.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Dünyada her varlığın bir ismi vardır ve onunla tanınır. İsim, her varlığın hakikatini diğer canlıya açıklayan bir alamet ve adrestir. İnsan da bu kaideden istisna değildir. Tanınmak için bir isme muhtaçtır. İsim koymak, toplumsal bir gelenektir. Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 7. Maddesine göre, her çocuğun doğduktan sonra isim alma hakkı vardır. Bu kanun ile tüm ülkeler, bebek doğduktan sonra onun kaydının yapılması, ona isim koyulması ve vatandaşlığa geçirilmesiyle sorumludurlar.

Hedefi insanları doğruya iletmek, eğitmek ve Âlemlerin Rabbine yakınlaştırmaktan başka bir şey olmayan Yüce İslâm dini, bundan 1400 yıl önce buna vurgu yapmış ve bu hakkı çocuğun ebeveyni üzerindeki haklarından biri olarak ön plana çıkarmıştır. İslâm açısından isim koymak o kadar önemlidir ki hatta çocuk doğmadan evvel isminin koyulması yönünde öneride bulunmuştur. İmam Cafer Sadık’ın (a.s) ceddi Emirülmüminin İmam Ali’den (a.s) nakille şöyle bir hadisi vardır:

“Evlatlarınızın isimlerini doğmadan önce koyun. Eğer erkek mi kız mı bilmiyorsanız, o zaman hem erkek çocuğuna hem de kız çocuğuna verilebilecek ortak isimlerden bir isim seçin. Zira eğer doğumdan önce bebek düşerse ve onlara bir isim koymamışsanız, kıyamet gününde size ‘Bana neden bir isim koymadınız? Hâlbuki Allah Resulü doğumundan önce Muhsin’in ismini koymuştur.’ diyecekler.”[1]

Allah Resulü’nden de (s.a.a) aynı manada bir hadis zikredilmiştir.[2]

Bunca tekit ve tavsiye şüphesiz ismin hukuksal ve eğitsel açıdan önemine ve bunun ferdin toplumsal ve ruhsal benliğine etkisine işaret etmektedir. İsim, hukuksal açıdan ferdin hakikatini, aslını ve nesebini belirlemekte ve ona toplumsal kişilik kazandırmaktadır. İsim, eğitsel açıdan da (ister pozitif, ister negatif olsun) onun mana ve mefhumu dikkate alındığında ferdin ruhsal kişiliğini etkilemektedir. Zira o bir ömür boyu o isim ve lakapla yaşayacak ve her yerde o isim ve lakapla kendisine seslenilecektir. Ömür boyu birlikte yaşadığı biri gibi ona devamlı etki edecektir.

İslâm, iyi insanlarla birlikte olmaya vurgu yapıp kötü insanlarla birlikte olmaktan sakındırdığı gibi çocuklara güzel bir isim seçme konusunda da vurgu yapmakta ve çok ciddi tavsiyelerde bulunmaktadır; inananları başka insanlara kötü isimle seslenmekten ve uygunsuz lakaplar takmaktan da ciddi bir şekilde sakındırmaktadır. Şimdi İslâm’ın bu konu hakkındaki nehiylerini ve bu nehiylere uyulmadığı takdirde bunların kötü sonuçlarını araştıralım.

Uygunsuz İsim Koymaktan Sakındırmak

İslâm’ın birkaç nedenden dolayı çocuklara ve başka insanlara uygun olmayan isimler vermekten ve kötü lakaplar takmaktan sakındırdığını söyleyebiliriz:

Güzel Bir İsim Koyulması Çocuğun Hakkıdır

Değişik hadislerde çocuğun ebeveyn üzerindeki haklarından biri olarak ve hatta baba üzerindeki ilk hakkı olarak ona güzel bir isim seçip vermek olduğu nakledilmiştir. İslâm’ın sevgili Peygamberi Hz. Muhammed’in (s.a.a) Emirülmüminin Ali’ye (a.s) tavsiyelerinde şunu görmekteyiz:

“Ya Ali! Çocuğun babası üzerindeki hakkı, ona güzel bir isim vermesi, onu güzel bir şekilde eğitmesi ve doğru düzgün bir yere (işe) yerleştirmesidir.”[3]

Başka bir rivayette bu görev, babanın evladına yapacağı ilk iyilik olarak tavsif edilmiştir.

