Hilâfet Ekolü'ne Göre Sahabenin Adaleti



Hilâfet Ekolü'ne mensup Müslümanlar, istisnasız olarak bütün sahabeyi adil bilir ve İslâmî hükümlerde ve şer'î konularda sahabeye müracaat ederler. Dirayet ve hadis ilimleri dallarında bu ekolün en önde gelen âlimlerinden biri olan, "Cerh ve Tâ'dil" ehlinin İmamı Hafız Ebu Hâtem Râzî;1 eserinin mukaddimesinde, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sahabesinin adaleti konusunda şöyle yazar: Allah Resulü'nün (s.a.a) sahabesi vahyin ve Kur'ân'ın nüzulüne şahit olup bunların tefsir ve tevillerini bilen kimselerdir. Yüce Allah onları Peygamber'ine dost kılmış, ona yardımcı etmiş, dinini ve sünnetini yaymaları ve ayakta tutmaları için seçmiş, Peygamber'ine sohbet arkadaşı olarak beğenmiş ve onları bizlere rehber ve önder olarak tayin etmiştir.

Onlar, belirledikleri sünnet, kural ve kanunlardan, sâdır ettikleri hükümlere, yaptıkları hakemliklerden verdikleri hükümlere ve caiz gördükleri veya yasakladıkları şeylere varıncaya kadar, Allah Resulü'nün (s.a.v) kendilerine tebliğde bulunduğu her şeyi tam anlamıyla kavrayıp anlamış, dinde fakih ve âlim olmuşlardır. Hz. Resulullah'ın (s.a.v) yanında bulundukları için Allah'ın emir ve yasaklarını hikmet ve gerekçeleriyle birlikte öğrenmiş ve Kur'ân'dan nasıl faydalanılması ve hükümler çıkarılması gerektiğini en iyi şekilde anlayıp kavramışlardır. Allah (Azze ve Celle) onları seçip ümmetin önderleri olarak belirlemek suretiyle kendilerine lütufta bulunmuştur. Şüphe, tereddüt, hata, kötü zan, kendini beğenmişlik ve başkalarının kusur ve ayıplarını arama gibi hasletleri onlardan tamamen silip uzaklaştırmış ve onları ümmetin adilleri olarak tanımlayarak, "...ve böylece insanlara şahit olmanız için sizi orta (yolu izleyen) ümmet kıldım."2 buyurmuş ve Allah Resulü (s.a.v) de bu ayette geçen vasat ümmet (orta yolu izleyen ümmet) tabirini "adil ümmet" olarak tefsir etmiştir. Binaenaleyh Hz. Peygamber'in ashabı, ümmetin adilleridirler; bizi doğru yola hidayet eden önderler, din konusunda Allah'ın hücceti ve Kur'ân ve Sünnet-i Resulullah'ın (s.a.v) taşıyıcılarıdırlar. Yüce Allah onlara müracaat edilmesini ve onların yöntem ve yolunun izlenilmesini emretmiştir. Onları örnek almamızı ve onlara uymamızı istemiş ve Nisâ Suresi 115. ayet'te şöyle buyurmuştur: "Kim de kendisine dosdoğru yol apaçık belli olduktan sonra Peygamber'e muhalefet ederse ve müminlerin yolundan başka bir yola uyarsa, onu döndüğü şeyde bırakırız ve cehenneme sokarız. Ne kötü bir yaratıktır o!"3

Yine birçok hadiste Hz. Resulullah (s.a.v) insanları hadislerini yaymaya teşvik etmekte ve ashabını övüp onlar için dualarda bulunduktan sonra şöyle buyurmaktadır: Benim sözlerimi dinleyip aklında tutan ve onları duymayanlara aktaranları, Allah daima korusun." ve "Burada hazır bulunan sizler, benden duyduklarınızı gidip başkalarına da anlatın." ve "Kur'ân ayetlerinden biri dahi olsa, benden duyduklarınızı başkalarına aktarın ve hiç çekinmeyin, kimseden korkmayın." Bu nedenledir ki Hz. Resulullah'ın (s.a.v) sahabesi -Allah onlardan razı olsun- dört bir yana dağılarak savaşlara katılıp zaferler kazandılar; yargı, yönetim ve benzeri işlerde çeşitli önemli görevler üstlendiler. Kendi beldelerinde veya ikamet ettikleri yerlerde, Hz. Resulullah'tan (s.a.v) duyup öğrendiklerini halka anlattılar.4

