.
.

 Bismillâhirrahmânirrahîm

.

Hz. Âdem (a.s) hakkında Kur’ân-ı Kerîm’de yedi sûrede bilgi verilmiş ve on yedi âyette de ismen zikredilmiştir.[1] Hz. Âdem’in (a.s) kıssası Bakara, A’râf, İsrâ, Kehf ve Tâ-Hâ sûrelerinde adı ve sıfatıyla anlatılır; Hicr ve Sâd sûrelerinde ise, sadece sıfatıyla dile getirilir.

Hz. Âdem (a.s) ilk insan, beşer, insanlığın atası olması sebebiyle ebû’l-beşer, hâlife[2] ve Âdem olmak üzere beş ismi vardır.

Yüce Allah’ın seçkin kıldığı kişiler arasında olduğundan sâfiyyullah[3] unvanıyla anılan ilk peygamberdir.

رَبَّنَا ظَلَمْنَٓا اَنْفُسَنَا وَاِنْ لَمْ تَغْفِرْ لَنَا وَتَرْحَمْنَا لَنَكُونَنَّ مِنَ الْخَاسِر۪ينَ

(Hz. Âdem ve Hz. Havvâ vâlidemizin duaları, her ikisi de dediler ki:) “Ey Rabbimiz! Biz öz benliklerimize zulmettik, eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan elbette ki biz, hüsrana uğrayanlardan oluruz.”[4] 

Bu dua, Hz. Âdem’in (a.s) eşi ile birlikte yaptığı bir yakarıştır. Aynı zamanda insanoğlunun kendisini yaratan yüce Allah’tan ilk defa bağışlanma istediği bir tövbedir. Bu duanın yapılış nedenini Kur’ân şöyle açıklamaktadır:

“Andolsun, Biz sizi (hiç yoktan) yarattık, sonra size suret (biçim-şekil) verdik, sonra meleklere: ‘Âdem’e secde edin!’ dedik. Onlar da İblîs'in dışında secde ettiler; o ise, secde edenlerden olmadı  (kibirlendi ve küfre kaydı).”

“(Yüce Allah ona) Dedi: ‘Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?’ (İblîs) Dedi ki: ‘Ben ondan hayırlıyım. (Çünkü) Beni ateşten yarattın, onu ise, çamurdan yarattın’ (üstünlük benim hakkımdır demeye yeltendi).”

“(Yüce Allah:) ‘Öyleyse oradan (cennet’ten defolup aşağı) in, orada büyüklenmen senin (hakkın) olamaz. Hemen (huzurumdan) çık. Gerçekten sen (bâsit, adî ve değersiz), küçük düşünenlerdensin (artık zelîl ve hâkîrsin)’ dedi.”

“O da: (İnsanlar öldükten sonra) ‘Dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele)’ diye (mühlet istedi).”

“(Cenâb-ı hak bu isteğini kabul etmiş ve) ’Haydi sen kendisine mühlet (fırsat) verilenlerdensin’ demişti.”

“(Şeytan) Dedi ki: ’Madem öyle, (Hz. Âdem’e secde etmek gibi nefsime ağır gelen bir imtihana tâbi tutmakla) beni azdırmana karşılık; ben de onları (Âdemoğulları’nı) saptırmak için Senin istikâmet yolunun üzerinde oturup tuzak kuracağım. (Her dönemdeki en haklı ve hayırlı davanın ortasında pusu kurup, duracağım).”

“Sonra; ön taraflarından, arkalarından, sağlarından ve sollarından muhakkak (kullarına)  sokulup saptıracağım. Ki onların çoğunu (dinin ve nimetlerin sayesinde eriştikleri lezzet ve fâziletlere) şükredici bulmayacaksın. (Çünkü onlara nankörlük ve hıyânet yaptıracağım!)”

“(Cenâb-ı hak da:) ’Haydi defol! Aşağılanmış ve kovulmuş olarak çık oradan! Yemin olsun (insanlardan) onlardan kim sana uyarsa, sizin hepinizi cehenneme dolduracağım’ buyuruvermişti.”

“(Cenâb-ı hak:) ‘Ve ey Âdem, sen ve eşin cennete yerleşin. İkiniz dilediğiniz yerden (ve şeylerden) yiyin (için); ama şu ağaca yaklaşmaktan (nefsin arzusuna uymaktan sakınıverin.) Yoksa zâlimlerden olursunuz’ (demişti).”

“Şeytan kendilerinden örtünüp gizlenmesi (gereken) çirkin-edep yerlerini (avret mahallerini) açığa çıkarmak için onlara vesvese verip (akıllarını çeldi) ve dedi ki: Rabbinizin size bu (şehvet) ağacı yasaklaması, sadece, sizin iki melek olmamanız veya cennette ebedî kalmamanız içindir.”

“Ve (İblîs) : ’Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim’ diye (yalan yere) yemin de etmişti.”