“Bir şahsın evladına yapacağı ilk iyilik ona güzel bir isim seçmesidir. O halde hepiniz evlatlarınıza güzel bir isim koyun.”[4]

Eğer çocuğumuza güzel bir isim koymanın onun şerî bir hakkı olduğunu kabul edersek, şüphesiz bunu yerine getirmemek de kanun koyucunun rızası dışında olacaktır. Zira kanun koyucu, hiç kimsenin hakkının zayi edilmesine razı olmaz. Kötü isim koymak, aslında ferdin güzel bir isme sahip olmasından mahrum kalmasıdır. Başka bir tabirle; onun hakkının zayi edilmesidir.

Peygamber’in Uygulamasında Kötü İsimlerin Değiştirilmesi

İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakledilen bir hadiste şöyle geçmektedir:

“Allah Resulü insanların ve şehirlerin kötü olan isimlerini değiştirirdi.”[5]

Hadisin orijinalinde geçen “Kane yuğayyiru” ibaresi, Peygamber’in o işi eskiden devamlı yaptığını beyan eden “maziyi istimrari” kipidir. Bu isim değiştirme, devamlı uygulanan bir gelenek şeklinde Peygamber tarafından uygulanmıştır. Bundan da kanun koyucunun insan ve şehirlere verilen kötü isimleri sevmediği anlaşılmaktadır. Ne zaman bir eylem Peygamberin sünneti olarak belirlense, bu artık tüm Müslümanlar için hüccettir ve o eylemin uygulanması gerekir.

Peygamberin bu sünneti, Allah Resulü’nün (s.a.a) o dönemdeki cahil Arap toplumunun geleneklerinde gerçekleştirmiş olduğu bir devrimdi. Cahiliyet döneminde Arap geleneği çocuklarının isimlerini söylediklerinde düşmanlarının kalbine korku salması için vahşi ve yırtıcı hayvan isimlerini koymaktı.[6]

Ancak insanlığı kurtarmak ve yaratılmışların en şereflisinin unutmuş olduğu fazilet ve erdemleri onlara geri vermek için gelmiş olan sevgili Peygamberimiz (s.a.a), insanı vahşi hayvanların isimleriyle isimlenmekten daha yüce ve daha değerli görmekteydi. Bundan dolayı bu kötü gelenekle savaşmak için kıyam etti. Hem insanları çocuklarına iyi ve güzel isimleri koymaları için ikna ve teşvik ediyordu hem de nerede böyle kötü bir isimle karşılaşsa o ismi değiştiriyordu. Şimdi Peygamberin bu davranışlarını anlatan birkaç örneği aşağıda zikredeceğiz:

- “Peygamberin yanına ne zaman ismini beğenmediği biri gelse, onun ismini değiştirirdi.”[7]

- Kesir b. Samit’in ismi “Galil” yani “az” idi. Peygamberimiz onun ismini “Kesir” yani “Çok” olarak değiştirdi. Muti b. Esved’in ismi “Asi” idi ve Peygamberimiz onun ismini de “Muti” yani “itaatkâr” olarak değiştirdi. Ümmü Asım’in ismi de “Asiye” yani “asi kadın” idi ve onun ismini de “Sehle” yani “külfetsiz kadın” olarak değiştirdi.[8]

- Peygamberin yaranlarından birinin adı “Esved” yani “siyah” idi ve Peygamber onun ismini “Ebyez” yani “beyaz” olarak değiştirdi.[9]

- Rum padişahı Hıristiyan bir elçi göndermişti. Peygamberimiz onun ismini sorduğunda isminin “Abduşşems” yani “güneşin kulu” olduğunu söyledi. Peygamberimiz şöyle buyurdu: “İsmini değiştir. Ben senin ismini “Abdulvahhab” yani “karşılıksız iyilik yapanın kulu” olarak değiştirdim.”[10]

Sonuç olarak, Peygamberin bu sünnetini ispatlamak için delil getirilebilecek rivayetler oldukça fazladır. Açıkça görülmektedir ki, Peygamberimiz ne zaman uygun olmayan bir isimle karşılaşsa onu değiştirirdi. Peygamberimiz “Bağiz-Kindar” ismini “Habib-Sevgili”[11] ile, “Ğavi b. Zalim-Zalimin oğlu Sapkın” ismini “Raşid b. Abdullah-Allah’ın kulunun oğlu doğru yolu bulmuş”[12] ile, “Asiye-Asi kadın” ismini “Cemile-Güzel kadın”[13] ile ve daha getirilebilecek nice örneklerde görüleceği üzere değiştirmiştir. Sözümüz daha fazla uzamasın diye burada birkaç örnek zikrettik.

