.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Metin Yasa

Şerif er-Razi’nin, Nehcü’l-Belağa’ya yazdığı önsözde kullandığı “…birleme, adalet ve Allah’ı yaratıklara benzemekten aşkınlaştırma konusunda olağanüstü sözler yer alır”Şeklindeki ifadeler, Hz. Ali’nin Allah anlayışını betimleme açısından son derece önemlidir. Doğrusu, er-Razi’nin ‘birleme’ kavramına yaptığı özel atıf, Hz. Ali’nin Allah anlayışının teolojik bağlamdaki yerini ifade etmede de önemli bir rol üstlenir. Nitekim Hz. Ali de Allah anlayışının din ile olan bağlantısı konusunda şu ifadelere yer verir:

“Dinin başı, O’nu bilmekten, O’nu bilme yetkinliği O’nu doğrulamaktan, O’nu doğrulama yetkinliği O’nu birlemekten, O’nu birleme yetkinliği O’na karşı samimi olmaktan, O’na karşı samimi olma yetkinliği O’nun niteliklerini olumsuzlamadan ibarettir.”

Doğrusu, Hz. Ali’nin, Kur’an’ın öngördüğü uluhiyet anlayışını daha da net hale getirmeye çalıştığı, “Bak ey soran! Kur’an’ın O’na özgü gösterdiği niteliğiyle nitelen, kurtuluşışığıyla aydınlan”ifadelerinden açıkça anlaşılmaktadır. Açık konuşmak gerekirse, Nehcü’l-Belağa’da Allah’ı bilme ve anlatmaya yönelik farklı bir duyarlılık da söz konusudur. Doğrusu, anılan duyarlılık, günümüz din felsefesinde ağırlıklı olarak tartışılan çift kutuplu uluhiyet anlayışına yakın bir görüş içinde kendini gösterir.

Allah’ın Varlığını Kanıtlama: Hz. Ali’nin Güzellik Kanıtına Katkısı

Doğrusu, Hz. Ali için, Yüce Yaratıcı’nın varlığı kesin, gönderdiği din açık, yarattığı şeyler de ortadadır.Durum bu olmakla birlikte, Hz. Ali’nin, Allah’ın varlığını kanıtlama üzerinde durması son derece dikkat çekicidir. Bunun bir nedeni, öyle anlaşılıyor ki, Hz. Ali’nin, biraz da taşıdığı bilge kişiliği gereği, kesin ile kuşku, buna bağlı olarak da inanç ile inkar arasında çok ince bir çizginin var olduğu kanısını taşımasıdır. O, belki de bu nedenle, şöyle Buyurur:

“Gerçeğe benzediği için kuşkuya kuşku denilmiştir. Allah dostlarına gelince: Onların ışıkları orada apaçık; kanıtları ise kurtuluşolgunluğudur.”

Öte yandan, Hz. Ali, konuşurken, kanıtlı konuşmanın gereğine işaret eder ve bunu bilgili insanın sahip olduğu konumu bilmesiyle bağlantılı görür.Bu demektir ki, Hz. Ali, kanıtlı ve gerekçeli konuşmaya büyük önem vermektedir. O’na göre, “Yüce Allah, yarattıklarını, gönderilen bir peygamberden, indirilen bir kitaptan, zorunlu bir kanıttan ve açık bir yoldan yoksun bırakmaz.”

Hz. Ali, Allah’ın varlığını kanıtlama bağlamında, anlaşılır düzeyde, a posteriori analojik çıkarımlarda bulunur. O, sözgelimi, bu bağlamda şöyle buyurur: “Yapıcısı olmadan bina, işleyeni olmadan cinayet gerçekleşir mi?”Dahası, Hz. Ali için, yaratılmışların ve görünenlerin önceliği, Yüce Yaratıcı’nın varlığının ve öncesizliğinin bir kanıtıdır.

