.
.

Ehlader Araştırma Bölümü


Hıristiyan Din Adamları ile Diyalog

İmam Musa Sadr, İslâmî mezhepler arasında vahdete ilave olarak ilahî dinler arasında da bir tür diyalog ve ittihadın olması gerektiğini düşünüyordu. Bu yüzden Lübnan'a geldikten hemen sonra diyalog için bu ülkedeki Hristiyanların dinî ve siyasî gruplarıyla irtibata geçti ve bu gruplarla olan irtibatını günbegün artırdı. Çok kısa bir zamanda Hıristiyanların önde gelen şahsiyetleriyle tanıştı ve bunların çoğuyla bilhassa Lübnan'daki Hristiyanların dini lideri olan Yusuf el-Huri (Metran Marunî)ile 1960 tarihinde samimi ilişkiler kurdu.[1]

Fakat İmam Musa Sadr, bu seviyedeki bir ilişkiyle yetinmedi ve Lübnan'daki Hristiyan halkın geneliyle irtibata geçip toplumsal ve hayır işlerinde bu dinin müntesibi bazı kişilerin kendi safında yer almasını sağladı. 1961 yılının yaz aylarında Lübnan Hristiyanlarının ünlü simalarından “Refleh Münsed” adlı işadamı kendisine ait buz üretim fabrikasının hisselerinin üçte birini, İmam Musa Sadr'a vererek ondan bu yardımı Güney Lübnanlı mahrumlara ulaştırmasını istedi. Söz konusu yardımı, bir yardım kuruluşu olan “Berru İhsan” hayır kurumuna vakfetti. Buna ilaveten iki Hıristiyan doktor da vakfa müracaat edecek hastaları tedavi etmek için mezkûr vakfın resmen üyesi oldu.[2]

Yardıma Muhtaç Hıristiyanları Koruması

1962 Haziran'ında Sur kentinden oturan dondurma ustası bir Müslüman, kendisiyle aynı işi yapan Hıristiyan komşusuna haksızlık etti. Aralarındaki tartışmadan sonra Hıristiyanların yaptığı dondurmaların İslâmî açıdan necis olduğunu bu yüzden de Müslümanların Hıristiyanlarca yapılan dondurmaları satın almamaları gerektiği iftirasını yaydı. Bu iftira kısa bir süre içinde etkisini gösterdi ve dondurmacı Hıristiyan'ın işleri kötüye gitmeye başladı. Hıristiyan dondurmacı da gidip durumu İmam Musa Sadr'a anlattı ve tartıştığı Müslümanı şikâyet edip kendisinden yardım istedi. İmam Musa Sadr durumu öğrenince Hristiyan'ın gönlünü aldı ve o Müslüman'a da bir haber gönderip bu işlerinden el çekmesini söyledi. Lakin Müslüman dondurmacı, İmam Musa Sadr'ın nasihatlerini kulak ardı etti. Birkaç gün sonra İmam Musa Sadr, “Ehl-i Kitap temizdir” fetvasını yayınladı ve yanındaki kaç kişiyle birlikte o Hristiyan'ın dükkânına giderek tekrar gönlünü aldı. Ardından kendisi ve yanındakilere dondurma servisi yapmasını söyledi. O, bu davranışıyla kendisine dininden ötürü haksızlık edilen bir Hıristiyan vatandaşının hakkını açıkça savunmuş oluyordu.[3]

Bu olay duyulduğunda ülkede geniş bir yankı uyandırdı ve el-Nehar,el-Hayat ve Lisanu'l Hal gibi Lübnan'ın önemli gazeteleri tarafından basına taşındı.[4] İlkin nahoş başlayan sonrasında ise İmam Musa Sadr sayesinde tatlıya bağlanan bu olay Müslüman ve Hıristiyan ilişkilerinin daha fazla gelişmesine neden oldu. Nitekim aynı yıl İmam Musa Sadr, Metropolit Gregowar Hadad ve diğer kilise sakinlerinin davetiyle Hıristiyanlara bağlı “Toplumsal Hareket Merkez Şurası” üyesi oldu.[5] Ardından birçok kez yine Hıristiyan rehberlerin davetiyle kilise ve manastır gibi Hristiyanların dinî merkezlerinde farklı meseleler etrafında, bilhassa farklı dinlere mensup insanların bir arada yaşamaları hakkında konuşmalar yaptı.

Hristiyanlarla Birlikte Yaşamayı Savunması

İmam Musa Sadr Hıristiyanlarla birlikte yaşama hususunda önemli adımlar attı. O diyordu ki:

"…Bizler, kudret cephesinden Hristiyan vatandaşlarımıza yardım eli uzatma imkânı verecek, Hristiyan ve Müslümanların birlikte yaşamalarını sağlayacak bir İslâmî birlik cephesinin kurulmasını istiyoruz. İsrail ise dünyaya bunun imkânsız olduğunu göstermeye çalışıyor ve bağımsız bir Filistin'de Hristiyan, Yahudi ve Müslümanların birlikte yaşayamayacaklarını söylüyor…"[6]