Kendilerine sorulan sorulara, Hz. Peygamber'in (s.a.v) bu ve benzeri sorulara verdiği cevapları dikkate alarak cevap veriyor ve kendi görüş ve fetvalarını belirtiyorlardı. Allah rızasını umarak O'nun helâl ve haramlarını, farzlarını ve ahkâmını ve Resul'ünün sünnet ve hadislerini insanlara öğretip anlatmaktaydılar.

Allah (Azze ve Celle), onları kendi katına alıncaya kadar bütün sahabe böyle yaşadı, Allah cümlesinden razı olsun, cümlesine rahmet eylesin."5

İbn Abdulbir, el-İstiâb adlı eserinin önsözünde "Sahabenin tamamının adil olduğu ispatlanmıştır." dedikten sonra, daha önce Ebu Hâtem Râzî'den aktardığımız örnekte olduğu gibi, sahabenin sadece müminleri hakkında buyrulan ayet ve hadisleri art arda nakleder.6

İbn Esîr de, Usdu'l Gâbe adlı eserinin önsözünde şöyle yazar: Allah'ın hükümlerinin teferruatları ve dinimizle ilgili helâlleri, haramları ve diğer meseleleri kapsayan sünnet, ancak onları rivayet eden râvilerin ve senet olarak gösterdiği ricallerin, bilhassa da Hz. Resulullah'ın (s.a.v) sahabesinin doğru olarak bilinip tanınması hâlinde sahih kabul edilebilir. Hele sahabenin kimler ve nasıl insanlar olduklarını öğrenmeden ve onları tanımadan diğer rical ve râvileri tanıyıp bilebilmek hiç mümkün olmayacaktır. O hâlde Hz. Resulullah'ın (s.a.v) ashabının soyunun ve biyografilerinin teferruatlı bir şekilde bilinmesi zaruridir.

Resulullah'ın (s.a.v) ashabı, hadis ve sünnet senetlerinde adı geçen diğer râvilerle her açıdan eşit ve beraberdir; bununla birlikte cerh, ta'dil ve onların durum ve davranışlarını eleştirme bundan müstesnadır (onlar kesinlikle cerh ve tadil edilemez ve eleştiriye tâbi tutulamazlar); zira ashabın hepsi adildir, onlara kusur bulmak ve onları eleştirmek imkânsızdır.7

Hadis hafızı İbn Hâcer, el-İsâbe adlı eserinin 3. faslında ashabın adaleti konusunda şöyle yazar: Ehlisünnet mensupları Hz. Resulullah'ın (s.a.v) bütün ashabının istisnasız olarak adil olduklarına ve bir avuç bid'at ehlinden başka kimsenin onlara karşı çıkmadığına inanır...8

Tanınmış hadisçi İmam Ebu Zer'a'dan da şöyle nakledilmektedir: Allah Resulü'nün (s.a.v) ashabından birini eleştiren ya da onlardan biri hakkında ayıp ve kusur iddiasında bulunan birini görürsen, bil ki o zındıktır.(!)9 Çünkü Allah ve Resulü'yle, Kur'ân'da belirtilen her şeyin doğru ve hak olduğunu biliyoruz ve bütün bunları bize iletip ulaştıranlar ise Resulullah'ın (s.a.v) ashabından başkası değildir. Binaenaleyh ashabı eleştirenler, bizim İslâm hakkındaki şâhitlerimizi lekelemek suretiyle onları yalanlamak ve böylece Kur'ân ve sünneti reddetmek istemektedirler. Asıl eleştirilmesi ve kirli çamaşırları su yüzüne çıkarılması gerekenler, ashabı eleştirmeye yeltenen zındık kâfirlerdir!10

Evet, ashabın adaleti konusunda Hilâfet Ekolü'ne mensup âlimlerin görüşleri böyle. Şimdi Ehlibeyt Ekolü'nün, "Ashabın Adaleti" konusundaki görüşlerine bakalım:



