Ehlader Araştırma Bölümü

Soru: Niçin İmam Hüseyin (a.s) Muaviye'nin döneminde kıyam etmedi?


İmam Hüseyin (a.s) Muaviye'nin döneminde on bir yıl (h. 49-60) İmametlik yapmıştır, bütün bu zaman zarfı içerisinde Muaviye'ye karşı birçok itirazlarda bulunmuştur, bunları İmam'ın Muaviye'ye yazmış olduğu mektuplarda görmekteyiz. İmam bu mektuplarında hâkim hükümetin Müslümanlar için büyük bir fitne olduğunu bildirdikten sonra, ne büyük katliamlar yaptığı ve haksız yere nice büyük şahsiyetleri (Şia'nın önde gelenlerinden olan Hicr b. Ady ve Amr b. Himag gibi) öldürdüğünü hatırlatıp bu yapılanlara karşı gelmiştir. Böylelikle de hâkim rejimin hiçbir meşruiyeti olmadığını anlatmaya çalışmıştır (1).  İmam Hüseyin (a.s) bir diğer mektubunda da; Allah katında en güzel amelin Muaviye'yle savaşmak olduğunu ve yapılmadığı takdirde de Allah'ın dergâhında af dilenilmesi gerektiğini buyurmuştur. (2)


Fakat bütün bunlara rağmen İmam'ın, neden kıyam etmediğini temel konularda aramamız gerekmektedir. Burada sadece mektuplarında belirtmiş olduğu birkaç nedene değineceğiz. İmam'ın kıyam etmeyişinin nedenini, daha geniş ve daha kapsamlı bir şekilde öğrenmek isteyenler tarihî analizlere bakmalıdırlar:


İmam Hasan'ın (a.s) İmzalamış Olduğu Barış Anlaşması


İmam Hüseyin (a.s) , Muaviye'ye yazmış olduğu mektupların birinde İmam Hasan'ın (a.s) onunla yaptığı anlaşmaya sadık kaldığını ve bozmayacaklarını buyurmuştur. (3)


Lâkin hemen akla gelen ve önemli olan soru şudur; Muaviye anlaşmayı imzaladıktan sonra, daha mürekkebi bile kurumamışken Kufe'de onu ayağının altına alarak vermiş olduğu sözleri tutmayacağını ve anlaşmayı kabul etmediğini göstermiştir (4) Muaviye'nin anlaşmayı böylesine bozmasına rağmen, niçin İmam Hüseyin (a.s) hala bu anlaşmaya sadık kalmıştır?


Bu soruya birkaç açıdan şöyle cevap verebiliriz:


1- Muaviye'nin sözüne biraz dikkat edecek olursak çok açıkça anlaşmayı bozduğu anlaşılmamaktadır. O şöyle demiştir: "Ben Hasan'a bazı sözler verdim." Vermiş olduğu ve sonradan da "kabul etmiyorum" diyerek bozduğu sözü, anlaşma maddelerinde olmayan fakat kabul ettiğini belirttiği başka sözler olabilir. Bu şekilde çift taraflı sözüyle anlaşmanın aslını reddetmediğini yahut en azından anlaşmayı çiğnemediğini iddia edebilir.


2- Muaviye'nin ve İmam Ali (a.s) ile arasında siyasî kişilik bakımından birçok farkın bulunması gibi, onun İmam Hüseyin'le de siyasi kişilikleri birbirinden farklıdır.


Muaviye hedefine ulaşmak için her türlü hile, kandırmaca, dalavere ve alçaklığı yapabilecek bir siyasî karaktere sahipti, bunun birçok örneğini Hz. Ali (a.s) ile olan mücadelesinde görmekteyiz. Osman'ın kanının hesabını sorma, Talha'yla Zübeyr'i kışkırtma, Sıffin savaşında Kur'ân'ı mızrakların ucuna takma ve İmam'ın hükümetine baskı amacıyla şehirlere anîden saldırıp yağmalama gibi sayısız entrikalara başvurmuştur. Fakat İmam Hüseyin (a.s) asla böyle bir kişiliğe sahip birisi değildi, o sırf hedefine ulaşmak ve zahiri bir başarı kazanmak için köklü erdemlerinden, değerlerinden ve inançlarından vazgeçecek birisi değildi. O da babası İmam Ali (a.s) gibi düşünüyordu, İmam Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır:


"Zulüm ve haksızlıkla kazanılacak bir başarıyı asla istemem." (5)


Öyleyse doğal olarak, kardeşi İmam Hasan'ın (a.s) Muaviye'ye vermiş olduğu sözden dönemez ve onun anlaşmaya uymamasına rağmen, İmam anlaşmayı bozamazdı.