Diğer Rivayetler

Peygamberin sünnetine ilave olarak masum İmamlar da kendilerinden nakledilen hadislerde uygun olmayan isimleri koymaktan men etmişlerdir. Bu hadislerde çeşitli isimlerin kullanılmasından men ettiklerini görmekteyiz:

- Bazı hadislerde insanlara, Allah’ın kendisine özel olan isimlerin koyulması men edilmiştir. Hammad b. Osman’ın İmam Cafer Sadık’tan naklettiği hadis örnek gösterilebilir:

“Allah Resulü ölmeden önce bazı isimlerin insanlara verilmesini yasaklamak için kalem ve kâğıt istedi. Ancak ruhunu Allah’a teslim etti ve o isimleri açıklayamadı. Hakem, Hekim, Halid ve Malik o isimlerdendir. Bu isimler altı veya yedi tanedir ve bu isimleri insanlara koymak caiz değildir.”[14]

Bu yasaklamanın nedeni belki de âlemlerin yüce Rabbi’nin kutsiyetini ve saygınlığını korumak ve bu isme sahip olan insanların kibir, gurur ve ilahlık tasavvuruna duçar olmalarını engellemek olabilir. Ancak bu isimlerin başına “Abd-kul” kelimesi eklendiğinde kullanılmalarının bir sakıncası yoktur ve hatta bu çok beğenilen bir uygulamadır. Abdulhekim ve Abdulhalid gibi.

- Bazı hadislerde de insanın kendisini münezzeh ve mukaddes olarak tanıtmasına sebep olduğundan dolayı ve bu isimler sebebiyle nefsini eksikliklerden masum ve uzak sanmasını engellemek için bazı isimlerin kullanılması men edilmiştir. Bir hadiste şöyle nakledilmiştir: Ebu Seleme’nin kızı Zeyneb Muhammed b. Ömer’e “Kızının adını ne koydun?” diye sordu. O da dedi ki: “Birra-itaatkâr ve iyilik yapan kadın koydum.” Zeyneb şöyle dedi: “Peygamber bu ismi koymayı yasaklamıştır. Benim ismimi Birra koymuşlardı, Peygamber ismimi duyunca şöyle buyurdu: ‘Bu isimlerle kendinizi masum ve iyilik yapan biri olarak göstermeyin. Allah, Birr / itaatkâr ve iyilik yapan kimseleri daha iyi bilendir.’ O zaman Peygamber’e ‘O halde ismini ne koyalım?’ diye sordular. Peygamber de ‘Onun ismini Zeyneb / Babasının ziyneti koyun.’ buyurdu.”[15]

- Bazı hadisler de kötü manaları ve negatif etkileri olan isimlerden men edilmiştir. Cabir, İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle nakletmektedir:

“Allah Resul’ü (s.a.a) minberde şöyle buyurmuştur: Bilin ki en hayırlı isimler şunlardır; Abdullah, Abdurrahman, Harise ve Hemmam. En kötü isimler de şunlardır: Dırar, Murre, Harb ve Zalim.”[16]

Bu son dört ismi duyanların aklından zarar ve ziyan, zorluk ve aşırılık, savaş ve kan dökücülük ve zulüm ve zalimlikten başka bir şey geçmez. Bu manalar, insanların geneli için sevilmeyen ve reddedilen manalardır ve duymak bile birçok insanı rahatsız etmektedir.

- Bazı hadislerde de hayvanların isimlerini koymak da men edilmiştir. “Allah Resulü (s.a.a), köpek ve köpek yavrusu isimlerini insanlara koymaktan sakındırmıştır.”[17]

- Putların ve Şeytanın isimlerinin koyulmasından da nehiy edilmiştir.

