.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Roger Garaudy, Siyonizm söz konusu olduğunda dini ve siyasi Siyonizm’i birbirinden ayırmak gerektiğini ifade eder. Dini Siyonizm kısıtlı bir Yahudi topluluğu tarafından kabul edilmekte, siyasi bir amaç taşımamaktadır. Bu sebeple dini Siyonizm’in Hristiyanları da Müslümanları da rahatsız edecek bir tarafı yoktur. Dini Siyonizm esasında Yahudi Mesihçiliğine dayanmaktadır. Garaudy’ye göre Teodor Herzl tarafından geliştirilen siyasi Siyonizm dini Siyonizm gibi değildir. Ona göre Herzl’in geliştirdiği Siyonizm katıdır, çatışmacıdır hatta dini Siyonizm’e taraf olanları biler gerektiğinde karşısına alır ve çatışır (Garaudy, 2105, s. 8-9). Herzl dört dörtlük bir agnostiktir. Bu anlamda Herzl Yahudiliği bir dini akım olarak tanımlayanlara da açıkça karşı çıkar (Garaudy, 2109, s. 13).

Herzl’in gerçek uğraşı alanı din değil politik alandır. Dolayısıyla Siyonizm bilhassa siyasi Siyonizm dini bir ideoloji değil, siyasal bir ideolojidir. Dreyfus davasından etkilenen Herzl Yahudilerin her yerde ayrımcılığa ve zulme uğradıklarından hareketle iki amaca yönelmiştir. Bunlardan birisi bir Yahudi ulusu yaratmak, ikincisi ise bu ulusun yurt kuracağı bir toprak edinerek orada devletleşmek. Garaudy’ye göre Herzl’in bu yaklaşımı buram buram Avrupa milliyetçiliği kokmakta, bu fikirlerde bilhassa Alman milliyetçiliğinin izleri görülmektedir (Garaudy, 2105, s. 11). Hatta Marks’ın da ifade ettiği gibi Yahudiler, bilhassa Alman Yahudileri özgürleşme yani siyasal özgürleşme arzusundaydılar (Marks, 1968, s. 10). Haham Hirş, Siyonist Yahudilere bu anlamda karşı çıkmış “Siyonizm Yahudi halkını milli bir kimlik olarak tarif ediyor.” diyerek bunun bir sapkınlık olduğunu ifade etmişti (Garaudy, 2105, s. 13). Mesela Fransa Yahudileri ve hahamları da siyonizmin dar görüşlü ve tepkisel olduğunu ifade ediyorlar, Yahudileri ayrı bir siyasi ulus olarak tanımayı reddediyorlardı (Rabkın, 2104, s. 1326).

Herzl’e göre ise Yahudiler için yegâne yurt Filistin’di ve Balfour bildirisini fırsat bilen Siyonistler, İsrail adı altında bir devlet kurma girişimleriyle bu bildirinin ürettiği imkânları kullanmaktan ve yerli Filistinlileri hiçe saymaktan geri durmadılar. Garaudy tam da bu noktada siyasi Siyonizm’i sömürgeci ve işgalci bir ideoloji olarak görmektedir (Garaudy, 2015, s. 11). Garaudy’ye göre Siyonizm’e karşı çıkanların ve eleştirenlerin başına gelen en talihsiz olay bu eleştiriyi yapanların antisemitizmle yani Yahudi düşmanlığı ile yaftalanmasıdır. Hâlbuki Siyonizm; Yahudilikten ve Yahudi dininden beslenmekle birlikte ırkçı, sömürgeci ve seküler bir ideoloji olup ayrıştırıcı, ötekileştirici ve yok sayıcı bir ideolojidir. Garaudy bu anlamda kendisinin de bir antisemitik olmadığını, Yahudiliğe ve Yahudi kimliğine saygı duyduğunu ancak işgalci ve emperyalist amaçlar taşıyan Siyonizm’e çeşitli eleştirilerinin olduğunu açıkça belirtmektedir. Garaudy bu anlamda Siyasi Siyonizm’in üç sacayağına dayandığını ifade etmektedir. Bunlar: ırkçı temellere dayalı bir iç politika, muhtemel bir göç hareketine karşı saldırı ve genişlemeye dayalı dış politika ve devlet terörü ile karakterini bulan bir siyasi hareket. Garaudy’ye göre Siyonizm’in bu üçlü amaç birliği gerektiğinde Yahudilik dininin mitlerine de yaslanmak arzusu da taşımaktadır.

