.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Muharrem Uçan

“Kişi bilmediği şeyin düşmanıdır.” diyor İmam Ali, ne kadar doğru ve güzel bir sözdür. Ehlibeyt’i doğru tanımak için onların sözlerini Kur’an ile karşılaştırmak ve tarihsel derin araştırmalar yapılması gerekir. Yoksa medyada bugün yapıldığı gibi mazlum zalim diye, zalim ise mazlum ve mahrum olarak gösterilebilir. Bugünlerde yapılan bu propagandalar sadece bu zamana ya da bu yüzyıla ait bir olay değildir. Bu her dönemde yapılmış bir çeşit savaş stratejisidir. Onurlu ve şerefli kişiler ise bu tür ayak oyunlarına hiçbir zaman gerek duymamıştır. Onur ve şeref abidesi olan Ehlibeyt ve Allah’ın veli kulları küçük ve zararsız bile olsa yalan ve hileye başvurmamıştır. Zalimler tarafından aşağılanan bu özellik Âdem’in ve İbrahim’in gerçek evlatları için doğal olarak olması gerekendir.

İmam Hasan, Ehlibeyt (Âl-i Aba) içinde en çok iftiraya uğrayanlardan birisidir. Aslında bu benzeri hiçbir dönemde var olmayan eşsiz aileye atılan iftiralar daha onların hayatta olduğu dönemde başlamıştı. Çünkü düşmanları ilk önce silahla, yenilince de bu sefer yalan ve iftira-hile ile örülmüş siyasetle çarpıştılar. Ehlibeyt’i silahla savaş meydanında yenemezlerdi. Bunu geç de olsa fark ettiler. Düşmanın siyaset ve hile ile hedeflediği Ehlibeyt’i yalnızlaştırmaktı. İşte bu konuda başarılı da oldular. Çünkü Ehlibeyt’i çevrelemiş ahmak dostlar, dost görünümlüler, sırf para ve siyasi çıkar için yanlarında yer alanlar çeşitli hilelerle aldatılıp Ehlibeyt’i yalnız bıraktılar. Müslüman olduğunu söyleyenler, Hz. Peygamberin ağzından “Ben Hasan’ı seviyorum, Hasan’ı seveni Allah sever, Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir, Hasan ve Hüseyin iki reyhanımdır….” dediğini duyan binlerce kişi İmam Hasan’ı Muaviye karşısında yalnız bıraktılar. Defalarca suikasta uğradı. Bunların bazıları şiddetli yaralar açmıştı. Toplanan ordudaki askerler münafıklar tarafından kışkırtıldı ve askerler ayaklanıp yağma yaptı. Hatta İmam Hasan’ın üstünde oturduğu seccadesi bile gasp edildi. Çadırında hiçbir şey bırakılmadan yağmalandı. O şahsiyetsizler isteseydi de İmam Hasan o malları verirdi. Çünkü cömertlik onun kanında akmaktaydı.

İmam Hasan’a öfke kusan ve Emevî-Abbasî iftiralarını dile getiren iki profesörün söyledikleri tepki çekti. Eğer diyanetin bünyesindeki profesörlerin ve ilahiyatçıların çoğunun asıl düşüncesini öğrenebilsek onlar da bu profesörlerden farklı bir şey söylemezlerdi. Bu konu sadece diyanetle ilgili değil Müslüman devletlerde yaşayan halk kitlesinden profesörüne hemen hemen herkes böyle düşünüyor. Çünkü gerçeği araştırma derdinde değiller. Geçmiştekiler ne diyor ona bakıyorlar. Ya Emevîler ve Abbasîler yalan söylediyse diye düşünmüyorlar.

Bir insanı tanımak için gidip düşmanına sormazsın. İlk önce onun sözlerine, sonra yaşantısına sonra dostlarına en son düşmanlarına sorarsın. Bir karara varır kimin doğru kimin eğri olduğunu evrensel ahlak ve erdem özelliklerine göre bilirsin. İşte hak böyle bulunabilir. Fakat Müslümanlar ilginç bir şekilde İmam Hasan ve Ehlibeyt’in diğer fertlerini tanımak için gidip Ehlibeyt’in baş düşmanı Emevîlere ve Emevîlerden bile daha fazla Ehlibeyt İmamlarını, Ehlibeyt’in evlatlarını ve Ehlibeyt dostlarını katleden Abbasîlerin sözlerine bakıyorlar. Bu gaflet ve ahmaklık değilse Ehlibeyt’e olan kinlerindendir. Gaflet ise nasıl bir gaflettir akıl mantık anlayamıyor.