3- Ayrıca o zamanın toplumsal şartlarını da göz önünde bulundurmak gerekmektedir. İmam'ın antlaşmaya uymaması sonucunda neler olabileceğini daha dikkatli düşünmeliyiz. Muaviye bütün İslâm memleketine hâkim birisi ve tartışmasız Yemen'den Şam'a, Irak'tan Hicaz'a kadar tek yöneticidir. Ayrıca her şehirde bulunan memurları da sürekli onun siyaset, plan ve programlarını savunup halka beğenilecek bir şekilde aktarıyorlardı. Velhâsıl Emevi rejimi toplumu istediği şekilde yönlendirebiliyordu. İmam Ali'ye (a.s) isyan ettiği dönemde, Osman'a yardım edebilecekken etmeyişini gizleyip, bunun aksine onun kanının hesabını soranın da sadece Şamlılar olduğunu herkese kabullendirebilen birisidir.


Böylesi hilekâr birisi, şimdi tek hâkim ve birçok imkânlara sahipken halkı istediği gibi yönlendirebilir. Eğer İmam (a.s) anlaşmayı bozacak olsaydı bunu ülkenin her tarafına anında ulaştırıp, kendi lehine yorumlayarak İmam'ı sözünde durmayan, anlaşmasına sadık kalmayan, isyancı ve toplum düzenini bozan birisi olarak tanıtabilirdi. Bunun karşısında İmam Hüseyin de (a.s)  her ne kadar haklı olduğunu haykırsa bile sesini kimse duymayacak ve herkes anlaşmaya uymayanın aslında Muaviye olduğundan habersiz, İmam'ı suçlayacaktı.


Muaviye'nin Konumu


O zamanın toplumu ve özellikle de Şamlılar Muaviye'ye çok olumlu bakıyorlardı, bu yüzden de ona karşı kıyamı zorlaştırıyordu; çünkü onlar Muaviye'yi; Peygamber'in (s.a.a) sahabesi, vahyin kâtibi, Peygamber'in eşinin kardeşi vb. güzel sıfatlarla İslâm'ın yayılışında en fazla zahmet çeken birisi olarak tanımışlardı.


Ayrıca yaşının İmam Hasan (a.s) ile İmam Hüseyin'den (a.s) büyük olması ve herkesten daha fazla yöneticilik yapmış olması da toplum gözünde onu hükümete daha lâyık gösteriyordu. Bunu İmam Hasan'a (a.s) yazdığı bir mektupta söylemişti (6)  İmam Hüseyin'le mücadeleye giriştiği zaman, anında bu iki sözde üstünlüğe sarılacaktı.


 Muaviye'nin Politikacılığı


İmam Hasan'la (a.s) barış anlaşması imzalandıktan sonra, Muaviye değişik metotlarla Benî Haşim'e özellikle de İmam Ali'nin (a.s) aile çevresine birçok zulüm ve haksızlıklar yapmıştı. Öyle ki hatta İmam Hasan'ı (a.s) bile zehirleterek şehit etmişti (7). Fakat bütün bu düşmanlığına rağmen herkese, Ehlibeyt'le, özellikle de İmam Hüseyin'le çok iyi anlaştığını gösteriyordu. Buna örnek olarak her ay ve her yıl İmam Hasan (a.s), İmam Hüseyin ve Abdullah b. Cafer'e göndermiş olduğu büyük miktardaki kıymetli hediyeleri gösterebiliriz. Onlar da beytülmalin gerçek sahipleri ve en güzel şekilde yerli yerinde kullananlar oldukları için bu hediyeleri kabul edip, gerekli olan yerlere harcıyorlardı. (8)


İmam ile iyi geçinmeye ve halka da dışta böyle göstermeye o kadar önem veriyordu ki; ölüm vakti oğlu Yezid'ten aynı politikayı devam ettirmesini ve kesinlikle İmam Hüseyin (a.s)  ile savaşmayıp, onu öldürmemesini istemiştir. (9)


Muaviye'nin niçin böyle bir siyaset uyguladığı çok açıktır; O İmam Hasan'la (a.s) yapmış olduğu anlaşma sayesinde, hükümetini oluşacak krizlerden korumuş, diğer taraftan da herkese kendisinin meşru bir halife olduğuna inandırmıştı. Oysa İmam'ı zehirleterek öldürdüğünü açıkça gösterseydi, kesinlikle herkes Muaviye'den nefret edecek ve hükümeti de birçok sorunla karşı karşıya kalacaktı. Bu yüzden elinden geldiği kadar kendisini Ehlibeyt'e yakın gösterip, halkın sevgisini kazanmaya çalışıyordu. Diğer taraftan böyle yapmakla Ehlibeyt'i kendisine bağladığını ve her türlü karşı çıkma ihtimallerinin önünü aldığını zannediyordu.