Siyonizm her ne kadar din temelli bir hareket olmasa da vaat edilmiş topraklar, siyon yani Kudüs, Süleyman Mabedi gibi temelini dinden alan kavramları kendi ideolojik hedefleri için kullanmaktadır. Siyonist propagandaya göre Filistin’de bir Yahudi devleti kurmak neredeyse tanrısal bir hak olarak görülmektedir (Garaudy, 2105, s. 29). Garaudy, yukarıdaki fikirlerine kanıt olarak Siyonistlerin kendi kaynaklarını delil göstermekte ve Siyonizm nedir? Siyonizm kendileri tarafından tarif edilmiştir buna göre:

Hüseynî ve Zeynebî Olmanın İlkeleri Hüseynî ve Zeynebî Olmanın İlkeleri

-Siyasi bir doktrindir, 1896’dan beri Teodor Herzl tarafından kurulmuş siyasi hareketin adıdır. Bu tarifte “Encyclopaedia of Zionism and İsrael” isimli eseri kaynak olarak göstermekte, diğer yandan;

-Siyonizm’in Yahudilik kaynaklı olmadığını, 19.yy. Avrupası şartlarında doğmuş milliyetçi bir doktrin olduğunu, Herzl’in kendi ifadesinde hiçbir dinin etkisi altında olmadığını ifade ettiğini ise editörlüğünü Victor Gollancz’ın yaptığı “Teodor Herzl: Diaries” isimli esere atıfta bulunarak açıklamaktadır (Garaudy, 2105, s. 03).

-Üçüncüsü Siyonizm sömürgeci bir ideolojidir. Zira Herzl, meşhur sömürgeci Cecil Rohedes’e 11 Ocak 1912’de bir mektup yazarak onun kullandığı yöntemler hakkında bilgi istemiş ve bu mektuplaşmalar sonrasında bir sömürge şirketi kurmuştur. Gerçekten de Rhodes, adına Rodezya denilen bölgeyi sömürgeleştirmekle meşhur birisidir. Herzl, mektubunda kendi programının da bir sömürge programı olduğunu açıkça yazmıştır (Garaudy, 2105, s. 04). Garaudy’ye göre nihai olarak siyasi Siyonizm’i tanımlayan üç temel özellik, onun, politik, milliyetçi ve sömürgeci bir doktrin olmasıdır. 1897’de yapılan Siyonist kongrede Herzl, bu üçlü karaktere sahip Siyonizm’i herkese kabul ettirmiş ve kongre sonrasında “Ben Yahudi devletini Basel’de kurdum.” demiştir. Garaudy’ye göre Herzl’in bu sözlerinden yaklaşık elli yıl sonra kendisinin takipçileri olan Siyonistler, İsrail devletini kurmuşlar ancak bu durum Yahudi inanç ve maneviyatının bir sonucu değildir. Hatta Martin Buber gibi dini Siyonizm’in siyasi Siyonizm’e dönüşmesini eleştiren çok sayıda Yahudi ortaya çıkmış ve Yahudi inancından doğmayan siyasi Siyonizm’e karşı hatırı sayılır bir muhalefet de oluşmuştur (Garaudy, 2105, s. 15). Buber’le birlikte örneğin Kudüs İbrani Üniversitesi Rektörü Prof. Judas Magnes Baltimore bildirisini eleştirmiş, siyasi Siyonizm’in kaçınılmaz olarak savaş ve çatışmayı körükleyeceğini ifade etmiştir. Yine meşhur bilim adamı Albert Einstein de 1938 yılında siyasi Siyonizm’i benimsemediğini ifade etmiştir. Einstein bir Yahudi devleti kurmaktansa Araplarla barışçıl bir zeminde ortak bir yaşam alanı oluşturmanın daha mantıklı olacağını söylemiştir.

