.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Hacı Musa AYDIN

A) KUR’AN’DAN BAZI AYETLER

يُؤْتِى الْحِكْمَةَ مَن يَشَاءُ وَمَن يُؤْتَ الْحِكْمَةَ فَقَدْ أُوتِىَ خَيْرًا كَثِيرًا وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَا أُوْلُواْ الْأَلْبَـبِ.

“O, dilediğine hikmeti verir. Kime hikmet verilirse, gerçekten ona çok iyilik verilmiştir. Ancak akıl sahipleri düşünüp öğüt alırlar.” (Bakara, 269)

الَّذِى عَلَّمَ بِالْقَلَمِ * عَلَّمَ الْاءِنسَـنَ مَا لَمْ يَعْلَمْ.

Oku! Rabbin, en üstün kerem (ve bağış) sahibidir.  * O, kalemle (okumayı ve yazmayı) öğretti. * İnsana bilmediğini öğretti.” (Alak, 3-5)

…يَرْفَعِ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَالَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ دَرَجَاتٍ ۚ وَاللَّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ خَبِيرٌ.

“… Allah içinizden iman edenleri ve kendilerine ilim verilenleri derecelerle yükseltir. Allah, yaptıklarınızdan iyice haberdardır.” (Mücâdele, 11)

أَفَرَءَيْتَ مَنِ اتَّخَذَ إِلَـهَهُ هَوَاهُ وَ أَضَلَّهُ اللَّهُ عَلَى عِلْمٍ وَ خَتَمَ عَلَى سَمْعِهِ وَ قَلْبِهِ وَ جَعَلَ عَلَى بَصَرِهِ غِشَـوَةً فَمَن يَهْدِيهِ مِن بَعْدِ اللَّهِ أَفَلَا تَذَكَّرُونَ.

“Heva ve hevesini kendine ilah edinen ve (hakkı) bilmesine-ilim sahibi olmasına rağmen (heva ve hevesine uyduğu için)  Allah'ın saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözünün üzerine perde çektiği kimseyi gördün mü? Artık Allah'tan başka kim onu hidayete erdirebilir? Hâlâ öğüt almaz mısınız?!” (Câsiye, 23)

شَهِدَ اللَّهُ أَنَّهُ لَا إِلَـهَ إِلَا هُوَ وَالْمَلَئِكَةُ وَأُوْلُواْ الْعِلْمِ قَائِمَا بِالْقِسْطِ لَا إِلَـهَ إِلَا هُوَ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ.

“Allah, sürekli adaleti koruyarak O'ndan başka hiçbir ilah olmadığına şahitlik etmektedir; tüm melekler ve ilim sahipleri de (buna tanıklık etmektedirler). O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; üstündür ve hikmet sahibidir.” (Âl-i İmrân, 18)

إِنَّمَا يَخْشَى اللَّهَ مِنْ عِبَادِهِ الْعُلَمَـؤُاْ إِنَّ اللَّهَ عَزِيزٌ غَفُورٌ.

“… Allah'tan, kulları içinden ancak bilginler (Rabbani âlimler) korkar. Kuşkusuz, Allah üstündür ve bağışlayandır.” (Fâtır, 28)

وَلِيَعْلَمَ الَّذِينَ أُوتُوا العِلْمَ أَنَّهُ الحَقُّ مِنْ رَبِّكَ فَيُؤْمِنُوا بِهِ فَتُخْبِتَ لَهُ قُلُوبُهُمْ وَ إِنَّ اللّهَ لَهادِ الَّذِينَ آمَنُوا إِلَى صِراطٍ مُسْتَقِيمٍ.

“Bir de, kendilerine ilim verilenler, bunun Rabbinden gelen bir hak olduğunu bilsinler de ona iman etsinler ve kalpleri onunla güven bulsun. Allah, iman edenleri doğru yola iletendir.” (Hac, 54)

مَا كَانَ لِبَشَرٍ أَن يُؤْتِيَهُ اللَّهُ الْكِتَـابَ وَ الْحُكْمَ وَ النُّبُوَّةَ ثُمَّ يَقُولَ لِلنَّاسِ كُونُواْ عِبَادًا لِّى مِن دُونِ اللَّهِ وَ لَـكِن كُونُواْ رَبَّـانِيِّينَ بِمَا كُنتُمْ تُعَلِّمُونَ الْكِتَـابَ وَ بِمَا كُنتُمْ تَدْرُسُونَ.

