.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Ehl-i Beyt Mektebinin Görüşü
İrfanın nazım ve nesirlerinde âbidlerin ibadeti ve zâhidlerin zühdüne atıf az değildir. Sadruddin Dezfulî şöyle der:
Allah'ım, zâhid senden huri ister, kusuruna bakma
Cennete kapından kaçar o, ya Rab şuuruna bakma.
Hâfız'ın ifadesiyle:
Zahit tuttuğu yolu bırakıp rint olamazsa mazur gör.
Aşk öyle bir iş ki, hidayete bağlı.
Şimdi Ehl-i Beyt'in, yani doğru İslam'ın bu konudaki görüşünün ne olduğuna bakalım. Acaba ârifler bu konuyu dinden mi aldı, yoksa dinin bunun dışında bir görüşü mü vardır?
Büyük âlimlerin pek çoğu dinin görüşünün de ehl-i irfanın görüşünden başka bir şey olmadığına inanmaktadırlar. Bu iddiayı ispatlamak için de birtakım delillere sarılmışlardır. Bu delillerden bazılarına değinelim:
1. Emîrü'l-Müminin Hz. Ali (a.s) Nehcu'l-Belâğa'da şöyle buyurur:
“Bir kesim, Allah'a cennete meyil ve rağbetle ibadet eder. Bu, tüccarların ibadetidir. Bir kesim de Allah'a cehennem korkusundan ibadet eder. Bu da kölelerin ibadetidir. Bir kesim ise Allah'a şükür ve minnettarlık için ibadet eder. İşte bu, özgürlerin ibadetidir.”[1]
Aynı rivayet Tuhefu'l-Ukûl kitabında İmam Hüseyin'den (a.s) rivayet edilmiştir. Rivayetin sonunda şöyle geçer:
“Özgürlerin ibadeti, ibadetin en iyi şeklidir."[2]
Şehid Mutahharî şöyle der:
"Şeyh'in (İbn Sina) burada (İşarat, Nemet: 9) söylediği şey, Hz. Peygamber veya Hz. Ali ve diğerlerinden nakledilen hadislerle aşağı yukarı aynıdır." Sonra yukarıdaki rivayeti zikreder.[3]
2. İmam Ali (a.s) şöyle buyurur:
“Allah'ım, sana cennet tamahıyla veya cehennem korkusuyla ibadet etmedim. Bilakis sana ibadete layık olduğun için ibadet ettim.”[4]
3. İmam Seccad (a.s) şöyle buyurur:
“Himmetim sadece sana dönüktür ve meylim senin tarafınadır. Sensin ancak, başkası değil maksat ve muradım. Senin içindir sadece, başkası için değil uykusuz seherlerim... Ey nimetim ve cennetim ve ey dünyam ve ahiretim!”[5]
4. Emîrü'l-Müminin Ali (a.s) şöyle buyurur:
“Eğer beni ateşe atacak olursan, ateş ehline seni sevdiğimi haykıracağım.”[6]
5. Peygamber-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurur:
“Allah'a O'nu görüyormuşçasına ibadet et. Sen O'nu görmüyorsan da O seni görüyor.”[7]
Fakihlerin Bu Konudaki Görüşü
Şia fakihlerinin tamamı her ibadet amelinde niyeti şart kabul ederler. Niyeti "yakınlaşma kastı" veya "emre itaat kastı" olarak tefsir ederler. Ardından yakınlık kastının veya emre itaat kastının örneklerini ele almaya koyulurlar. Şehid-i Evvel, Kavaid kitabında şöyle der: İbadetlerde gaye ve hedef birkaç şekilde tasavvur edilebilir:
1. Riya.
2. Sevap kazanma veya azaptan kurtulma kastı ya da her ikisi.
3. Allah'ın nimetlerine şükür ve onları çoğaltma kastı.
4. Allah'tan hayâ ve utanma nedeniyle ibadet.
5. Allah'a muhabbet nedeniyle ibadet.
6. Allah'a tazim ve emirlerine itaat nedeniyle ibadet.
7. İlahî irade ve emre muvafakat nedeniyle ibadet.
