.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ali Rıza Akbulut



Özet

Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) atalarının tevhit ehli oluşu, Şia ulemasının icma ile kabul edip vurguladıkları konulardan biridir. Hattâ bu konu, sadece Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve hanedanı için değil, İmam Ali (a.s) ve İmam Bakır'ın (a.s) kimi muteber hadislerinde müşahede edilebildiği gibi, bütün peygamberler için geçerli bir kaide olarak bilinmiştir. Bu makalede bu husustaki muteber deliller sıralanmış bu görüşün delillerinin sağlamlığı ortaya konmuştur.

Giriş

Peygamber Efendimiz ve İmam Ali'nin (a.s) nesebinin temiz ve muvahhit ata analara mensup olduğu konusu, Şia ulemasının icmâ ettiği hususlardandır. Ehl-i Sünnet ulemasının bir kısmı kendi kaynaklarında da yer alan bu tür hadislerin tevâtür ve sıhhatini kabul ederken, diğer bir kısmı Kur'an-ı Kerim'in tabiriyle putperest Âzer'in Hz. İbrahim'in (a.s) babası olarak anılması sebebiyle bunu kabul etmemiş, hatta kimisi daha da ileri giderek Peygamber Efendimizin babası Abdullah ve annesi Âmine'yi -Allah muhafaza- müşrik ve cehennem ehli kabul etmişlerdir.

Biz o hazretin ecdadının cümleten imanına delalet eden kaidenin delillerinden  mütevâtir-i manevi sahibi (aynı konuya delalet eden mütevatir) hadislerden muteber olanlarını sıralayacak, bu konunun aksine delalet eden haber-i vâhid iki hadisin senet ve metin kritiğini ortaya koyacağız. Rivayetleri senet kriterleri incelenince adet olduğu üzere, ilk ravisinin ve senedinin durumu üzere sınıflandıracağız.

*Yöntem* 

Şia kaynaklarında bulunan onlarca rivayet, Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmam

Ali'nin (a.s) nesebinin temizliğine delalet etmekte, kimisinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) atalarının tamamıyla peygamber ve İmam Ali'nin (a.s) babasının vasilerden olduğu vurgulanmaktadır. Bu rivayetlerden muteber olanlarını bir kaç şekilde sınıflandırmak mümkündür:

1.  Kısım: Neseplerinin temizliği 

2.  Kısım Hz. İbrahim'in Âdem'e kadarki bütün babalarının peygamber oluşu

3.  Kısım: Âzer'in Hz. İbrahim'in amcası olduğu

4.  Kısım: Hz. Abdulmuttalib, Abdullah Âmine ve Ebu Talib'in imanı 

Dördüncü kısımdan rivayetlerin sayısı çok olduğu ve bu hususu zikretmek makaleyi uzatacağı için, makalede dördüncü kısma da yeterli ölçüde delalet eden ilk üç kısımla yetinilecek ve bu hadislerin şerhi yapılıp senetlerinin sağlamlığı ortaya konulacaktır.

*1. Kısım: Neseplerinin temizliği*

İmamiye hadislerinden bir çoğusu Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin annelerinden doğuncaya kadar bir nur şeklinde temiz  sulplardan temiz rahimlere intikal ettiklerini vurgulamaktadır. Kimi hadislerde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a) İmam Ali'nin (a.s) Hz. Abdulmuttalib'e kadar tek nur olarak gelip orda bölündükleri, nurun yarısının Hz. Muhammed'in (s.a.a) nenesi Fatıma bint-i Amr'dan Hz. Abdullah'a, diğer yarısının ise onun öz ağabeyi Hz. Ebu Talib'e intikal ettiği, onlardan ise Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ali'nin (a.s) nurlarının Hz. Âmine ve Fatıma bint-i Esed'e geçtiği buyrulmuştur. Bunun ardından ise Hz. Muhammed'in (s.a.a) nuru Hz. Fatıma (s.a) yoluyla İmam Hüseyin'e (a.s), İmam Ali'nin (a.s) nuru İmam Hasan'a (a.s) geçmiş ve dolayısıyla Fatıma bint-i Hasan (s.a) ve İmam Zeynelabidin (a.s) yoluyla İmam Bakır'a (a.s) geçmiş ve bu nur son olarak İmam Mehdi'ye (a.f) kadar ulaşmıştır. (İlelu'şŞerayi, s. 80'de Muaz ibn-i Cebel'den Şia kaynaklarında gelen nebevi hadis buna delalet eder) Söz konusu rivayetlerden muteber senetli olan yedi senetle gelen hadisleri aktarıyoruz: 

1-*Ebu Basîr'in sahih gibi müvessak nakli*

Senedi güvenilir (müvessak) bir hadiste İmam Sadık (a.s) atalarından şöyle nakleder: Hz. Resulullah'a (s.a.a): "Adem cennetteyken neredeydin?" Diye soruldu. Hazret buyurdu ki: "onun sulbunda idim. Ben onun sulbunda iken yeryüzüne indirildim. Gemiye Nuh'un sulbunda bindim. İbrahim'in sulbunda ateşe atıldım. Ata-analarımın hiç biri zina ile bir araya gelmedi. Allah beni sürekli temiz sulpardan temiz rahimlere hidayet eden ve hidayet edilmiş olarak aktarıyordu. Tâ ki, sonunda nübüvvetime dair ahitte bulundu. İslam ile benim misakımı aldı. Benim sıfatlarımdan hepsini beyan etti ve Tevrat ile İncil'de anılışımı kaydetti. Beni göğüne yükseltti ve benim için esmâ-ul hüsnâsından bir isim türetti. Ümmetim hammâdûn (çok hamdediciler), Arşın sahibi Mahmud (övülmüş) ve ben Muhammed'im (övülmeye layık)."[1]

Şerh: hadiste Hz. Peygamberin (s.a.a)  ecdadının temizliği vurgulandıktan sonra, Hz. İbrahim'den sonrası için bir peygamber ismi geçmemekte, Tevrat ile İncil'de o Hazretin anıldığının vurgusu yapılmaktadır. Zira Peygamber Efendimizin (s.a.a) nesebi, Ulul-Azm peygamberlerden Hz. Musa ve İsa'nınkiyle, Hz. İbrahim'de birleşmekte, onlardan sonrasında ise o ikisinden ayrılmaktadır. Yine bu güvenilir rivayet, Hz. Muhammed'in (s.a.a) ata-analarının onun nurunu taşımaları hasebiyle hidayet ehli olduğunu da vurgulamaktadır.

