Masumların ecdadının imanının tevatürü konusu

Bilir misin, Kadir Gecesi Nedir? Bilir misin, Kadir Gecesi Nedir?
.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

.

Bismillâhirrahmânirrahîm

Ali Rıza Akbulut



Özet

Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehlibeytinin (a.s) atalarının tevhit ehli oluşu, Şia ulemasının icma ile kabul edip vurguladıkları konulardan biridir. Hattâ bu konu, sadece Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve hanedanı için değil, İmam Ali (a.s) ve İmam Bakır'ın (a.s) kimi muteber hadislerinde müşahede edilebildiği gibi, bütün peygamberler için geçerli bir kaide olarak bilinmiştir. Bu makalede bu husustaki muteber deliller sıralanmış bu görüşün delillerinin sağlamlığı ortaya konmuştur.

Giriş

Peygamber Efendimiz ve İmam Ali'nin (a.s) nesebinin temiz ve muvahhit ata analara mensup olduğu konusu, Şia ulemasının icmâ ettiği hususlardandır. Ehl-i Sünnet ulemasının bir kısmı kendi kaynaklarında da yer alan bu tür hadislerin tevâtür ve sıhhatini kabul ederken, diğer bir kısmı Kur'an-ı Kerim'in tabiriyle putperest Âzer'in Hz. İbrahim'in (a.s) babası olarak anılması sebebiyle bunu kabul etmemiş, hattâ kimisi daha da ileri giderek Peygamber Efendimizin babası Abdullah ve annesi Âmine'yi -Allah muhâfaza- müşrik ve cehennem ehli kabul etmişlerdir.
Biz o hazretin ecdadının cümleten imanına delalet eden kaidenin delillerinden  mütevâtir-i manevi sahibi (aynı konuya delalet eden mütevatir) hadislerden muteber olanlarını sıralayacak, bu konunun aksine delalet eden haber-i vâhid iki hadisin senet ve metin kritiğini ortaya koyacağız.

Yöntem

Şia kaynaklarında bulunan onlarca rivayet, Hz. Peygamber (s.a.a) ve İmam Ali'nin (a.s) nesebinin temizliğine delalet etmekte, kimisinde Peygamber Efendimizin (s.a.a) atalarının tamamıyla peygamber ve İmam Ali'nin (a.s) babasının vasilerden olduğu vurgulanmaktadır. Bu rivayetlerden muteber olanlarını bir kaç şekilde sınıflandırmak mümkündür:


1. Kısım: Neseplerinin temizliği
2. Kısım: Hz. İbrahim'in Âdem'e kadarki bütün babalarının peygamber oluşu
3. Kısım: Âzer'in Hz. İbrahim'in amcası olduğu
4. Kısım: Hz. Abdulmuttalib, Abdullah Âmine ve Ebu Talib'in imanı

Dördüncü kısımdan rivayetlerin sayısı çok olduğu ve bu hususu zikretmek makaleyi uzatacağı için, makalede dördüncü kısma da yeterli ölçüde delalet eden ilk üç kısımla yetinilecektir.
 


1. Kısım: Neseplerinin Temizliği

İmamiye hadislerinden bir çoğusu Hz. Peygamber ve Ehl-i Beyt'inin annelerinden doğuncaya kadar bir nur şeklinde temiz  sulplardan temiz rahimlere intikal ettiklerini vurgulamaktadır. Kimi hadislerde Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.a) İmam Ali'nin (a.s) Hz. Abdulmuttalib'e kadar tek nur olarak gelip orda bölündükleri, nurun yarısının Hz. Muhammed'in (s.a.a) nenesi Fatıma bint-i Amr'dan Hz. Abdullah'a, diğer yarısının ise onun öz ağabeyi Hz. Ebu Talib'e intikal ettiği, onlardan ise Hz. Muhammed (s.a.a) ve Ali'nin (a.s) nurlarının Hz. Âmine ve Fatıma bint-i Esed'e geçtiği buyrulmuştur. Söz konusu rivayetlerden muteber senetli olan yedi senetle gelen hadisleri aktarıyoruz:

