.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ahlak âlimleri bu iki tercih konusunda farklı görüşlere sahiptirler. Bir grup “İnsanlarla iç içe yaşayın” diyor ve buna delil olarak “Allah onların kalplerini birleştirmiştir”[1], “Parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın”[2]ayetlerini ve Resulullah’ın (s.a.a) “Müminler ülfet ve dostluk içindedirler, kimseyle ilişki kurmayanda ise hayır yoktur” ve “Toplumdan ayrılan kişi cahiliye ölümüyle ölmüştür” buyruklarını delil olarak gösterirler.

Ayrıca karşılıklı ziyaret, tokalaşmak, hasta ziyareti, cenaze törenleri, insanların sıkıntılarını gidermek, küs olanların arasını bulmak, insanları iyiliğe sevk edip kötülüklerden sakındırmak, iyilik üzerine yardımlaşmak, cuma ve cemaate katılmak, öğrenmek ve öğretmek, maddi kazanç ve alışveriş, eğitmek ve eğitilmek, insanlarla iyi geçinmek, onlardan gelen sıkıntılara karşı sabırlı ve mütevazı olmak, davetlere katılmak ve benzeri birçok konuda elimize ulaşan hadisleri de bu görüşün doğruluğu için delil olarak sunarlar.

Bu grubun karşısında diğer bir grup, toplumdan uzaklaşmak ve ferdi olarak hayata devam etmeği önerirler.

Büyük araştırmacı İslam alimi İbn Fahd bu konuda bir kitap yazmış ve bu kitapta birçok hadisi delil olarak getirmiştir.

Örneğin şu hadisler: İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah bana bu mevkii vermiş olmasaydı bir dağın başında, kimsenin beni tanımayacağı bir yerde ve kimseyi görmeyeceğim bir yerde hayatımın sonuna kadar kalmayı tercih ederdim.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) Abdul Vahid el-Ensarî’ye şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İnsan, doğru yolda olduğu sürece diğer insanların onunla ilgili ne dediği, ona “delisin” deseler bile ne zarar verebilir? Bu insan bir dağın başında bile olsa ve hayatının sonuna kadar Allah’a kulluk ederse zarar etmemiştir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) üç defa peş peşe şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Diğer insanlardan uzak durmak mümin bir insana zarar vermez. Bir dağın başında olsa bile.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Allah’ın kendisine doğruyu göstermiş olduğu kişi, hayatının tamamını bir dağın başında yerden çıkan otlarla beslenerek geçirse bile yine de zarar etmemiştir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Doğru inanç üzerine olan kişi ağacın gölgesinden başka bir barınak ve ağaç yapraklarından başka bir yiyecek bulmasa bile yine de zarar etmemiştir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) üç defa peş peşe şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hiç kimsenin seni tanımaması sana bir zarar vermez.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: En büyük veli kullarım, iman sahibi olan, namazdan gerekli nasibini alan, güzel bir şekilde rabbine kulluk eden, insanların gözünden uzak rabbine ibadet eden, insanların içinde iken parmakla gösterilmeyen, sadece gerektiği kadar dünya malı sahibi olan, kendisine biçilen rızık payına sabreden ve öldüğünde ağlayanı ve mirası az olan kullarımdır.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a) Yüce Allah’ın şöyle buyurduğunu nakleder: En büyük kullarım hayatı kolay yaşayan, namazdan gerekli nasibini alan, insanların gözünden uzak rabbine güzel bir şekilde ibadet eden, insanların içinde tanınmayan, sadece yettiği kadar bir dünya malına sahip olan, rızkının azlığına sabreden ve ölümünden sonra geride bıraktığı miras ve ağlayanı az olan kullarımdır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah kıyamet gününde delil olarak kuluna karşı şöyle buyuracaktır: Seni insanların içinde tanınmaz birisi yapmadım mı?

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Hafs bin Gıyas’a şöyle buyurmuştur: Ey Hafs her zaman baş olmaktansa kuyruk olmaya çalış.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) Maruf el-Kerehi’nin “Bana tavsiyede bulun ey peygamberin oğlu” talebine karşın şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Tanıdıklarının sayısını azalt. Bu şahıs “daha da” deyince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Tanıdıklarını unut. Bu şahıs “daha da” deyince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Bu kadarı senin için yeterlidir.