Garaudy burada siyasi Siyonizm’in savaşçı, mücadeleci ve sömürgeci tarafını öne çıkarmak için çeşitli Yahudi ilim ve düşünce adamlarına atıflarda bulunmaktadır.  Garaudy, “L’Affaire Israel” (İsrail Sorunu) adlı eserinin giriş bölümünde siyasi Siyonizm’i tarif etmek için bazı karşılaştırmalar yapmakta, dini olanla ideolojik olanın birbirine karıştırılmaması gerektiğini ifade etmektedir. Buna göre Museviliği, Hz. Musa’nın dinini peygamberlerin bütün insanlığı kucaklayan çağrısını Siyonizm’in ırkçı şovenizmi ile karıştırmamalıdır. Baskıcı ve zalim İsrail devletini İsrail halkından ayırmalı, Yahudiliği de Siyonist mitolojiden ayırmalıdır. Garaudy tam da bu noktada Siyonizm’e karşı olduğunu çünkü ırkçı olmadığını ifade etmekte, bir siyaseti kutsallaştırmak için dini kullanan Siyonistlerle mücadele ettiğini ifade etmekte, Eski Ahit’in İsrail’i ile Siyonist görüşün İsrail’ini birbirinden ayırmak gerektiğini vurgulamaktadır (Garaudy, 2109, s. 238).

Filistin toprakları üzerinde hak iddia eden Siyonist Yahudiler, bu topraklar üzerindeki emellerinin temeli olarak “ilahi hak” kavramını öne sürmüşlerdir. Bu kavrama göre Filistin toprakları Siyonistlere Tanrı tarafından vaat edilmiştir. 1909 yılında Cenevre’de yapılan Cenevre Barış Konferansı’nda Siyonistler bir muhtıra gibi bu fikri savunmuşlardır. Garaudy bu tespitleri yaptıktan sonra diyor ki ne kadim Eski Ahit metinlerinde ne de Ortadoğu kaynaklı başka belge ya da eserlerde böyle bir bilgi yoktur, Eski Ahit’in sonradan kaleme alınmış metinlerine bu iddia sıkıştırılmıştır. Bu fikrine dayanak olarak da Von Rad, Noth, Van Seters, Albert de Pury gibi araştırmacıların vardığı sonuçları göstermektedir. Garaudy’ye göre bu toprakların en kadim yerleşimcileri Filistinlilerdir ve İbraniler bu topraklarda işgalci konumundadırlar. Dolayısıyla Garaudy’ye göre Tanrı tarafından böyle bir toprağın Siyonistlere vaadedilmediği Yahudiliğin hakiki kaynaklarında da böyle bir vaadin bulunmadığı vurgulanmış olmaktadır. Daha önce de ifade edildiği gibi bu noktada Siyonist ideoloji işgalci ve emperyalist yayılmacılığını dini metinlerle desteklemek istemiştir. Garaudy tam da bu noktada itiraz ediyor ve Siyonizm’in bu iddiasını çürütme yoluna gidiyor (Garaudy, 2109, s. 4043).

