.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Üstat Mehdi Pişvaî

İran'da bir İslâm inkılâbı olması, Batı'da İslâm'ın hızla gelişmesi, Arap ve İslâmî bölgelerde İslâmî hareketlerin şekillenmesi, mücadeleci Müslümanların kendi dinleri için cihat ve şahadet unsurlarına gönül bağlamaları ve Batılı medya ve ajans kartellerinin verdikleri doğru olmayan haberler sonucu, Avrupa halklarının zihinlerinde İslâm ve Müslümanlar korkunç bir şekle büründü ve Avrupalılar, Müslümanların hepsine terörist gözüyle bakmaya başladılar.

Müslümanlar hakkında sağlıklı bir şekilde alınmayan bu netice, Avrupa'da geniş çaplı araştırmalara neden olacak kadar büyüdü. Aşağıda okuyacaklarınız, el-Âlem dergisinin 599. sayısında yayınlanmış, bu konu hakkındaki bir araştırmanın tercümesidir.

Başörtü takmak, sakal bırakmak, umumî mekânlarda namaz kılmak veya Müslüman olduğunu açıklamak gibi İslâm'ın gündelik yaşama yansıyan yüzü, Avrupalılarda korku, kaygı ve çekingenlik oluşturmakta ve bundan dolayı Avrupa'da yaşayan Müslümanlar sorunlarla karşılaşmaktadırlar. Çoğu zaman “Sizler terörist misiniz?” veya “Neden suçsuz insanları öldürüyorsunuz?” gibi sorularla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bu tür sorular, Müslümanların birçoğunun alışık olmadıkları ve hayrete düştükleri sorulardır.

Diğer taraftan, Avrupa'da bulunan toplumsal araştırma merkezleri, İslâmî görünüşlerinden ve dinlerinden dolayı Müslümanların, saldırılara, baskılara, küfür ve kötü sözlere maruz kaldıklarını ve gerçekte Avrupalı aşırı siyasî grupların hayret verici nefretlerinin kurbanı olduklarını açıklamaktadırlar. İslâm'a duyulan bu korku ve düşmanlık, hatta İskandinav ülke ve halklarına (Kuzey Avrupa) dahi sirayet etmiş ve onlar da Müslümanlara karşı yürütülen saldırıların etkisi altında kalmışlardır. Hâlbuki İskandinav halkları soğukkanlı, ılımlı, orta yolu bulma ve aşırılıktan kaçınmakla tanınmaktadırlar.

Ülkelerarası Korku Farklılıklarının Nedenleri


Araştırmalar gösteriyor ki, Danimarka'da yabancılara duyulan nefret ve ırkçı aşırılıklar, sadece Arap ve Müslümanlara yöneliktir. Meselâ, Vietnamlı azınlığa karşı aynı hassasiyet yoktur. Hâlbuki geçen senelerde dikkate değer bir kalabalık Danimarka'ya gelmişler ve şu anda normal bir vatandaş statüsünde bu ülkede yaşamlarını sürdürmektedirler. Aynı şekilde birkaç nesildir Avrupa'ya yerleşmiş ve artık oranın kültürel mozaiğinde yer etmiş Yahudi azınlıklar da bu rahatsızlık verici tepkilerden uzaktırlar.

Araştırmalar, Danimarkalılarda oluşan genel düşüncenin şu yönde olduğunu göstermektedir: Müslümanlar tüm Avrupalıları açıkça reddetmektedirler, onlar Avrupalılardan nefret ediyorlar, Avrupalıların yaşantısına uyum sağlayamıyorlar ve sadece iktisadî ve siyasî sebeplerden dolayı kendi ülkelerini terk edip Avrupa ülkelerine yerleşmişlerdir.

Elbette unutulmaması gereken nokta, Avrupa halklarının Arap ve Müslümanlara besledikleri menfi duygularının, ülkelere göre değiştiğidir. Buna, Almanya'da yabancılara beslenen düşmanca duyguların sadece ırkçı temayüllerden kaynaklanması örnek olarak gösterilebilir. Bunun menşei Nazizm'dir ve eşit olarak tüm yabancıları kapsamaktadır. Fransa'da ise iktisadî-siyasî boyutu öne çıkmaktadır. Zira Fransa, Cezayir'de sömürgeci güç olarak bulunurken bunun acısını çok çekmiş ve çatışmalarda ağır kayıplar vererek iktisadî alanda ciddi yaralar almıştır. Bundan dolayı Fransa'da nefret dalgaları sadece Cezayirlilere çarpmakta ve diğer Afrikalılar, Müslüman olmalarına rağmen bu saldırılardan uzak kalmaktadırlar.

