.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Kelam, Matematik ve İstatistik Perspektifinden İnsanın Zaman Denklemi

.

Ey Öncenin de öncesi olan, öncesi olmayan

Ey Sonralığın da sonrası, sonu olmayan

Muhammed Bin Mezid

Kelam ilmi, insanın akıl yoluyla inancını temellendirdiği, Allah, Nübüvvet ve Mead inançlarını hakikat ile açıkladığı disiplinler bütünüdür. Bu ilmin merkezinde “zaman” kavramı, kader, irade ve adalet meselelerinin anlaşılmasında önemli ve belirleyici bir rol oynamaktadır.
Zira zaman kavramı geçmiş, şimdi ve geleceğiyle Allah’ın takdir düzenini ifade etmektedir. İlahi kelam, evrende tesadüf değil nizam (düzen) bulunduğunu bildirmektedir.
Matematik, bu nizamın dilidir. İstatistik ise o dilin belirsizlik karşısındaki güven arayışını ifade eden bilim sahasını temsile yetkili kılınmıştır. Kelam ise bu düzenin arkasındaki hikmeti ve adaleti aklen açıklamaktadır. Müslüman düşünür için zaman kavramı hem ilahi kudretin tecelligahı, hem matematiksel denge hem de ahlaki istatistiktir. İnsanın varoluş serüveni, zamanla olan ilişkisi üzerinden okunmaktadır. Zaman, insanın Rabbine doğru yürüdüğü bir yolculuktur. Geçmiş, şimdi ve gelecek olmak üzere, insanın nefsi ve ruhi tekâmül yolculuğunda üç temel merhale bulunmaktadır. “O, sizi topraktan yarattı, sonra size bir ecel tayin etti.”[1] ayet-i kerime, insanın yaratılışla başlayan ve ebediyetle tamamlanacak bir zaman çizgisi içinde bulunduğunu beyan etmektedir. Müslüman birey, tekâmüle giden koordinal üç zaman boyutunu bilerek hem kendi varlığını hem de ilahi düzenin işleyişini anlamlandırmakla sorumludur. Geçmiş bilmeden bugünü anlaşılamaz, bugünü anlamadan da geleceğe hazırlanamaz.

İslam tarihi, bu üç zaman boyutunun birbirine nasıl bağlı olduğunu gösteren en güçlü rehberdir. Çünkü Kur’an-ı Kerim, insanı hem geçmişten ibret almaya, hem içinde bulunduğu zamanı doğru yaşamaya, hem de geleceğe özellikle İlahi adaletin zuhur edeceği çağa hazırlanmaya çağırmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de anlatılan kıssalar, bugünü ve geleceği inşa eden “medrese” niteliği taşımaktadırlar. Allah-u Teâlâ, akledenlere şöyle buyurmaktadır:

“Andolsun, onların kıssalarında akıl sahipleri için ibretler vardır.”[2]

İnsanlığın babası Hz. Âdem’in (a.s) yaratılışıyla başlayan insanlık tarihi, hatadan arınma ve tevbe yoluyla “sıfır noktasına dönme” öğretisini içermektedir. Hz. Nuh (a.s), Hz. İbrahim (a.s), Hz.Yusuf (a.s) ve Hz. Musa (a.s) kısaca geçmişteki bu büyük örneklerin her biri Müslüman bireyin kendi zamanındaki sorumluluğunu anlaması için Kur’ani koordinat sisteminin “referans noktaları”nı oluşturmaktadır. Kur’an-ı Kerim, insanı tarihi olaylara karşı basiret gözüyle bakmaya çağırmaktadır. Çünkü her kıssa kendi “şimdiki zamanlarının” büyük imtihanlarıdır buna binaen her zaman diliminde yeniden yaşanabilecek bir hakikat öğretisi niteliği taşımaktadır. Hz. Salih’in (a.s) devesi, bu anlamda dikkat çekici bir zaman aynası konumunda yer almaktadır. Kavmi, kendisine gönderilen ilahi mucizeyi inkâr ederek o dişi deveyi boğazladı. Bu, bir hayvanın öldürülmesinden öte ilahi mesajın, rahmetin ve sabrın yok edilmesiydi. “Onlar, o dişi deveyi boğazladılar, Rablerinin emrine karşı geldiler...”[3] Geçmişteki bu tutum, bugünde insanın fıtratındaki tertemiz ilahi sesi susturmasına benzer niteliktedir. Hz. Salih’in kavmi, kendisini sıfır noktasından uzaklaştırmış, böylece helake sürüklenmiştir. Bu kıssa, geçmişin insanına olduğu kadar bugünün Müslümanına da, “nimetleri heder etmenin” tehlikesini öğretmektedir.