İmamet Ekolü'ne Göre Sahabenin Adaleti



Ehlibeyt Ekolü, Kur'ân'da da belirtildiği gibi Hz. Peygamber-i Ekrem'in (s.a.a) ashabı arasında dürüst ve iyi niyetli müminler olduğuna ve yüce Allah'ın onları övdüğüne inanır. Bu cümleden olmak üzere yüce Allah, Şecere Biati'ne katılanlar için şöyle buyurur: Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken müminlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine güven duygusu ve huzur indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap olarak vermiştir.11

Yukarıdaki ayette geçen övgü ve takdir, Şecere (Rıdvan) Biati'ne katılan sahabenin hepsi değil, sadece mümin olanları içindir.12 Nitekim biat sırasında orada bulunan Abdullah b. Ubeyy ve Evs b. Havlî gibi münafık sahabeyi kapsamına almamaktadır. Ehlibeyt inancı ve Şîa mezhebinde, Kur'ân'daki sarih ayetlere dayanılarak sahabe arasında da münafıklar bulunduğuna inanılır; yüce Allah'ın bu münafıkları kınadığı ve kötülediği ayetlerden birinde şöyle buyrulmaktadır: Çevrenizdeki bedevîlerden münafık olanlar vardır ve Medine halkından da nifakı alışkanlık hâline getirmiş olanlar vardır; sen onları bilmezsin, biz onları biliriz; biz onlara iki kere azap edeceğiz; sonra onlar büyük bir azaba döndürülecekler.13

Yine Nûr Suresi'nde de buyrulduğu gibi, sahabeden bazıları Hz. Resulullah'ın (s.a.a) zevcelerinden birini ahlâkî sapmayla suçlayacak kadar iftiranın boyutlarını14 artırmış, Allah'ın gazabını üzerine çekerek O'nun Resulü'ne (s.a.a) töhmet ve karalamada bulunmuştur.

Yine sahabe arasında yüce Allah'ın, asıl emellerini bilerek haklarında şöyle buyurduğu münafıklar da vardı: ...Oysa onlar, bir ticaret veya eğlence konusu gördüklerinde fırsatı ganimet sayarak hemen ona doğru koştular ve seni ayakta bıraktılar...15

Bu olay, Resulullah (s.a.a) mescitte durmuş cuma hutbelerini okurken vuku bulmuştur. Yine, aynı "sahabe"ler arasında öyle münafıklar vardı ki, Tebük Gazvesi16 veya bir diğer rivayete göre de Vedâ Haccı17 dönüşünde Hureşi Geçidi'nde Hz. Resulullah'ın (s.a.a) canına kastederek ona suikasta bile yeltendiler. Bütün bunlar bir tarafa, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) en yakın sahabeleri, onunla en sık ve en samimi görüşen hanımları olduğu hâlde onlar için bile ayette uyarı ve tehdit geçmekte ve şöyle buyrulmaktadır: Ey Peygamber'in kadınları, kim sizden açık bir çirkinlikte ve utanmazlıkta bulunursa, onun azabı iki kat olarak artırılır; bu, Allah'a pek kolaydır. Ama içinizden kim de, Allah'a ve Resulü'ne gönülden itaat eder ve sâlih bir amelde bulunursa, ona da mükâfatını iki kere veririz ve biz ona üstün bir rızk da hazırlamışızdır. Ey Peygamber'in kadınları, siz diğer kadınlar gibi değilsiniz...18

Yine bir başka yerde yüce Allah, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) eşlerinden ikisine hitaben şöyle buyurmaktadır: Siz, Peygamber'in iki eşi, Allah'a tevbede bulunmanız iyi olur; çünkü kalpleriniz eğrilik gösterdi. Yok, eğer ona karşı birbirinize destek olmaya kalkışırsanız, artık Allah onun mevlâsıdır, Cibril de ve müminlerin salih olanı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler...