1- Senedi güvenilir (müvessak) bir hadiste İmam Sadık (a.s) atalarından şöyle nakleder: Hz. Resulullah'a (s.a.a): "Adem cennetteyken neredeydin?" Diye soruldu. Hazret buyurdu ki: "onun sulbunda idim. Ben onun sulbunda iken yeryüzüne indirildim. Gemiye Nuh'un sulbunda bindim. İbrahim'in sulbunda ateşe atıldım. Ata-analarımın hiç biri zina ile bir araya gelmedi. Allah beni sürekli temiz sulpardan temiz rahimlere hidayet eden ve hidayet edilmiş olarak aktarıyordu. Tâ ki, sonunda nübüvvetime dair ahitte bulundu. İslam ile benim misakımı aldı. Benim sıfatlarımdan hepsini beyan etti ve Tevrat ile İncil'de anılışımı kaydetti. Beni göğüne yükseltti ve benim için esmâ-ul hüsnâsından bir isim türetti. Ümmetim hammâdûn (çok hamdediciler), Arşın sahibi Mahmud (övülmüş) ve ben Muhammed'im (övülmeye layık)."[1]

Şerh: hadiste Hz. Peygamberin (s.a.a)  ecdadının temizliği vurgulandıktan sonra, Hz. İbrahim'den sonrası için bir peygamber ismi geçmemekte, Tevrat ile İncil'de o Hazretin anıldığının vurgusu yapılmaktadır. Zira Peygamber Efendimizin (s.a.a) nesebi, Ulul-Azm peygamberlerden Hz. Musa ve İsa'nınkiyle, Hz. İbrahim'de birleşmekte, onlardan sonrasında ise o ikisinden ayrılmaktadır.

2- Aynı hadis Şia kanalıyla sahabeden Câbir ibn-i Abdullah'tan (r.a) mühmel ravileri bulunan bir senetle, Peygamber'den (s.a.a) nakledilmiştir. Şu farkla ki, onda: "temiz sulplardan temizlenmiş temiz rahimlere" geçmektedir..[2]

Şerh: Temizlenmiş temiz rahimler ifadesi, babaların baştan beri muvahhit oluşunun aksine, annelerin çocukları olmadan önce sonradan iman etmelerinin imkanını vurgulamak içindir. Bu hadisin senedine mühmel (ricâl eserlerinde anılan ama durumu belirsiz) raviler vardır. Fakat bir önceki müvessak hadisle teyit edildiği ve sahabeden nakledilen nebevî hadis olması hasebiyle zikredilmesini uygun gördük.

3- İbn-i Abbas'tan Şia kanalıyla gelen müvessak (güvenilir) senetli nebevî bir hadiste, Resulullah'ın (s.a.a) Ali'ye (a.s) şöyle buyurduğu nakledilir: "Ey Ali! Sen benim ümmetim üzerinde hayatımdaki ve ölümümden sonraki halifemsin. Sen Şis'in Âdem'den, Sam'ın Nuh'tan, İsmail'in İbrahim'den, Yuşa'nın Musa'dan, Şemun'un İsa'dan olduğu gibi bendensin. Ey Ali! Sen vasim, varisim, cesedime gusül veren, beni kabrime koyan, borcumu ödeyen, vaatlerimi yerine getirensin. Ey Ali! Sen müminlerin emiri, Müslümanların imamı, yüzü akların lideri, muttakilerin reisisin. Ey Ali! Sen kadınların hanımefendisi olan kızım Fatıma'nın kocası ve iki torunum Hasan ile Hüseyin'in babasısın. Ey Ali! Allah her peygamberin neslini kendi sulbunda, benim neslimi ise senin sulbunda karar vermiştir. Ey Ali! Kim seni sever ve dost edinirse ben de onu sevip dost edinirim. Kim ise sana buğzeder ve düşmanlık beslerse, ben ona buğzeder ve düşman olurum. Zira sen bendensin, bense sendenim. Ey Ali! Allah bizi temizleyip seçkin kılmıştır. Âdem'den beri bizim ata analarımızdan hiç biri zina üzere bir araya gelmemiştir. O hâlde bizi doğumu temiz olandan başkası sevmez. Ey Ali! Şehadetle müjdemi al! Çünkü benden sonra mazlum ve maktul olursun." Ali (a.s) sordu ki: "Ey Allah'ın Resulü! Bu dinim selamet üzereyken mi olur?" Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurur: "dinin selamet üzereyken olur ey Ali! Sen aslâ sapmaz ve sürçmezsin. Eğer sen olmasaydın, benden sonra Allah'ın hizbi tanınmazdı."[3]