*Hadisin Senedi* 

 Ebu Cafer Muhammed ibn-i Alî Babeveyh, Kütüb-i Erbaa'nın yazarlarından olup güvenilirdir ve Emali kitabını kendisi talebelerine yazdırmıştır. Alî ibn-i Ahmed Dekkak Şeyh Saduk'un hadis şeyhleri içinde kendisinden çok nakilde bulunduğu üstatlarından oluşu hasebiyle ve onun hakkında "Allah ondan razı olsun" ifadesiyle güvenilir kabul edilir. Ayrıca Saduk kendisine defalarca rahmet okumuştur. Muhammed ibn-i Ebu Abdullah Necaşi'ye göre güvenilirdir [2] ve Seyyid Hoi onu Kuleynî'nin şeyhlerinden Muhammed ibn-i Cafer Esedî ile aynı şahıs bilmektedir. Musa ibn-i İmran Nahaî Şeyh Saduk ve Saffar-ı Kummî tarafından güvenilir kabul edilmiştir ve Camia-i Kebire ziyaretinin ravisidir. Allâme Hillî onun güvenirliğine hükmeder [3] Seyyid ibn-i Tavus onun güvenilirliği üzerinde icma edildiğini söylemektedir [4] Hüseyn ibn-i Yezid Nevfelî'nin muteber senetli rivayetlerini kabul hususunda Şeyh Tusi'nin ifadesiyle ittifak vardır. Eski Kum halkının onun ömrünün sonlarında guluvva yöneldiğini dair nakli ulema tarafından bir çok sağlam delille reddedilmektedir [5] Ali ibn-i Ebu Hamza her ne kadar sonradan Vakıfî olmuşsa da, çoğu ulema tarafından bundan önce imamların özel vekillerinden oluşu hasebiyle güvenilir kabul edilir ve kimi ulema ondan sonraki dönemde de rivayetlerinin güvenilir kimselerce nakledilmesini onun güvenilirliğinin devamı olarak yorumlarlar. [6] Yahya ibn-i Ebî İshak Ebu Basir'dir ki, Necaşi onun hakkında sıkatun vecih, yani güvenilir ve hürmetli tabirini kullanır. Neticeten rivayet senedi müvessak-ı ke's-Sahihtir.

2-*Câbir ibn-i Abdullah’ın muteber nakli*

Aynı hadis Şia kanalıyla sahabeden Câbir ibn-i Abdullah'tan (r.a) mühmel ravileri bulunan bir senetle, Peygamber'den (s.a.a) nakledilmiştir. Şu farkla ki, onda: "temiz sulplardan temizlenmiş temiz rahimlere" geçmektedir..[7]

Şerh: temizlenmiş temiz rahimler ifadesi, babaların baştan beri muvahhit oluşunun aksine, annelerin çocukları olmadan önce sonradan iman etmelerinin imkanını vurgulamak içindir. Bu hadisin senedinde mühmel (ricâl eserlerinde anılan ama durumu belirsiz) raviler vardır. Fakat bir önceki müvessak hadisle teyit edildiği ve sahabeden nakledilen nebevî hadis olması hasebiyle zikredilmesini uygun gördük. Zira o rivayetin teyidi sayesinde bu nebevi hadis de gayrıyla sahih sayılır.

3-*İbn-i Abbas'ın müvessak nakli*

İbn-i Abbas'tan Şia kanalıyla gelen müvessak (güvenilir) senetli nebevî bir hadiste, Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir: "Ey Ali! Sen benim ümmetim üzerinde hayatımdaki ve ölümümden sonraki halifemsin. Sen Şis'in Âdem'den, Sam'ın Nuh'tan, İsmail'in İbrahim'den, Yuşa'nın Musa'dan, Şemun'un İsa'dan olduğu gibi bendensin. Ey Ali! Sen vasim, varisim, cesedime gusül veren, beni kabrime koyan, borcumu ödeyen, vaatlerimi yerine getirensin. Ey Ali! Sen müminlerin emiri, Müslümanların imamı, yüzü akların lideri, muttakilerin reisisin. Ey Ali! Sen kadınların hanımefendisi olan kızım Fatıma'nın kocası ve iki torunum Hasan ile Hüseyin'in babasısın. Ey Ali! Allah her peygamberin neslini kendi sulbunda, benim neslimi ise senin sulbunda karar vermiştir. Ey Ali! Kim seni sever ve dost edinirse ben de onu sevip dost edinirim. Kim ise sana buğzeder ve düşmanlık beslerse, ben ona buğzeder ve düşman olurum. Zira sen bendensin, bense sendenim. Ey Ali! Allah bizi temizleyip seçkin kılmıştır. Âdem'den beri bizim ata analarımızdan hiç biri zina üzere bir araya gelmemiştir. O hâlde bizi doğumu temiz olandan başkası sevmez. Ey Ali! Şehadetle müjdemi al! Çünkü benden sonra mazlum ve maktul olursun." Ali

(a.s) sordu ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bu dinim selamet üzereyken mi olur?" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurur: "dinin selamet üzereyken olur ey Ali! Sen aslâ sapmaz ve sürçmezsin. Eğer sen olmasaydın, benden sonra Allah'ın hizbi tanınmazdı."[8]

Şerh: bu nebevî hadis yoluyla, meşhur olan "senin benim yanımdaki konumun

Harun'un Musa'ya konumu gibidir" hadisi dışında, Hz. Âdem'den (a.s) Hz. İsa'ya (a.s) kadarki büyük nebilerin vasilerinin konumu Peygamber Efendimize (s.a.a) nispetle İmam Ali'ye (a.s) verilmiştir. Hz. Resul'ün (s.a.a) "Bizi doğumu temiz olandan başkası sevmez" buyruğu, temiz doğumlu oluşunun hakkını veren kimselerin o iki hazreti sevmesinin zorunluluğunu gösterir. 

*Hadisin senedi*

Ahmed ibn-i Harun el-Fâmî Şeyh Saduk'un büyük şeyhlerinden idi ve hadise ait orijinal Arapça senette görülebileceği gibi Şeyh "Allah'ın rızvanı üzerine olsun" tabirini onun için kullanır. 

Muhammed ibn-I Abdullah ibn-i Cafer Himyeri, Necaşi, Tusi ve Hillî tarafından güvenilir kabul edilir [9] babası da Kurbu'l-İsnad kitabının yazarı ve Şeyh Saduk'un el-Fakîh'te ve Şeyh Necaşi'nin ricalde belirttiği üzere Kum'un büyük fakihidir. Eyyub ibn-i Nuh imamların vekillerindendir ve övülmüşlüğü ile güvenilirliği ittifak konusudur [10]. Muhammed ibn-i Ebu Umeyr icma ashabındandır ve ulemanın ekseriyeti onun mürsel rivayetlerine bile amel etme konusunda ittifak etmiştirler. [11] Ebân ibn-i Osman el-Ahmer de icma ashabındandır. Saad el-Kinânî Esbağ ibn-i Nübate'nin ravilerinden olan Saad ibn-i Turayf el-İskâf'tır ki İmam Seccad, İmam Bakır ve Sadık'ın (a.s) imami olmayan ashabındandır. Necaşi onun bazen münker (içeriği kabul görmeyen) hadisleri naklettiğini söylüyorsa da, Şeyh Tusi ricalinde onu Sahih ul-Hadis olarak nitelemiştir. Güvenilirliğine kanaat getirmek bu açık ifadeyle olduğu gibi bazı diğer açılardan da mümkündür. Esbağ ibn-i Nübate İmam Ali'nin (a.s) özel ashabından ve ondan ölünceye kadar ayrılmamayı ahdetmiş Şurtatu'l-Hamîs grubundadır. Fakat Ehl-i Sünnetin cerh ve tadil alimlerinin ekseriyetinin buna rağmen kendisini Rafizî damgasıyla zayıf olarak nitelemesi hayret vericidir. Hadisin ravisi İbn-i Abbas Hz. Muhammed (s.a.a) ve İmam Ali'nin (a.s) amcaoğlu ve İslam uleması arasında güvenilirliğinde ittifak olunan ravilerdendir. Sonuç olarak, hadisin senedindeki ravilerin hepsi güvenilir ve içlerinde on iki imamcı olmayan Saad el-Kinâni'nin bulunuşu hasebiyle müvessaktır.