“Ona Abduluzza ismini koymayın; Abdullah ismini koyun.”[18]

“Ona Hubab ismini koymayın. Hakikat şudur ki Hubab Şeytandır.”[19]

“Ona Ecde’ ismini koymayın. Hakikaten Ecde’ Şeytandır.”[20]

“Ona Şeheb ismini koymayın. Hakikat şu ki, Şeheb Şeytan’ın ismidir.”[21]

Bu üç hadisin manası şudur: Çocuğa Hubab, Ecde’ ve Şeheb isimlerini koymayın. Zira bunlar Şeytan’ın isimleridir.

- Bazı hadislerde de nefret edilen ve hoşa gitmeyen isimlerin koyulması men edilmiştir. Yakub Serrac’dan şöyle nakledilmiştir: İmam Cafer Sadık’ın (a.s) yanına gitmiştim. İmam Sadık, oğlu Musa’nın beşiği başında durmuştu. Uzunca bir müddet ona bir şeyler fısıldadı. İmam, oğlu ile sessizce konuşmasını bitiresiye değin bir kenarda oturdum. Fısıldamayı bitirince İmam’ın yanına gittim. Bana ‘Mevlan Musa ibn Cafer’in yanına git ve ona selam ver.’ diye buyurdu. Beşiğin yanına gittim ve ona selam verdim. O da fasih bir dille selamıma karşılık verdi ve bana şöyle buyurdu:

“Dün kızına verdiğin ismi değiştir. Zira Allah o isimden nefret etmektedir.’ Ben henüz daha dün doğan kızıma Humeyra ismini vermiştim. İmam Sadık (a.s) o esnada şöyle buyurdu: ‘Onun sana verdiği desturu yerine getir. Senin kemale ermen ve hidayete tabi olman için gereklidir bu.’ Ben de hemen o ismi değiştirdim.”[22]

- Bazı rivayetlerde de çocuklara Ehl-i Beyt’in (a.s) düşmanlarının isimlerinin konulması men edilmiştir. Zira Şeytan onların isimlerini duydukça sevinmektedir. Cabir İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s) şöyle bir hadis nakletmektedir: İmam ufak bir çocuğa ismini sordu. O da isminin Muhammed olduğunu söyledi. İmam ardından çocuğun künyesini de sordu. O da Ali olduğunu söyledi. İmam da ona şöyle buyurdu:

Çocuklarımızın Geleceği ve Mesleki Eğitimi Çocuklarımızın Geleceği ve Mesleki Eğitimi

“Sen bu isim ve künyen sayesinde Şeytan’ın sana zarar vermesinden kurtuldun. Zira Şeytan ne zaman bir kimsenin ‘Ey Muhammed!’ ve ‘Ey Ali!’ diye hitabını duysa kurşun gibi erir. Ne zaman da bizim düşmanlarımızın ismiyle birine seslenildiğini duysa çok sevinir ve kendiyle övünür.”[23]

Kenzu’l-Ummal’da Ömer ibn Hattab’tan şöyle bir rivayet nakledilir: Peygamberin hanımı Ümmü Seleme’nin kardeşinin bir oğlu oldu ve adını Velid koydu. Allah Resulü (s.a.a) bu ismi duyduğunda şöyle buyurdu:

“Ona kendi firavunlarınızdan birinin adını mı verdiniz? İsmini değiştirin ve ona Abdullah ismini koyun. Bilin ki bu ümmetten çok yakında Velid isimli biri çıkacaktır ve onun bu ümmete vereceği zarar, Firavun’un kendi kavmine verdiği zarardan çok daha fazla olacaktır.”[24]

Hadislerde görüldüğü üzere, genel olarak çeşitli isimleri belirli nedenlerden dolayı koymak yasaklanmıştır. Bu tür isimlerin tabii olarak isim sahibi veya diğer insanların üzerinde negatif etkisi vardır. Şüphesiz bu negatif sonuçlar olmasa, bu isimleri koymak yasaklanmazdı. Bundan dolayı İslâm şeriatında sonuçları menfi olan isimleri insanları vermek yasaktır.