İmam Hasan’ı tanımak istiyorsan onun baş düşmanı Emevîler ve Emevîlerin yanındakilerin sözlerini kabul edemezsin. Çünkü yanlı sözler ve tarihlerinde çok fazla insanlık dışı vukuat vardır. İkincisi Emevîleri yıkmak için İmam Hasan’ın torununun oğlu Muhammed Nefs-i Zekiyye’ye biat ederek onun ve İmam Hasan’ın ismini kullanarak Emevîleri yıkan sonra İmam Hasan’ın bu evladını ve yakınlarını katleden Abbasî halifelerine de sormayacaksınız. Çünkü halkın bir kısmı Abbasî Seffah ve Mansur’un İmam Hasan’ın torunu Muhammed Nefs-i Zekiyye’ye biat ettiğini hatırlamaktaydı. Bu yüzden hilafetin İmam Hasan evlatlarına ait olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine ilk Abbasî halifelerinden Mansur Abbasî ilk defa şöyle diyor: “Hasan’ın evlatları mı hilafete layık, hâlbuki Hasan hilafeti Muaviye’ye para ile sattı.”

Abbasîler de Emevîler gibi yetenekli hadis uyduran, propaganda yapan ve kan döken bir topluluktu. Başta İmam Hasan’ın evlatları ile İmam Hüseyin’in evlatlarını katlettikleri Fahh olayına ve Fahh şehidi Hüseyin’e ne yaptıklarına bakın. 12 İmam’ın fertleri bu olayı ikinci Kerbela olarak görmüşlerdir. Nedense bu ülkede dile bile getirilmez. İmam Hüseyin’in türbesini yok etmeye çalışıp tarla haline getiren Mütevekkil Abbasîden nedense aynı kişiler hiç bahsetmez. İnsanların kafasını karıştırmaya ne gerek var diyorlardır. Bu kişilere göre İmam Hasan’a hakaret etmek daha elzemdir. Maazallah insanlar Ehlibeyt’e meyleder de gerçekten Peygamberimizin getirdiği din anlaşılırsa yaptıkları cahiliye âdetleri anlaşılır ve halk itiraz eder diye çok korkuyorlar.

İmam Hüseyin’i yiğit, savaşçı, hakkını arayan diye öven kişiler İmam Hasan’a hakaret ediyor. Allah aşkına bu nasıl bir ahmaklıktır. İmam Hüseyin ömrünün yaklaşık on yılını Muaviye’nin döneminde yaşamıştır. Muaviye’ye karşı silahlı çatışmaya girmedi. Neden mi? Çünkü diyordu ki:

 “Ağabeyim Hasan, onunla barış anlaşması yaptı. O ANLAŞMAYI BEN BOZMAYACAĞIM.”

Neden mi böyle diyordu. Çünkü İmam Hasan, kardeşi İmam Hüseyin’in İMAMIYDI. Muaviye ise anlaşmanın ayakları altında olduğunu söylese de İmamlarımız açıktan harekete geçmedi. Halkın eğitilmesi ile ilgilendi. İmam Hasan yaşadığı sürece İmam Hüseyin’i Kerbela’ya hazırladı. Neden Yezit döneminde Ehlibeyt ayaklandı derseniz. Muaviye görünüşte Müslüman gözüküyordu ve asıl inancını saklıyordu. Fakat Yezit açıktan Peygamberimize hakaret ediyor, Sürekli şarap içip Kur’an’a karşı çıkıyor. Arada bir Hıristiyan olduğunu ima eden sözler söylüyordu. Kerbela’dan İmam Hüseyin’in başını görünce Uhud’da kâfirlerden birinin okuduğu şiiri biraz değiştirerek yeniden okuyup, Peygamberimizin yalancı olduğunu, onun sadece saltanatla oynadığını ve şimdi kendisinin ondan ailesinin intikamını aldığını Müslümanların içinde söyleyebiliyordu. Bu kısa açıklamadan İmam Hüseyin’in neden ayaklandığını anlayabilirsiniz. Eğer Yezit, İmam Hasan döneminde iktidara gelseydi bu sefer Kerbela’ya yürüyecek olan İmam Hasan olacaktı. Çünkü onlar Hasaneyndir (İki Hasan-İki güzel-iyi).