4-*Süleym Âmirî'nin dört yönden sahih nakli*

Şeyh Saduk'un her biri sahih iki yoldan Süleym bin Kays Âmirî'den naklettiği rivayette Osman'ın hilafeti zamanında halkın mescid ün-nebî'de ilim ve fıkıhla ilgili konuşup Kureyş'in faziletlerini andıkları, sonra İmam Ali'nin orada olanlara Ehlibeyt’in kendine has fazileti hakkında şöyle buyurduğu geçer: "işitmemiş misiniz amcaoğlum Resulullah'ın şöyle buyurduğunu: "muhakkak ki ben ve Ehl-i Beyt'im Allah-u Teala Adem'i yaratmadan on dört bin sene önce Allah'ın huzurunda hareket eden bir nur idik. Allah Âdem'i yarattığında bu nuru onun sulbuna yerleştirdi. Onu yeryüzüne indirdi ve sonra onu Nuh'un sulbunda iken gemide taşıdı. Ardından İbrahim'in sulbunda ateşe attırdı. Ardından Allah onu sürekli değerli sulplardan temiz rahimlere ve temiz rahimlerden değerli sulplara, babalar ve analar yoluyla taşıdı. Onlardan hiç bir çift aslâ zina üzere bir araya gelmedi."  (İslâm'da) Önde gelen ve daha uzun geçmişi olanlarla Bedir ve Uhud ehli dediler ki: "evet bunu Allah Resul'ünden (s.a.a) işitmişiz."[12]

Şerh: bu rivayeti nakleden Süleym ibn-i Kays'ın İmam Buhârî'nin Tarih-i Kebir eserinde zikredilen hadis ravisi Süleym ibn-i Kays el-Âmirî olduğu muhakkaktır. Sünnî ulemadan İbn-i Ebî Şeybe'nin Musannef'inde ve Tarih-i ibn-i Asâkir gibi bazı eserlerde kendisinden nakiller vardır. Aynı zamanda İmam Sadık'ın (a.s) ashabından Abdullah ibn-i Süleym Âmirî'nin babasıdır. İsmi bazen yanlışlıkla Süleyman veya Seleme olarak da yazılmıştır. Şia'nın güvenilir ravilerinden Hüseyn ibn-i Said ve Ebu Halid-i Kâbulî gibileri ondan Süleym kitabında bulunmayan rivayetler de nakletmişlerdir. (Süleym hakkında en kapsamlı ve ikna edici araştırma olarak “der Custcûy-i Süleym ibn-i Kays” adlı son derece kapsamlı Farsça makale bu konuda şimdiye dek rastladığımız en ilmî ve detaylı çalışmadır) Ayrıca Şeyh Saduk'un bu rivayeti Süleym kitabında da bulunması hasebiyle, bu kitabın Usul-ü Kâfî'deki senedinin sonunun Necaşi'nin senedinin başına bağlantısı yoluyla ve Necaşi'nin kendi senediyle üçüncü ve dördüncü sahih birer senedi daha vardır. 

*Hadisin senedi*

 Şeyh Saduk'un babası Ali ibn-i Babeveyh, güvenilir ve İmam-ı zamanın duasına şamil olmuş bir âlimdir. Aynı şekilde diğer ravi Muhammed ibn-i'l-Hasan ibn-i Velid Şeyh Saduk'un en büyük üstatlarındandır. [13] her ikisi rivayeti bir arada nakletmiştirler. Saad ibn-i Abdullah, Kum'un ilmi merciliğini üstlenmiş Saib ibn-i Mâlik Eşarî hanedanının büyüklerindendir. [14] Yakub ibn-i Yezid, Irak asıllı Enbâr doğumlu olup Kum'a yerleşmiş Şii bir ravidir ve bir dönem Abbasi halifesi Muntasır'ın kâtipliğini yapmışsa da, güvenilirliğinde ittifak olunmuştur. [15].

Hammâd ibn-i İsa da doğru sözlü, güvenilir ve icma ashabındandır. Ömer ibn-i Üzeyne, Şia'nın büyüklerinden bir fakihtir. [16] 

Eban ibn-i Ebî Ayyaş, Süleym'in kitabını onun kendisinden teslim almıştır. Dolayısıyla Ehl-i Sünnet'ten bazısının belirttiği gibi eğer hafızası gerçekten zayıf olsa bile, bu o kitabın ve orada da olan söz konusu rivayetin senedine zarar vermez. Aynı zamanda zühd ve ahlak sahibi olduğu ve kendisine Tavusu'l-Ulema ve Tavusu'l-Kurrâ lakabı verilmiş olması ve kendisini mevali edinen Abdülkays kabilesinin onun varlığıyla iftihar ettiği nakledilir. Eyyub Sahtiyani onun iyilik ve hayırla tanındığını yazar. Şeyh Tusi'nin onun hakkındaki tâbii-i zaîf ifadesi görüldüğü kadarıyla gerçekte Ehl-i Sünnet ulemasının onun hakkındaki tabii-i sağir Sifadesinin hatalı yazılışıdır. [17]. Ehl-i Sünnetin diğer tazyifleri onun Şii olduğuna yöneliktir. (Bu konuya Kur'an ve hadis ilimleri uzmanı Doktor Mustafavi Farsça tahkik makalesinde detaylarıyla değinmiştir) Süleym ile ilgili gerekli açıklamayı yapmışız ki, Necaşi ve Berkî ricallerine göre güvenilir olduğu vurgulanır. Dolayısıyla bu rivayet iki yönden sahihtir.

