizde doğruluğu garanti edilmiş, eksiksiz bir din ve ilahî kitap varken neden doğru olup olmadığı belli olmayan bir inanca meyledelim? Biraz düşünecek olursak bunun ne denli yanlış olduğunu kolaylıkla anlayabiliriz.


[1] Maide, 45.