Hz. Ali’ye göre, Allah, gücüyle Görünen, bilgisiyle Görünmeyen, büyüklüğüyle Yüce bir varlıktır. Bu nedenle örneksiz yaratma yalnız O’na özgüdür, yaratıklarına benzemekten aşkındır ve Allah’ın yaratma sanatı inceliklerle doludur.Bu ifadeler, kuşkusuz, Allah’ın varlığına ilişkin olarak güzellik kanıtı ve analoji yapma açısından ayrı bir değer taşır.

Dahası; Hz. Ali’nin anlaşılır düzeyde analoji yapıyor olması ve yaptığı analojideki derinlik, Allah, en güzel yaratıcıdır, görülmeden bilinir, yorulmadan yaratır, insanlarla mukayese edilemezifadelerinde belirir. Öte yandan, Hz. Ali, düşünmeyi insana özgü bir nitelik olarak gördüğünden, Allah’ın düşünmeden yarattığını ifade eder.

Böylece de olası bir antropomorfizme düşme tehlikesine karşı uyarıda bulunmuşolur.

Açık konuşmak gerekirse, Hz. Ali, ilahi bir nitelik olan yaratma ile güzel yaratış arasında doğrudan bir ilişki kurar. Hz. Ali’nin bu konudaki açık ifadelerin bir örneği şudur:

“Yarattığı küçük bir şeye, onu nasıl da sağlam yarattığına, tasarımını ne de güzel yaptığına bakmıyorlar mı? Ona kulak vermiş, göz vermiş; onun kemik ve derisini güzelce yaratmış. Küçücük bedenli karıncaya, görünümündeki inceliğe bir bakınız!”

Hz. Ali, bir ilahi nitelik olan yaratmayı güzellik bağlamında ele alır. Bunu ortaya koyarken de biraz sonra temas edeceğimiz gibi somut örnekler üzerinde durur. O, Allah’ın güzel yaratma konusundaki eşsizliğinişöyle ifade eder:

“O, kendinden önce var olan bir yaratıcının ölçüsünü ölçü, örneğini örnek edinmeksizin yaratılanı yarattı.”

Açıkça anlaşılacağı üzere, güzel yaratma bağlamında, yukarıdaki alıntı ilahi aşkınlığı ifade ederken, Yüce Allah’ın, sürekli olarak varlıklar arası karşıtlığı düzenlemesi ve varlıkları birbirine aşina kılmasıise ilahi içkinliği dile getirir. Bununla birlikte, Hz. Ali’nın, güzel yaratma bağlamında, açıklayıcı ilke olarak “tam hükmü, sağlam bilgisi, kesin işi”olan bir Allah anlayışından söz etmesi son derece ufuk açıcı görünmektedir. Bu nedenle, Hz. Ali, bir yandan, Allah’ın en güzel niteliklerle niteli olduğunu, öte yandan dünyanın, güzel ve çekici oluşunu açık bir dil ile ortaya koyar.

Güzel ağaçların Allah’ı ululadıklarını, O’nun emriyle meyve verdiklerini buyurur.

Hz. Ali’nin Allah’ın varlığını kanıtlama girişimi, örneği geleneksel İslam düşüncesi sınırları içinde de yer alan güzellik kanıtıdolayımında belirir. Hz. Ali’nin güzelliklerden hareketle Allah’ın varlığına gidişi için burada hemen şu kadarını söylemeliyiz ki, onun, bu bağlamda anılması gereken güzel bir ifadesi şudur:

“Allah; yarattığını ölçülü, ölçüsünü sağlam yaptı; yine yarattığını tasarımladı, tasarımını güzel yaptı.”

Hz. Ali, ilahi güzel yaratılışı anlatmak için, insanın yetkin bir biçimde yaratılışını, ırmakların güzel akışını ve yeryüzünün verimli oluşunu öne çıkarmış olmasına rağmen, yine de örnek olarak daha çok eşsiz, güzel ve hoş yönleriyle bilinen üç farklı canlıdan söz eder: Tavus, Yarasa, Çekirge.