“Allah'ın kitap, hikmet ve peygamberlik verdiği hiçbir insan, "Allah'ı bırakıp bana ibadet edin." deme hakkına sahip değildir. Ama (o şöyle der): "Kitabı öğrettiğiniz ve okuduğunuza göre Rabbanî kişiler (Allah'ı tanıyan ve O'na yönelen din âlimleri) olun." (Âl-i İmrân, 79)

وَ إِذْ أَخَذَ اللّهُ مِيثاقَ الَّذِينَ أُوتُوا الْكِتابَ لَتُبَيِّنُنَّهُ لِلنَّاسِ وَ لا تَكْتُمُونَهُ فَنَبَذُوهُ وَراءَ ظُهُورِهِمْ وَ اشْتَرَوْا بِهِ ثَمَنا قَلِيلاً فَبِئْسَ ما يَشْتَرُونَ.

“Hani Allah, kendilerine kitap verilen kimselerden: "Bu kitabı halka açıklayıp onu asla gizlemeyeceksiniz" diye söz aldı. Ama onlar, (itinasızlık ederek) onu arkalarına attılar ve ona karşılık az bir bedel aldılar. Aldıkları karşılık ne de kötüdür!” (Al-i İmân, 187)

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ ما أَنْزَلْنا مِنَ البَيِّناتِ وَ الهُدَى مِنْ بَعْدِ ما بَيَّنّاهُ لِلنَّاسِ فِي الكِتابِ أُولئِكَ يَلْعَنُهُمُ اللّهُ وَ يَلْعَنُهُمُ اللاَّعِنُونَ.

“İndirdiğimiz açık delilleri ve doğru yolu kitapta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenler var ya, işte Allah onlara lanet eder, lanet edenler de onlara lanet ederler.” (Bakara, 159)

إِنَّ الَّذِينَ يَكْتُمُونَ ما أَنْزَلَ اللّهُ مِنَ الكِتابِ وَ يَشْتَرُونَ بِهِ ثَمَنا قَلِيلاً أُولئِكَ ما يَأْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ إِلاَّ النَّارَ وَ لا يُكَلِّمُهُمُ اللّهُ يَوْمَ القِيامَةِ وَ لا يُزَكِّيهِمْ وَ لَهُمْ عَذابٌ أَلِيمٌ.

“Gerçekten Allah'ın kitaptan indirdiği şeyi gizleyip onu az bir değer karşılığında satanlar var ya, onların yiyip karınlarına doldurdukları ancak ateştir. Allah, kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları (kötülükten) arındırmaz ve onlara acı bir azap vardır.” (Bakara, 174)

وَ الَّذِينَ اجْتَنَبُوا الطَّاغُوتَ أَنْ يَعْبُدُوها وَ أَنابُوا إِلَى اللّهِ لَهُمُ البُشْرَى فَبَشِّرْ عِبادِ * الَّذِينَ يَسْتَمِعُونَ القَوْلَ فَيَتَّبِعُونَ أَحْسَنَهُ أُولئِكَ الَّذِينَ هَداهُمُ اللّهُ وَ أُولئِكَ هُمْ أُولُو الأَلْبابِ.

“Tağuta ibadet etmekten kaçınıp (tüm varlıklarıyla) Allah'a yönelen kimselere müjde olsun. Artık müjdele kullarımı. * Onları ki, sözü dinleyip en güzeline uyarlarlar. İşte onları Allah hidayete erdirmiştir ve onlar, akıl sahipleridirler.” (Zümer, 17-18)

قُلْ آمِنُوا بِهِ أوْ لا تُؤْمِنُوا إنَّ الَّذِينَ أُوتُوا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهِ إذا يُتْلَى عَلَيْهِمْ يَخِرُّونَ لِلأْذْقانِ سُجَّدا * وَ يَقُولُونَ سُبْحانَ رَبِّنا إنْ كانَ وَعْدُ رَبِّنا لَمَفْعُولاً * وَ يَخِرُّونَ لِلْأذْقانِ يَبْكُونَ وَ يَزِيدُهُمْ خَشُوعا.

“De ki: "Siz, ister ona iman edin, ister iman etmeyin; bundan önce kendilerine ilim verilen kimselere (bu kitap) okununca, yüzüstü secdeye kapanırlar."  * Derler ki: "Rabbimiz her eksiklikten uzaktır. Kuşkusuz, Rabbimizin sözü kesinlikle gerçekleşir."  * Yüzüstü yere kapanıp ağlarlar ve bu onların huşularını artırır.” (İsra, 107-109)

.يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا لِمَ تَقُولُونَ مَا لَا تَفْعَلُونَ * كَبُرَ مَقْتاً عِنْدَ اللّٰهِ اَنْ تَقُولُوا مَا لَا تَفْعَلُونَ.

“Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz?* Yapmayacağınız bir şeyi söylemeniz, Allah katında büyük bir gazaba yol açar.” (Saff, 2-3)

مَثَلُ الَّذِينَ حُمِّلُوا التَّوْرَاةَ ثُمَّ لَمْ يَحْمِلُوهَا كَمَثَلِ الْحِمَارِ يَحْمِلُ أَسْفَارًا…

“Tevrat'ı taşımakla yükümlü tutulup sonra onu taşımayanların durumu, kitap yüklenmiş merkebin durumuna benzer…” (Cumua, 5)

B) İLİM VE ÂLİM HAKKINDA KIRK HADİS

a) İlmin ve Âlimin Önemi, Fazilet ve Değeri

* O bir farizadır…

1- Hz. Resulullah (s.a.a):

طَلَبُ العِلمِ فَريضَةٌ عَلى كُلِّ مُسلِمٍ ومُسلِمَةٍ.

“İlim talep etmek, erkek ve kadın her Müslümana farzdır.”[1]

* Abidin Kırk Yıllık İbadetine Eşdeğer…

2- Hz. Resulullah (s.a.a):

مَن خَرَجَ يَطلُبُ باباً مِن عِلمٍ لِيَرُدَّ بِهِ باطِلًا إلى حَقٍّ أو ضَلالَةً إلى هُدًى ، كانَ عَمَلُهُ ذلِكَ كَعِبادَةِ مُتَعَبِّدٍ أربَعينَ عاماً.

“Kim, bir batılı hakka veya bir dalaleti hidayete geri çevirmek için bir ilim dalını öğrenmek amacıyla yola çıkarsa, onun bu ameli kırk yıl ibadet edenin ibadetine eşdeğerdir!”[2]

* Bir Ayeti Öğrenmenin Değeri…

3- Hz. Resulullah (s.a.a):

عنه صلى الله عليه و آلهـ لِأَبي ذَ رٍّ ـ: يا أبا ذَ رٍّ ، لَأَن تَغدُوَ فَتَعَلَّمَ آيَةً مِن كِتابِ اللّهِ خَيرٌ لَكَ مِن أن تُصَلِّيَ مِائَةَ رَكعَةٍ ، ولَأَن تَغدُوَ فَتَعَلَّمَ باباً مِنَ العِلمِ عُمِلَ بِهِ أو لَم يُعمَل خَيرٌ مِن أن تُصَلِّيَ ألفَ رَكعَةٍ. 

“Ebuzer’e hitaben şöyle buyurdu: “Ey Ebazer! Allah’ın kitabından bir ayeti öğrenmek için sabah erkenden kalkar isen, bu senin için bin rekât namaz kılmaktan daha hayırlıdır. Yine (birileri tarafından) ister amel edilsin ister edilmesin, bir ilim dalını öğrenmek için sabah erken kalkar isen bu da senin için bin rekât namaz kılmaktan daha hayırlıdır.”[3]

* Kötülerin En Kötüsü ve İyilerin En İyisi…

4- Hz Resulullah (s.a.a):

اَلا اِنَّ شَرَّ الشَّرِّ شِرارُ العُلَماءِ وَ اِنَّ خَيرَ الخَيرِ خيارُ العُلَماءِ.

“Şunu bilin ki hiç şüphesiz kötülerin en kötüsü, âlimlerin en kötüsüdür ve iyilerin en iyisi âlimlerin en iyisidir!”[4]

* Yetmiş Bin Abitten daha Üstün…

5-  İmam Muhammed Bâkır (a.s):

عالِمٌ یُنتَفَعُ بِعِلمِهِ اَفضَلُ مِن سَبعینَ اَلفٍ عابِدٍ.

“İlminden yararlanılan bir âlim, yetmiş bin âbidden daha üstündür.”[5]

* Bir Saat İlmî Çalışmanın Değeri…

6- Hz. Resulullah (s.a.a):

ساعَةٌ مِن عالِمٍ يَتَّكِئُ عَلى فِراشِهِ يَنظُرُ في عَمَلِهِ ، خَيرٌ مِن عِبادَةِ العابِدِ سَبعينَ عاما.

