.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Burada irfân ve seyr u sülûkta adı geçen bir takım büyük isimlerin yöntemi insanın aklına şöyle bir soru getirebilir: Neden bu büyükler burada söylenen yöntemden farklı olarak sürekli insanları bireysel işlere yönlendirip toplumsal ve özellikle de siyasî işlerden uzak durmaya davet ediyorlardı? Bu sorunun yeterince açıklık kazanması için bir ön açıklama yapmalıyız.
Geçmişte ve günümüzde irfân yönüyle ün yapmış olan kişi ve akımları doğru İslamî irfân için açıklamış olduğumuz ölçülerle değerlendirdiğimiz zaman bu irfânların bir bölümünün sahte ve bâtıl irfânlar olduğunu ilk bakışta anlayabiliyoruz. Ancak söz konusu ariflerin diğer bir kısmı kısıtlı imkânlar sebebiyle sosyal ve siyasî alanlara müdahale edememişlerdir. Örneğin aşırı baskı altında yaşamışlardır veya hayatlarının önemli bir kısmını hapishanelerde veya baskıcı zalim yönetimlerin aşırı gözetimi altında yaşamışlardır.
Ancak bu ârifler içinde üçüncü bir grup göze çarpıyor. Bu grupta yer alan ârifler kesinlikle ilahî bir niyete sahip olmakla beraber ve göründüğü kadarıyla sosyal ve siyasî alanlarda aktif olabilme imkânına sahip olmalarına rağmen bireysel yönlere ağırlık vermeyi tercih etmişlerdir ve olabildiğince sosyal ve siyasî alanlardan uzak durmaya çalışmışlardır. Burada merakla soruyoruz; neden Allah rızasını amaç edinmiş olan bu ârifler sosyal ve siyasî alanlardan uzak durmuşlardır?
Bu soruya cevap vermeden önce şunu belirtmeliyiz ki uzaktan uzağa kişiler, onların durum değerlendirmeleri ve içinde oldukları gerçek şartlarla ilgili isabetli fikir yürütebilmek gerçekten çok çetindir. Üçüncü bir şahsın içinde olduğu şartları detaylı bir şekilde düşünüp değerlendirebilmek genellikle imkânsızdır. Günümüzde yaşayan insanların içinde oldukları şartları sağlıklı bir şekilde değerlendiremediğimiz halde yüzlerce yıl önce yaşamış olan ve hayatının birçok yönünü bilmediğimiz insanların durumunu nasıl değerlendirebiliriz? Bu nedenler şahıslar üzerine yoğunlaşmanın sağlıklı sonuçlar doğurmayacağına inanıyorum ve bu sebeple şahıslar üzerine yoğunlaşmaktansa ölçüler üzerine derinleşmeyi daha sağlıklı buluyorum.
İrfan ve seyr u sülûkta adı kuşkularla anılmayan bazı büyük âriflerin sosyal ve siyasî alanlardan uzak durması yönünde genel olarak iki etken söylenebilir. Birinci etken bu tür faaliyetler için gerekli şartların oluşmamış olmasıdır. İkinci ihtimal bu şahısların diğer âriflerin aksine bu tür faaliyetleri uygun görmemesidir. Buradaki görüş farklılığı ise ana fikirler üzerinde olabildiği gibi söz konusu durum üzerinde de olabilir. Şöyle ki hadislerimizde Müslümanların canını korumak özellikle önemsenmiştir ve Müslümanların canını tehlikeye atmamak önemle vurgulanmıştır. İslam fıkhında da aynı şekilde Müslümanların kanının dökülmemesi konusu titizlikle işlenmiş ve bu konuda ihtiyatlı olunması gerekliliği önemle vurgulanmıştır. Aşağıdaki hadis bir Müslüman’ın Allah nezdindeki değerini açıklamak için yeterlidir.
اَلْمُؤْمِنُ اَعْظَمُ حُرْمَةً مِنَ الْكَعْبَةِ
“Mümin’in değeri Kâbe’den üstündür.”[1]
Kur’an-ı Kerim’de haksız yere bir cana kıymak suçu şöyle anlatılmıştır:
مَنْ قَتَلَ نَفْساً بِغَيْرِ نَفْس أَوْ فَساد فِي الأَْرْضِ فَكَأَنَّما قَتَلَ النّاسَ جَمِيعا
“Kim, bir cana veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere) bir cana kıyarsa bütün insanları öldürmüş gibi olur.”[2]
İşte bu yüzden yalnızca tek bir kişinin canı bile söz konusu olduğunda İslam âlimlerinin oldukça büyük bir ihtiyatla konuya yaklaştığını görüyoruz. Durum böyle iken yüz binlerce ve belki de milyonlarca insanın canı tehlikeye düşecekse bu durumda âlimlerin ne denli büyük bir hassasiyetle konuya yaklaşacakları açıktır. Dolayısıyla eskiden beri âlimlerin bir bölümünün genel görüşü gaybet döneminde yapılacak herhangi bir ayaklanma, beraberinde kan dökülmesini de getirecekse bu ayaklanmanın caiz olmadığından yanaydı.
Ayrıca bu zatların siyasî ve sosyal konularda aktif rol almamasının ikinci bir sebebi olarak bulundukları şartlarla ilgili farklı düşüncelere sahip olmalarını da sebep gösterebiliriz. Yani genel görüş olarak sosyal ve siyasî konularda aktif bir şekilde çalışılması gerektiğine inanmalarına rağmen o günkü şartları bunun için müsait görmedikleri için bu tür işlerden uzak durmuşlardır. Örneğin Emeviler veya Abbasiler döneminde gerçekleşen ayaklanmalarda masum İmamlar (a.s), bu ayaklanmaları yöneten kişileri art niyetli buldukları için bu tür ayaklanmalardan uzak durmuşlardır. Sonuçta herkes şahsî görüş olarak o gün yaşanan bir takım sosyal veya siyasî olaylara karışmamayı daha uygun görebilir ve bu tür olaylardan uzak durmayı tercih edebilir.
İslam tarihinde genel olarak ve İran tarihinde özellikle âlimlerin iyi niyetlerle başlatmış olduğu birtakım sosyal veya siyasî hareketlerin daha sonra art niyetli insanlar tarafından suiistimal edildiğini ve amacından saptırılıp çok farklı bir akım haline getirildiğini hiç kimse inkâr edemez. İşte bu tür acı tecrübeler zaman zaman âlimlerin tereddüt yaşamasını ve başlatmak istedikleri hareketin benzer bir duruma uğraması kuşkusuyla bu tür girişimlerden uzak durmayı tercih etmelerini beraberinde getirmiştir. Bu büyük zatları vazgeçiren şey başlatacakları hareketin yüzlerce Müslümanın canına mal olduktan sonra sonuçsuz kalması veya tam tersine bir sonuç doğurmasıydı.
Bir ihtimal olarak şöyle de düşünebiliriz; bu değerli insanlar, yüce insanlar olmalarına rağmen yeterli siyasî ve sosyal bilgi ve ferasete sahip olmadıkları için içinde oldukları durumu etraflıca değerlendiremiyorlardı ve bu sebeple bu yönde herhangi bir sorumluluğa da sahip oldukları söylenemez.
- - - - - - - - - - - -
[1] Biharu’l- Envar Cilt: 68 Sayfa: 16, 15’inci bab, 20’inci hadis.
[2] Maide, 32.