Uygunsuz Lakap Koymaktan Sakındırmak

Uygunsuz isimlere ilave olarak insana uygunsuz lakap ve künye koymak da İslâm tarafından sakındırılmıştır. Lakap, bir insanın isminin yanına koyulan ve genelde övgü veya yergi amaçlı kullanılan isimdir.[25] Bir insana lakap, genellikle onda bulunan ayırıcı bir ahlâk veya soy ya da görünüş özelliği nedeniyle diğer insanlar tarafından koyulur. Lakap Farsça’da genelde aile ismine veya soyadına denir. Künye de insanı övgü ve saygı nedeniyle koyulur. Genelde Eb, Umm, İbn ve Bint kelimeleri ile birlikte kullanılır. “Ebu Abdillah” gibi ki bu Arapça’da en yaygın kullanılan künye şeklidir.[26]

Uygun olmayan lakapları koymak birkaç nedenden dolayı yasaktır:

Kur’ân-ı Kerim’in Açık Ayeti

Hucurat suresinin 11. ayetinde şöyle buyurulmaktadır:

 يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَوْمٌ مِنْ قَوْمٍ عَسٰى اَنْ يَكُونُوا خَيْرًا مِنْهُمْ وَلَا نِسَاءٌ مِنْ نِسَاءٍ عَسٰى اَنْ يَكُنَّ خَيْرًا مِنْهُنَّ وَلَا تَلْمِزُوا اَنْفُسَكُمْ وَلَا تَنَابَزُوا بِالْاَلْقَابِ بِئْسَ الاِسْمُ الْفُسُوقُ بَعْدَ الْاٖيمَانِ وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُولٰئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ 

“Ey inananlar, içinizden bir topluluk, başka bir toplulukla alay etmesin, olabilir ki alay edilenler, öbürlerinden daha hayırlıdır ve kadınların bir kısmı da başka kadınlarla alay etmesin, olabilir ki alay edilen kadınlar, öbürlerinden daha hayırlıdır ve birbirinizi kınamayın ve kötü lakaplarla çağırmayın; iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür ve kim tövbe etmezse artık onlar, zulmedenlerin ta kendileridir.”

Geçmişte ve günümüzde birçok insan, başkalarına kötü lakaplar takmakta ısrar etmişlerdir ve hala da etmektedirler. Bu şekilde onları aşağılamayı amaçlamakta ve şahsiyetlerini kırmaya çalışmaktadırlar. Düşünceleri bazen bu şekilde intikam almak, bazen de eskiden kötülük yapmış ancak daha sonra tövbe ederek hatasından dönmüş insanları lakap takarak eskiden ne olduğunu etrafa anlatmaktır. İslâm böyle bir hareketi kesinlikle açıkça yasaklamış ve bir Müslümanı en hafif tabirle de olsa aşağılamayı amaçlayan isim ve lakapları kullanmaktan men etmiştir. Zikredilen ayet, açık olarak buna işaret etmektedir.

Mecmeu’l-Beyan Tefsiri’nde İbn Abbas’tan nakille bu ayetin iniş sebebi şöyle anlatılmıştır: “Hayber’in fethinden sonra Allah Resulü (s.a.a) ile evlenmiş olan Hayy ibn Ahtab isimli Yahudi’nin kızı Safiye bir gün ağlar bir halde Peygamber’in yanına geldi. Hz. Peygamber ne olduğunu sordu. Safiye de olayı anlattı: “Aişe beni ‘Ey Yahudizade!’ diyerek suçluyor.” dedi. Hz. Peygamber de şöyle buyurdu: “Neden ona benim babam Harun’dur, amcam Musa’dır ve kocam da Muhammed’dir demedin?” Bu esnada bu ayet nazil oldu ve bundan dolayıdır ki ayette “…iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür…” ibareleri yer aldı.[27]

Nakledilen Hadisler

Bu rivayetlerde de insanlara kötü lakapların takılması men edilmiştir.