“Bir âlimin yastığına yaslanıp da işine (ilmi çalışmalarına) bakması, bir âbidin yetmiş yıl ibadetinden daha hayırlıdır!”[6]

* Bir Sayfa İlim Mirasının Kazandırdıkları…

7- Hz. Resulullah (s.a.a):

المومن اذا مات و ترک ورقة واحدةً علیها علم تکون تلک الورقة یوم القیامت ستراً فیما بینه و بین النار و اعطاه الله تبارک و تعالی بکلّ حرف مکتوبٍ علیها مدینة اوسعُ من الدنیا سبع مرّات و ما  من مومنٍ یقعد ساعة عند العالم الّا ناداه ربّه عزّوجل جلست الی حبیبی و عزّتی وجلالی لاسکنتک الجنّة معه...

“Mümin bir kimse, öldüğünde üzerinde ilim yazılmış bir sayfa bırakırsa, o ilim sayfası kıyamet günü onunla ateş arasında engelleyici bir perde olacaktır ve Allah Tebâreke ve Teâla ona yazılmış her harfin karşılığında dünyadan yedi kat daha geniş bir şehir verecektir. Yine bir mümin (ilim öğrenme maksadıyla) bir âlimin yanında bir saat oturursa, Allah Azze ve Celle ona şöyle seslenir: ‘Sen benim sevdiğimin yanında oturdun. İzzet ve celalime ant olsun ki seni de onunla birlikte cennete yerleştireceğim’…”[7]

* Hayırlı ilim öğrettiği herkesin sevabına ortaktır…

8- İmam Cafer Sâdık (a.s):

سَمِعتُ أبا عبد اللّهِ عليه السلام يقولُ : مَن عَلَّمَ خَيرا فَلَهُ بِمِثلِ أجرِ مَن عَمِلَ بِهِ ، قُلتُ : فإن عَلَّمَهُ غَيرَهُ يَجري ذلكَ لَهُ ؟ قالَ : إن عَلَّمَهُ النّاسَ كُلَّهُم جَرى لَهُ ، قُلتُ : فإن ماتَ ؟ قالَ : و إن ماتَ.

Ravi der ki İmam Cafer Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: “Kim hayırlı bir şeyi (insanlara) öğretirse, ona amel edenlerin sevabının aynısı ona da verilecektir.” Ben ‘Öğrenenler de başkalarına öğretirlerse, onların sevabının da aynısını ilk öğreten alacak mı?’ diye sorduğumda şöyle buyurdu: “Bütün insanlara da öğretmiş olsa, aynı şey onun için geçerli olacaktır.” Ben yine ‘Öldükten sonra da (bu durum) devam edecek mi?’ diye sordum, İmam “Evet, ölse bile.” cevabını verdi.”[8]

* Yer Yüzünün Kandilleri, Peygamberlerin Varisleri…

9- Hz. Resulullah (s.a.a):

العُلَماءُ مَصابيحُ الأرضِ ، و خُلَفاءُ الأنبياءِ ، و وَرَثَتي و وَرَثَةُ الأنبياءِ.

“Âlimler, yeryüzünün kandilleri, peygamberlerin halifeleri ve benim ve peygamberlerin varisleridir.”[9]

* Şehit kanından daha üstün…

10- Hz. Resulullah (s.a.a):

يُوزَنُ يَومَ القِيامَةِ مِدادُ العُلَماءِ و دِماءُ الشُّهَداءِ فيَرجَحُ مِدادُ العُلَماءِ عَلى دِماءِ الشُّهَداءِ.

“Kıyamet günü âlimlerin mürekkebiyle şehitlerin kanı tartılacak ve âlimlerin mürekkebi şehitlerin kanından daha ağır gelecektir!”[10]

* İlim talibi bunların hepsinden üstündür…

11- Hz. Resulullah (s.a.a):

طالِبُ العِلمِ أفضَلُ عِندَ اللّهِ مِنَ المُجاهِدينَ وَالمُرابِطينَ وَالحُجّاجِ وَالعُمّارِ وَالمُعتَكِفينَ وَالمُجاوِرينَ، وَاستَغفَرَت لَهُ الشَّجَرُ وَالرِّياحُ وَالسَّحابُ وَالبِحارُ وَالنُّجومُ وَالنَّباتُ وكُلُّ شَيءٍ طَلَعَت عَلَيهِ الشَّمسُ. 

