.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Bir: Gereksiz Konuşma

Dilin en basit ve en az zarar veren afeti mubah konularda konuşmaktır. Bu iş aslında ömür ziyanından ibarettir ve bunu yapanlar kıyamet gününde hesaba tabi tutulacaklardır. İnsan bunu yaparak daha iyi olanı verip daha kötü olanı alır.

Şöyle rivayet edilmiştir: Davud Peygamber (a.s) eliyle zırh örerken Lokman Hekim onun yanına gitti, ancak daha önce hiç zırh görmeyen Lokman Hekim, Davud peygamberin (a.s) elindeki şeyin ne olduğunu anlayamadı. Lokman Hekim, Davud Peygambere (a.s) elindeki şeyin ne olduğunu sormak istediyse de hikmeti buna engel oldu ve sormadı. Zırh bittiğinde Davud peygamber (a.s) bu zırhı giydi ve şöyle dedi: Savaş için ne güzel bir zırh olmuş. Bunun üzerine Lokman Hekim şöyle dedi: Sessiz kalmak hikmettir, ancak çok az kişi bunu yapabilir. Yani sormaksızın bile bu şeyin ne olduğunu anlayabildi. Rivayete göre Lokman Hekim bu şeyin ne olduğunu anlayabilmek için bir yıl boyunca hiçbir şey sormaksızın Davud peygamberin (a.s) yanına gidip gelirdi.

Bu hastalığın tedavisi için kişi, her şeyden önce, eninde sonunda dünya hayatından ayrılacağının, ağzından çıkan bütün kelimelerden sorumlu olduğunun, boş sözlerle tükettiği her nefesinin sermayesinden gittiğinin, dilini cennet kazanmak için bir araç olarak kullanabileceğinin ve elindeki bu fırsatları değerlendirmemenin ona hüsran ve pişmanlıktan başka bir şey kazandırmayacağının farkında olmalıdır.

Bilinçlenmenin yanı sıra pratik bir yöntem olarak kişinin gerekli bazı şeyleri bile konuşmaması bu yönde yardımcı olacaktır; zira bunu yaparak zamanla kendini gerekli olmayan sözleri söylememeğe alıştıracaktır.

İki: Batıla Saplanmak

Dilin ikinci afeti batıl sözlere dalmaktır. Yani haram olan birtakım davranışları örneğin kadınların ve günah içinde yaşayan insanların hallerini, içki masalarının hikâyelerini zengin ve makam sahibi insanların zulümlerini ve benzeri şeyleri anlatmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bazen insan söylediği sözle etrafındaki insanları güldürebilir ama aynı söz onun Süreyya yıldızıyla dünya arasındaki mesafeden daha fazla bir mesafe kadar düşüş yapmasına sebep oluyor.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kıyamet gününde hatası en çok olan kişiler, daha çok batıl sözlere dalan insanlar olacaktır.

Kur’ân-ı Kerim’deki “Biz sadece lafa dalmış şakalaşıyorduk”[1] ayeti kerime de bu gerçeğe işarettir.

Ayrıca yanlış inançtaki kavimlerin hallerini anlatmak, dinde yenilik yapmak isteyenlerin hallerini anlatmak ve benzeri şeyler batıl sözlere dalmanın birer örneğidir.

Üç: Cedelleşmek ve laf dalaşına girmek.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: (Müslüman) kardeşinle laf dalaşına girme, onunla alay etme ve ona verdiğin sözde dur.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Haklı iken söz dalaşından vazgeçen kişiye için cennetin üst kısmında bir ev yapılacaktır. Haksız iken söz dalaşına girmeyen kişi için cennetin orta kısmında bir ev yapılacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kişi, ancak haklı olduğu durumlarda bile laf dalaşından vazgeçerse imanını tam anlamıyla tamamlayabilir.

Lokman Hekim oğluna şöyle tavsiyede bulunmuştur: Ey oğlum, bilgin insanlarla laf dalaşına girme zira bunu yaparak onların nefretini kazanırsın.

Burada bahsettiğimiz laf dalaşı, kişinin, kendi üstünlüğünü kanıtlamak için ve karşı tarafı küçük düşürmek amacıyla karşı tarafın sözlerine yaptığı itiraz ve saldırılardır. Cedelleşmek ise inanç ve dini konularda yapılan laf dalaşlarıdır.