Hz. Ali’ye göre, Tavus, sanki kendi güzel yaratılışının farkındadır. Hz. Ali şöyle buyurur:

“Kuyruğuna ve kanatlarına bakar, giysisinin güzelliği ve kuşağının renkleri nedeniyle büyük bir zevkle güler.”

Hz. Ali, ilahi güzel yaratılışı, yine Tavus örneği çerçevesinde,“O, bahar yağmurlarının yetiştiremediği serpilmiş çiçekler gibidir”dedikten sonra şu açıklamayı yapar:

“Kanadındaki bir tüyü incelersen, sana, gül kırmızısı, bazen zebercet yeşili, kimi zaman da altın sarısı olarak görünür. Bu niteliğe, derin düşünceler, ne şekilde yol bulur? Veya keskin akıllar nasıl ulaşır? Ya da niteleyenlerin sözleri onun niteliğini hangi yolla şiirleştirir?”

Hz. Ali, “tavusu, yeryüzünün yeşerttiğine benzetir ve ‘her bir yeşil bitkinin çiçeğinden derlenmişbir buket’ dersin”ifadesiyle, ilahi güzel yaratmayı tavus kuşu örneğinde adeta zirveye çıkarır.

Hz. Ali’nin ilahi güzel yaratma bağlamında üzerinde durduğu bir diğer örnek çekirgedir. Şöyle buyurur:

“Allah, çekirge için, iki kırmızı göz yaratmış, ay gibi iki gözbebeği tutuşturmuş, bir gizli görme duyusu vermiş, düzgün bir ağız açmış, güçlü bir duyu bağışlamıştır.”

Hz. Ali’ye göre, ilahi yaratmanın güzelliklerini içeren güzel bir diğer örnek ise ‘yarasa’dır. Şöyle Buyurur:

“Sanatının inceliklerinin ve yaratmasında görülen olağanüstülüklerin bir örneği, her şeye yayılan aydınlığın tuttuğu ve her şeyi tutan karanlığın yaydığı şu yarasalarda bize gösterdiği hikmete ilişkin gizliliklerdir.

…Yarasaya; geceyi, gündüz ve geçim kaynağı yapan, gündüzü de dinlenme ve durma zamanı kılan ne Yücedir. Allah, onun için, gereksinim anı uçmasını sağlayan etten kanatlar yaratmıştır… Yarasanın, açık seçik kanıtlar olarak görebileceğin, incelince yarılan, kalınlaşınca ağırlaşan iki kanadı vardır. Yavrusu; kendisine yapışık ve sığınık halde, uçar; konunca konar, uçunca uçar, organları güçleninceye, kanadı bedenini taşıyıncaya, yaşam ilkelerini ve yararına olanı öğreninceye kadar onu bırakmaz. Örneksiz, başkası olmadan, her şeyi yaratan ne Yücedir.”

Şu halde, Hz. Ali’ye göre, kuşların rengârenk yaratılışı, Allah’ın güzel yaratmasının açık bir kanıtıdır.

Dolayısıyla, bir sineğin ve karıncanın ilahi bilgi, irade ve güç karşısındaki konumu ne ise, bir filin ve balinanın konumu da odur.Çünkü “O’nu; ne iş oyalayabilir, ne zaman değiştirebilir, ne mekân kuşatabilir, ne dil niteleyebilir.”Bu demektir ki, Allah; varlığının sade ve anlaşılır bir kanıtı olarak, karşıtları uzlaştırmış, sınırları belirlemiş, türleri ayrıştırmış, tüm bunları da güzelce yapmış, böylece de her şeyi kendi konumuna estetik bir biçimde yerleştirmiştir.

Yukarıda sunduğumuz kimi bilgilerden de açıkça anlaşılacağı üzere, Hz. Ali, sanatkâr ile sanat eseri arasındaki ayırımı iyi kurgulamış ve bu ayırım nedeniyle Allah’ın tam olarak bilinemeyeceğine dikkat çekmiştir.

.