Şerh: bu nebevî hadis yoluyla, meşhur olan "senin benim yanımdaki konumun Harun'un Musa'ya konumu gibidir" hadisi dışında, Hz. Âdem'den (a.s) Hz. İsa'ya (a.s) kadarki büyük nebilerin vasilerinin konumu Peygamber Efendimize (s.a.a) nispetle İmam Ali'ye (a.s) verilmiştir. Hz. Resul'ün (s.a.a) "Bizi doğumu temiz olandan başkası sevmez" buyruğu, temiz doğumlu oluşunun hakkını veren kimselerin o iki hazreti sevmesinin zorunluluğunu gösterir.

4- Şeyh Saduk'un her biri sahih iki yoldan Süleym bin Kays Âmirî'den naklettiği rivayette Osman'ın hilafeti zamanında halkın mescid ün-nebî'de ilim ve fıkıhla ilgili konuşup Kureyş'in faziletlerini andıkları, sonra İmam Ali'nin orada olanlara Ehlibeyt’in kendine has fazileti hakkında şöyle buyurduğu geçer: "işitmemiş misiniz amcaoğlum Resulullah'ın şöyle buyurduğunu: "muhakkak ki ben ve Ehl-i Beyt'im Allah-u Teala Adem'i yaratmadan on dört bin sene önce Allah'ın huzurunda hareket eden bir nur idik. Allah Âdem'i yarattığında bu nuru onun sulbuna yerleştirdi. Onu yeryüzüne indirdi ve sonra onu Nuh'un sulbunda iken gemide taşıdı. Ardından İbrahim'in sulbunda ateşe attırdı. Ardından Allah onu sürekli değerli sulplardan temiz rahimlere ve temiz rahimlerden değerli sulplara, babalar ve analar yoluyla taşıdı. Onlardan hiç bir çift aslâ zina üzere bir araya gelmedi."  (İslâm'da) Önde gelen ve daha uzun geçmişi olanlarla Bedir ve Uhud ehli dediler ki: "evet bunu Allah Resul'ünden (s.a.a) işitmişiz."[4]


Şerh: Bu rivayeti nakleden Süleym ibn-i Kays'ın İmam Buhârî'nin Tarih-i Kebir eserinde zikredilen hadis ravisi Süleym ibn-i Kays el-Âmirî olduğu muhakkaktır. Sünnî ulemadan İbn-i Ebî Şeybe'nin Musannef'inde ve Tarih-i ibn-i Asâkir gibi bazı eserlerde kendisinden nakiller vardır. Aynı zamanda İmam Sadık'ın (a.s) ashabından Abdullah ibn-i Süleym Âmirî'nin babasıdır. İsmi bazen yanlışlıkla Süleyman veya Seleme olarak da yazılmıştır. Şia'nın güvenilir ravilerinden Hüseyn ibn-i Said ve Ebu Halid-i Kâbulî gibileri ondan Süleym kitabında bulunmayan rivayetler de nakletmişlerdir. Ayrıca Şeyh Saduk'un bu rivayeti Süleym kitabında da bulunması hasebiyle, bu kitabın Usul-ü Kâfî'deki senedinin sonunun Necaşi'nin senedinin başına bağlantısı yoluyla ve Necaşi'nin kendi senediyle üçüncü ve dördüncü sahih birer senedi daha vardır.