Hz. Yusuf (a.s) ise, sabır, hikmet ve geleceği görme bilincinin rol modeli olarak karşımıza çıkmaktadır. Kardeşleri tarafından kuyuya atıldığında, geçmişin ihanetiyle yüzleşmiştir. Zindanda, şimdinin sıkıntısını sabırla yaşamış ve sonunda Mısır’ın yönetimine yükselerek geleceğe adaletle yön vermiştir. O’nun hayatı, zamanın üç boyutunda imanın sürekliliğini göstermektedir. Hz. Musa (a.s) da geçmişin esaret zincirini kırıp ümmetine özgür bir gelecek açan peygamberdir. Nil’in sularında bebek olarak bırakılışı, kaderin başlangıç noktasını temsil ederken Firavun’un sarayında büyümesi, şimdinin imtihanını, kavmini denizden geçirmesi ise geleceğin kurtuluşunu temsil etmektedir. Kur’an-ı Kerim kıssalarından bakacak olursak: İnsan, her nefesinde sonsuz zaman aralığında bir noktadadır. “İnsan ile Allah arasında sonsuz mertebe vardır.” Her an, tevbe ile sıfıra ve amel ile bire yaklaşabilir. Kur’an-ı Kerim, bu dinamik dengeyi şöyle anlatmaktadır:

“Kim zerre kadar hayır işlerse onu görür, kim de zerre kadar şer işlerse onu görür.”[4]

Akıl, Duygu, Propaganda
Akıl, Duygu, Propaganda
İçeriği Görüntüle

Ayet-i kerimeden anlaşılacağı üzere, hem istatistikteki “hata payı” kavramını hem de insanın amellerinde “kusursuzluk arayışını” simgelemektedir. Allah’ın adaleti, bütün bu örneklemleri kapsayan mutlak veri evrenini kapsamaktadır.

“Allah, yaptığınız hiçbir şeyi zayi etmez.”[5]

İstatistikte “ortalama” değeri nasıl merkezi eğilim ölçüsüyse, kelamda da “adalet” Allah’ın sıfatları arasındaki merkezi konumda yer almaktadır. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Adalet, her şeyi yerli yerine koymaktır.”

Hadis-i Şerifte ilahi düzen ölçü, denge ve isabet anlamında hem kelami hem matematiksel ifade edilmiştir. İstatistikte “sapma” ne kadar azalırsa, model o kadar güvenilir olur. İnsanın zaman yolculuğunda da “günah sapması” azaldıkça, kalp modeli hakikate yaklaşacaktır. Bu yüzden tevbe, bir tür “veri temizleme”dir. İman ise “modelin doğrulaması”dır. Matematik bilimi, “0 ile 1 arasında sonsuz sayıda sayı vardır” diyerek, insan aklının tahayyül sınırlarını aşan bir gerçeği dile getirmektedir. Bu ifade, kelami düzeyde Allah’ın sonsuz nimetlerinin bir sembolü olarak okunabilir. Çünkü her “0–1 aralığı” bir anlamda yaratılmış varlık ile Rab arasındaki mesafe sonsuz ve manevi anlamda derin bir yolculuktur. Tıpkı istatistik biliminin hatayı “sıfır noktasına” taşımayı hedeflemesi gibi, Müslüman bireyin de günahlarından, gaflet uykusundan ve nefsi sapmalarından uzaklaşarak zamanı ve zamanın İmamını tanıma yoluyla doğduğu günahsız fıtratına dönmesi gereklidir. Her nefes, o sonsuz aralıkta yapılan bir tercih ve her amel de bir yöneliştir. Kur’an ve Ehl-i Beyt tarihi, zaman boyutunu betimleyerek insanı “fıtratın sıfır noktasına”, yani doğuştaki masumiyetine çağırmaktadır. Kur’an-ı Kerim ve İslam tarihi, geçmiş peygamberlerin ve imamların kıssalarını sadece tarih bilgisi olsun diye anlatmaz, vuku bulmuş bu olaylar bugünün insanı için ahlaki koordinatlar sunmaktadır. İnsan, “0 ile 1” aralığında her an bir tercih yapar: “Gafletle uzaklaşmak mı, marifetle yaklaşmak mı?”

Hz. İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:

“Fırsatlar bulutlar gibidir çabuk dağılırlar.”