“İlim peşinde olan kimse, Allah katında mücahitlerden, sınır bekçilerinden, hacılardan, umrecilerden, itikafçılardan ve Allah’ın evinin mücavirlerinden daha üstündür. İlim peşinde olanlar için ağaçlar, rüzgârlar, bulutlar, denizler, yıldızlar, bitkiler ve güneşin üzerine doğduğu her şey Allah’tan bağışlanma diler.”[11]

* Üçünden birisi ol…

12- İmam Cafer Sâdık (a.s):

اُغْدُ عَالِماً أَوْ مُتَعَلِّماً أَوْ أَحِبَّ أَهْلَ اَلْعِلْمِ وَ لاَ تَكُنْ رَابِعاً فَتَهْلِكَ بِبُغْضِهِمْ .

“Ya âlim olarak güne başla veya öğrenci olarak ya da ilim ehline muhabbet besle; ama sakın dördüncü (onlara düşmanlık besleyen) birisi olma; aksi takdirde onların düşmanlığıyla helak olursun.”[12]

* Cenaze Merasimi mi, İlim Meclisi mi…

13- Hz. Resulullah (s.a.a):

رُوِيَ عَنْ بَعْضِ الصَّحَابَةِ أنَّهُ قَالَ: جَاءَ رَجُلٌ مِنَ الْأَنْصَارِ إِلَى النَّبِيِّ صلى الله عليه و آله، فَقَالَ يَا رَسُولَ اللَّهِ إِذَا حَضَرَتْ جَنَازَةٌ وَ مَجْلِسُ عَالِمٍ أَيُّهُمَا أَحَبُّ إِلَيْكَ أَنْ أَشْهَدَ؟ فَقَالَ رَسُولُ اللَّهِ صلى الله عليه و آله: "إِنْ كَانَ لِلْجَنَازَةِ مَنْ يَتْبَعُهُا وَ يَدْفِنُهَا فَإِنَّ حُضُورَ مَجْلِسِ عَالِمٍ أَفْضَلُ مِنْ حُضُورِ أَلْفِ‏ جَنَازَةٍ، وَ مِنْ عِيَادَةِ أَلْفِ مَرِيضٍ، وَ مِنْ قِيَامِ أَلْفِ لَيْلَةٍ، وَ مِنْ صِيَامِ أَلْفِ يَوْمٍ، وَ مِنْ أَلْفِ دِرْهَمٍ يُتَصَدَّقُ بِهَا عَلَى الْمَسَاكِينِ، وَ مِنْ أَلْفِ حَجَّةٍ سِوَى الْفَرِيضَةِ، وَ مِنْ أَلْفِ غَزْوَةٍ سِوَى الْوَاجِبِ، تَغْزُوهَا فِي سَبِيلِ اللَّهِ بِمَالِكَ وَ نَفْسِكَ، وَ أَيْنَ تَقَعُ هَذِهِ الْمَشَاهِدُ مِنْ مَشْهَدِ عَالِمٍ، أَ مَا عَلِمْتَ أَنَّ اللَّهَ يُطَاعُ بِالْعِلْمِ وَ يُعْبَدُ بِالْعِلْمِ، وَ خَيْرُ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ مَعَ الْعِلْمِ، وَ شَرُّ الدُّنْيَا وَ الْآخِرَةِ مَعَ الْجَهْلِ.

Sahabenin bazısından şöyle nakledilmiştir: “Ensardan birisi Resulullah’ın (s.a.a) yanına gelerek dedi ki: ‘Ya Resulallah! Eğer bir cenaze merasimi ve bir ilim meclisi eşzamanlı olarak oluşursa, bunlardan hangisine katılmamı daha çok istersiniz?’ Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu: “Eğer cenazeyi takip edecek ve onu defnedecek birileri varsa, âlim meclisine katılmak bin cenazeye katılmaktan, bin hasta ziyaretinden, bin gece ibadetinden, bin günün orucundan, fakirlere sadaka verilen bin dirhemden, farz olmayan bin hacdan, malın ve canınla Allah yolunda yapacağın farz olmayan bin gazveden daha üstündür! Bu tür katılımlar, alim meclisine katılmayla nasıl kıyaslanabilir?! Bilmez misin Allah’a hiç kuşkusuz ilimle itaat edilir ve ilimle ibadet edilir. Dünya ve ahiret hayrı ilimle birliktedir ve dünya ve ahiret şerri de cahillikle birlikte.”[13]

b) İlmin ve Âlimin Etkisi ve İnsan Hayatındaki Rolü

* Gaybet Zamanında Onlar Olmazsa…

14- İmam Ali Naki (a.s):

لَولا مَن يَبقى بَعدَ غَيبَةِ قائمِنا عليه السلام مِنَ العُلَماءِ الدّاعينَ إلَيهِ ، و الدالّينَ عَلَيهِ ، و الذابّينَ عَن دينِهِ بِحُجَجِ اللّهِ ، و المُنقِذينَ لِضُعَفاءِ عِبادِ اللّهِ مِن شِباكِ إبليسَ و مَرَدَتِهِ ، و مِن فِخاخِ النَّواصِبِ ، لَما بَقِيَ أحَدٌ إلاّ ارتَدَّ عَن دينِ اللّهِ.