“(Şeytan bu suretle) Onları aldattı. Ağacı tadınca çirkin yerleri kendilerine göründü ve (o çıplak vaziyetlerinden utanarak) cennet yapraklarıyla üzerlerini örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine: ‘Ben sizi bu ağaçtan men etmemiş miydim? Ve şeytanın sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?’ diye seslendi.”

“(Âdem:) ‘Rabbimiz! Biz ikimiz kendi nefislerimize zulmettik. Eğer bizi, mağfiret edip bağışlamazsan, bize acıyıp merhamet buyurmazsan mutlaka hüsrana uğrayanlardan oluruz’ diyerek (hatalarını kabul edip bağışlanma dilemişlerdi).”

“(Allah ise:) ’Şimdi birbirinize düşman (gibi ayrı kalmak için) inin. Yeryüzünde belli bir vakte kadar sizin için bir yerleşip kalma ve metâ (geçim yapma) vardır’ buyuruvermişti.”

“Orada yaşayacak, orada ölecek ve oradan (dirilip mahşere)  çıkarılacaksınız’ demişti.”[5] 

Bu sınav sonucu, yeryüzüne indirilen Hz. Âdem (a.s) ve eşi Hz. Havvâ vâlidemiz yukarıda sözünü ettiğimiz duayı yaptılar. Yüce Allah da onların bu duasını kabul ederek, kendilerini bağışladı.

Yüce Allah, tüm insanları Hz. Âdem (a.s) ile şeytan arasında geçen bu olaydan ders ve ibret almaya çağırarak şöyle uyarmaktadır: 

“Ey Âdemoğulları! Şeytan (ilk defa) ana babanızı (Âdem ile Havvâ vâidemizi yanıltıp), edep yerlerini yerlerini kendilerine göstermek (ve şehvetlerini tâhrîk etmek) için; elbiselerini sıyırtıp soyarak, onları cennetten çıkardığı gibi, (dikkat edin) sizi de (çıplaklık modasıyla böyle) bir fitneye düşürmesin (ve cinsî azgınlığa sürüklemesin). Çünkü o (şeytan) ve tarafları, (kendilerini göremeyeceğiniz yerden) sizleri görmekte (ve izlemektedir). Biz gerçekten şeytanları, inanmayanların dostları kıldık. (Siz mü’min iseniz açıklık-saçıklıktan ve ahlâksızlıktan sakınıverin.) ”[6] 

Anlaşılan o ki, insan günah işleyebilir; fakat önemli olan işlediği günahtan bir an önce pişman olarak yüce Allah’ına yönelmesi ve O’ndan bağışlanmasını istemesidir.

 “(Âdem samimi bir pişmanlıkla yalvarınca:) Sonra Rabbi, onu seçti. Tevbesini kabul etti ve (hidayet buyurup) dosdoğru yola ulaştırdı.”[7] 

Başka bir âyette ise;

“Bunun üzerine (Allah da) tevbesini kabul etti.”[8]  

Sonra “Allah onu (şeytanı ve şeytanlaşmış insanları) lanetleyip (rahmetinden uzaklaştırmıştır).” [9] 

Ardından da “Allah, Âdem’i seçip âlemlere üstün kıldı.”[10]

------------------

[1]- 2/Bakara: 31, 33, 34, 35, 37; 3/Âl-i İmrân: 33, 59; 7/A’râf: 11, 19; 17/İsrâ: 61; 18/Kehf: 50; 19/Meryem: 58; 20/Tâ-Hâ: 115, 116, 117, 120, 121
[2]- “(Kullarıma hatırlat!) Hani bir zamanlar, Rabbin meleklere: ‘Ben yeryüzünde (hakkın ve hayrın temsilcisi ve takipçisi olacak, hükümlerimi uygulayacak) bir hâlife yaratacağım’ demişti.”  (2/Bakara: 30)
Hâlife kavramı hakkında yapılan yorumlar şöyledir:
1. Allâme Tabatabaî’ye göre hâlife, asıl sahibinin adına yönetme, hükmetme ve düzenleme salâhiyetine sahip olandır. Hâlifelik, yüce Allah adınadır ve tüm insanları kapsar. (el-Mizân fî tefsîri’l-Kur’ân, c. 1, s. 184)
2. İbn Kesîr’e göre hâlife, yüce Allah adına halk arasında yüce Allah‘ın hükümlerini adaletle tatbik edendir. (Tefsîru’l-Kur’âni’l-âzîm, c. 1, s. 100)
[3]- 3/Âli-İmrân: 33
[4]- 7/A’râf: 23
[5]- 7/A’râf: 11-25
[6]- 7/A’râf: 27
[7]- 20/Tâ-Hâ: 122
[8]- 2/Bakara: 37
[9]- 4/Nisâ: 118
[10]- 3/Âl-i İmrân: 33