Kelam geleneğinin, zamanın merkezine “şimdi”yi yerleştirmesinin nedeni yalnızca şu “an”, insanın iradesiyle yön verebileceğinden kaynaklanmaktadır. Matematikteki “0” noktası; Kerbela olayı insanlığın bu merkezdeki en büyük geçmiş ve gelecek sınavıdır. Hz. İmam Hüseyin (a.s), geçmişin tevhid mirasını bugünün zulmüne karşı durarak canlı tutmuştur. O, Hz. Âdem’den Hz. Hatemu-l Enbiya’ya (s.a.a) kadar tüm peygamberlerin mirasının “şimdi”deki tecellisidir. Kanının hala canlı ve diri olması da bununla açıklanmaktadır. Kerbela, insanın sıfır noktasına dönüşünün en somut örneğidir. Çünkü orada mal, makam ve hayat gibi dünyevi değerler sıfırlanmış ve geriye yalnızca imanın saf hali kalmıştır. İmam Hüseyin (a.s) ve ashabı, zamanın bütün boyutlarını birleştirip ebediyete dönüştürmüşlerdir. Kerbela, bu anlamda insanın kendi içindeki zulme karşı kıyamıdır. O gün toprak kızarmış ama hakikat ebedileşmiştir. Zulüm–adalet, hata–doğruluk dengesinin yeniden kurulmasını ifade etmektedir. İmam Hüseyin’in (a.s) Kerbela kıyamı bu denklemin “kalibrasyon noktası”dır. Kelamcıya göre Kerbela, adalet teorisinin pratiğe dönüşü iken istatistikçiye göre ise “aşırı sapmayı düzelten merkezi ölçü” konumunda yer almaktadır.

Gelecek, İslam düşüncesinde İlahi adaletin tam olarak tecelli edeceği “zuhur çağı”nın da sembolüdür. Zamanın sonu, başlangıcına dönecektir. “Allah, nurunu tamamlayacaktır, kâfirler istemese de.”[6] İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuruyla birlikte insanlık, maddi ve manevi anlamda “sıfır hatalı bir düzen”e kavuşacaktır. Bu yönüyle istatistiğin “hata payını sıfırlama” ideali, İmam-ı Zaman’ın adalet nizamında karşılık bulacaktır. “Biz, yeryüzüne zayıf kılınanları mirasçı kılmak istiyoruz.”[7] Ayet-i kerime, İmam Mehdi’nin (a.f) zuhuruna dair en açık ilahi vaadi ifade etmektedir. Geleceğe hazırlanmak, yalnızca dua etmekle değil bilakis bilgi, ahlak ve amel sahasında olgunlaşmakla mümkündür. Kelam ilminde geleceğin en temel konusu mead (ahiret) ve imametin devamıdır. Çünkü İlahi adaletin nihai tecellisi, zuhur çağıyla gerçekleşecektir. Hz. Hüseyin’in (a.s) Kerbela’daki duruşu, bu hazırlığın en somut tezahürüdür. O, geçmişin tevhid mirasını gününün zulmüne karşı durma ile birleştirerek, gelecekteki İlahi nizamın yolunu açmıştır. Nitekim Hz. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Bizden olan, zamanının insanını tanıyandır.” Hadis-i şerif, zaman bilincinin bir iman ölçüsü olduğunu ifade etmektedir. Müslüman birey, içinde bulunduğu çağın fitnelerini tanımalı, hak ile batılı ayırmalı ve zuhur çağının ilmi, ahlakı ve adaletine hazırlık yapmalıdır. İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Kim zamanının imamını tanımazsa, cahiliye ölümüyle ölür.” Kerbela olayı, geçmişin sabrını geleceğin adaletine bağlayan köprüdür. Hz. İmam Hüseyin (a.s), “Ben iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak için kıyam ettim.” buyurmuştur. O’nun kıyamı, “zuhurun ilimle ve adaletle geleceğini” öğretmiştir. Ehl-i Beyt’in (a.s) yolunu takip edenler için “gelecek zaman”, bekleyişin zamansal boyutu ile bir hazırlık halini ifade etmektedir.

“Ey iman edenler! Allah’a ve Resul’e itaat edin, sizden olan emir sahiplerine de.”[8] Ayet, hem nübüvvet hem imamet zincirini ve hem de geleceğin rehberliğini anlatmaktadır.

Zaman, insanın en değerli sermayesidir. İnsan, geçmişin hikmetlerini anladığında, şimdinin imtihanlarını sabırla taşıdığında ve geleceğe imanla yürüdüğünde, hatalarını sıfırlayıp fıtratına döner. Bu, hem istatistikteki “hata payını sıfırlama” idealiyle hem de tasavvuftaki “nefs tezkiyesi” anlayışıyla örtüşmektedir. Günümüz Müslümanının en büyük ödevi zamanının İmamını tanımak ve hazırlık içinde olmasıdır. İnsanın görevi, hem matematiksel dengeye hem kelami hikmete uygun bir hayat sürmektir. Kur’an-ı Kerim şöyle buyurmaktadır:

“Gerçekten insan için ancak çalıştığı vardır.”[9]

Ayet-i kerime, “veri üretme” ve “model oluşturma” metaforuyla okunabilir. İnsanın her fiili, gelecekteki hesabın parametresini belirleyecektir. İslam kelamcıları, bunu “kesb” (kazanım) kavramıyla açıklamaktadırlar. Kul, fiilin yaratıcısı değil, “kazanım” elde edenidir. İstatistikte modelin doğruluğu veriye ve kelamda ise kulun kurtuluşu sahih niyete bağlıdır. Dolayısıyla Müslüman insan, geçmişteki verilerden ibret almalıdır, şimdideki kararlarını adaletle vermelidir ve gelecekteki zuhura akılla hazırlanmalıdır. Zaman, Allah’ın kudretinin bir ölçüsüdür. Matematik, bu ölçünün dili; istatistik, bu ölçüdeki belirsizliğin analizi; kelam ise bu ölçünün anlamıdır.