Daha sonra yüce Allah şöyle buyurmaktadır: Allah, küfretmekte olanlara Nuh'un eşini ve Lut'un eşini örnek olarak verdi. İkisi de, salih olan iki kulumuzun nikâhı altındaydı; ancak onlara -onların dâvalarına- ihanet ettiler. Peygamber eşi olmaları onları Allah'ın azabından kurtarmadı; kıyamet günü o iki kadına, 'Diğer cehennemliklerle birlikte girin cehenneme!' denilir. Allah, iman etmekte olanlara da Fir'avun'nun karısını örnek verdi. Hani o demişti ki: 'Rabbim, bana kendi katında, cennette bir ev yap; beni Fir'avun'dan ve onun yaptıklarından kurtar ve beni o zalimler topluluğundan da kurtar!..' İmran'ın kızı Meryem'i de, ki o kendi ırzını korumuştu...19

Hz. Resulullah (s.a.a) bu sahabeler hakkında kıyamet günüyle ilgili şöyle buyurmuştur: Kıyamet günü ashabımın önde gelenlerinden bazısını getirip amel defteri siyah olanlarla birlikte haşredecekler. Ben "Allah'ım! Onlar benim ashabım!" dediğimde, şu cevabı duyacağım: "Senden sonra bu ashabının neler yaptıklarını bilmiyorsun!" O zaman ben de o salih kulun sözlerini (Mâide, 117'de Hz. İsa'nın (s.a) sözü kastediliyor) tekrarlayacak, "... Ve ben aralarında bulunduğum sürece amellerine şahittim onların, beni aralarından aldıktan sonra de kendin şahit oldun." diyeceğim. Bunun üzerine bana şöyle denilecek: "Sen aralarından ayrılır ayrılmaz bunlar mürtet olup dinden çıktılar ve eski hâllerine döndüler."20

Bir diğer rivayette de şöyle geçer: Kevser havuzu kenarında ashabımdan bazılarını bana getirirler. Ben onları tanıyınca kim olduklarını anlayınca onları benden ayırıp götürürler. O zaman ben, "Ya Rabbim! Ashabımdı onlar!..." dediğimde, "Senden sonra onların neler ettiğini bilmiyorsun!..." denilir bana.21

Sahih-i Müslim'de de Hz. Resulullah'ın (s.a.a) şöyle buyurduğu kayıtlıdır: Kevser havuzu kıyısında, ashabımdan bazısını bana getirip gösterirler; ben hepsini birer birer tanıdıktan sonra onları alıp götürürler. O zaman ben, "Allah'ım! Onlar benim ashabımdı." derim ve şu cevabı duyarım: "Bunların senden sonra neler ettiğini bilmezsin!.."22



Münafıkla Mümini Ayırt etmenin Kıstasları



Hz. Resulullah'ın (s.a.a) sahabesi arasında münafık olanlar da bulunduğu ve bunların gerçek yüzünü Allah'tan başka kimse bilmediği için, Emirü'l Müminin Hz. Ali'den (s.a),23 Hz. Ümmü Seleme'den,24 Abdullah b. Abbas'tan,25 Ebuzer Gıfârî'den,26 Enes b. Mâlik'ten,27 İmran b. Husayn'den28 naklolunan meşhur bir rivayette Hz. Resulullah'ın (s.a.a) müminle münafığı birbirinden ayırt edebilmenin kıstası olarak Hz. Ali'nin dostluğunu belirlediği ve "Ali'yi ancak mümin olan sever, Ali'ye ancak münafık olan düşman olur." buyurduğu geçer.

Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayatta bulunduğu dönemde bu hadis çok yaygındı ve herkesçe bilinmekteydi. Nitekim Ebuzer Gıfârî şöyle der: Biz, münafık olanları Allah ve Resulü'nü reddedişlerinden, namazdan kaçmalarından ve Ali'yle düşman olmalarından tanır, bilirdik.29

Ebu Said Hudrî de30 şöyle rivayet eder: Biz ensar Müslümanları, münafıkları Ali b. Ebu Talib'e düşmanlıklarından ve onu pek sevmeyişlerinden tanırdık.