Garaudy siyasi Siyonizm’le ilgili çalışmalarında, siyasi Siyonizm’in Herzl’in Yahudi Devleti isimli çalışmasından da anlaşılacağı üzere, Filistin halkını yok saydığını ve oradaki halkın varlığını dikkate almadığını ifade etmektedir. Siyasi Siyonizm bölgedeki katliam ve soykırım girişimlerini bu temel fikir üzerinden yürütmüş, yüzbinlerce Filistinliyi topraklarından bu şekilde sürmüştür. Garaudy, İsrailli siyasetçi Golda Meir’in 15 Haziran 1969’da Sunday Times gazetesine verdiği mülakatta bunu açıkça dile getirdiğini ifade etmektedir. Buna göre Meir: “Filistinliler yok. Filistin’de kendisini Filistin halkı olarak gören bir halk varmış da biz onları kapı dışarı edip ülkelerine el koymuşuz gibi bir durum söz konusu değil. Onlar zaten yoklar.” (Garaudy, 2019, s. 50). Yine Garaudy’nin aktardığına göre İsrail devletinin ilk Milli Eğitim Bakanı Benzion Dinur, 1954 yılında Dünya Siyonist Örgütü tarafından yayınlanan “Haganah’ın Tarihi” adlı eserde şunları kaydetmektedir:

“Bizim ülkemizde sadece Yahudilere yer var. Biz Araplara “çekip gidsin!” diyeceğiz. Söz dinlemeyip direnirlerse biz onları zorla itip atacağız.”

Oysaki 1922 yılında İngilizler tarafından yapılan sayımda bile bölgede 757 bin kişi vardır bunların 591 bini Müslüman Araplardan müteşekkildir (Garaudy, 2019, s. 52). Siyasi Siyonizm’in doktrinel anlamda yaslandığı ikinci mit Garaudy’e göre “ırk” kavramıdır.

Yahudi ırkı olarak siyasi Siyonizm’de tarif edilen üstün ve ayrıcalıklı ırk fikri, esasen 19.yy Avrupası icadı olan ve Batı’nın sömürgeci hegemonyasını sürdürmek için ortaya attığı, felsefi ve biyolojik temelleri Gobino gibi düşünürlere dayandırılan bir anlayıştır. Siyonist hareket de bu anlayıştan ziyadesiyle etkilenmiş ve “üstün-ayrıcalıklı ırk” mefhumunu öne çıkararak diğerlerinden farklı bir Yahudi ırkı olduğunu öne sürmüştür. Herzl’e göre de bu Yahudi ırkı er ya da geç kendisine ilahi lütuf olarak çok evvelden kendisine bahşedilen Filistin topraklarına yerleşecektir. Ancak Garaudy’ye göre İbrani kaynaklarına göre Yahudilik diye farklı ve ayrıcalıklı bir ırk yoktur. Siyonizm Yahudileri farklı toplumlar içerisinde gettolaştırmış, ayrı bir ırk olarak tanımlamıştır. Yine Garaudy’ye göre Yahudi ırkı hiçbir zaman var olmuş değildir. Hitler’in ve Siyonistlerin hezeyanlarını bir kenara bırakacak olursak müstakil bir Yahudi ırkından söz edilemez. Garaudy bu noktada Thomas Kierman’ın görüşünü öne sürerek öngörüsünü desteklemektedir. Kierman’a göre de “Siyonistler Avrupalıydılar. Avrupalı Yahudilerin ataları ile eski İbrani kabileleri arasında kesinlikle biyolojik veya antropolojik hiçbir bağ yoktur.” (Garaudy, 2109, s. 62). Bütün bu mülahazalar ışığında Garaudy’ye göre siyasi Siyonizm büyük Yahudi mistisizminden tamamıyla bambaşka bir alanda doğmuştur. Siyasi Siyonizm sadece ve sadece Avrupa’daki Yahudilerin gördükleri zulüm problemine tamamıyla sömürgeci bir çözüm bulmaya çalışmış ideolojinin adıdır. Endülüs’ün düşüşünden sonra, Katolik Kralların 0492’de Yahudileri sürgüne yollaması, Polonya’da 1648’de üç yüz bin Yahudi’nin öldürülmesi, Almanya’da Nazizm, Fransa’da Dreyfus olayı gibi Yahudi düşmanlığına dayalı zulmü tırmandırınca Herzl ve benzerleri manevi dayanaklardan ziyade siyasi dayanakları baz alarak Siyasi Siyonizm’i icat etmişlerdir. Yani bir sömürge imtiyazı kopararak Yahudilerin yaşam haklarını Batılı bir devletin garantisi altında devlete dönüştürmektir. Siyasi Siyonizm Yahudilere yurt olarak Filistin’i işaret etmeden evvel esasında dünyanın başka yerlerinde yurt arayışı içerisine girmişlerdir. Max Nordau, Haim Weizman gibi gibi şahıslar da Herzl’den evvel siyasi Siyonizm düşüncesini taşımış kişilerdir. Arjantin, Kıbrıs ve benzeri yerler de toprak arayışı sürecinde hedeflenmiş toprak parçalarıdır. Herzl ise Mozambik ve Kongo’da bu arayışı sürdürmüştür. Aslında Filistin bu seçeneklerden sadece birisiydi. Herzl bölge olarak Filistin’i İngiliz ve benzeri güçlerin sömürge emellerinin yoğunlaştığı bir toprak parçası olarak görüyor, İngilizler eliyle burada kurulacak bir hâkimiyetin belki de yararlı sonuçlar getireceğini düşünüyordu. Zaten ileriki yıllarda kurulacak İsrail devletinin ancak Batılı bir devletin himayesinde yaşayabileceği ortadaydı. Nitekim Balfour sürecinden sonra İngilizler Yahudilere Filistin’de yerleşebilecekleri toprakların işaret fişeğini yakmıştır. 1936-1939 arasında Yahudilerin işgali altında kalan Filistinlilerin direnişe geçmeleri karşısında Siyonist milislerce desteklenen İngiliz askerleri bu direnişi bastırmışlar, Yahudiler tarafında yer almışlardır. Bu iş birliği neticesinde de siyasi Siyonizm’in sömürgeci bir ideoloji ya da siyasi hareket olduğu ortaya çıkmış bulunmaktadır (Garaudy, 2019, s. 79-80).