İmam Musa Sadr Müslüman ve Hıristiyanların bir arada yaşamalarını toplumsal sorunların aşılmasında önemli bir sermaye olarak görüyordu.[7] Nitekim bu mesele için oldukça çalıştı ve Lübnan'daki tüm Hristiyan camiasının güvenini kazandı. İmam Musa Sadr bu hususta diyor ki:

"…Bir keresinde 'Deyru'l Muhelled Hrıstiyan Ruhban Okulu' konuşma yapmam için beni kiliseye davet etmişti… Yaptığım konuşmanın üzerinden bir hayli zaman geçmesine rağmen Başpiskopos benden her söz açıldığında iyilikle yad ediyordu. O kendisi gibi Hıristiyan olan Lübnan Enformasyon Genel Müdürüne; 'Bizim altı yıl içinde manastıra vermeye çalıştığımız manevî havayı Seyyid Musa Sadr bir saat içinde verdi' demişti. Hayır, ben kilisenin havasını filan değiştirmedim. Gerçekte İslâm dini oraya güzel bir hava nasip etmişti…"[8]

Busra şehri Lübnanlı Hristiyanların yoğun yaşadığı merkezlerinden biridir. Bu şehirde farklı Hristiyan grupları ve binlerce Hristiyan genci aşk ve şevkle İmam Musa Sadr'ın konuşmalarını dinlemek için toplanıyorlardı. İmam Musa Sadr'ın devamlı gidip Hristiyan gençlerine konuşma yaptığı diğer önemli bir Hristiyan merkezi de Trablus şehrinde bulunan tarihî Marunî Kilisesiydi.[9] Bu gençler İmam Musa Sadr'a o kadar ilgi duyuyorlardı ki, genellikle evlilik akitleri için onun yanına geliyor o da onların nikâhlarını kıyıyordu.[10]

Yıllık Toplantıların Yapılması

İmam Musa Sadr Nisan 1965 tarihinde İslâm ve Hristiyan âlimlerinin yardımıyla “İslam ve Hristiyan dinleri arasındaki diyalogun” artması için ortak bir istişare heyeti kurdu. Bu heyetin ilk oturumu, Nasri Selheb, George Hızır, Franco Dublalatur, Yusuf Ebu Halka, Hasan Sab, Yevakim Mübarekve Suphi Salih gibi Hristiyan ve Müslümanların önde gelen şahsiyetlerinin katılımıyla “el-Nedve el-Lübnaniye” adındaki yerde gerçekleşti. Mezkûr şahsiyetler bu oturumda değişik konular hakkında konferans verdiler. İmam Musa Sadr da bu oturumda hazır bulunanlar için ilk kez; “İslam ve Yirminci Yüzyıl Kültürü” konulu uzun bir konuşma yaptı.

Bu istişare heyetinin sempozyum ve oturumları dinler arası diyalog kültürünün yayılması için Müslüman ve Hristiyan düşünürlerin konferanslarıyla haziran ayına kadar devam etti ve ortak bir deklarasyon yayınlanmasının ardından heyetin ilk oturumu sona erdi. Bu deklarasyonda bazı önemli maddeler sıralanmıştı ki, aşağıda bunları sırasıyla zikredeceğiz:

1- Dinlerin ortak paydası olan tevhit inancına özen ve titizlik göstermek.

2- Ahlakî ve insanî değerleri korumaya çalışmak.

3- İslâm ve Hristiyanlık arasındaki diyalog kültürünün yaygınlaştırılmasında Lübnan'ın istisnai rolü.

4- Lübnan'ın millî birliğinin tahkiminde dinler arası diyalogun önemi.

5- İlahî dinlerin karşılaştırılmalı incelenmesi için bir Dinler Üniversitenin kurulması.

6- Diyalog kültürünün yayılması için Müslüman ve Hristiyan düşünürlerin birlikte çalışma zarureti.

Bu istişare heyeti sonraki yıllarda da “İslam ve Hristiyanlıkta Adalet” gibi farklı konularda, ilmî ve siyasî şahsiyetlerin katılımıyla konferanslar verdi ve faaliyetlerine devam etti.

Ortak Yaşamın Öncüsü

İmam Musa Sadr, Şiîve din âlimi unvanıyla halkla ve Hristiyanların önde gelen şahsiyetleri ile olan irtibatını güçlendirmek için oturumlardaki resmî söyleşilerle yetinmiyordu. Bayram veya farklı münasebetlerle evlerine gidiyor ve varsa taziyelerine katılıp Hıristiyanların sevinç ve kederlerine ortak oluyordu. Hristiyanlar kendi dinî rehberlerine gösterdikleri saygıyı İmam Musa Sadr'a da gösteriyorlardı. Hatta kimi olaylar karşısında dinî rehberlerinden daha çok ona güveniyorlardı.