5-*Safvân el-Cemmâl'in sahih gibi nakli*

Sahih gibi bir senetle İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen İmam Hüseyin'in (a.s)

"vâris ziyareti" ile ilgili rivayette şöyle geçer: Safvan diyor ki: "mevlâmız Hüseyin'in (a.s) ziyareti için İmam Sadık'tan izin istedim" -ardından İmam

Safvan'a öğrettiği ziyaretin bir kısmında şöyle buyuruyor: "Ey mevlam, ey Ebû Abdullah! Tanıklık ederim ki, sen yüce sulplarda ve temiz kılınmış rahimlerde bir nur idin. Cahiliyet seni asla necasetleriyle kirletmedi ve sana karanlık giysilerinden giydirmedi. Tanıklık ederim ki, sen dinin direklerinden ve müminlerin erkânındansın. Tanıklık ederim ki sen, ihsan eden, takvalı, hoşnut ve temiz imamsın."[18]

Şerh: Varis ziyaretinde geçen cahiliyet kirlerinden en büyüğünün şirk olduğu kesindir. Tevbe 28 ayeti de şirkin necaset sebebi olduğuna bir delil konumundadır. Dolayısıyla bu muteber ziyaretname, İmam Hüseyin'in (a.s) baba ve annelerinin muvahhit olduğuna delalet eder. Zaten bu atalardan bazılarının müşrik oluşu iddiası, “yüce sulpler ve temizlenmiş rahimler” ifadesiyle uyumlu değildir. Erkekler için yüce ifadesi onların başından beri mümin olduklarına, anneler hakkında temizlenmiş ifadesi ise onların en geç çocuklarını karınlarında taşımadan önce tevhide imanı kabul ettiğine yorumlanır. 

*Hadisin Senedi*

Bir topluluktan (an cemaatin) ifadesi senet zaafı değildir, güven duymayı ve toplu nakilde bulunmayı vurgular. Dolayısıyla bu hadis en az bir kaç yoldan Şeyh Tusi (r.a) tarafından duyulmuştur. Ahmed ibn-i Muhammed ibn-i Abdullah Necaşi tarafından güvenilir ve fakih olarak nitelendirilmiştir. Şeyh Tusi de onu övmektedir. [19] Babasından nakli sorunlu değildir, çünkü bu aile Şia-i imamiye'nin ilim ehli ailelerindendir. Onun dedesi Safvan ibn-i Mihrân el-Cemmâl, güvenilirdir. [20]  

6-*Safvân el-Cemmâl'in müvessak nakli*

Erbain ziyareti olarak tanıdığımız maruf ziyaretnamede müvessak bir senetle şöyle aktarılır: Safvân el-Cemmâl, İmam Sadık'tan bu ziyareti naklederken imamın ziyaret-namede şu ifadeyi kullandığını belirtir: “Anam-babam sana feda olsun ey Resulullah’ın oğlu! Şahadet ederim ki sen yüce sulplarda ve tertemiz rahimlerde bir nurdun. Cahiliye devri, pislikleriyle asla seni kirletemedi ve pis ve kirli elbiselerini sana giydiremedi. Şahadet ederim ki sen dinin direklerinden, Müslümanların rükünlerinden ve müminlerin sığınaklarındansın. Şahadet ederim ki sen iyilik ve takva ehli, beğenilmiş, arınmış, hidayete erdiren ve hidayet üzere bir imamsın.”[21]

Şerh: İmam Sadık (a.s) varis ziyaretinde kullandığı ifadenin hemen aynısını Erbain ziyaretnamesinde de buyurmakta, İmam Hüseyin'in babalarının ve onların eşleri olan annelerinin şirk başta olmak üzere, cahiliyetin tüm kirlerinden uzak kaldıklarını ve o zamanda adet olan tevhit ve şeriat dışı pis amel ve itikatlara hiçbir şekilde bulaşmadıklarını iletmektedir. Yüce sulplar ve tertemiz rahimler ifadesi kuşkusuz bu ata ve anaların hem inanç, hem iffet bakımından kendilerini temiz sakladıklarını bize açık şekilde göstermektedir. Yani yüce ve tertemiz sulp ve rahim sahibi ata analar, kendileri yüce ve tertemiz oldukları için bu vasfa haiz olmuşlardır.

*Hadisin senedi*

Şeyh Tusi bu rivayeti ashabımızdan bir topluluktan diyerek aktarmaya başlamış, yani hadisi mektebimize mensup bir gruptan topluca veya peş peşe birbirini teyit edici şekilde işitmiştir. O grubun ondan aktarım yaptığı Ebu Muhammed Harun ibn-i Musa Telleukberî, Necaşi gibi rical büyükleri tarafından “ashabımız içinde onurlu ve güvenilir" olarak nitelendirilen bir Şia büyüğüdür. [22] Şeyh Tusi ve Allame Hillî onu çok değerli, konumu yüksek ve herhangi bir şeyde kınanır biri değildir gibi vasıflarla güvenilir olarak niteler. [23] Muhammed ibn-i Alî ibn-i Ma'mer Kûfî, rical kitaplarında bahsedilince hakkında ne kınama, ne de güvenilirliğine dair açık bir ifade gelmeyen biridir. Fakat Telleukberî'ye kitap nakli icazeti vermesi hasebiyle Kurb u'l-İsnad adındaki kitaplardan birine sahip oluşu ve hadisin kuvvetle muhtemel olarak orada yer alışı hasebiyle güvenilir kabul edilebilir.[24] ibn-i Nedim’in Fihrist'inde Şia fakihleri, muhaddisleri ve alimlerinden biri olarak zikredilmiş olduğunu görüyoruz.[25] İbn-i Nedim'in 384 H. K. tarihinde vefat ettiğini dikkate alırsak, bu sözkonusu muhaddisin kendi yaşadığı o dönemde Şia büyüklerinden biri olarak çok maruf olduğu anlaşılır. Yine bu ibn-i Ma'mer adıyla tanınan aynı muhaddis Kuleynî'nin hadis naklettiği şeyhleri ve üstatlarından olduğu denebilecek biridir.[26] Telleukberî’nin ondan nakli büyük ihtimalle uzun ömürlülüğünü gösterir. Muhammed ibn-i Mes’ade meçhuldür. Ancak rivayeti onunla bir arada nakleden Hasan ibn-i Ali ibn-i Faddâl, alimlerce bilindiği üzere Fathiyye'ye mensup güvenilir bir ravidir. Fakat vefat edince muasır olduğu İmam Rıza'ya (a.s) ve İmam Taki'ye (a.s) kadarki imamlarla ilgili hakkı dile getirmişti. Bu sebeple Necaşi “Allah ondan razı olsun" ifadesini kullanır. [27] Sadân ibn-i Müslim, ibn-i Ebû Umeyr'in doğrudan ondan hadis naklettiklerinden olması hasebiyle, Ayetullah il-Uzmâ Şübeyrî Zencânî ve oğlu Seyyid Muhammed Cevad Şübeyrî'nin tafsilatlı bahsettikleri kaideye esasen, güvenilirliğine hükmetmek açısından bu bilgi onun hakkında yeterlidir.[28] Mâmekânî, kendi ricalinde Sadân ibn-i Müslim'in rivayetlerinin ekseriyetinin ona dayalı olarak fetva verilen kısımdan olduğunu belirtir ve ravinin kendi dönemde Şii ravilerden bile rivayetleri nakledip kabul etme hususunda zor kabule yönelen o dönemin Kum büyüklerinin onun rivayetlerini naklettiklerini dile getirir.[29] Safvân ibn-i Mihrân'ın durumu önceki senette belirtildi. Dolayısıyla hadis müvessaktır.