Araştırmaların çoğu, Müslümanlara karşı beslenen menfi duyguların oluşup yayılmasında Avrupa medya ve ajans kartellerinin etkili olduğunu ortaya koymaktadır. Yine bu araştırmalar, Müslümanlardan uzak ve onlarla irtibatsız şehirlerde yaşayan Avrupa halklarının kafasında oluşan Müslüman şekillerinin bu kartellerin her gün yayınlamış olduğu korkulu sahnelerden oluştuğunu bildirmektedirler.

Diğer taraftan, Avrupa halklarının birçoğunun bilgisiz olmasından ve Müslümanlarla doğrudan medenî bir irtibata sahip olmamalarından dolayı, İslâm ve Müslümanlar hakkında oluşan bu yanlış zihniyet ve varılan yanlış yargı her gün daha da derinleşmektedir.


Fobi

Bir tarafta zihinlerinde oluşturulan Müslüman şekli ile bedenleri titreyen Avrupalılar, diğer tarafta haklarında yanlış bilgilendirme sonucu çektikleri zorluklarla yaşamaya çalışan Müslümanlar, bir olayın iki yüzüdürler. Avrupa'da bir müddettir yaymaya çalışılan bu psikolojik olaya “İslâm Fobisi” denmektedir.

Son zamanlarda Avrupalı toplumsal müessese ve merkezler bu olaya eğilmekte ve konu hakkında çeşitli araştırmalar yapmaktadırlar. Bu konu, siyasetçi ve hâkim güçlerin dahi ilgisini çekmektedir.

Fobi, ilmî bir terimdir ve daha çok psikoloji dalında kullanılır. Olağan dışı korku ve yılgı hâline denir; kendisinde bu hâlet bulunan şahıs, korktuğu şeyi mantıklı bir şekilde açıklayamaz. Farklı bir tabirle, insanda bazen oluşan bir korku hâlidir ve bu hâl oluştuğunda şahıs daha önceden plânlamadığı tepkiler verebilir.


Avrupa'nın, Müslümanların Artışından Korkması

İslâm fobisinin önemi, Avrupa Birliği'nin bildirisinden kaynaklanmaktadır. Bu bildiride şöyle geçmiştir: Gelecek yüzyılın başında Avrupa'da yaşayan Müslümanların ulaşacağı nüfus, tedirgin edicidir. Zira Avrupa'da yaşayan Müslümanların sayısı 15 milyona, yani tüm Avrupa nüfusunun %5'ine ulaşacaktır. Bu durumda Müslümanlar bir insan topluluğu konumuna geleceklerdir ki bu rakam, İsviçre, Danimarka, Finlandiya gibi ülkelerin nüfusundan daha fazlasına tekabül etmektedir. Bu insanlar bir taraftan Avrupalı kimlikleri ve diğer taraftan İslâm'a bağlılıkları ile Avrupa'da önemli bir yer tutacaklardır.

 

Romany Kuruluşunun İngiltere'deki Faaliyetleri

Avrupa halklarının İslâm ve Müslümanlardan korkularının artışını gösteren istatistiklerden dolayı İngiltere'de Romany adı altında bir hayır kurumu açılmıştır. Kurum, bu fobinin oluşum ve yayılış sebeplerini araştırmak ve onu yok etmek amacı ile kurulmuştur. Romany Hayır Kurumu, bu hedef ile çalışmalarını hâlâ sürdürmektedir.

Bu kuruluş, ilk bildirisini bu olayın etrafında odaklamış ve birtakım tavsiyelerle onu yayınlamıştır. Bu tavsiyelerden biri de, İngiliz ve Müslüman kuruluşların arasındaki irtibatı oluşturup geliştirmek amacıyla, parlamentodan bir heyetin o ülkede yaşayan Müslümanların durumunu araştırması ve bu şekilde Müslümanlarla irtibatın iyileştirilerek onların daha yakından tanınmasıdır. Zira Müslümanlar bir taraftan vatandaş ve diğer taraftan ilâhî dinlerden birinin izleyicileridirler.