Nihai olarak zaman bir dairedir ve başlangıcı da sonu da Allah’tır. İnsan, o dairenin merkezine dönerek Rabbine yaklaşacaktır.

“Ey huzura ermiş nefis! Sen O’ndan razı, O da senden razı olarak Rabbine dön.”[10]

Hamd, zamanı mahlûk kılan, varlık düzenini hikmetle kuran Allah’a mahsustur. Salat ve selam, zamanı anlamlandıran rehber Hz. Muhammed’e (s.a.a) ve Allah-u Teâlâ’nın tertemiz kıldığı Ehl-i Beyt’ine (a.s) olsun.

- - - - - - - - - - -

Kaynakça

1. Kur’an-ı Kerim Meali, Ayetullah Murtaza Turabi. (2012). İstanbul: Kevser Yayınları.

2. Nehcü’l-Belâğa, İmam Ali (a.s), Çev. Mehmet S. Hatiboğlu, Kevser, İstanbul, 2015.

3. Allame Tabatabaî, El-Mizan fî Tefsiri’l-Kur’an, Kum

4. Biharü’l-Envar, Allâme Meclisî, Beyrut.

5. Acar, M. (2016, Ekim 26). İslamcı aydınlar, üniversite, yahut İslam dünyası neden bu halde? Fikir Coğrafyası. https://fikircografyasi.com/makale/islamci-aydinlar-universite-yahut-islam-dunyasi-neden-bu-halde

6. Kur’an Kıssalarında Ahlâk ve Hikmet, Dr. Mustafa Öztürk, Ankara, 2019.

7. İrfan ve Matematik Felsefesi, Prof. Dr. Kerem Karabulut, İstanbul Üniversitesi Yayınları, 2022.

8. Bilimsel Düşünce ve Kelâm İlişkisi, Prof. Dr. Recep Kılıç, Ankara Üniversitesi Yayınları, 2019

9. Fahri, Macit. İslam Düşünce Tarihi. Ankara: Ankara Okulu Yayınları.

10. Şeriati, Ali. Ali. (Çev. E. Arslan), Fecr Yayınları.

11. “Nehcül Belağa'da Dünya ve Ahiret Anlayışı”, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.

12. Kanbir, Ö., & Dikkaya, M. (2022). İslam dünyasının geri kalma nedenleri üzerine bir analiz. İktisadi İdari ve Siyasal Araştırmalar Dergisi, 7(19), 556–580. https://doi.org/10.25204/iktisad.1023798

13. Gölpınarlı, Abdülbaki. Kur’an-ı Kerim ve Meali. İstanbul: İnkılap Kitabevi.

14. Şeyh Muhammed Cevad b. Şeyh Muhammed Şuşteri’nin yazdığı “Şerafetu’l A’mal fi Şerh-i Dua-i Mekarimi’l Ahlak mine’s-Sahifeti’s-Seccadiye.”

15. Yazarı bilinmeyen biri tarafından yazılan “Şerh*i Dua-i Mekarim mine’s-Sahifeti’s-Seccadiye” kitabı.

16. Muhammed Taki Felsefi’nin “Şerh-i Dua-i Mekarimu’l Ahlak” kitabı, Defter-i Neşr-i Ferhengi İslami, 1370.

17. Ayetullah Muhammed Taki Misbah Yezdi’nin yazdığı “Şerh-i Dua-i Mekarimu’l Ahlak” kitabı.

18. Arslan, A. (2015). Çağdaş Felsefe. İstanbul: BilgeSu Yayıncılık.

19. Topaloğlu, B. (2010). Felsefeye Giriş. İstanbul: İSAM Yayınları.

20. Yavuz, M. H. (2008). Din Psikolojisi Açısından William James ve Dini Tecrübe. Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 17(1), 115–128

- - - - - - - - - - - -


[1] (En‘am, 6/2)

[2] (Yusuf, 12/111)

[3] (Şems, 91/14)

[4] (Zilzal, 99/7–8)

[5] (Al-i İmran, 3/195)

[6] (Saff, 61/8)

[7] (Kasas, 28/5)

[8] (Nisa, 4/59)

[9] (Necm, 53/39)

[10] (Fecr, 89/27-28)