Bu hadislere ilaveten, toplumdan uzak bir hayatı benimsemek birçok yararı da beraberinde getirir. Örneğin ibadet, düşünmek ve Allah’a yakınlaşmak için daha çok vakit bulabilmek imkânı; Gıybet, riya, kibir, kıskançlık ve benzeri insanın helak olmasına yol açan günahlardan uzak kalmak fırsatı; düşmanlıklardan uzak durma, insanların şerrinden korunma, kimsenin kıskanmasına maruz kalmama, aptal ve düşük düşünceli insanlar ve yaptıklarını görmeme ve diğer birçok güzellik.

Ancak gerçek şu ki daha derin bir bakışla bu iki farklı tür gibi görünen hadislere baktığımızda aslında bu hadislerin aynı mesajı verdiğini görebiliriz.

Zira birinci olarak bu hadislerde tavsiye edilen uzlet, inziva ve insanlardan uzak durmak eylemi, fiziki olarak insanlardan uzaklaşmak değil de kalben yapılması gereken bir eylemdir. Abdullah bin Sinan’ın İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakletmiş olduğu hadis bu gerçeğe işarettir. İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Ne mutlu insanları tanıyıp da vücuduyla onlarla birlikte iken kalbiyle onlardan uzak olan kişiye. İnsanlar onun zahirini bilirken o, insanların batınını bilir.

İkinci olarak; bu hadislerde değinilen inziva ve insanlardan uzak durmak tavsiyesi, insanı Allah’tan uzaklaştıran dünya ehli insanlardan uzak durmak olarak yorumlanmalıdır, her yaptığından bir ders çıkarabileceğimiz âlim, arif ve bilgin insanlar değil.

İmam Musa Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: Ey Hişam! Yalnızlığa sabredebilmek kişinin güçlü düşüncesine işarettir.

Allah üzerine düşünen kişi dünya ve dünyaya gönül bağlayan kişilerden uzaklaştığı gibi sadece Allah nezdinde olana gönül bağlayacaktır.

Allah’ın nezdinde olana gönül bağlayan kişilere gelince; Yüce Allah’ın kendisi korku anlarında onların yoldaşı, yalnızlık anlarında onların arkadaşı, fakirlik anlarında onların zenginliği ve kimsesiz oldukları anda onların kimsesi olacaktır.

Üçüncü olarak; inziva ve insanlardan uzak durmak ancak bilgiye dayalı olursa ve bilinç üzere yapılırsa değer kazanabilir. Temelinde bilgi olmayan bir inziva insana küçülmekten başka bir şey kazandırmayacaktır ve zahitlikle beraber olmayan bir inziva ancak bir sıkıntı dönemi olarak addedilebilir. Buna karşın bilgiye dayalı bir inziva kişi için bir yücelik kaynağı olabilir. Dolayısıyla inziva ve uzlet, bilgisiz insanlar için uygun olmayan bir davranış şeklidir.

el-Kafi kitabında şöyle yazar: İmam Cafer Sadık’a (a.s) “sizin vilayetinize inanan birisi evinde oturup insanlarla ilişkisini kesmiştir” bilgisi verilince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: Peki dini konuları nasıl öğreniyor?

Bahsettiğimiz bu ilim sahibi insan, ilahi bir nefes ve insanları etkileyen rahmani bir etki gücüne sahip ise, insanları doğruya sevk edip kötülüklerden uzaklaştırabiliyorsa, yanlış yolda olanları doğruya yönlendirebiliyorsa, zayıf inançlı insanların inancını güçlendirebiliyorsa, mazlum insanlara yardım edebiliyorsa ve bu yolda hiç kimsenin kınamasından etkilenmiyorsa bu insan için en uygun seçenek insanlarla iç içe olmaktır. Ancak bunu yapamıyorsa inziva daha iyidir.

Dördüncü olarak; insanlardan uzak durmak ister istemez onların düşmanlığını kazanmakla beraber olacaktır ve öte yandan onlarla iç içe olmak kötü insanların kişinin etrafında toplanmasına zemin hazırlayacaktır. Dolayısıyla mümin bir insan her zaman bu ikisinin arasını bulmalıdır ve aşırı bir şekilde insanlardan uzak durmadığı gibi aşırı bir şekilde de onlarla beraber olmamalıdır. Ancak her insanın itidal haddi ve orta sınırı farklı olabilir. Dolayısıyla herkes kendi durumuna bakıp kendisi için uygun olan orta haddi bulmalıdır.

[1]     Enfal, 63.

[2]     Al-i İmran, 105.

Editör: Hasan Bedel