Abdullah b. Abbas'tan şöyle rivayet olunur: Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hayatta olduğu dönemde, münafıkları Ali'ye düşmanlıklarından tanırdık.31

Câbir b. Abdullah Ensarî de şöyle der: Münafıkları kolayca tanımamızın yolu, Ali'ye düşman olduklarını bilmemizdi.32

Bütün bunlara ve Hz. Resulullah'ın, "Allah'ım! Ali'yi seveni sev, ona düşman olana düşman ol!"33 buyruğuna dayanarak Ehlibeyt mezhebi mensupları Allah'ın dininin hükümlerini öğrenme hususunda çok ihtiyatlı davranır ve Hz. Ali'nin (s.a) dostlarından olmayan ve Hz. Ali'ye karşı düşmanlığa girişen sahabeden, başka bir deyişle sahabe arasında gerçek yüzlerini ancak Allah'ın bildiği münafıklardan uzak durmaya çalışır ve İslâm'la ilgili hüküm ve rivayetler hususunda onların sözlerini kıstas olarak almaz.
 


------------------------------------------------------------------------------------------------------------

1- Ebu Muhammed Abdurrahman b. Ebu Hâtem Râzî'nin (doğ: hk. 327) tanınmış eseri Takdimetu'l-Marifeti Li-Kitab'il Cerhi ve't-Ta'dil, hk. 1371'de Haydarabad'da basılmıştır. Biz de bunları, mezkur kitabın 7-9. sayfasından aktardık.
2- Bakara: 143
3- Ehlibeyt mezhebine mensup Şîa'ya göre, bu ayetteki "mümin"den maksat, rastgele her sahabe değil, sahabenin mümin ve takvalı olanları ve bu iman ve takvalarını sonuna kadar koruyabilenleridir.
4- İlerideki konularımız arasında göreceğiz ki, Hilâfet Ekolü'nde hicretin 1. yy'ının sonlarına kadar Hz. Resulullah'ın (s.a.a) hadislerinin yayılması, bilhassa hadislerin yazılması ve yazılı olarak saklanması veya yayılması yasaklanmıştı.
5- el-Cerhu ve't-Tadil, s.7-9.
6- Ebu Ömer Yusuf b. Abdullah b. Muhammed b. Abdulbirr en-Nemurî el-Kurtubî el-Mâlikî'nin (hk. 368-463) torunlarından olup, tanınmış eser "el-İstiâb Fî Esmâi'l-Ashab"ın yazarıdır.
7- Usdu'l-Gabe Fî Mârifeti's-Sahabe, İbn Esîr, Ebu'l-Hasan İzzuddin Ali b. Muhammed b. Abdülkerim el-Cezerî,c1, s.3.
8- el-İsâbe Fî Temyizi's-Sahabe, İbn Hacer olarak bilinen Şahabuddin Ahmed b. Ali b. Muhammed el-Kenanî el-Askalanî eş-Şafiî, c.1, s.17-22.
9- Tanınmış imam ve fakih Ebu Zer'â'nın, Hz. Resulullah'ın (s.a.a) ashabı arasındaki münafık sahabeler hakkında neler düşündüğünü merak etmemek elde değil!
10- İbn Hacer'in el-İsâbe'si c.1, s.18. İbn Hacer, Ebu Zer'a'yı tanıtırken şöyle der: "11. sınıf güvenilir hadis râvîlerinden ve hafız imamlarındandır. H. 264. yılda vefat etti; Müslim, Tirmizî, Nesâî ve İbn Mâce gibi sihah sahipleri ondan rivayetlerde bulunmuşlardır." Biyografisi için bk. Takribu't-Tehzib, c.2, s.536, hadis: 1479.
11- Fetih,18.
12- Şecere veya Rıdvan Biati olarak bilinen bu hâdise için bk. Vâkıdî'nin Megâzî'si, s.604 ve İmtau'l-Esma, Makrîzî, s.291.
13- Tevbe, 101.
14- Ayşe'nin rivayetine göre onun kendisini temize çıkaran, başkalarının rivayetine göreyse Mariye'nin iffetini vurgulayan İfk hâdisesi Nûr Suresi'nin 11-17 ayetlerinde geçer. Nitekim kitabımızın ikinci cildinde bu konu hakkında bilgi vereceğiz.