5- Sahih gibi bir senetle İmam Sadık'tan (a.s) nakledilen İmam Hüseyin'in (a.s) "vâris ziyareti" ile ilgili rivayette şöyle geçer: Safvan diyor ki: "mevlâmız Hüseyin'in (a.s) ziyareti için İmam Sadık'tan izin istedim" -ardından İmam Safvan'a öğrettiği ziyaretin bir kısmında şöyle buyuruyor: "Ey mevlam, ey Ebû Abdullah! Tanıklık ederim ki, sen yüce sulplarda ve temiz kılınmış rahimlerde bir nur idin. Cahiliyet seni aslâ necasetleriyle kirletmedi ve sana karanlık giysilerinden giydirmedi. Tanıklık ederim ki, sen dinin direklerinden ve müminlerin erkânındansın. Tanıklık ederim ki sen, ihsan eden, takvâlı, hoşnut ve temiz imamsın."[5]


Şerh: Varis ziyaretinde geçen cahiliyet kirlerinden en büyüğünün şirk olduğu kesindir. Tevbe 28 ayeti de şirkin necaset sebebi olduğuna bir delil konumundadır. Dolayısıyla bu muteber ziyaretname, İmam Hüseyin'in (a.s) baba ve annelerinin muvahhit olduğuna delalet eder. Zaten bu atalardan bazılarının müşrik oluşu iddiası, yüce sulpler ve temizlenmiş rahimler ifadesiyle uygun değildir. Erkekler için yüce ifadesi onların başından beri mümin olduklarını, anneler hakkında temizlenmiş ifadesi ise onların en geç çocuklarını karınlarında taşımadan önce tevhide imanı kabul ettiğine yorumlanır.

2. Kısım: Hz. İbrahim'in (a.s) Babalarının Peygamberliği

Bu hususta Şeyh Kuleyni ve Saduk'un iki farklı senetleri naklettikleri bir rivayet açık ifadelidir. Bu hadis, uzun olmakla beraber, konumuzu ilgilendirmeyen bazı bölümleri başka hadislere de aynı veya az farklarla yansımıştır. Biz burada konumuza dair olan kısımları özetle yansıtacağız.

1- Senedi bir çok alimlerce sahih kabul edilen uzun bir hadiste İmam Bakır'dan (a.s) özetle şöyle nakledilir: Allah-u Teala Adem'le ahitleşti... Adem ile Nuh arasında hepsi nebi ve vasi olan on baba vardı...
Bunun üzerine İbrahim'den önceki peygamber nesilleri İbrahim'e iman etti. Hud ile İbrahim arasında nebilerden (Allah'ın salâtı üzerlerine olsun) vardı. Bu Allah'ın: "Lut'un kavmi de sizden uzak değildir" buyruğudur. Bunun üzerine iki nebi arasında on nebi, dokuz ve sekiz nebi olması geçerli kılındı. Hepsi nebi idi. Her nebi için Nuh'ta icra edilenler icra edildi. Adem'de, Hud'da, Salih, İbrahim ve Şuayb'da icra edildiği gibi."[6]

Not: Bu hadisin şerhi ile ilgili açıklama bir sonrakinde gelecektir.

2- Aynı hadisin müvessak senetli versiyonunda İmam Bakır'dan (a.s) şöyle nakledilir: "Adem ile Nuh arasında hepsi nebi ve vasi olan on baba vardı... Nuh ile Hud arasında gizli tebliğ eden ve aşikâr tebliğde bulunan nebiler vardı...
Bunun üzerine İbrahim'den önceki peygamber nesilleri İbrahim'e iman etti. Hud ile İbrahim arasında nebilerden (Allah'ın salâtı üzerlerine olsun) on kişi vardı. Bu Allah'ın: "Lut'un kavmi de sizden uzak değildir" buyruğudur. Bunun üzerine iki peygamber arasında on baba, dokuz baba ve sekiz baba olması geçerli kılındı. Hepsi nebi idi. Her peygamber için Nuh'ta icra edilenler icra edildi. Adem'de, Hud'da, Salih, Şuayb İbrahim'de icra edildiği gibi. Ta ki sonunda Yusuf ibn-i Yakub ibn-i İshak ibn-i İbrahim'e vardı ve ondan sonra kardeşlerinin torunlarında süregeldi. Musa ve Harun'a yetişinceye kadar ki, Yusuf ile Musa arasında peygamberlerden on kişi vardı."[7]