İmam Musa Sadr 22.8.1986 tarihinde “Mundi Morning” dergisiyle yaptığı söyleşide Hristiyanlar arasındaki konumunu şu şekilde açıklamıştır:



"…Lübnan'da hiç kimsenin benim kadar tüm dinlerin bir arada yaşaması ve milli birlik için çabaladığını sanmıyorum. Ben kendim olmaktan öte milli birlik bayraktarı haline gelmiş bir isim olduğum için komplocular tarafından ortadan kaldırılmam gerekiyordu. Bütün dini önderlerle siyasî, kültürel ve içtimai ilişkilerim vardır bu ülkede. Hristiyan camianın güvenini o kadar kazandım ki, daha üç yıl önce bir kilisede Hristiyanlara konuşma yaptım. Böyle bir şey belki dünya tarihinde bir ilk sayılır. Konunun daha iyi anlaşılması için arz edeyim: Benim yaptığım iş bir Hristiyan liderinin Cuma namazında Müslümanlar için hutbe okumasına benzer. Bu yüzden ben milli birlik ve tüm ilahî dinlerin kardeşliği için sembol olmuş ve farklı etnik grupların Lübnan'da birlikte yaşamalarının bayraktarı haline gelmişim. Entrikacılar şahsımı yok etmek için aleyhime birçok komplolar kurmaya başladılar ve bütün işlerim ve siyasî duruşum hakkında kuşku uyandırdılar…"[11]


Hristiyan liderlerden Yevakim Mübarek, el-Nehar gazetesinde yayınlanan makalesinde İmam Musa Sadr hakkında şöyle yazıyor:

"…Hiç kimsesin, Seyyid Musa Sadr'ın çalışmalarını Şiî olduğu ve ülkedeki Şiîlerin daha fazla hak kazanması için başlattığından kuşkusu yoktur. Ama onun başlatmış olduğu bu çalışmaların artık daha ulvî bir görüntüsü oluşmaya başlamıştır. Kimse Şiîlerin ne kadar aydın görüşlü ve adalet için mücadele ederek gerekirse bu uğurda canını bile vermekten çekinmeyecek denli fedakâr olduklarını unutmasın. Lübnanlıların barışı da zaten bu tür fedakârlıklarda gizlidir. Tarihte özgürlükçü Marunîve Dürzî hareketlerine destek veren ve her olayın insanî boyutuna teveccüh eden Şiîler bugün İmam Musa Sadr hareketinin temel taşları olmuşlardır. Filistinli özgürlükçü hareketlerle uyum içinde olan tek hareket Şiî hareketidir…"[12]

Lübnan'ın önde gelen yorumcularından Hıristiyan asıllı Üstad İlyas el-Deyriİmam Musa Sadr'ın şahsiyeti hakkında şunları yazıyor:

"…Allah Teâlâ, haykırması ve derin uykulara dalanları bu gaflet uykusundan uyandırması, uykudan duranların vicdanının sesi olması, halktan zulüm görene yardım elini uzatması, mahrum Şiî taifesi ve Lübnan'ındiğer mahrumları için İmam Musa Sadr'ı daima korusun… Lübnan'da mazlumlar ve mahrumlar ne kadar fazladır ve zulmü ortadan kaldırıp mahrumiyetin kökünü kazıyacak ellere ne kadar da muhtaçtır! Lübnan'ın İmam Musa Sadr'ın sesi gibi bir sese ve onun kalbi gibi bir kalbe ne kadar da ihtiyacı vardır… İlk defa bir din adamı tarafından kurulmuş bir hareketin hizipsel kaygılara ve boş taassuplara aldanmadığına şahit oluyoruz."

Bunun tek nedeni bu Şiî âliminin Marunî, Sünnî ve Ortodoksların takdirini kazanması ve onları kendisiyle yoldaş kılmasıdır… Kısaca İmam Musa Sadr budur. Onun mazlum halk yığınları ve düşünce önderlerinin nezdindeki duruşu ister kendi taifesi arasında olsun isterse bütün Lübnan camiasında olsun hakikat ve kesin deliller esasıncadır.[13]

 

 --------------------------------------------------------------------------

[1]    Mustafa Hica, Siccinu's Sahra, s. 414 ve 422.
[2]    Mecelle-i Salname-i Goftar-ı Mah, yıl 2, s. 39.
[3]    Muhsin Kemaliyan ve Ali Ekber Rencber Kirmani, a.g.e., s. 216; Yadname-i İmam Musa Sadr, ss. 260, 315, 430; Name-i Mufid, Sayı 16, s. 116.
[4]    Mustafa Hica, a.g.e., s. 426.
[5]    A.g.e., s. 432.
[6]    Ali Hücceti Kirmanî, a.g.e., s. 86.
[7]    Havârât, s. 2.
[8]    Cem-i ez Nivisendegan, Salname-i Simay-i İslâm, s. 90.
[9]    Muhsin Kemaliyan ve Ali Ekber Rencber Kirmani, a.g.e., s. 142.
[10]   Abdurrahim Ebuzeri, a.g.e., s. 281.
[11]   Mecelle-i Tercüman, s. 42.
[12]   Yârân-ı İmam, İmam Musa Sadr, SavakRaporları, c. 1, rapor tarihi 14.12.1974.
[13]   Mecelle-i Suruş, Sayı 161, s. 33.

 

Abdurrahim Ebuzeri, Lübnan'da Direniş'in Mimarı-İmam Musa Sadr, Feta Yayıncılık, İstanbul, 2012