Dört: Düşmanca tartışma yaratmak

Belirli bir mal veya hak kazanmak amacıyla ısrarla yapılan tartışmalar bu gruba dâhildir. Laf dalaşına girmek ise karşı tarafın söylediği bir söze itiraz mahiyetindedir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah nezdinde en menfur olan insanlar, inatçı ve tartışma peşinde olan insanlardır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bilgisiz olduğu halde bir konu üzerine inatla tartışan kişi bu halde olduğu sürece Allah’ın gazabındadır.

Beş: Küfürbazlık

Bu davranış tarzının kaynağı kişideki şahsiyet düşüklüğü ve içindeki kirliliklerdir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Küfürlü sözlerden uzak durun. Kuşkusuz yüce Allah kötü sözleri ve küfürbazlığı sevmez.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mümin kullar, incitici kinayeli ve küfürlü sözler söylemezler, lanet etmekten sakınırlar ve kötü sözlerle ağızlarını kirletmezler.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Küfürbaz insanların cennete girmesi yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ey Ayşe, küfürlü sözler bir insan olarak canlandırılacak olsaydı çok iğrenç bir insan olurdu.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: Yüce Allah, sokaklarda sesini yükseltip küfürlü sözler söyleyenleri sevmez.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslüman bir insana küfretmek fasıklık ve ona savaş aşmak kâfirlik sebebidir.

Altı: Lanet Etmek

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mümin insanlar lanetçi değildir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah’ın lanetini ve gazabını birbiriniz için istemeyin. Ancak dinde yenilik yaptığı için laneti hak eden kişiye lanet edebilirsiniz ve hatta bu insana lanet etmek farzdır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Allah’ın, meleklerin ve tüm insanların lâneti onların üzerinedir.[2]

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

İşte onlara hem Allah hem de bütün lânet ediciler lânet eder.[3]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah şaka için yalan söyleseler bile yalan söyleyenlere lanet etsin.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) bazı sünnet namazlarında kunut esnasında Kureyş’in iki putuna lanet ederdi.

Yedi: Şarkı ve Şiir Söylemek

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

O halde putların pisliğinden ve asılsız (her türlü) sözlerden sakının.[4]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) bu ayeti kerimeyle ilgili şöyle buyurmuştur: Yani şarkı söylemek.

İmam Cafer-i Sadık (a.s), “Onlar asılsız sözler dinlemezler”[5]ayetiyle ilgili şöyle buyurmuştur: Yani şarkı.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Şarkı, nifak yuvasıdır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Şarkı, Yüce Allah’ın cehennem vaat ettiği şeylerdendir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) daha sonra bu ayeti kerimeyi okudular: İnsanlardan öylesi var ki, herhangi bir ilmî delile dayanmadan Allah yolundan saptırmak ve sonra da onunla alay etmek için boş lafı satın alır. İşte onlara rüsva edici bir azap vardır.[6]

Şiir konusuna gelince, şiir iki anlamda kullanılır;

Bir: Tüm kafiyeli ve vezinli sözler, ister içeriği doğru olsun ister olmasın. Resulullah’ın (s.a.a) buyurmuş olduğu; “Şiirlerin bir bölümü hikmettir” hadisi şerifi de bu anlama işarettir. Dini kaynaklarımızda şiirin güzelliğiyle ilgili önümüze çıkan bulgular, doğru içerikli kafiyeli vezinli sözlere işaret eder, yalakalık veya yalan içerikli şiirlere değil.

İki: Kafiyesi veya vezni olup olmadığına bakmaksızın, gerçek dışı, hayallere dayalı ve asılsız mesnetsiz vehimlerden ibaret olan sözler. Dini kaynaklarda şiiri kötüleyen bulgular bu tür sözlere yorumlanmalıdır. Müşrikler Kur’ân-ı Kerime şiir ve Peygamber Efendimize (s.a.a) şair derken bu anlamı kastediyorlardı.Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Biz ona (Peygamber’e) şiir öğretmedik. Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri, ancak Allah’tan gelmiş bir öğüt ve apaçık bir Kur’an’dır.[7]

Kur’ân-ı Kerim kafiyeler şeklinde değildir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) “Şairler(e gelince), onlara sapkınlar uyar”[8]ayetiyle ilgili şöyle buyurmuştur: Peşinden gidilen bir şair gördün mü? Buradaki şair, insanları Allah’tan uzaklaştırmak arayışında olan insanlardır. Onlar kendilerini sapkınlığa düşürdükleri gibi diğer insanları da sapkınlığa sürüklerler.