Şerh: Zahiren Kâfi'deki rivayetin aslı da on baba, sekiz baba ve dokuz baba şeklindedir. Çünkü nebi kelimesinin gereksiz yere iki cümlede defalarca tekrarlanması imamın belagatiyle uyumlu değildir. Yani âbâ ifadesi yanlışlıkla enbiyâ şeklinde kayda geçmiştir. Dolayısıyla bu iki hadis, Hz. İbrahim'in babası dahil bütün atalarının peygamberliğine açık bir şekilde delalet etmektedir. Bu hadis aynı zamanda, bütün versiyona bakıldığında, Hz. İbrahim ile Hz. Nuh arasında on dokuz ilâ yirmi bir baba bulunduğuna delalet etmektedir ki bu, Tevrat'ta geçen bilgiden daha gerçeğe yakındır. Bu hadislerden, Hz. Yusuf'a kadarki zikredilen Peygamberlerin bütün ata-babalarının peygamber olduğu bilgisini açık bir şekilde bize iletmektedir.

3. Kısım: Âzer'in Hz. İbrahim'in Amcası Oluşu


Bu kısımda toplamda üç sahih senedi kapsayan iki hadise değinilecektir.

1- İmam Bakır (a.s) sahih bir hadiste şöyle buyuruyor: "İbrahim'in o günkü duası şuydu: "Ey Tek, Ey Samed, ey doğmamış ve doğurmayan ve kimsenin ona denk olmadığı." Sonra ise "Allah'a tevekkül ettim." Allah ise buyurdu ki: "Kâfi geldim." İmam buyurdu ki: Allah ateşe "İbrahim'e soğuk ve esenlik ol" deyince, o gün hiç bir ateş işlev görmedi ve kimse üç gün boyu ondan istifade edemedi. Bunun üzerine Cebrail ateşin ortasına inip onunla sohbet ediyordu. Nemrud ise dedi ki: "Kim bir ilah edinirse İbrahim'in ilahı gibisini edinsin. Bunun üzerine onların büyüklerinden biri dedi ki:  "ben ateşten onu yakmamasını talep ettim." Sonra ateşten bir sütun çıkıp onu yaktı. Nemrud bir tepeden ateşe bakıyordu. Üç gün geçtikten sonra Nemrud Âzer'e dedi ki: “Bizimle yukarı çık da, temaşa edelim.” Yukarı bir çıktılar ki, İbrahim o lahzada yeşil bir bahçede idi ve yanında onunla konuşan bir yaşlı vardı. Nemrud Âzer'e yöneldi ve: "Oğlun Allah için ne kadar da değerlidir." Dedi. Araplar amcaya baba derlerdi. Allah-u Teala Yakub'un vasiyetiyle ilgili buyuruyor ki: "Dediler ki: Senin ve babaların İbrahim, İsmail ve İshak'ın ilahına ibadet edeceğiz" İsmail Yakub'un amcası idi ki Allah onu bu âyette babası olarak adlandırmıştır."[8]


Şerh ve Tefsiri Nükte: Bu hadis, Âzer'in Hz. İbrahim'in (a.s) amcası olduğunu, fakat ona babası olarak hitap edildiğini vurgulamaktadır. Bu tabir "eb" ifadesiyle dile getirilmiştir ki, sadece Araplarca değil, Hz. İbrahim'in aralarında kaldığı ve mensup olduğu Aramilerce de baba anlamına gelmekle beraber amca ve dedelere de saygı için denmektedir. Nitekim Hz. İbrahim'in Mezopotamya'dan hicret etmeden önce gençliğinde Âzer için istiğfar ettiği bilinmekte ve Tevbe 114 ayetinde Kur'an'da buyrulduğu gibi, Hazret onun Allah düşmanı olduğu kendisi için kesinleşince, ondan uzak olduğunu belirtmiştir. Hâlbuki aynı Hz. İbrahim yaşlılık çağında kendine İsmail (a.s) ve İshak (a.s) verildikten sonra, İbrahim 41 ayetinde vâlideyni için istiğfar etmiştir. Vâlideyn ifadesi vilâdet (doğum) ile aynı köktendir ve kişinin biyolojik baba annesi için kullanılmaktadır. Hâlbuki ebeveyn tabiri, öz anne baba olabileceği gibi, saygı için anne-baba olarak kendisine hitap edilen kimse için de kullanılmış olabilir. Yusuf 100 ayetindeki "ebeveyhi": "ebeveyni" ifadesinin bazı görüşlere göre Hz. Yusuf'un babasına ve onu büyüten teyzesine işaret ettiği gibi (peygamberimizin hadislerinde annesi vefat eden kimselere teyzelerine iyilik etmelerini buyurup: "Çünkü anne konumundadır” buyurması da bunun teyidi olabilir).