“Eğer bizim Kâim’imiz gaybete çekildikten sonra, insanları ona davet edecek, ona yönlendirecek ve delillerle onun dinini savunacak ve Allah’ın zayıf kullarını şeytanın ve azgın çetelerinin ağlarından ve nâsibilerin (Ehlibeyt düşmanlarının) tuzaklarından kurtaracak âlimler olmazsa, Allah’ın dininden çıkmayan kimse kalmaz!”[14]

* Allah için Öğrenen, Allah İçin Amel eden ve Allah İçin Öğreten…

15- Hz. İmam Cafer Sâdık (a.s):

مَن تَعَلَّمَ العِلمَ و َعَمِلَ بِهِ و َعَلَّمَ لِلّهِ دُعِىَ فى مَلَكُوتِ السَّماواتِ عَظيما فَقيلَ: تَعَلَّمَ لِلّهِ و َعَمِلَ لِلّهِ و َعَلَّمَ لِلّهِ.

“Kim Allah için ilim talep eder, ona amel eder ve (başkalarına) öğretirse, göklerin melekûtunda azametli-yüce birisi olarak çağrılır ve ‘Bu adam Allah için öğrendi, Allah için amel etti ve Allah için öğretti.’ denir.”[15]

c) Ledünnî İlim

* Ubudiyyet ve İlim İlişkisi…

16- Hz. İmam Cafer Sâdık (a.s):

لَيسَ العِلمُ بِالتَّعَلُّمِ ، إنَّما هُوَ نورٌ يَقَعُ في قَلبِ مَن يُريدُ اللّهُ تَبارَكَ و تَعالى أن يَهدِيَهُ ، فإن أرَدتَ العِلمَ فَاطلُب أوَّلاً في نَفسِكَ حَقيقَةَ العُبودِيَّةِ ، وَ اطلُبِ العِلمَ بِاستِعمالِهِ ، وَ استَفهِمِ اللّهَ يُفهِمْكَ.

“İlim (sadece) öğrenmekle elde edilmez; ilim bir nurdur ki ancak Allah’ın (Tebâreke ve Teâla)  hidayetini istediği kimsenin kalbine yerleşir. O halde eğer ilim istiyorsan, evvela kendi nefsinde ubudiyyetin (kulluğun) hakikatini ara. İlme amel etmekle onu ara. (Amel, başka ilimleri öğrenmenin vesilelerini insana kolaylaştırır.) Allah’tan anlamayı-idrak etmeyi iste ki Allah da bunu sana nasip etsin.”[16]

* Bildiğine Amel Edersen…

17- İmam Muhammed Bâkır (a.s):

مَن عَمِلَ بِما يَعلَمُ عَلَّمَهُ اللّهُ ما لا يَعلَمُ. 

“Kim bildiğine amel ederse, Allah ona bilmediğini öğretir!”[17]

d) Hangi İlim?

* Gerçek İlmin Beş Başlıkta Özeti…

18- İmam Musa Kâzım (a.s):

وَجَدتُ عِلمَ النّاسِ فی أربَعٍ : أوَّلُها أن تَعرِفَ رَبَّکَ ، و الثّانِیَةُ أن تَعرِفَ ما صَنَعَ بِکَ ، و الثّالِثَةُ أن تَعرِفَ ما أرادَ مِنکَ ، و الرّابِعَةُ أن تَعرِفَ ما یُخرِجُکَ مِن دِینِکَ.

“İnsanların ilmini dört şeyde (özetlenmiş olarak) buldum: Birincisi Rabbini tanıman; ikincisi sana yaptıklarını tanıman; üçüncüsü senden istediklerini tanıman; dördüncüsü seni dininden çıkaracak şeyleri tanıman.”[18]

* Bir Hadisin Değeri Bu ise…

19- İmam Cafer Sâdık (a.s):

حَديثٌ في حَلالٍ و حَرامٍ تَأخُذُهُ مِن صادِقٍ خَيرٌ مِنَ الدّنيا و ما فيها مِن ذَهَبٍ أو فِضَّةٍ.