Sekiz: Şakalaşmak

Şakalaşmak asıl olarak aklın sakındırdığı bir davranıştır ve ancak günah olmadığı sürece gerektiği miktarda kabul edilir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: (Müslüman) kardeşinle laf dalaşına girme ve onunla şakalaşma.

Burada aşırı şakalaşmak kastedilmiştir;zira Hz. Peygamber (s.a.a) diğer bir yerde şöyle buyurmuştur: Ben (de) şaka yaparım ancak yalnızca hak söylerim.

Hz. Peygamber (s.a.a) hakkında şöyle rivayet edilmiştir: Bir gün yaşlı bir kadın Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve Hz. Peygamber (s.a.a) ona şöyle dedi: Yaşlı kadınlar cennete giremez. Yaşlı kadın ağlamaya başlayınca Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: O gün, sen artık yaşlı olmayacaksın. Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Biz onları apayrı biçimde yeniden yarattık; eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.[9]

Diğer bir hadiste şöyle anlatılır: Ümmi Eymen isminde bir bayan Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: Eşim sizi görmek istiyor. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Kimdir o? Gözünde beyazlık olan adam mı? Ümmi Eymen: Hayır gözünde beyazlık yok. Hz. Peygamber (s.a.a): Evet, gözünde beyazlık var. Ümmi Eymen: Hayır yemin ederim yok. Hz. Peygamber (s.a.a): Bütün insanların gözünde beyazlık vardır.

Diğer bir hadiste şöyle anlatılıyor: Bir kadın Resulullah’ın (s.a.a) yanına geldi ve şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi bana bineceğim bir deve ver. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Sana bir deve yavrusu vereceğim. Kadın: Yavru deveyi ne yapayım, beni taşıyamaz ki. Hz. Peygamber (s.a.a): Bütün develer başka bir devenin yavrusu değil mi?

Diğer bir hadiste şöyle anlatılıyor: Hz. Peygamber (s.a.a), kardeşi ve amcasının oğlu, müminlerin efendisi Hz. Ali ile (a.s) birlikte oturup konuşurken bir yandan da önlerindeki hurmadan yiyorlardı. Ancak Hz. Peygamber (s.a.a) yediği hurmaların çekirdeğini Hz. Ali’nin (a.s) önüne koyuyordu. Sohbet sonunda Hz. Peygamber (s.a.a) Hz. Ali’ye “Ey Ali ne kadar da çok yiyorsun” dedi. Bunun üzerine Hz. Ali (a.s) şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi asıl çok yiyen, hurmaları çekirdeğiyle birlikte yiyendir.

Dokuz: Alay Etmek

Alay etmek, bir insanı incitmekle sonuçlanıyorsa haram bir davranış tarzıdır.Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Bir topluluk diğer bir topluluğu alaya almasın. Belki de onlar, kendilerinden daha iyidirler.[10]

Alay etmek, güldürücü bir şekilde küçümsemek, saygısızlık yapmak ve kusurları hatırlatmak anlamındadır. Alay etmek, genellikle dile getirilen kelimelerle gerçekleştirilirken bazen de yapılan eylemler veya ima ve işaretlerle gerçekleştirilir.

Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: Kıyamet gününde insanlarla alay eden kişilere cennetten bir kapı açılacaktır ve “buyurun gelin” denilecektir. Büyük sıkıntılarla o kapıya yaklaştıklarında ise kapı kapanacaktır ve diğer tarafta diğer bir kapı açılacaktır. (bu durum bu şekilde devam edecektir) Öyle ki “buyurun gelin” denildiğinde hiç kimse gitmeyecektir.

On: Sırların Açığa Çıkarılması

İnsanların sırlarını açığa vurmak, insanları incitmenin bir şekli olduğu için yasaklanmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Birisi size bir şey söyleyip de gittiğinde onun söylemiş olduğu söz sizde bir emanet olarak kalmalıdır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Aranızdaki sözler emanettir.

On bir: Gerçek Dışı Vaatlerde Bulunmak

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Verilen vaatler (vaatte bulunan kişinin üzerinde) birer borçtur.