*2. Kısım: Hz. İbrahim'in (a.s) babalarının peygamberliği*

Bu hususta Şeyh Kuleyni ve Saduk'un iki farklı senetleri naklettikleri bir rivayet açık ifadelidir. Bu hadis, uzun olmakla beraber, konumuzu ilgilendirmeyen bazı bölümleri başka hadislere de aynı veya az farklarla yansımıştır. Biz burada konumuza dair olan kısımları özetle yansıtacağız. 

1-*Ebu Hamza'nın hasen nakli*

Senedi birçok alimlerce sahih kabul edilen uzun bir hadiste İmam Bakır'dan (a.s) özetle şöyle nakledilir: “Allah-u Teala Adem'le ahitleşti... Adem ile Nuh arasında hepsi nebi ve vasi olan on baba vardı...

Bunun üzerine İbrahim'den önceki peygamber nesilleri İbrahim'e iman etti. Hud ile İbrahim arasında nebilerden (Allah'ın salâtı üzerlerine olsun) vardı. Bu Allah'ın: "Lut'un kavmi de sizden uzak değildir" buyruğudur. Bunun üzerine iki nebi arasında on nebi, dokuz ve sekiz nebi olması geçerli kılındı. Hepsi nebi idi. Her nebi için Nuh'ta icra edilenler icra edildi. Adem'de, Hud'da, Salih, İbrahim ve Şuayb'da icra edildiği gibi."[30] 

Not: Bu hadisin şerhi ile ilgili açıklama bir sonrakinde gelecektir. 

2-*Ebu Hamza'nın müvessak nakli*

Aynı hadisin müvessak senetli versiyonunda İmam Bakır'dan (a.s) şöyle nakledilir: "Adem ile Nuh arasında hepsi nebi ve vasi olan on baba vardı... Nuh ile Hud arasında gizli tebliğ eden ve aşikâr tebliğde bulunan nebiler vardı... Bunun üzerine İbrahim'den önceki peygamber nesilleri İbrahim'e iman etti. Hud ile İbrahim arasında nebilerden (Allah'ın salâtı üzerlerine olsun) on kişi vardı. Bu Allah'ın: "Lut'un kavmi de sizden uzak değildir" buyruğudur. Bunun üzerine iki peygamber arasında on baba, dokuz baba ve sekiz baba olması geçerli kılındı. Hepsi nebi idi. Her peygamber için Nuh'ta icra edilenler icra edildi. Adem'de,

Hud'da, Salih, Şuayb İbrahim'de icra edildiği gibi. Ta ki sonunda Yusuf ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim'e vardı ve ondan sonra kardeşlerinin torunlarında süregeldi. Musa ve Harun'a yetişinceye kadar ki, Yusuf ile Musa arasında peygamberlerden on kişi vardı."[31]

Şerh: Zahiren Kâfi'deki rivayetin aslı da on baba, sekiz baba ve dokuz baba şeklindedir. Çünkü nebi kelimesinin gereksiz yere iki cümlede defalarca tekrarlanması imamın belagatiyle uyumlu değildir. Yani âbâ ifadesi yanlışlıkla enbiyâ şeklinde kayda geçmiştir. Dolayısıyla bu iki hadis, Hz. İbrahim'in babası dahil bütün atalarının peygamberliğine açık bir şekilde delalet etmektedir. Bu hadis aynı zamanda, bütün versiyona bakıldığında, Hz. İbrahim ile Hz. Nuh arasında on dokuz ilâ yirmi bir baba bulunduğuna delalet etmektedir ki bu, Tevrat'ta geçen bilgiden daha gerçeğe yakındır. Bu hadislerden, Hz. Yusuf'a kadarki zikredilen Peygamberlerin bütün ata-babalarının peygamber olduğu bilgisini açık bir şekilde bize iletmektedir.

*Bu iki Hadisin senedi*

Ali ibn-i İbrahim Kummî güvenilir ashaptan ve Kuleynî'nin şeyhlerindendir. [32] babası İbrahim ibn-i Haşim Şia'nın fakihlerinden ve hadis nakletmesi icazetini üstatlarından almış biridir. Allame Meclisi ve Şehid-i Sânî kendisini övülmüş olarak niteler fakat Seyyid Hoi buna ek olarak güvenilirliğini kabul eder. [33], Hasan ibn-i Mahbub güvenilir ve icma ashabındandır [34] Muhammed ibn-i Fuzayl hakkında Şeyh Tusi onun gulatlıkla suçlandığını nakletmişse de, Şeyh Necaşi normalde zayıf ravileri belirttiği hâlde, onun zayıf olduğunu belirtmemesi açısından, güvenilir kabul edilir. Şeyh Müfid de risalelerinin bazısında Şia'nın ondan gelen fıkhi hadislere amel ettiklerini nakleder [35] Muhammed ibn-i Fuzayl'in Kur'an ayetlerinin tefsirinde on dört masumun nurani yaratılışı hakkındaki rivayetleri sebebiyle o zamanki kabul edemedikleri rivayetleri nakledenleri sıkça guluvla itham eden Kum'un bazı büyükleri tarafından suçlandığı söylenir ki onların o zamanki bu mebnası günümüzde kabul görmemektedir [36]. İmam Ali Nakî'nin (a.s) gulata karşı reddiyeler telif ettiği hâlde gulat olmakla suçlanan büyük âbit Muhammed ibn-i Evreme’yi temize çıkarmak için Kum halkına yazdığı mektup onların bu mebnasının yanlışlığına tarihi bir belge konumundadır. Ebu Hamza Sümali, İmam Rıza tarafından zamanının Selman'ı olarak nitelendirilmiş ve İmam Bakır ve İmam Seccad'ın (a.s) özel ashabındandır ve İmam Seccad'ın hukuk risalesini o hazretin buyruklarını dinleyerek kaleme almıştır. [37] Dolayısıyla hadisin senedi sahih veya hasendir.