2- İki sahih senetle İmam Sadık'tan (a.s) şöyle buyurduğu naklediliyor: İbrahim'in (a.s) amcası Azer, Nemrud'un müneccimiydi. Onun görüşü olmadan emir verilmezdi. O dedi ki: "bu gece acayip bir şey gördüm." Nemrud dedi ki: "o nedir?" Âzer dedi ki: "muhakkak ki bizim bu ülkemizde doğacak bir çocuğun eliyle helâkimiz olacak."
Bunun üzerine erkekler kadınlardan ayrı tutuldu. Taruh ise İbrahim'in annesiyle birleşti ve o hâmile kaldı..."[9]

Şerh: bu hadis Şeyh Saduk'un naklettiği başka bir hadisle[10] senet bakımından aynı, içerik bakımından ise farklıdır. Şeyh Saduk'un naklettiği rivayetin zahirinden Âzer'in Hz. İbrahim'in babası olarak farzedildiği anlaşılıyor. Bu yüzden Allame Meclisî, belki bu hadisin Şeyh Ravendî tarafından değiştirilmiş olabileceği, fakat büyük bir âlim olması hasebiyle rivayeti bu şekilde bulmuş olabilme ihtimalinin de mümkün olduğunu söylemiştir. Fakat Âzer ismi yerine Saduk’un kendi naklettiği rivayette ebîhi/babası tabiri geçmektedir. Bu o rivayetin takiye icâbı buyrulduğunu gösteriyor. Zira örnek olarak, Hz. İsmail'in kurbanlık olduğunu buyuran sahih bir çok hadisin karşısında, tek bir muteber senetli hadis, kurbanlık olayını farklı zikrederek onu Sara'nın oğlu addetmekte, fakat isim vermemektedir ki bu, açık bir şekilde takiyeyi gösterir. Takdire şayandır ki,  Kâfî'deki muteber bir hadiste Hz. İbrahim ile Lut'un teyze çocukları oldukları, Hz. Sara'nın Lut ile anne bir kardeş oldukları geçmekte. O hadiste Hz. İbrahim ve Sara'nın annelerinin peygamber kızı oldukları vurgulanmaktadır. Hz. İbrahim'in babası söz konusu edilince ise, onun müşrik olduğu iddiası yer almamaktadır.[11]

Her ne kadar o zamanlar kafirler mümin kadınlarla evlenebiliyorduysa da, bir  peygamberin aksine mecbur kalmadıkça kızını mümin birine vermeye öncelik vereceği kesindir. Bu rivayetteki muhteva bilgi Yahudi tarihçi Yosefus'un Sara ile Lut'un kardeş olduğu ve Hz. İbrahim'in Kutha şehrinde doğduğu konusundaki nakliyle uyumludur. Yosefus gibi tarihçiler de dediğimiz gibi, Hz. İbrahim'in (a.s) babasının Terah/Taruh olduğunu nakleder. Senetleri tam olarak kayda geçmemiş hadislerde de, İmam Bâkır'ın (a.s) sahih ve müvessak hadisinde belirttiğimiz gibi Taruh'un peygamber olduğunu teyit edecek şekilde onun vasi olduğu geçmektedir. Şia ve Sünni kaynaklarında Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) ecdadının imanına delalet eden ayetlerden biri de, Şuara 218-219’daki: “O ki seni kıyam ettiğinde görüyor. Secde edenlerin içinde gidip geldiğini de.” buyruğudur ki, peygamberlik üzere kıyama ve ondan önce Allah'a secde eden (muvahhit) peygamberlerin sulbunda gidip gelmeye tefsir edilmiştir. Bu konuda ibn-i Abbas (r.a) İmam Bakır (a.s) ve İmam Sadık'tan (a.s) hadisler vardır. Makalede nakletmediğimiz diğer Şii hadislerine ulaşmak isteyenler Bihâr ul-Envâr'ın "Târih-u Nebiyyunâ" bölümünün birinci bâbını okuyabilir.