Muhammed ibn Yahya ibn Ebi İbad amcasından rivayet ediyor: Bir gün sekizinci İmam Hz. Ali ibn Musa er-Rıza (a.s) bir şiirden üç beyit okudu. İmam’ın şiir okuduğu çok az görülmüştür. İmam’a şöyle arz ettim: Okuduğunuz şiir kime aittir? Buyurdu ki “Sizin Iraklılardan biridir.” Bu şiir sapkın ve ahmak Ebu el-Etahiyye’nin şiiridir ki kendisi hakkında okumuştur bunu. İmam şöyle buyurdu:

“Onun ismini söyle, ama bu lakapları söyleme ve onu bu lakaplarla çağırma. Allah Teala kitabında şöyle buyurmaktadır: “…iman ettikten sonra buyruktan çıkmışlara ait adlar(ı iman edenlere takmanız), ne de kötüdür…” Belki bu şahıs zikrettiğin bu lakapları sevmiyordur.”[28]

Başka bir hadisi de Ebu Basir’den naklediyoruz. İmam Muhammed Bâkır’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum:

“Allah Resulü’nün (s.a.a) döneminde Ebu Zerr bir gün birisine “Ey siyah derili kadının oğlu!” diye hitap etti. Allah Resulü (s.a.a) Ebu Zerr’e şöyle buyurdu: “Onu annesi yüzünden aşağılıyor musun?” Ebu Zerr, yaptığı hatadan ve Allah Resulü’nün bu tembihinden dolayı devamlı yüzünü toprağa sürtüyordu ve Allah’tan bağışlanma diliyordu. Allah Resulü onu affedene kadar böyle yapmaya devam etti ve sonun Peygamber ondan razı oldu.[29]

Başka bir rivayette de şöyle gelmiştir:

“Kardeşlerinizi onların en güzel isimleriyle çağırın ve onlara lakaplarıyla seslenmeyin.”[30]

Bu hadiste zikredilen lakaplardan kastın, kötü ve beğenilmeyen lakaplar olduğunu ibaredeki nehiyden anlıyoruz. Bazı rivayetlerde de çocuklara lakap takılmasını engellemek amacıyla, onlara küçük yaşlarda künye takılmasının tavsiye edildiğini görüyoruz. Peygamberin bir hadisinde şöyle nakledilmektedir:

“Çocuklarınıza kötü lakaplar takılmadan önce künye seçin ki onlarla tanınsınlar.”[31]

Başka bir hadiste de İmam Cafer Sadık’tan (a.s) şöyle nakledilmiştir:

“Biz çocuklarımıza kötü lakap takılmasından korktuğumuz için künye seçiyoruz.”[32]

Eğer bir çocuk küçük yaşlarda onu yücelten ve saygın gösteren bir künye ile çağrılırsa, gelecekte ona yakıştırılan kötü lakaplar etkisiz kalıp çabucak unutulacaktır. Zira insanlar küçük yaştan itibaren ona o güzel künyelerle seslenmişlerdir ve onu o künye ile tanımışlardır.

İmam Ali (a.s) da Nehcu’l-Belağa’da Muttakilerin sıfatlarından birisi olarak onların başka insanları kötü lakaplarla çağırmamasını zikretmektedir. Şöyle buyurmaktadır:

“(Muttaki kimseler başkalarını) kötü lakaplarla çağırmazlar.”[33]

Başka bir rivayette de şöyle nakledilmiştir: İmam Seccad’ın (a.s) yardımcılarından birinin ismi Ebu Murre[34] idi. Ne zaman içeri girmek istese “Ebu Murre kapıdadır.” derdi. İmam Seccad (a.s) bir gün ona bir daha geldiğinde “Ebu Murre kapıdadır.” dememesi için yemin ettirdi.[35] Bu hadis İmam’ın bu tür lakapları kullanmaktan rahatsız olduğunu göstermektedir.

Bu hadislerin genelinden anlaşılmaktadır ki, insanların birbirini aşağılama ve küfür kastı olsun ya da olmasın kötü lakaplar takıp yakıştırması yasaktır ve bir Müslümanın davranışlar listesinde böyle bir eylem olmamalıdır. Bu buyruğa eğitim ve öğretim alanında uymak önemlidir. Ancak özellikle eğitmen ve öğrenci ilişkisinde uymak zaruridir. Olmazsa olmazlardandır. Zira bu ilişki yapıcı bir ilişkidir ve öğrenci üzerinde pozitif etki bırakması için uygulanmaktadır.