Garaudy’ye göre Yahudiler İsrail devletini ve Siyonist ideolojiyi meşrulaştırmak, Araplardan çaldıkları toprakları bir hak olarak lanse etmek için holokostu kullanmaktadırlar. Ancak Yahudiler burada kendilerine yapılan bir haksızlığı başka bir haksızlıkla telafi etmeye çalışmışlardır. O da bölgedeki Arapları yerlerinden yurtlarından kovmaktır. Bu konuda Garaudy iki yazarı fikrine destek olarak çağırmaktadır. Gerschom Scholem “Holokost ile İsrail, aynı tarihi olayın iki yüzüdür.” derken, Abraham Herschel ise “İsrail Devleti Tanrı’nın Auschwitz’e cevabıdır.” şeklinde yazmaktadır (Garaudy, 2019, s. 81-82). Yahudiler Holokost söylemini kullanmakla aslında ayrıcalıklı konumlarını güçlendirmek ve İsrail devletini bu ayrıcalıklı konuma yurt edindirmek üzere yola çıkmışlardı. Bu ayrıcalıklı devletin ise dış politikada kendilerinden başka herkesle düşman olmak gibi bir tutumu vardı. Esasında İsrail Yahudiler için en güvensiz bölgeydi, pek çok Yahudi bulundukları ülkelerden bu yüzden göç etmemişlerdi. Siyasi Siyonizm Holokost ve sair söylemleri kullanarak İsrail’e yerleşmenin adeta zorunlu olduğunu dayatmaya çalışıyordu.  Siyasi Siyonizm, İsrail devleti kurulduktan sonra da canlılığını ve kendine has emellerini ayakta tutmuştur. Garaudy’ye göre İsrail iç ve dış siyaseti şu iki Siyonist ilkeye dayanmaktadır. Birincisi Siyonizm özü itibarıyla bir sömürgeleştirme olayıdır. İkincisi ise dini efsanenin çarpıtılmış bir versiyonudur. Özellikle ikinci madde Yahudiliğe bir ihanettir, çünkü Siyonizm siyasi amaçlar uğruna Yahudilik dininin içini boşaltarak özünden saptırmıştır.