“Bir helal ve haram hakkında sadık ve hak sözlü birinden (imamdan) bir hadis alman, senin için bütün dünyadan ve onda bulunan altın ve gümüşten daha hayırlıdır!”[19]

* En Öncelikli İlim ve Amel…

20- İmam Musa Kâzım (a.s):

أولى العِلمِ بِکَ ما لا یَصلُحُ لَکَ العَمَلُ إلاّ بِهِ ، و أوجَبُ العَمَلِ عَلَیکَ ما أنتَ مَسؤولٌ عَنِ العَمَلِ بِهِ ، و ألزَمُ العِلمِ لَکَ ما دَلَّکَ عَلى صَلاحِ قَلبِکَ و أظهَرَ لَکَ فَسادَهُ ، و أحمَدُ العِلمِ عاقِبَةً ما زادَ فی عَمَلِکَ العاجِلِ ، فَلا تَشتَغِلَنَّ بِعِلمِ ما لا یَضُرُّکَ جَهلُهُ ، و لا تَغفَلَنَّ عَن عِلمِ ما یَزیدُ فی جَهلِکَ تَرکُهُ.

“Senin için en öncelikli ilim, amelinde mutlaka ihtiyaç duyacağın ilimdir. Senin için en vacip amel, hakkında hesap vereceğin ameldir. Senin için en gerekli ilim, seni kalbini ıslah etmeye yönlendiren ve kalbini bozacak şeyleri sana gösteren ilimdir ve senin için akıbeti en beğenilmiş ilim, acil yapman gereken amelini artıran ilimdir. O halde bilmediğin takdirde sana bir zararı olmayan şeyleri öğrenmekle vakit geçirme. Ama öğrenmediğinde cahilliğini artıracak ilimden de gaflet etme!”[20]

* En Doğru İlim Ehlibeyt’in Yanında…

21- İmam Muhammed Bâkır (a.s):

الإمامُ الباقرُ علیه السلام ـ لسَلَمَةَ بنِ کُهَیلٍ و الحَکَمِ ابنِ عُتَیبَةَ ـ : شَرِّقا و غَرِّبا لَن تَجِدا عِلما صَحیحا إلاّ شَیئا یَخرُجُ مِن عِندِنا أهلَ البَیتِ.

İmam Bâkır (a.s) o zamanın tanınmış iki âlimi olarak bilinen Seleme b. Küheyl ve Hakem b. Uteybe’ye hitaben şöyle buyurdu: “İster doğuya gidin ister batıya, biz Ehlibeyt’in nezdinden çıkan ilim dışında hiçbir yerde doğru bir ilim bulmanız mümkün değildir!”[21]

e) İlmin Hedefi

* İlim Talebinde Doğru Hedef…

22- Hz. Resulullah (s.a.a):

لا تَطلُبُوا العِلمَ لِتُباهوا بِهِ العُلَماءَ ، ولا لِتُماروا بِهِ السُّفَهاءَ ، ولا لِتَصرِفوا بِهِ وُجوهَ النّاسِ إلَيكُم ، فَمَن فَعَلَ ذلِكَ فَهُوَ فِي النّارِ ، ولكِن تَعَلَّموهُ للّهِ ولِلدّارِ الآخِرَةِ.

“Alimlere karşı övünmek, akılsızlarla cedelleşmek ve insanların dikkatini kendinize çekmek için ilim öğrenmeyin; kim bunu yaparsa yeri ateştir. İlmi ancak Allah ve ahiret yurdunu kazanmak için öğrenin”![22]

f) Gerçek Âlimin Özellikleri ve Görevleri ve Başkalarının Onlara karşı Görevleri:

* Hangi alime gidelim?

23- Hz. Resulullah (s.a.a):

تَقربوا الَي عالمٍ يَدعوكُم مِن الكبرِ الي التواضُعِ و من الرياءِ الي الاخلاصِ  و من الشكِّ الي اليقين و من الرغبه الَي الزُهد و من العداوهِ الي النَّصيحهِ.

“Öyle bir âlime yakınlaşın ki sizi kibirden tevazua, riyadan ihlasa, şüpheden yakine, dünya düşkünlüğünden zühde ve düşmanlıktan hayırseverliğe doğru davet etsin!”[23]

* İmam Rıza’nın (a.s) Dua ettiği Alimler…

24- İmam Ali Rıza (a.s):

عبدِ السلامِ بنِ صالحٍ الهرويّ :سَمعتُ أبا الحسنِ الرِّضا عليه السلام يقولُ: رَحِمَ اللّهُ عَبدا أحيا أمرَنا ، فقُلتُ لَهُ : فَكَيفَ يُحيِي أمرَكُم ؟ قالَ : يَتَعَلَّمُ عُلومَنا و يُعَلِّمُها النّاسَ ، فإنَّ النّاسَ لَو عَلِموا مَحاسِنَ كَلامِنا لاَتَّبَعونا.