Rivayetin ikinci müvessak senedinde geçen farklı isimler şöyledir: 

Muhammed ibn-i İbrahim Talikânî Şeyh Saduk'un büyük üstatlarındandır. Kendisi defalarca onun için Allah'ın rızasını talep etmiştir. Hattâ rical konusunda en müteşeddit ulemadan Ayetullah Seyyid Hoi onun güvenilirliğine açık bir şekilde değinilmediğini söylese de, Mucemu Ricâl'de Şia-i imamiye mektebinden oluşunu kabul etmiştir. Fakat Şeyh Saduk'un kendisinden naklettiği rivayet sayısı oldukça fazladır. Bu gibi sebeplerden, güvenilirliği çoğu ulemaya göre sabittir. Ahmed ibn-i Muhammed Hemedani, ibn-i Ukde olarak maruf olup, güvenilirliği Şia, Ehl-i Sünnet ve Zeydiye nezdinde sabit olan Carudi fırkasına mensup Zeydi bir ravidir. Şeyh Necaşi ve Tusi bunu belirtmişlerdir. [38], Allame Hilli ve ibn-i Davud kendi ricallerinde onun imamiyeden olmayışından dolayı onu zayıf bilirler. [39] Fakat bu görüş ulema tarafından kabul görmez. Zira güvenilirliği belirtilen ravi Şii olmasa da ona güvenilmesi esastır. Ayrıca kendileri de belirttiği üzere ibn-i Ukde bir rical âlimi olarak hadis ricali hakkındaki görüşleri itibar görmekteydi. [40] Ali ibn-i Hasan ibn-i Faddal, son derece güvenilir bir ravi olduğu gibi, her ne kadar imamiye inancına yakın olsa da, Abdullah Eftah'a tabi olan Fathî mezhebine mensup idi. [41], babası Hasan ibn-i Faddal, güvenilir ve Fathî mezhebine mensup idi. İmam Hasan Askerî (a.s) onun ve hanedanının rivayetlerine güvenilmesini emretmiştir. Bazıları onun ölmeden önce fikrinden dönüp İmam Rıza'ya (a.s) iman ettiğini de naklederler. [42]. Dolayısıyla rivayetin senedi güvenilir ancak imamiye olmayan raviler de barındırdığı için müvessaktır. 

*3. Kısım: Âzer'in Hz. İbrahim'in amcası oluşu*

Bu kısımda toplamda üç sahih senedi kapsayan iki hadise değinilecektir. 

1-*Muhammed ibn-i Mervan Zühlî'nin sahih nakli*

İmam Bakır (a.s) sahih bir hadiste şöyle buyuruyor: "İbrahim'in (a.s) o günkü duası şuydu: "Ey Tek, Ey Samed, ey doğmamış ve doğurmayan ve kimsenin ona denk olmadığı." Sonra ise "Allah'a tevekkül ettim." Allah ise buyurdu ki: "Kâfi geldim." İmam buyurdu ki: Allah ateşe "İbrahim'e soğuk ve esenlik ol" deyince, o gün hiç bir ateş işlev görmedi ve kimse üç gün boyu ondan istifade edemedi. Bunun üzerine Cebrail ateşin ortasına inip onunla sohbet ediyordu. Nemrud ise dedi ki: "Kim bir ilah edinirse İbrahim'in ilahı gibisini edinsin. Bunun üzerine onların büyüklerinden biri dedi ki:  "ben ateşten onu yakmamasını talep ettim." Sonra ateşten bir sütun çıkıp o adamı yaktı. Nemrud bir tepeden ateşe bakıyordu. Üç gün geçtikten sonra Nemrud Âzer'e dedi ki: “Bizimle yukarı çık da, temaşa edelim.” Yukarı bir çıktılar ki, İbrahim o lahzada yeşil bir bahçede idi ve yanında onunla konuşan bir yaşlı vardı. Nemrud Âzer'e yöneldi ve: "Oğlun Allah için ne kadar da değerlidir." Dedi. Araplar amcaya baba derlerdi. Allah-u Teala Yakub'un vasiyetiyle ilgili buyuruyor ki: "Dediler ki: Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına ibadet edeceğiz" İsmail (a.s) Yakub'un (a.s) amcası idi ki Allah onu bu âyette babası olarak adlandırmıştır."[43]

Şerh ve tefsiri nükte: Bu hadis, Âzer'in Hz. İbrahim'in (a.s) amcası olduğunu, fakat ona babası olarak hitap edildiğini vurgulamaktadır. Bu tabir "eb" ifadesiyle

dile getirilmiştir ki, sadece Araplarca değil, Hz. İbrahim'in aralarında kaldığı ve mensup olduğu Aramilerce de baba anlamına gelmekle beraber amca ve dedelere de saygı için denmektedir. Nitekim Hz. İbrahim'in Mezopotamya'dan hicret etmeden önce gençliğinde Âzer için istiğfar ettiği bilinmekte ve Tevbe 114 ayetinde Kur'an'da buyrulduğu gibi, Hazret onun Allah düşmanı olduğu kendisi için kesinleşince, ondan uzak olduğunu belirtmiştir. Hâlbuki aynı Hz. İbrahim yaşlılık çağında kendine İsmail (a.s) ve İshak (a.s) verildikten sonra, İbrahim 41 ayetinde vâlideyni için istiğfar etmiştir. Vâlideyn ifadesi vilâdet (doğum) ile aynı köktendir ve kişinin biyolojik baba annesi için kullanılmaktadır. Hâlbuki ebeveyn tabiri, öz anne baba olabileceği gibi, saygı için anne-baba olarak kendisine hitap edilen kimse için de kullanılmış olabilir. Yusuf 100 ayetindeki "ebeveyhi": "ebeveyni" ifadesinin bazı görüşlere göre Hz. Yusuf'un babasına ve onu büyüten teyzesine işaret ettiği gibi (peygamberimizin hadislerinde annesi vefat eden kimselere teyzelerine iyilik etmelerini buyurup:

"Çünkü anne konumundadır” buyurması da bunun teyidi olabilir). 

*Hadisin senedi*

Şeyh Kutb-u Ravendî Kısas-ı Enbiya kitabında Şeyh Saduk'a varan senetlerinden birini şöyle zikreder:

Seyyid Murtaza ibn-ü'd-Dâî, Şeyh Dûryistî'den, o babasından ve o Saduk'tan nakletmiştir. Şeyh Müntecebüddin Seyyid ibnü'd-Dâi hakkında şöyle der: “soylu Seyyid, seyyidlerin önde geleni, Murtaza ibn-i Dâî ibn-i Kasım Ebu Turab el-Hasenî, muhaddis, âlim ve salih biridir.” Dolayısıyla güvenilirliği sabittir. 

Abdullah ibn-i Cafer Dûryistî hakkında Şeyh Hürr-ü Âmilî şöyle der: Şeyh Necmeddin Abdullah ibn-i Cafer ibn-i Muhammed Dûryistî, alim, erdemli, çok doğru sözlü, değerli biriydi. [44] 

Şeyh Müntecebüddin de onun hakkında: fakih ve salih idi. Dûryist (Tahran’a bağlı Rey etrafındaki eski kasabalardan Doroşt kasabasının Arapça şekli) şeyhlerinden olan Şii fakihi atalarından rivayetleri vardır.