Siyasi Siyonizm’in ırkçılığı ise İsrail devletinin iç ve dış hukukunu belirleyen en önemli etkenlerden birisidir. Bu ırkçı bakış Filistin topraklarında yaşayan Arap çoğunluğun yok sayılması ve topraklarının ellerinden alınmasıyla sonuçlanmıştır. Nitekim 1941 yılında Yahudi Milli Fonu müdürü Yossef Weitz “Bu ülkede iki halka yer olmadığı bizler açısından açık ve net olarak bilinmelidir. Eğer Araplar burayı terk ederlerse bu bize yeter. Hepsine yer değiştirtmekten başka yer yok. Tek bir köy, tek bir kabile bırakılmamalı. ABD başkanına da anlatılmalı ki Eğer Araplar çeker giderse sınırlar kuzeyde Litani ırmağına, doğuda Golan tepelerine çekilirse İsrail toprağı pek de küçük olmayacaktır.”  Daha İsrail devleti kurulmadan ortaya konulan program budur. İsrael Şahak’a göre de İsrail’in batılı olmayanları insan hakları meselesinde yok sayacağını ifade ediyor, ırkçı politikanın İsrail’in temel anlayışı olduğunu ifade ediyordu. Siyonistler buradan hareketle kendilerine atalarından kalan Kenan topraklarını yeniden sahiplenmek ülküsüyle hareket ettiklerini söyleyeceklerdir. Daha sonraki yıllarda bu ırkçımistik ideoloji ABD tarafından da desteklenecek ve İsrail bölgede tek demokrasi olduğunu iddia edecektir. Garaudy burada Şahak’ın İsrail ırkçılığını eleştirmekle oldukça yiğit davrandığını ifade eder (Garaudy, 2109, s. 123). Ancak ne yazık ki İsrail demokrasisi aynı ABD gibi başkalarını yok sayan ve gerektiğinde soykırıma tutan bir demokrasidir. Zira ABD Kızılderilileri, İsrail de Filistinli Arapları yok sayarak hatta imha ederek demokrasi kurmuştur.

Sonuç

Garaudy’nin siyasi Siyonizm’le ilgili görüşleri ana hatlarıyla eserleri üzerinden incelenmiş olup şu açıkça görülmüştür ki bu konuda bir makaleden daha hacimli bir çalışma yapılması mümkündür.

 Garaudy’nin siyasi Siyonizm’e ilişkin görüşlerinden şu genel sonuçları çıkarmak mümkündür: Siyasi Siyonizm, Yahudiliğin temel metinlerini sadece ideolojisi için uygun veri bulduğunda kullanan bir siyasi ideolojidir. Yahudilik dini ile Siyasi Siyonizmin arasında direkt bir ilişki yoktur. Yahudilik bir din iken Siyonizm; ırkçı, sömürgeci ve emperyalist karakterli bir ideolojidir. Yahudiliği bir din olarak gören Yahudiler de Siyasi Siyonizm’e karşı durmuşlardır. İsrail’de dahi Siyonist ideolojiyi desteklemeyen Yahudi gruplar bulunmaktadır.  Garaudy’nin kendisi de Siyonizm karşıtı bir düşünürdür. Ancak kendisinin antisiyonist olduğunu ama antisemitik olmadığını ifade etmektedir. Garaudy ne yazık ki antisiyonist tutumu yüzünden antisemitik olmakla suçlanmış, bazı çevreler tarafından dışlanmış ve adeta cezalandırılmıştır.  Yine Garaudy’ye göre Siyonizm Batılı ve 19.yy aydınlanmacılığı / pozitivizmi sonucu Doğu Avrupa’da ortaya çıkmış bir ideolojidir. İlke hedefi Avrupa’da zulüm gören Yahudilere bir yurt edindirmek ikinci hedefi yurt edindikleri yerde tutunarak başka unsurları bölgeden temizlemek. Gerçekten de Garaudy’ye göre bu iki temel ilke İsrail devleti kurulana kadar ve kurulduktan sonra da etkisini devam ettirmiş, İsrail devleti kurulduktan sonra Filistinli Araplar sistematik bir şekilde öldürülmüş ya da göçe zorlanmıştır.  Garaudy’ye göre siyasi Siyonizm doktrinel anlamda bir dizi mite dayanmaktadır. Bunlar: -Yahudiler asimile olamazlar. -Yahudi düşmanlığı ilelebet sürer ve sona ermez. 

