.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Peygamber Efendimiz, hicri yedinci yılın ‎başlarında içlerinde Bizans Kralının da ‎bulunduğu komşu hükümdarlara birer mektup ‎göndermiş ve onları İslam dinine davet etmişti. ‎Bizans Kralı Herakleios, Peygamber ‎Efendimizin mektubunu alınca konu hakkında ‎bilgi edinmek istemiş ve adamlarına “Mekke’den gelen kimi bulursanız alıp yanıma getirin”diye talimat vermişti.

O ‎günlerde ticaret için Şam’a giderken Gazze’de ‎konaklayan Ebu Süfyan ve arkadaşları kralın ‎adamları tarafından alınarak Kudüs’te ‎Herakleios’un huzuruna çıkartılmışlardı. Bizans Kralı Herekleios, Ebu Süfyan’a ‎Peygamber efendimizin ailesine, hayatına, ‎ahlakına ve ona inananların durumlarına dair ‎pek çok soru yönelttikten sonra “Muhammed ‎size ne emrediyor?” deyince asla Müslüman ‎olmamış olan Ebu Süfyan yüzü asık bir şekilde şöyle cevap vermişti: ‎‎

“Muhammed, bize namaz kılmayı, doğru ve ‎iffetli olmayı ve sıla-i rahimi emrediyor”‎

Yüce Allah tarafından en güzel şekilde ‎yaratılan insanın, bu dünyaya başıboş olarak ‎gönderilmediği ilahi bir hakikattir. Bu ‎hakikatin bir sonucu olarak insan, hem ‎yaradanına, hem kendine hem de yakın ve ‎uzak çevresine karşı bir takım sorumluluklar taşımaktadır. İnsanın, çevresine karşı temel sorumluluklarından birisi de hiç şüphesiz sıla-i rahimdir.

Genel olarak 'kan bağı ve evlenme yolu ile oluşan akrabalık bağlarını yaşatma, akrabalarla ilişkiyi sürdürme, onların haklarını gözetme, onlara ilgi gösterme, yardımda bulunma ve onları ziyaret etme’‎olarak tanımlanan sıla-i rahim, İslam âlimleri tarafından namaz ve oruç gibi farz kabul ‎edilmiş, ihmali ise haram olarak ‎değerlendirilmiştir.‎

Sıla-i rahim, yani akrabalık bağlarını koruma ‎ve yaşatma, inancımızın sosyal hayatımıza ‎yansıyan en önemli değerlerden bir tanesidir. ‎Nitekim Cenab-ı Hakk bir ayet-i kerimede ‎şöyle buyurmaktadır:

“Allah’a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez.”[1]

Sevgili Peygamberimiz de bir hadisi şeriflerinde şöyle ‎buyurmaktadır:

“Kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa akraba ile irtibatını sürdürsün”.‎‎

Modern dünyanın giderek yalnızlaştırdığı ‎insanlar, üzülerek ifade edelim ki; mutluluğu, ‎dostluğu ve arkadaşlığı sosyal paylaşım ‎sitelerinde ve sanal âlemlerde aramaktadırlar. ‎Halbuki, sıla-i rahimde bulunan; yani ‎akrabasını, eşini, dostunu ve komşusunu gözetip kollayanlar, sıla-i rahimi ihmal ‎edenlere göre daha mutlu ve huzurlu bir ‎yaşam sürdürürler. Bundan dolayı, insanların sanal ve yapay bağlardan kendilerini ‎kurtararak, sosyal çevresini oluşturan ana ‎baba, akraba ve komşularıyla gerçekçi bir bağ ‎kurmaya çalışması, bu bağı güçlendirecek her ‎türlü fırsatı, bayramı, tatili en iyi şekilde değerlendirilmesi dini ve dünyevi bir ‎gerekliliktir.‎

Hafta sonu ile birlikte ‎geliniz, mutluluğu ‎alış veriş merkezlerinde veya internet ‎ortamlarında aramayalım. Gerçek mutluluğun, ‎ayakları altında cennet olan anaların, cennetin ‎orta kapısı olan babaların yanında olduğunu ‎asla unutmayalım. Sılaya vardığımızda baba ‎yarısı olan amcayı, ana konumunda olan ‎teyzeyi gönülden kucaklayalım. Kısacası sıla-i ‎rahimde bulunalım. Unutmayalım ki; bizi ‎cennete yaklaştıracak ve bizi cehennemden ‎uzaklaştıracak olan sıla-i rahimdir. Ve bilelim ‎ki sıla-i rahimi gözetip yerine getirdiğimizde ‎hem dünyevi hem uhrevi saadete erişecek, ‎rızkımız bollaşacak ve mükâfatımız daha bu ‎dünyada iken inşaallah Yüce Allah tarafından ‎verilecektir.‎

Yüce Rabbimizin bir kutsi hadisteki şu ‎uyarılarını ise hiç aklımızdan çıkarmayalım:

‎‎“Ben Rahman’ım. Akrabalığı ben var ettim. İsimlerimden birini ona verdim. Yakınlarıyla ilgilenip akrabalığın hakkını verene lütufta bulunurum. Akrabasıyla ilişkisini kesenden ben de rahmetimi keserim.”

[1] Nisa/36