Oruç tutup namaz kılsa, kendisini bir Müslüman olarak görse bile bu üç özelliği taşıyan kişi münafıktır; Konuşurken yalan söylemek, vaatte bulunup da uymamak ve emanete ihanet etmek.

On iki: Yalan Söylemek

Yalan konuşmak ve yalan üzere yemin etmek, en çirkin günahlardan ve en belirgin büyük kusurlardandır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ne büyük bir ihanettir, doğru konuştuğunu düşünen kardeşine yalan söylemek.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yalan konuşmak rızkın azalmasına sebep olur.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Mümin bir insan bütün özelliklere sahip olabilir ancak ihanet ve yalancılık hariç.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah nezdinde en büyük günah, yalan söyleyen bir dile sahip olmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah kıyamet gününde üç kişiyle konuşmayacak, onlara dönüp bakmayacak ve onları arındırmayacaktır; eziyet eşliğinde yardımda bulunanlar, yemin ve antla malını satanlar ve kibirli insanlar.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kim yemin ederse ve bu yemininde bir sineğin kanadı kadar bile yalancı olursa bu yemin kıyamet gününe kadar onun kalbinde bir leke olarak kalacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ne oluyor size de kelebeklerin kendilerini ateşe atması gibi kendinizi yalana atıyorsunuz. Bütün yalanlar yalan olarak yazılacaktır ancak savaşta söylenen yalanlar hariç. Zira savaşın aslı yalandır. İki küs insanı barıştırmak için söylenenler veya erkeğin eşinin gönlünü kazanmak için söylemiş olduğu sözler yalan değildir.

On üç: Gıybet

On dört: Laf Taşımak

Dilin afetlerinden birisi laf taşımaktır.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Daima kusur arayıp kınayan, durmadan lâf götürüp getiren, iyiliği hep engelleyen, mütecaviz, günaha dadanmış, kaba ve haşin, bütün bunlardan sonra bir de soysuzlukla damgalanmış kişilere sakın boyun eğme.[14]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

İnsanları dilleri ile arkalarından çekiştiren ve karşılarında kaş, göz hareketleri ile onları aşağılayan kişilerin vay haline.[15]

Bu ayetin tefsirine baktığımızda “Hümeze” kelimesi “laf taşıyan kişi”, “Lümeze” kelimesi ise “Gıybet eden kişi” olarak açıklanmıştır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Laf taşıyan kişi cennete giremez.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İçinizdeki en kötü insanlar laf taşıyıp birbirini seven insanların arasına ayrılık düşüren ve temiz insanlarda suç arayan kişilerdir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Cennet, gıybet eden ve laf taşıyan insanlara haramdır.

Laf taşımak, birisinin söylemiş olduğu bir sözü, kendisiyle ilgili konuşulan kişiye taşımak ve bu şekilde konuşan kişi, hakkında konuşulan kişi veya üçüncü bir şahsın istemediği bir şeyi açığa vurmaktır. Açığa vurulan olay dil aracılığıyla ifşa edilebildiği gibi yazıyla, ima ve işaret aracılığıyla veya şifreli hareketlerle açığa vurulabilir. Burada, anlatılan olayın ağızdan çıkan bir söz olması, bir fiil olması, kusur ve eksiklik sayılması veya sayılmaması önemli değildir. Önemli olan, kişinin saklı bir yönünün ortaya çıkarılmış olması ve saygınlığının hiçe sayılmasıdır.

Laf taşıyan kişiye yönelik yapılması gerekenler, altı şeyden ibarettir.

Bir: Bu şahsı onaylamamak. Zira laf taşımakla fâsık unvanını kazanmıştır ve Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın.[16]

İki: Bu şahsa, yaptığı bu işin kötü olduğunu hatırlatıp onu bu işten uzak durmaya davet etmek.

Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

İyiliğe davet et ve kötülüklerden sakındır.[17]

Üç: Böyle bir insan Yüce Allah’ın gazabına uğrayan birisi olduğu için ona öfkelenmek.

Dört: Lafını taşıdıkları kişiye karşı kötü zan beslenmemesi.

Zira Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. [18]

Beş: Bu şahsın yapmış olduğu iş kişiyi gizlice araştırma yapıp işin gerçeğini öğrenmeğe itmemelidir.