-Yahudiler yaşadıkları ülkede diğer ezilenlerle bir olup ezenlere karşı mücadele etmeyi reddederler.

-Yahudi inanç ve kültürünü ve evrensel kurtarıcılığı için mücadeleye girişme ve bunun için de bir Yahudi devleti ve toprak talebine geçiş.

Bütün bunlar 19.yy Avrupa milliyetçiliğinden ilham alınmış projelerdir. Gerekli olan toprağı ise büyük sömürgeci güçlerin desteği ile elde etmişlerdir. Son mitleri ise Herzl ve Ben Gurion’un hayal ettikleri gibi dünyanın bütün Yahudilerini Filistin’de toplamaktır. Böylece Yahudi geleneğinin bütün insanlığın kurtuluşunu kucaklayan dini bakış açısının yerini bundan böyle Yahudiliğin bütün dini dinamizmini kullanan siyasi, bencil ve ırkçımilliyetçi bir ideoloji almıştır.  Siyasi Siyonizm hedeflerinden birisine 1948 yılında İsrail devletini kurarak ulaşmış, İsrail devleti ise bölgedeki varlığını devlet terörü uygulayarak (Garaudy, 2019, s. 189-199) garanti altına almaya çalışmıştır. İsrail Siyonist devleti bu anlamda ne dini ne hukuki ne ahlaki ne de siyasi açıdan meşru bir devlet değildir. İsrail demokrasisi ise Kızılderilileri katlederek kurulan ABD demokrasisi gibi ırkçı ve sömürgecidir. Bu anlamda İsrail’in ABD tarafından uzun yıllar himaye edilmesi ve korunması bir tesadüf sayılmaz.  Siyasi Siyonizm’in bütün dünya Yahudilerini İsrail’de toplama projesi gerçekleşmemiştir. Diaspora Yahudileri, İsrail’i güvenli bulmamakta, yerleştikleri ülkeleri terk etmemektedirler. Dünya Yahudi nüfusunun çok az bir kısmı İsrail’de yaşamaktadır. Bu anlamda siyasi Siyonizm iflas etmiştir.

Bu sonuçlar Garaudy’nin özellikle İsrail Sorunu, İsrail, Mitler ve Terör, Siyonizm Dosyası isimli eserlerinde ulaştığı sonuçlardır. Siyasi Siyonizm alt başlığı ile yayımlanan eserin özellikle son bölümü, siyasi Siyonizm’in ulaşmış olduğu noktanın analizine ayrılmıştır. Garaudy, Siyonizm’e ilişkin bu eleştirilerinden dolayı Fransız medyası tarafından karartmaya tabi tutulmuş, eserleri kitapçılarda yer alamamış, yazıları gazete ve dergilerde yayımlanmamış, kitaplarını hiçbir yayınevi yayımlamak istememiştir. Garaudy’nin siyasi Siyonizm’e ilişkin vardığı sonuçlar, aynı zamanda Batı entelijansiyası içindeki kaderini de belirlemiştir. 

Editör: Hasan Bedel