Babası Cafer Dûryistî hakkında ise Şeyh Müntecebüddin kendi Fihrist kitabında, “değerli kimse" ve “güvenilir, ileri gelen ve adil" tabirini kullanır. Şeyh Saduk’un büyük konumu herkese malumdur. Muhammed ibn-i Alî Mâcîleveyh Şeyh Saduk'un ondan çok nakilde bulunduğu büyük üstatlarındandır. Muhammed ibn-i Ebu'l-Kasım, güvenilirdir. Şeyh Necaşi onun hakkında “Kum'daki ashabımızın efendilerinden güvenilir bir kimsedir” der. [45] Ahmed ibn-i Ebu Abdullah Berkî güvenilirdir. [46] Ahmed ibn-i Muhammed ibn-i Ebu Nasr icmâ ashabındandır. Eban ibn-i Osman da yine icmâ ashabındandır. Muhammed ibn-i Mervan ez-Zühlî hakkında Seyyid Hoi de güvenilir oluşunu belirtmiştir. İcma ashabından Safvan ibn-i Yahya, Eban ibn-i Osman ve Maruf ibn-i Harrebûz kendisinden çok fazla rivayet naklinde bulunur ki bu, onun güvenilirliğinin karinelerinden biridir [47] Ehl-i Sünnet nezdinde de makbul olarak görülür. Dolayısıyla rivayetin senedi sahihtir.

2-*Ebu Basîr'in iki yönden sahih nakli*

İki sahih senetle İmam Sadık'tan (a.s) şöyle buyurduğu naklediliyor: İbrahim'in (a.s) amcası Azer, Nemrud'un müneccimiydi. Onun görüşü olmadan emir verilmezdi. O dedi ki: "bu gece acayip bir şey gördüm." Nemrud dedi ki: "o nedir?" Âzer dedi ki: "muhakkak ki bizim bu ülkemizde doğacak bir çocuğun eliyle helâkimiz olacak."

Bunun üzerine erkekler kadınlardan ayrı bırakıldı. Taruh ise İbrahim'in annesiyle birleşti ve o hâmile kaldı..."[48]

Şerh: bu hadis Şeyh Saduk'un naklettiği başka bir hadisle[49] senet bakımından aynı, içerik bakımından ise farklıdır. Şeyh Saduk'un naklettiği rivayetin zahirinden Âzer'in Hz. İbrahim'in babası olarak farzedildiği anlaşılıyor. Bu yüzden Allame Meclisî, -bir delil göstermeksizin- belki bu hadisin Şeyh Ravendî tarafından değiştirilmiş olabileceğini, fakat büyük bir âlim olması hasebiyle rivayeti bu şekilde bulmuş olabilme ihtimalinin de mümkün olduğunu söylemiştir. Fakat Allame böyle bir ihtimali farklı nakillerde zahiri benzerlik gördüğü yerlerde birçok mektep büyüğü için öne sürmüştür. Ayrıca Âzer ismi yerine Saduk’un kendi naklettiği rivayette sadece ebîhi/babası tabiri geçmektedir. Bu o rivayetin takiye icâbı buyrulduğunu gösteriyor. Zira örnek olarak, Hz. İsmail'in kurbanlık olduğunu buyuran sahih bir çok hadisin karşısında, Kummi tefsirinde bazılarınca muteber olan tek bir senetli hadis, kurbanlık olayını farklı zikrederek onu Sara'nın oğlu addetmekte, fakat isim vermemektedir ki bu, açık bir şekilde takiyeyi gösterir. Takdire şayandır ki,  Kâfî'deki muteber bir hadiste Hz. İbrahim ile Lut'un teyze çocukları oldukları, Hz. Sara'nın Lut ile anne bir kardeş oldukları geçmekte. O hadiste Hz. İbrahim ve Sara'nın annelerinin peygamber kızı oldukları vurgulanmaktadır. Hz. İbrahim'in babası söz konusu edilince ise, onun müşrik olduğu iddiası yer almamaktadır.[50] Her ne kadar o zamanlar kafirler mümin kadınlarla evlenebiliyorduysa da, akla ve nakle göre bir peygamberin aksine mecbur kalmadıkça kızını mümin birine vermeye öncelik vereceği kesindir. Bu rivayetin ihtiva ettiği bilgi Yahudi tarihçi Yosefus'un Sara ile Lut'un kardeş olduğu ve Hz. İbrahim'in Kutha şehrinde doğduğu konusundaki nakliyle uyumludur. Yosefus gibi tarihçiler de dediğimiz gibi, Hz. İbrahim'in (a.s) babasının Terah/Taruh olduğunu nakleder. Senetleri tam olarak kayda geçmemiş hadislerde de, İmam Bâkır'ın (a.s) sahih ve müvessak hadisinde belirttiğimiz gibi Taruh'un peygamber olduğunu teyit edecek şekilde onun vasi olduğu geçmektedir. Şia ve Sünni kaynaklarında Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) ecdadının imanına delalet eden ayetlerden biri de, Şuara 218-219’daki: “O ki seni kıyam ettiğinde görüyor. Secde edenlerin içinde gidip geldiğini de.” buyruğudur ki, peygamberlik üzere kıyama ve ondan önce Allah'a secde eden (muvahhit) peygamberlerin sulbunda gidip gelmeye tefsir edilmiştir. Bu konuda ibn-i Abbas (r.a) İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık'tan (a.s) hadisler vardır. Makalede nakletmediğimiz diğer Şii hadislerine ulaşmak isteyenler Bihâr u’l-Envâr'ın "Târih-u Nebiyyunâ" bölümünün birinci bâbını okuyabilir. 

*Hadisin senedi*

senetteki ravilerden Şeyh Saduk, rivayeti bir arada nakleden babası ve üstadı ibn-i Velid, sonrakilerden ise Saad ibn-i Abdullah, Yakub ibn-i Yezid, ibn-i Ebu Umeyr ve Ebu Basîr'in durumu anıldı. Geriye kalan Hişam ibn-i Salim kalıyor ki, güvenilirliğinde ihtilaf yoktur ve hatta Şeyh Müfid onu imamiye Şia'sının fakihlerinden sayar. [51]

*Zıt olan hadislere dair özet bir açıklama*

Şeyh Saduk'un naklettiği bir rivayet dışında, Tefsir-i Kummî'nin de bir naklinde[52] Hz. İbrahim'in (a.s) babası Âzer olarak yansıtılmıştır. Fakat bilindiği üzere Tefsir-i Kummî Ali ibn-i İbrahim'in durumu meçhul bir öğrencisinden nakledilmiştir. Dolayısıyla, senedi kabul edilsin veya edilmesin, makalede zikrettiğimiz 12 muteber senetli hadisle mukabele edecek türden değildir. Ayrıca İmam Ali'den (a.s) naklen Âzer'i Hz. İbrahim'in (a.s) babası olarak tanıtan diğer bir rivayet ise Şamlı bir adamın İmam'a (a.s) sorduğu soruların cevabıdır. [53] Bu rivayetin senedi çok zayıf olsa da, rivayetteki ifade Kur'an'daki zahiri ifadeye uygunluk için "eb" ifadesiyle buyrulmuş olabilir. Zira Kur'an'daki Abese 34 ayetindeki akrabalarından kaçan kişilerin Kur'an'daki örnekleri verilmiştir. Âzer'le ilgili diğer bu türden nakillerin hepsi ravisiz nakledilmiş ve Ali ibn-i İbrahim'in kendisine nispet verilmiştir. 