Müslüman’ın Saygınlığı Çiğnenemez

Müslüman insanların saygınlığını yok etmenin, onlara hakaretin ve aşağılamanın haram oluşundan, onlara kötü isim ve lakaplar takmanın da yasak olduğu anlaşılmaktadır. Bu şu demektir; İslâm, Müslüman bir şahsın canı, malı, izzeti ve gururuna saygı göstermektedir ve Müslüman şahsın saygınlığını ortadan kaldırmayı, yüzünün suyunu dökmeyi ve şahsiyetini aşağılamayı caiz bilmemektedir; başkalarının aşağılanması ve onurunun rencide edilmesi haramdır ve yasaktır. O halde Müslüman birisine kötü lakaplar takmak da “Müslüman bir şahsın aşağılanması ve onurunun rencide edilmesi” anlamına geldiğinden ve bunun mısdaklarından biri olduğundan dolayı haramdır ve yasaktır.

Kötü isimler, Uygunsuz Lakaplar ve Sonuçları

Kanun koyucunun emir ve nehiyleri, bir takım iyiliklere ve kötülüklere tabidir. Bunlara dikkat ederek, her konu için emir ve nehiyler belirlemiştir. Bu emir ve nehiylerden bazıları insanlar için anlaşılabilir olabilir ve bazıları da anlaşılır olmayabilir. Kanun koyucunun kötü isim ve lakap takma konusundaki nehyi de bu kaide içinde değerlendirilmelidir. Şüphesiz kanun koyucunun kötü isim ve lakap takma konusundaki bunca vurgusu bir takım kötülüklere neden olacağı sebebiyledir. Bu kötü sonuçlar, sadece ferdin şahsına da zarar verebilir, toplumun geneline de zarar verebilir. Bu bölümde bu kötü sonuçlar üzerinde duracağız.


[1]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 121, 1. Hadis.
[2]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 121, 2. Hadis.
[3]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 123, 4 ve 7. Hadis. Nehcü’l-Belağa, 399. Hikmetli söz.
[4]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 122, 1. Hadis.
[5]     Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 124, 6. Hadis.
[6]     Bir rivayette şöyle nakledilmiştir: “İmam Rıza’ya (a.s) soru sordular: Araplar neden çocuklarına köpek, panter ve bunlara benzer vahşi hayvanların isimlerini koymaktadırlar? İmam şöyle cevap verdi: Çünkü Araplar savaşçı bir kavim idi. Çocuklarına seslendiklerinde düşmanın kalbine korku salmak için onlara bu isimleri verirlerdi.” Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 123, 5. Hadis.
[7]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 591, 45974. Hadis.
[8]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 590, 45973. Hadis.
[9]     Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 596, 45989. Hadis.
[10]    Müstedreku’l-Vesail, c. 15, s. 128, 7. Hadis (17747).
[11]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 1, s. 202.
[12]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 2, s. 149.
[13]    Usdu’l-Gabe fi Ma’rifeti’s-Sahabe, c. 3, s. 76.
[14]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 130, 1. Hadis.
[15]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 596, 45993. Hadis.
[16]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 131, 5. Hadis.
[17]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 424, 43234. Hadis.
[18]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 430, 45274. Hadis.
[19]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 430, 45273. Hadis.
[20]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 430, 45237. Hadis.
[21]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 430, 45239. Hadis.
[22]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 123, 3. Hadis.
[23]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 126, 3. Hadis ve s. 130, 4. Hadis.
[24]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 593, 45977. Hadis.
[25]    Ali Ekber Dehhoda, Lugatnameyi Dehhoda, Lakap kelimesi. El-Mu’cemu’l-Vesit, Lakap kelimesi.
[26]    Ali Ekber Dehhoda, Lugatnameyi Dehhoda, Künye kelimesi.
[27]    Mecmeu’l-Beyan, c. 5 (9 ve 10), s. 204.
[28]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 132, 1. Hadis.
[29]    Mustedreku’l-Vesail, c. 5, s. 133, 21. Bab, 1. Hadis.
[30]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 421, 45219. Hadis.
[31]    Kenzu’l-Ummal, c. 16, s. 419, 45202. Hadis.
[32]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 129.
[33]    Nehcu’l-Belağa, 193. Hutbe.
[34]    Murre, acılık anlamındadır. Ebu Murre ise, Şeytan’ın künyelerindendir. Acılığın babası yani, tüm acı, hüzün, gam ve kederin temeli ve aslı anlamındadır.
[35]    Vesailu’ş-Şia, c. 15, s. 131, 1. Hadis.

Editör: Hasan Bedel