İmam Hasan’a atılan iftiraların arka planında bir başka sebep daha vardı. Bu sebep İmam Hasan’ın Cemel ve Sıffin Savaşlarındaki yiğitliğidir. Tarihçiler aktarmaktadır ki Cemel Savaşında en şiddetli savaşan kişiler İmam Ali ve İmam Hasan’dı. İmam Ali ne isterse İmam Hasan onu yapıyordu. Hatta kendisine edilen iftira ve hakaretlere İmam Hasan’ın cevap vermesini istiyordu. Elbette Emevîler Cemel ve Sıffin Savaşında cömertçe canlarını alan İmam Hasan’ın yaptıklarını unutmadılar. İlk fırsat bulduklarında iftira ve karalamalar ile İmam Hasan’a karşı kılıçla kazanamadıkları savaşı siyaset-hile ile halkın zihninde kazandılar.

İmam Hasan’ın hilafetinin başlarında Muaviye adamlarına emir verdi ki: Hasan’ın askerlerinin kılığına girip gidin ve Irak şehirlerindeki halktan Hasan adına yüklü vergiler toplayın. Para vermeyenini malını ve kadınlarını yağmalayın ve halka da “Halife Hasan’a vergi vermeyenin sonu böyle olacaktır.” deyin.

Tarihî bir olay var Hasan Basrî, İmam Ali’ye gelip “Sen Osman’ın katilisin ve katillerini koruyorsun” diye söylemiş. Emevîler İmam Hasan döneminde bu olayı şöyle aktarmaktaydı: “Oğlu Hasan, Ali’ye ‘Sen Osman’ın katilisin ve katillerini koruyorsun’ dedi.” Halkın çoğu da bu yalana inanmış. Hatta asırlarca kitaplarda hep İmam Hasan’ın İmam Ali’ye itiraz ettiği şeklinde yazmışlar. Ne diyelim ki bizim burada son sözümüz Cennet Gençlerinin Efendisi İmam Hasan kitabımızda kâğıda döktüğümüz şu sözlerdir:

“İmam Hasan düşmanın çokluğu ve dostların azlığına rağmen dedesi ve babasından aldığı cesaret ve yiğitlikle asla yıkılmayan bir kaya gibiydi. İmam Hasan, amcası Cafer-i Tayyar’ın oğlu ve kız kardeşi Zeynep’in eşi Abdullah’ın deyişiyle “Boyun eğmez sert bir kayaydı…”Kaybedilen dostlar insanı perişan eder fakat İmam Hasan gibi erişilmez bir ruhu sadece incitebilirdi. O Ehli Beyt’i korumak adına, İslâm’ın yok olmaması adına Muaviye gibi biriyle barış yapabilecek kadar dirayetli birisiydi. Öfke ve intikam duygusu Onun inancını ele geçirememişti. Zaten şeytanî sıfatlar Ondan o kadar uzaktı ki, anılması bile yanlış olmaktadır. O baştan ayağa Rahmanî bir ruha ve kişiliğe sahipti. Onu görenler Peygamberimize benzerliği karşısında şaşırıp kalmışlardı.

İmam Hüseyin ile Kerbela’da savaşanlar karşılarında İmam Hasan’ı da gördüler. Yaptıkları hile, kargaşa ve söyledikleri yalanlarla yıkamadıkları İmam Hasan, ruhuyla, canıyla karşılarında İmam Hüseyin olarak durmaktaydı. İmam Hüseyin ise yanındaki âşıklarıyla o zamana kadar gizli ve açıkta düşmanlık edenlerin oyunlarını kendi kanı, canı ve sevdiklerinin hayatı pahasına bozdu. İslâm’ı yıkmaya çalışanlar hiçbir zaman amaçlarına ulaşamayacaklarını Kerbela’da İmam Hüseyin’in elindeki babası Ali’den kalan Zülfikar’la çok iyi anladılar. Yezidîler Ehli Beyt imamlarını hayattayken yenemedikleri gibi Ehli Beyt imamlarını ölümlerinden sonra da yenemediler.

Gerçekten de İmam Hasan’a itiraz edip İmam Hüseyin’den ağabeyine isyan edip hilafeti eline almasını isteyenler kimlerdi? Bunların isimleri tarihçilere tanıdık gelecektir: Şimr b. Zülcevşen, Haccar b. Ebcer, Eş’as b. Kays…. Bunlar Kerbela’da hangi taraftaydı?