*Sonuç* 

Makalede zikredilen ve Şia ulemasının üzerinde icma ettiği muteber senetli nebevî, silsiletüz-zeheb ve eimme buyruklarının şamil olduğu hadislerle, 9 hadisten toplam 15 muteber senet elde ettik. Teyit edici olduğu için kendisinden gayrıyla sahih olan mühmel nebevî bir hadisi daha ilave ettik. Güvenilir olduğunu belirttiğimiz Erbain ziyaretinin iki yolundan meçhul olanı da gayrıyla müvessak olduğu için, toplam 13 güvenilir senet, iki tane de kendisinden gayrıyla naklinin içeriği teyit edilen senet vardır. Sonuç olarak, bu hadisler dışında bir düzine hadis daha bulunduğunu eklersek, ister onları hesaba katalım, ister katmayalım, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inin neseplerinin temizliği tevâtür-i manevi (aynı lafızlarla gelmese de, aynı konuya işaret eden rivayetlerin uydurma olamayacak derecede çok olması) durumundadır. Buna Hz. Muhammed'in (s.a.a) anne ve babası, Hz. Ali'nin (a.s) babası ve onların yakın atalarının imanının delili olan (ezcümle diğer eserlerden naklen) Bihâr'da geçen muteber rivayetleri eklersek, manevi tevâtürün durumu daha belirgin olup kesin bir şekilde göze çarpar. 

- - - - - - - - - - - - -

[1] El-Emâlî, Saduk s. 174 24. Oturum
[2] Ricâl-i Necaşi s. 374
[3]       Hülasatu'l-Akvâl, s. 251
[4]       Mucem-u Rical il-Hadis, c. 18 s. 300 
[5]       Ricâl-ı Necaşî, c. 1 s. 38, Mucemu-Ricâl il-Hadis, c. 7 s. 122
[6]       Sema ul-Makal, s. 151-153, Uddetu'l-Usul, c. 1 s. 380-381
[7]       Meâni'l-Ahbâr, Saduk c. 2 s. 55
[8]       Emâli-yi Saduk, c. 1 s. 367, 58. Oturum 
[9]       Ricâl-u'n-Necaşî, s. 251, Ricâl-i Şeyh Tusi, s. 507, 495 ve 513, Hulasa-i Allâme Hillî, s. 157 
[10]  Ricâl-u't-Tusî, s. 368, Ricâl-u'n-Necaşî, s. 102
[11]  Uddetu'l-Usul, Teadül ve Teracih babı, Ricâlu'n-Necaşi c. 2 s. 207, Muhammed Cevad Naîni tahkikiyle, Beyrut baskısı 
[12]  Kemâluddin ve Temâmu'n-Nime s. 275
[13]  Ricâl-u'n-Necaşî, s. 383, Ricâlu't-Tusi, s. 495
[14]  Ricalu't-Tusi, s. 431, Ricâlu'n-Necaşi, 1355 Şemsi baskısı, s. 177
[15]  Ricâlu'n-Necaşi, s. 450, Ricâl-u't-Tusi, s. 395 ve 425
[16]  Ricâlu'n-Necaşi, s. 283, Hülasa-i Allâme, s. 119
[17]  Tehzibu't-Tehzib, c. 1 s. 97-99, Mizanu'l-İtidal, c. 1 s. 10-13, Tehzîbu'l-Makâl, c. 1 s. 188-197, Menhecu'l-Makâl, c. 1 s. 193, Tenkîh u'l-Makâl, s. 64
[18]  Misbah u'l-Müteheccid, Tûsî s. 717
[19]  Ricâlu'n-Necaşi, c. 1 s. 293, El-Fihrist, Tusi, c. 1 s. 133
[20]  Ricâlu'n-Necaşi, s. 198, Hülasatu'l-Akvâl, s. 171
[21]  Misbah ül-Müteheccid, Tusi
[22] Ricâl u’n-Necaşi, s. 439
[23] Rical ut-Tûsî, s. 49, Hülasat ul-Akvâl, s. 90
[24] Ricâl ut-Tusi, s. 442
[25] Fihrist-i ibn-i Nedim, s. 278
[26] El-Kâfî, c. 8 s. 18
[27] Ricâl u’n-Necaşi, s. 35
[28]  https://www.eshia.ir/feqh/archive/text/shobeiry/rejal/62/022/
[29]  Tenkîh ul-Makâl, c. 31 s. 46
[30]Ravzatül-Kâfî, Kuleynî s. 113
[31] Kemâluddin ve Temam un-Nime, s. 213
[32]Ricâlu'n-Necaşi, s. 260
[33]Mucemu Ricâli'l-Hadis, c. 1 s. 290-291
[34]-Fihrist-i Tusi, s. 122, İbn-i Davud, er-Ricâl, s. 77
[35] Ricâl-i Tusi, s. 343, Ricâl-i Necaşî s. 362, Şeyh Müfid, risale-i adediye
[36] Miras-ı Mektub-i Razavî, s. 121 
[37] Rical-i Keşşî, s. 202-203, Fihrist-i Necaşî, s. 115
[38] El-Fihrist-i Tusi, s. 28, Ricâl-i Necaşi, s. 94
[39] Ricâl-i Allâme, s. 203, ricâl-i ibn-i Davud, s. 422
[40] aynı kaynaklar, s. 209 ve 75
[41] El-Fihrist-i Tusi, s. 92
[42] Tusi, El-Fihrist, s. 98 ve İhtiyâr-u Marifet-i'r-Ricâl, s. 801-802
[43] Kısas ul-Enbiyâ, Râvendî, c. 1 s. 105 
[44] Tezkiretü'l-Mütebahhirîn s. 461
[45] Ricâlu'n-Necaşi, s. 250
[46] Ricâlu'n-Necaşi, s. 76
[47] Erdebilî, Camiu'r-Ruvât, c. 2 s. 190
[48] Kısas ul-Enbiya, Râvendî c. 1 s. 107
[49] Kemâluddin s. 82-83 
[50] Ravzatü'l-Kâfî, s. 370-373
[51] Mevsûatu'r-Ricâliyyeti'l-Müyessere, s. 492, Tüsterî, Kâmusu'r-Ricâl, c. 10, s. 561
[52] Tefsîr-i Kummî, s. 195
[53] el-Hisâl, Saduk, c. 1 s. 154