Yüce Allah önceki ayetin devamında şöyle buyurmuştur:

Birbirinizin kusurunu araştırmayın.[19]

Altı: Bu şahsın yapmış olduğu yanlışa düşmeyi kendine reva görmemek ve bu laf taşıma olayını sözün kaynağı olan kişiye aktarmamak.

Bir hadiste şöyle anlatılıyor: Bir şahıs Hz. Ali’ye (a.s) başka bir kişinin söylemiş olduklarını anlattı. Bunun üzerine Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu: Söylemiş olduklarını araştıracağız, doğru söylüyorsan sana gazap göstereceğiz, yalan söylüyorsan seni cezalandıracağız veya dilersen (bütün dediklerini yok sayıp) şimdi seni kendi haline bırakacağız. Bu sözleri duyan şahıs “Beni kendi halime bırakın” dedi.

On beş: İkiyüzlülük

Birbirine karşı olan iki kişiyle konuşurken her biriyle onu onaylarmışçasına konuşmak nifakın ta kendisidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: İkiyüzlü insanlar kıyamet gününde bir dili başının arkasından diğer dili ise başının ön kısmından sarkmış olarak haşredilecektir. Dilinden yükselen ateş yanaklarını yakacaktır ve şöyle denilecektir: İşte bu, dünyada iken ikiyüzlü ve iki dilli olan kişidir. Bu insanlar kıyamet gününde bu özellikleriyle tanınacaktır.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Ne çirkindir ikiyüzlü ve iki dilli insanlar. Kardeşinin önünde güzel sözler söyleyip de arkasında onun gıybetini yapanlar. Kardeşine bir menfaat ulaşırsa onu kıskanırlar ve sıkıntılı hallerinde onu küçük düşürürler.

On altı: Övgüde Bulunmak

Övgüde bulunmak, dördü övgüde bulunan kişiyi ilgilendirmek üzere başlı başına altı afet taşır.

Bir: Bazen insan övgü konusunda aşırıya gider ve bu da “yalan” günahına düşmesine sebep olur.

İki: Bazen övgüye riya karışabiliyor. Zira övgü, bir tür sevgi göstergesidir ve övgüde bulunan kişi, övdüğü kişiye yönelik kalbinde sevgi taşımıyorsa söyledikleri bir tür riyadır ve bu davranış, nifak kapılarını kişiye aralar.

Üç: Çoğu zaman övgüde bulunan kişi söylediği sözleri araştırmaya dayalı bir bilgi üzerine söylemez ve hatta genellikle araştırma imkânı olmayan şeylerden bile bahseder.

Dört: Bazen methedilen kişi zalim veya fâsık bir insandır ve övgüde bulunan kişi bu yaptığıyla onun sevinmesine ve mutluluk duymasına vesile olur. Oysa bu caiz değildir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Fâsık birisinin methedilmesine Yüce Allah gazapla bakar.

Övgüye maruz kalan kişiyi ilgilendiren afetler ise iki afetten ibarettir.

Bir: Övgüye maruz kalmak kişide kibirlenmek veya kendini beğenmek sıfatlarına yol açabilir ve bu sıfatların her biri insanın helak olması için yeterlidir.

İki: Övgüye maruz kalmak kişinin sevinmesine ve iyilik yönünde gevşeklik göstermesine vesile olabilir.

Övgü konusu bu saydığımız afetlerden arındırıldığında ise sakıncasız bir davranış olarak önümüze çıkar.

Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Övgüde bulunanların yüzüne toprak atın.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) övgüye maruz kaldığı bir defasında şöyle buyurdu: Allah’ım bu insanların bilmediği kusurlarımı affet, bunların dediklerinden ötürü beni cezalandırma ve bana bunların zannettiğinden daha iyi birisi olmayı nasip eyle.

[1]     Tevbe, 65.

[2]     Bakara, 161.

[3]     Bakara, 159.

[4]     Hac, 30.

[5]     Furkan, 72.

[6]     Lokman, 6.

[7]     Yasin, 69.

[8]     Şuara, 224.

[9]     Vakıa, 35 – 37.

[10]    Hucurat, 11.

[11]    Hucurat, 12.

[12]    Nur, 19.

[13]    Nisa, 148.

[14]    Kalem, 11 – 13.

[15]    Humeze, 1.

[16]    Hucurat, 6.

[17]    Lokman, 17.

[18]    Hucurat, 12.

[19]    Hucurat, 12.