* Zıt Olan Hadislere Dair Bir Açıklama

Şeyh Saduk'un naklettiği bir rivayet dışında, Tefsir-i Kummî'nin de bir naklinde[12] Hz. İbrahim'in (a.s) babası Âzer olarak yansıtılmıştır. Fakat bilindiği üzere Tefsir-i Kummî Ali ibn-i İbrahim'in durumu meçhul bir öğrencisinden nakledilmiştir. Dolayısıyla makalede zikrettiğimiz 12 muteber senetli hadisle mukabele edecek türden değildir. Ayrıca İmam Ali'den (a.s) naklen Âzer'i Hz. İbrahim'in (a.s) babası olarak tanıtan diğer bir rivayet ise Şamlı bir adamın İmam'a (a.s) sorduğu soruların cevabıdır. [13] Bu rivayetin senedi çok zayıf olsa da, rivayetteki ifade Kur'an'daki zahiri ifadeye uygunluk için "eb" ifadesiyle buyrulmuş olabilir. Zira Kur'an'daki Abese 34 ayetindeki akrabalarından kaçan kişilerin Kur'an'daki örnekleri verilmiştir. Âzer'le ilgili diğer bu türden nakillerin hepsi ravisiz nakledilmiş ve Ali ibn-i İbrahim'in kendisine nispet verilmiştir.

Sonuç

Makalede zikredilen ve Şia ulemasının üzerinde icma ettiği muteber senetli nebevî, silsiletüz-zeheb ve eimme buyruklarının şamil olduğu hadislerle, 8 hadisten toplam 12 muteber senet elde ettik. Teyit edici olduğu için mühmel nebevî bir hadisi daha ilave ettik. Sonuç olarak, bu hadisler dışında bir düzine hadis daha bulunduğunu eklersek, ister onları hesaba katalım, ister katmayalım, Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ve Ehl-i Beyt'inin neseplerinin temizliği tevâtür-i manevi (aynı lafızlarla gelmese de, aynı konuya işaret eden rivayetlerin uydurma olamayacak derecede çok olması) durumundadır. Buna Hz. Muhammed'in (s.a.a) anne ve babası, Hz. Ali'nin (a.s) babası ve onların yakın atalarının imanının delili olan (ezcümle diğer eserlerden naklen) Bihâr'da geçen muteber rivayetleri eklersek, manevi tevâtürün durumu daha belirgin olup kesin bir şekilde göze çarpar.

---------


[1] El-Emâlî, Saduk s. 174 24. Oturum
[2] Meâni'l-Ahbâr, Saduk c. 2 s. 55
[3] Emâli-yi Saduk, c. 1 s. 367, 58. Oturum
[4] Kemâluddin ve Temâmu'n-Nime s. 275
[5] Misbah u'l-Müteheccid, Tûsî s. 717
[6] Ravzatül-Kâfî, Kuleynî s. 113
[7] Kemâluddin ve Temam un-Nime, s. 213
[8] Kısas ul-Enbiyâ, Râvendî, c. 1 s. 105
[9] Kısas ul-Enbiya, Râvendî c. 1 s. 107
[10] Kemâluddin s. 82-83
[11] Ravzatü'l-Kâfî, s. 370-373
[12] Tefsîr-i Kummî, s. 195
[13] el-Hisâl, Saduk, c. 1 s. 154