Beytülmalden İmam Hasan (a.s) ve İmam Hüseyin'e (a.s)  büyük miktarlarda bağış yaptıktan sonra onlara minnet koyma kastıyla şöyle dedi:

"Bu hediyeleri benden taraf alın ve bilin ki ben Hint'in oğluyum, benden önce kimse sizlere böyle hediyeler vermemişti ve benden sonra da vereceklerine inanmıyorum." (10)


İmam Hüseyin (a.s) bu bağışlara ve hediyelere minnet konulamayacağını göstermek için şöyle buyurdu:

"Allah'a yeminler olsun ki, ne senden önce ve ne de senden sonra hiç kimse biz iki kişiden daha faziletli ve daha üstün hiç kimseye böyle bir hediye veremez."


Üstelik Muaviye şiddet politikasını uyguladığı takdirde aksi sonuç vereceğini biliyordu. Zira bu şekilde davranmak halkın Ehlibeyt'e olan ilgisini çoğaltıp, hükümete karşı gönüllerde nefretin oluşmasına sebebiyet verecekti. Bu da düşünüldüğünde uzun müddette birçok insanı Ehlibeyt'le birlikte savaşmak için onların etrafına toplayacaktı. Bundan daha önemlisi; o zaman İmam Hüseyin'i (a.s)  bir tehlike olarak görmüyordu ve İmam'la iyi geçinerek kendisini gelecekte ki büyük bir tehlikeden korumaya çalışıyordu.


Buna karşılık İmam Hüseyin (a.s)  imkânını bulduğu her yerde ve her bahaneyle Muaviye'nin hükümetini eleştiriyordu. Bunun en açık örneği Muaviye'ye yazmış olduğu mektupta göze çarpmaktadır; yapmış olduğu cinayetler, İslâm dininde çıkardığı bidatler ve Yezid'i kendisinden sonra halife tayin etmesine sert bir dille itiraz etmiştir. (11)


Diğer taraftan İmam kıyam etmesi halinde Muaviye'nin izlemiş olduğu politika ve güçlü propagandası sayesinde kimsenin kendisine yardım etmeyeceğini aksine herkesin Muaviye'yi haklı göreceğini çok iyi biliyordu.

O Dönemin Şartları


İmam Hasan'ın (a.s) şehadetinden hemen sonra, Kufeliler İmam Hüseyin'e mektup yazarak baş sağlığı dileyip, onu İmam olarak kabul edip her emrine hazır olduklarını ilân ettiler (12). Lakin İmam, her türlü hareketi başlatmaktan sakınıyordu. Çünkü Şam merkezli rejim, ülkenin her tarafına güçlü bir şekilde hâkim idi, özellikle de Kufe'deki Emevi yönetici ve memurlar her şeyi ellerinde tutmaktaydılar. Ayrıca Kufeliler çok vefasız ve verdikleri sözde durmayan bir kişiliğe sahiptiler, İmam Hüseyin (a.s)  buna, babası Hz. Ali (a.s) ve kardeşi İmam Hasan'ın (a.s)  döneminde yakından şahit olmuştu.


Diğer taraftan Muaviye kendisini dört dörtlük bir Müslüman olarak gösterip, İslâm memleketinin her tarafında iyi bir izlenim bırakmıştı. İmam Hüseyin (a.s) bütün bu etkenleri göz önünde bulundurarak kıyam etmedi ve kıyam etmesi halinde başarısının sıfır olacağını, ayrıca herkesin onu toplumun düzenini bozma peşinde olan isyancı birisi olarak tanıyacağını çok iyi biliyordu. Bu şartlar da yapılacak bir kıyam, zaten çok az olan güçleri gereksiz yere harcamak demekti. Fakat Yezid'in dönemindeki toplumsal yapıyı inceleyecek olursak, yukarıdaki bütün özelliklerin tam tersinin oluştuğunu görürüz.

Kaynaklar

1- el-İmametu ve's-Siyase, c.1, s.180. "Ben senin bu ümmete yönetici olmandan daha büyük bir fitne göremiyorum."
2- el-İmametu ve's-Siyase, c.44, s.213. "Allah'a yeminler olsun ki sana karşı cihat etmekten daha faziletli bir amel bilmiyorum, eğer yapabilsem bu Allah'a yaklaşmamdır ve eğer yapılamazsa Allah'ın katında af dilenmelidir."
3- Musietu Kelimati'l-İmami'l-Huseyn, s.239. "Kardeşimin seninle yapmış olduğu anlaşmayı çiğnemekten Allah'a sığınırım."
4- el-İrşad, s.355.
5- Nehcu'l-Belağa, Hutbe, 126.
6- Mekatilu't-Talibin, s.40. "Ben senden daha fazla yöneticilik yapmışım, tecrübelerim senden daha fazladır ayrıca yaş itibarîyle de senden büyüğüm… Öyleyse bana itaat etmeyi kabul et."
7- el-İrşad, s.357.
8- Musiet'u Kelimati'l-İmami'l-Huseyn, s.  209-210.
9- el-Ahbaru't-Tival, s. 227. Tecaribu'l-Umem, c.  2, s.  39.
10- Tarih-i İbn Asakir, s.  7
11- Tarih-i Yakubi, c.  2, s.  228.
12- Biharu'l-Envar, c.  44, s.  212.