Bu kuruluşun eserlerinden ve çabalarından biri de, Müslümanlar ile ülkenin çoğunluğunu teşkil eden halkın arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesi amacıyla bir seri oturumlar zinciri tertiplemesi idi. Birmingham Üniversitesi'ne bağlı bir fakülte, bu girişimi izlemek ile görevlendirildi. Bu görev esasınca her ay bir rapor hazırlamakta ve bu konu hakkında araştırmalar ve görüşmeler düzenlemektedir.

Diğer Avrupa ülkeleri de benzeri girişim ve faaliyetlerde bulunmaktadırlar. Gerçi bunlardan bazıları devlet tarafından, bazıları da bölgesel idareler veya hayır kurumları ya da dinî kuruluşlar tarafından oluşturulmaktadır.

 

Müslümanlara Karşı Olumsuz Görüşün Oluşma Sebepleri

Avrupa halklarının Müslümanlara karşı nefret ve menfi görüşünün oluşmasında çeşitli sebepler bulunmaktadır ve sadece bir sebep olduğu iddia edilemez. Bunlardan biri, Avrupa medya ve ajans kartellerinin verdikleri korkuya dayalı haberler ve İslâm ülkelerindeki gelişmelerin abartılarak yansıtılmasıdır. Bazı Müslümanların yanlış davranışları, radikal görüş bildirmeleri ve aşırıya kaçmaları da diğer bir sebeptir.

Müslümanların Avrupa'ya göçlerinin günden güne artış göstermesi, iki medeniyetin karşı karşıya kalması, kültür farklılıkları, göç edenlerin toplumsal durumlarının kötüye gitmesi ve bundan kaynaklanan sorunlar da bu konuda etkili sebeplerdir.

Çeşitli İslâmî kuruluşlar, sorumluluk üstlenerek bu durumun üstesinden gelebilmek için ilk defa aksiyon gösterdiler ve Avrupalı kuruluş, idare ve ülkelerin bu konu hakkındaki çalışmalarında görev aldılar. Müslümanlar, konumlarını açıklama yolunda bildiri yayınlamaya ve seslerini yavaş yavaş yükseltmeye başladılar. Öyle ki, Müslümanlar artık her konuda bakış açılarını beyan ederek, Müslüman, Avrupalı ya da başka birileri tarafından yapılan aşırılıkları ve terörizmi reddediyorlar.

 

Prof. Huntington'un Görüşünü Değiştirmesi

Bu konu hakkındaki zarif noktalardan biri de, üniversite öğretim görevlisi Profesör Samuel P. Huntington'un kendi telifi olan “Medeniyetler Çatışması” adlı kitabında ileri sürdüğü görüşünün değiştiğini açıkça bildirmesidir. Profesörün bu kitabı birkaç yıl boyunca gündem oluşturmuş ve tartışmalara sebep olmuştur. Profesör Huntington, Batı'nın yeni tehlikesinin, Doğu medeniyet ve değerleri olduğuna inanıyordu. O, Batı'nın İslâmî ülkeler ile olan kanlı sınırlarına işaret ederek Batı ve Doğu medeniyetleri savaşının kapısını açtı ve bu yolla Müslümanlara kötü bakış açısının yayılmasına sebep oldu.

Ancak Profesör Huntington, sonuncusu Malezya'da yapılan çeşitli kongre ve konferanslara katılıp Müslüman düşünür ve âlimlerle görüşünce, bu konu hakkındaki teorisinin değiştiğini açıkladı. Şimdi o, Batı'yı, İslâm'a karşı görüşlerini düzeltmeye davet ederek Müslüman ve Avrupalıların sayılı ve sınırlı yerlerde savaştığı Bosna ve Çeçenistan gibi sınır bölgelerdeki tartışma ve çatışmaları büyütmemelerini ve sorunun halledilmesi için barışçı yollara başvurulmasını tavsiye ediyor.

Profesör Huntington, Müslümanların uzun tarihlerini ve yüzyıllar boyunca diğer medeniyetlerle barış içinde yaşamalarını örnek göstererek, İslâm medeniyeti değerlerinin bağışlayıcı, kolaylaştırıcı ve barışçı olduğunu hatırlatıyor ve “Yahudiler, Filistinlilerle düşmanlık etme noktasında büyük bir yanlışa düştüler.” diyor.