15- Cum'a: 11.
16- Ahmed b. Hanbel'in Müsned'i, c.5, s.390 ve 453 ve Sahih-i Müslim, "Sıfatu'l Münâfıkun" bâbı, c.8, s.122-123 ve Mecmau'z-Zevâid, c.1, s.110 ve c.6, s.195; Vâkıdî'nin Meğazî'si, c.3, s.1042 ve Makrizî'nin İmtâu'l-Esmas'sı, s.477 ve ed-Dürrü'l-Mensûr, Suyutî, c.3, s.258-9, Tevbe Suresi, 74. ayetin tefsiri hakkında.
17- Ehlibeyt mezhebi mensupları bu komplonun Veda Haccı dönüşünde ve Gadir-i Hum hâdisesi nedeniyle Cuhfe yakınlarında gerçekleştiğine inanırlar. bk. Biharu'l-Envâr, c.28, s.97.
18- Ahzâb: 30-32
19- Tahrîm: 10-12
20- Sahih-i Buhârî, Mâide Suresi tefsirinde, "Ve Kuntu Aleyhim Şehiden Ma Dumtu Fîhim..." babında ve Kitabu'l-Enbiya "Ve't-tehazallahu İbrahime Halilen" babında ve Sahih-i Tirmizî, "Sıfatu'l-Kıyamet" bapları ve "Ma Câe Fî Şa'ni'l-Haşr" ile Tâhâ Suresi Tefsiri babında.
21- Sahih-i Buharî, Kitabu'l-Rıkâk, "el-Havz" babı, c.4, s.95 ve Kitabu'l-Fi-ten, "Ma Câe Fî Kavlillah-i Tealâ: Vettekû Fitneten Lâ Tusibenne..." (Enfâl: 28) babı ve Sünen-i İbn Mâce, Kitabu'l-Menâsık, "Hutbetu Yevmi'n- Nahr" babı, hadis: 5830 ve Müsned-i Ahmed, c.1, s.453 ve c.3, s.28 ve c.5, s.48.
22- Sahih-i Müslim, Kitabu'l-Fezâil, "İsbâtu Havz-ı Nebiyyina" babı, c.4, s. 1800, hadis: 40.
23- Hâkim'in Müstedrek'i, c.3, s.483 ve Mâliki'nin el-Fusulu'l-Mühimme'si ve İbn Mağazilî Şâfiî'nin (öl. 483 hk.) Menâkıb'ı, c.3, s.7 ve Şeblencî'nin Nu-ru'l-Ebsar'ı, s.69'da
24- Ümmü Seleme olarak bilinen Hind, Ebu Umeyye b. Muğiyre el-Kurey-şî el-Muhzumî: Hz. Resulullah'la (s.a.a) evlenmeden önce Ebu Seleme b. Abdulesed Mahzumî'nin eşiydi; her ikisi de ilk Müslümanlardandı. Önce Habeşistan'a, sonra da Medine'ye hicret ettiler. Ebu Seleme Uhud Savaşı'nda aldığı yarayla hicretin 3. yılında vefat edince, Hz. Resulullah (s.a.a) çok çocuğu olan ve kocasının vefatıyla birlikte onların geçimini sağlamada ciddi bir sıkıntıya düşen Ümmü Seleme'nin geçimini sağlamayı kendi üzerine aldı. Sihah yazarları ondan 378 hadis rivayet etmişlerdir. Ümmü Seleme'yle Ebu Seleme'nin biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe ve Cevamiu's-Sîre, s.276 ve Takribu't Tehzib, c.2, s.617. Münafıklar hakkında Ümmü Seleme'den rivayet olunan hadis için bk. Sünen-i Tirmizî c.13, s.168 ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel, c.6, s. 292 ve el-İstiâb, c.2, s.460 ve İbn Kesir Tarihi, c.7, s.354 ve Kenzü'l-Ummal, 1. baskı, c.6, s.292.
25- Abdullah b. Abbas; Abdulmuttalib'in torunlarından, Hz. Peygamber'in (s.a.a) amcası oğlu hicret sırasında üç yaşındaydı. H. 68'de Tâif'te öldü. Sihah yazarları ondan 1660 hadis rivayet etmiştir. Biyografisi için bk. Usdu'l- Gabe, el-İsâbe ve Cevamiu's-Siyre, s.276.
