.
.

Berlin İmam Rıza İslam Merkezi Hocası Değerli alimimiz Şeyh Sabahattin Türkyılmaz son Cuma hutbesinde alimlerin toplum etkisi üzerinde durarak aşağıdaki konulara dikkat çekti:

Peygamberin varisi olan ve toplumda önder olacak alimler üç önemli sıfata sahip olmalıdırlar.

İlmi Derinliğe Sahip Olmak:

Toplumda tebliğ eden, lider ve kanaat önderi olan bir alim, ilmi derinliğe sahip olmalıdır. Alim bir konuyu beyan ettiğinde o kunu hakkında "ilmi derinliğe sahip olmalıdır"; bir kitaptan nakletmekle ilmi derinlik olmaz. Halkı ikna etmenin ve onların güvenini kazanmanın yolu ilmi derinliğe sahip olmaktır.

Bazı Alimler bakkal gibidirler; bakkal başkalarının mallarını toptancılardan alır halka satar. Kendi üretimi yoktur, başkalarının ürünlerini satar. Bakkal ne kadar sattığına ve ne kadar kar ettigine bakar. Bazı Alimler de aynı bakkal gibidirler; sözlerinde ilmi üretkenlik yoktur sadece naklederler, aracıdırlar, bir yerlerden alıp bir yere aktarırlar. Özlerinde İlmi derinlik yoktur. Bakkal kazancına baktığı gibi bu da müritlerinin sayısına, kendisini kaç kişinin alkışladığına ve onayladığına bakar.

Dini konularda söz sahibi değillerdir, dini otorite değillerdir, mütefekkir olamamışlardır.

Bu alimlerin görüşleri din adına mezhep adına, mektep adına mal edilemez, sadece kendilerini bağlar. Dini ve mezhebi otorite olmadıkları için ulema arasında ve ilmi mahfillerde sözlerinin bir değeri yoktur, avam/halk arasında popüler olabilirler.

Siyasi Basirete Sahip Olmak:

Toplumun önderi olacak alimde olması gereken ikinci sıfat “siyasi basirettir“. Beşeri sitemlerin mahiyyetini bilmelidir. İktidarda olan gücün oynunlarına gelmemek için siyasi basirete sahip olmalıdır.

Bazı Alimler siyasi basiretten yoksundurlar. Günümüzde en önemli konulardan biri Velayet dostlarının siyasi duruşu konusudur. Konu daha iyi anlaşılsın diye şu sorunun cevabını bulmamız gerekiyor:

“Gaybet döneminde Şiilerin iktidarlar karşısında duruşu ne olmalıdır, beşeri sistemlere karşı tavırları ne olmalıdır?“

Burda üç farklı görüş vardır;

1- Beşeri sistemler ne dosttur, ne de düşman; biz mektebin itikadi, fikhi, ahlaki öğretilerini tanıtalım. Çünkü masum imam olmadığı için biz nasıl davranacağımızı bilemeyiz. Masumun gelmesini bekleyeceğiz. Siyasetle işimiz olmaz, dolayısıyla beşeri sistemler ne isterse onu yapmak zorundayız. Ama bizim onlarla bir bağımız yoktur.


Bu görüşe sahip olanlar İslam Cumhuriyetini de beşeri sistemler gibi görür ve Şahlık rejimi ile arasında bir fark görmezler.

2- Beşeri sistemlerle iç içe ve güç odaklarının gölgesinde yaşıyoruz dolayısıyla bu devlet ve hükümetler bizimdir korumalıyız, savunmalıyız, ayakta durması için elden geleni yapmalıyız.

İktidarın yanında olup iktidarın nimetlerinden yararlanarak mektebi tanıtabiliriz. Çünkü bu bizim hakkımızdır, hakkımızı da almalıyız. İster adına muamele ve pazarlık denilsin ister başka birşey. Aldığının karşılığında birşey de vereceksin.

3- Beşeri sistemlerin hakim olduğu ülkelerde yaşadığımız bir gerçektir. Bu ülkeler anayasalarının tanıdığı birtakım temel haklarımız ve yine birtakım sorumluluklarımız vardır. Bu haklardan yararlanabilir ve sorumluluklarımızı yerine getirebiliriz. Buraya kadar kimsenin itirazı olamaz.

Ancak bu ülkelere tahakküm eden güç odakları, partiler ve iktidarlarla işbirliğinden uzak durulmalıdır. Çünkü bu çevreler kendilerine itaat edilmesini isterler ve öncelikleri kendi hakimiyetleridir, din dertleri, mezhep dertleri yoktur. Dini ve herşeyi kendi çıkarları için kullanırlar. Zamanın imamının Velayetiyle çeliştiğinden dolayı uzak durulmalıdır.


İktidarların sunacağı imkanlara gerek kalmadan kendi imkanlarımızla Velayet mektebini tanıtabiliriz. Bu güç odakları tağuttur ve Tevella-Teberra gereği uzak durulması gerekir. Mektebi tanıtmak için dilenmeye, onların vereceklerine ihtiyaç yoktur.

Bir alimin siyasi basireti bu görüşlerin hangisini savunduğuyla ortaya çıkar. Ve siyasi duruşu da belli olur.

Gaybet döneminde Şiilerin ve özellikle de önderlerinin beşeri sistemler karşısındaki tutumlarının nasıl olduğunu masum imamların 250 yıllık siretinde görmek mümkündür. Bir imamın hayatından bir noktayı çımbızlayıp kendi görüşüne delil sunmak dini ve siyasi basiretin olmadığını gösterir.


Masum İmamların sireti bir bütün olarak ele alınmalıdır. Bir alim gaybet döneminde hangi İmamın hangi stratejiyı uyguladığını, zamanımızın şartlarının hangi masumun döneminin şartlarıyla mutabik olduğunu tespit edebilmelidir.

Dini Konularda Engin Ferasete Sahibi Olmak:

Dini konularda engin ferasete sahip olmak bir alimin sahip olması gereken sıfatların üçüncüsüdür.

Dini ferasete sahip olmak, dini öğretilerin özünü, ortaya çıkış hikmetini, söyleniş sebebini, söylendiği zamandaki atmosferi, kime söylendiğini, neden söylendiğini anlama ve analiz etme yeteneğine denir.

Dini ferasete sahip olmayan önemli ilmi ve itikadi konuları avam ağzıyla açıklar. Popülist bir yol takip eder ve gündemde kalmak için tribüne oynar.

İşte bu üç sıfat alimde olursa hem VELAYETi korur, hem de VAHDET’e zarar vermez.

Bu üç sıfata sahip olmazsa hem halkın VELAYET anlayışı darbe alır, hem de Vahdet sağlanamaz.

Unutulmamalıdır ki VELAYET olmadan VAHDET sağlanamaz!

Vesselamu aleykum verahmetullahi ve berekatuh

Ehlader HABER