8. Allah'ın ibadete ehil ve layık olması nedeniyle ibadet. Sekizinci çeşit fakihlerin icmasıyla sahihtir ve ihlasın en üst mertebesidir. Tıpkı riya kastı olan birinci çeşidin icma ile ibadetin batıl olmasına sebep oluşturması gibi. İkinci, üçüncü ve dördüncü şekiller (yani sevap kazanma ya da azaptan kurtulma yahut her ikisi ve şükür ve hayâ kastı) konusunda Şia'nın fakihleri ibadetin batıl olduğu hükmüne varmışlardır. Beşinci, altıncı ve yedinci şekiller (yani muhabbet, tazim ve itaat, Hakk'ın iradesine muvafakat kastı) zahiren caizdir ve ibadet sahihtir. Zira bu biçimlerde genel olarak gaye ve maksat Allah'tır. Elbette ki eğer kasıt ilahî emre itaat ise… Ama ibadetin üstüne sebep (kastın üstüne kasıt) şükür veya hayâ ya da sevap ve azap ise herhangi bir sorun yoktur.[8]
Merhum Ayetullah Seyyid Muhammed Kâzım Yezdî şöyle yazmıştır: Niyet, itaat ve yakınlaşma olarak bir işi yapmaya kastetmek demektir. Niyette kalbî saik yeterlidir. Akıldan geçirmek ve telaffuz şart değildir. Elbette emri yerine getirme hedefinin dereceleri vardır:
1. Allah'ın ibadete layık olması nedeniyle emrine itaat kastı. Bu, en üstün çeşittir. Nitekim İmam Ali (a.s) buna işaret etmiştir: "Allah'ım, sana ateşten korktuğum için ibadet etmiyorum... İbadete layık olduğun için sana ibadet ediyorum."
2. Allah'ın sonsuz nimetlerine şükür kastı.
3. Allah'ın rızasını kazanma ve gazabından kaçma kastı.
4. Allah'a yakınlaşmanın hâsıl olması kastı.
5. Sevap kazanma veya azabı giderme kastı. Bu şekilde ilahî emri yerine getirmede, motivasyon nedeni sevap kazanma veya azaptan kurtulma ümididir; ama eğer kastı takas suretinde sevap ve azap ise ibadetin sahihliği sorunlu görünmektedir.[9]
Soru: Nehcu'l-Belâğa'da zikredilmiş rivayete dair şöyle bir soru sorulması mümkündür: Şükür saikıyla yapılan ibadet ibadetin en üstün kısmı kabul ediliyor ve özgürlerin ibadeti olarak isimlendiriliyorken, nasıl olur da erhum Şehid-i Evvel bu tür bir ibadeti batıl sayar ve batıl oluşunu Şia fakihlerine nispet verir? Merhum Seyyid Kâzım Yezdî de onu ikinci mertebeye yerleştirir?
Buna verilecek cevap kısaca şöyledir: Galiba Şehid, sadece dünyevî nimetleri göz önünde bulundurmuştur. Urve yazarı ise (Seyyid Muhammed Kâzım Yezdî), "hak ediliş ibadet"inin bir anlamda "şükür ibadeti" ile aynı şey olduğundan gaflet etmiştir.
- - - - - - - - - - - - - -
[1] Nehcu'l-Belâğa, Hikmet: 237
[2] İbn Şu'be Harranî, Tuhefu'l-Ukûl, s. 246.
[3] Murtaza Mutahharî, Mâkâlât-i Felsefî, c. 2, s. 151
[4] Muhammed Bâkır Meclisî, Bihâru'l-Envâr, c. 72, s. 278.
[5] Şeyh Abbas Kummî, Mefâtîhu'l-Cinân, Münacat-i Mürîdîn
[6] age, Kumeyl Duası
[7] Muhammed Bâkır Meclisî, Bihâru'l-Envâr, c. 25, s. 204
[8] age, c. 72, s. 278.
[9] Muhammed Kâzım Yezdî, Urvetu'l-Vüska, Kitabu's-Salat, Niyet faslı.