26- Ebu Zerr el-Gıfârî: Cündeb veya Büreyd onun adıdır. Cünade, Abdullah veya diğer adıyla es-Seken'in oğludur. İslâm'ı ilk kabul eden ve en son hicret edenlerdendir. Bedir'den sonraki savaşlara katıldı ve Halife Osman'ın emriyle sürüldüğü Rebeze çölünde h.32. yılda açlık ve hastalıktan öldü. Sihah ya-zarları ondan 281 hadis rivayet etmiştir. Biyografisi için bk. et-Takrib, c.2, s.420; Cevamiu's-Siyre, s.277 ve Abdullah b. Saba Masalı (Allâme Askerî).
27- Enes b. Mâlik b. Nazr el-Ensarî el-Hazrecî (Hazrec kabilesi ensarından): Kendisi, on yıl Hz. Resulullah'a (s.a.a) hizmette bulunduğunu söyler. Gadir-i Hum olayına şahit olduğu hâlde bunu gizlediği ve şahadette bulunmaktan kaçındığı için Hz. Ali'nin (s.a) bedduasıyla sarığını taşacak şekilde abraş hastalığına yakalandığı A'lâku'n Nefise, s.122'de yazılıdır.
28- Ebu Nüceyd İmrân b. Husayn el-Huzâî el-Kâ'bî: Hayber fethinde Müslüman oldu ve Hz. Resulullah'la (s.a.a) görüşme şerefine kavuştu. Kûfe'de kadılığa atandı ve h. 52'de Basra'da öldü. Sihah yazarları ondan 180 hadis rivayet etmişlerdir. Münafıklar hakkındaki rivayetleri için bk. Kenzü'l-Ummal c.7, s.140. Biyografisi için bk. Takrib c.2, s.72ve Cevamiu's-Siyre, s.277
29- Müstedreku's-Sahiheyn, c.3, s.129 ve Kenzü'l-Ummal, c.15, s.91.
30- Ebu Said el-Hudrî: Sâ'd b. Malik b. Sinan el-Hazrecî: Hendek ve diğer savaşlara katıldı, rivayetlere göre h.63 veya 65 ya da 76'da Medine'de öldü. Sihah yazarları ondan 1170 hadis rivayet etmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, c.2, s.289
31- Bağdad Tarihi, c.3, s.153'te İbn Abbas'ın, İbn Mesud'un yanında, "...ki bu, ekicilerin de hoşuna gider, onunla kâfirleri öfkelendirmek içindir..." (Fetih, 29) ayetini okuduğu ve "Bu, Ali b. Ebu Talib'tir." dediği kayıtlıdır.
32- Cabir b. Abdullah b. Amr el-Ansarî es-Selemî: Baba oğul, her ikisi de sahabîydi. Cabir babasıyla birlikte Akabe Biati'ni idrak etti, 17 savaşta Hz. Resulullah'ın (s.a.a) safında müşriklerle savaştı, Sıffin Savaşı'nda Hz. Ali'nin (s.a) yanında yer aldı ve h. 70. yılda Medine'de vefat etti. Sihah yazarları ondan 1540 hadis rivayet etmişlerdir. Biyografisi için bk. Usdu'l-Gabe, c.1, s.256, 257; et-Takrib, c.1, s.122; Cevamiu's-Siyre, s.276. Münafıklarla ilgili rivayetleri için bk. el-İstiâb, c.2, s.464 ve Riyazu'n-Nazira, c.2, s.284. Tarih-i Zehebî, c.2, s.198'te "...biz bu ümmetin münafıklarını ancak..." şekilde başlayarak geçer. Mecmau'z-Zevaid, c.9, s.133'te de, "Biz ensar grubu, münafıkları ancak..." şeklinde başlayarak geçer.
33- Sahih-i Tirmizî, c.13, s.165, "Menâkıbu Ali" babında; Sünen-i İbn Mâ-ce'de "Ali'nin Faziletleri" babında, hadis: 116; Hasâis-i Nesâî, s.4 ve 30'da; Müs-ned-i Ahmed b. Hanbel, c.1, s.84, 88, 118, 119, 152, 330 ve c.4, s.281, 368, 370, 372 ve c.5, s.307, 347, 350, 358, 361, 366, 419, 568; Müstedreku's-Sahiheyn, c.2, s.129 ve c.3, s.9; Riyazu'n- Nazira, c.2, s.222, 225; Tarih-i Bağdad, c.7, s. 377; c.8, s.290; c.12, s.343 ve daha birçok kaynakta geçmektedir.