Abdüsselam b. Sâlih Hirevî der ki: “İmam Ali Rıza’nın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: ‘Bizim işimizi -mektebimizi- ihya eden kimseyi Allah rahmetine mazhar kılsın.’ Dedim ki: ‘Sizin işinizi ihya etmek nasıl olur?’ Şöyle buyurdu: “Bizim ilimlerimizi öğrenip başkalarına öğreterek. Hiç kuşkusuz insanlar bizim güzel sözlerimizi öğrenirlerse, bize tabi olurlar!”[24]

* Mükemmel Alim…

25- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

ألا اُنَبِّئُكُم بِالعالِمِ كُلِّ العالِمِ ؟ مَن لَم يُزَيِّنْ لِعِبادِ اللّهِ مَعاصِيَ اللّهِ ، و لَم يُؤَمِّنْهُم مَكرَهُ ، و لَم يُؤيِسْهُم مِن رَوحِهِ.

“Mükemmel âlimi size tanıtayım mı? O, Allah’a karşı günah sayılan şeyleri Allah’ın kullarına süslemez. Ne Allah’ın tuzağından onlara güvence verir, ne de Allah’ın rahmetinden onların umudunu keser (korku ve umut arasındaki itidal çizgisinde tutar).”[25]

* Önce kendinden başla…

26- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

مَن نَصَبَ نَفسَهُ لِلنّاسِ إماما فعَلَیهِ أن یَبدَأ بِتَعلیمِ نَفسِهِ قَبلَ تَعلیمِ غَیرِهِ ، وَ لیَکُن تَأدیبُهُ بِسیرَتِهِ قَبلَ تَأدیبِهِ بِلِسانِهِ ، و مُعَلِّمُ نَفسِهِ و مُؤَدِّبُها أحَقُّ بِالإجلالِ مِن مُعَلِّمِ النّاسِ و مُؤَدِّبِهِم.

“Kim kendini insanlara imam-önder konumuna getirirse, başkalarından önce kendini eğitmeğe başlamalıdır. Yine diliyle eğitim ve tebliğe başlamadan önce davranışlarıyla eğitici (örnek) olmalıdır. Evet, kendisini bilgilendirmek için uğraşan ve kendini eğiten kimse, sadece başkalarına öğretmek ve onları eğitmek için uğraşan kimseye göre daha fazla saygınlığa layıktır.”[26]

* İnsanlar üç kısımdır…

27- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

قال كُمَيْل بن زياد: (أخذ بيدي عليّ بن أبي طالب عليه السلام، فخرج بي إلى ناحية الجبَّانة، فلمَّا أصحر، تنفَّس الصُّعداء ثمَّ) قال:

 «إنَّ هذِهِ القلُوبَ أوْعِيَةٌ فخَيْرُها أوْعاها، احفَظْ عَنِّي ما أقولُ لَكَ:

النَّاسُ ثَلاثةٌ: عالِمٌ ربَّانيٌّ، ومتَعَلِّمٌ علَى سَبيلِ النَّجاةِ، وهَمَجٌ رُعاعٌ، أتباعُ كُلِّ ناعِقٍ يَمِيلُونَ مَعَ كُلِّ ريحٍ، لم يَسْتَضِيئوا بِنُورِ العِلمِ فَيهتَدُوا ولَمْ يَلجؤوا إلى رُكْنٍ وَثِيقٍ فيَنْجوا.

يا كُمَيْلُ، العِلمُ خَيرٌ مِنَ المالِ، العِلمُ يَحْرُسُكَ وأنتَ تَحْرُسُ المالَ، والمالُ تُفْنيهِ النَّفَقَةُ، والعِلمُ يزْكُو على الإنفاقِ، العِلمُ حاكِمٌ، والمالُ مَحكُومٌ علَيهِ.

يا كُمَيْلُ بنَ زيادٍ، مَحَبَّةُ العالِمِ دِينٌ يُدانُ بهِ، بِهِ يَكسِبُ الإنسانُ الطَّاعَةَ في حَياتِهِ، وجَمِيلَ الأُحدُوثَةِ بَعد وفاتِهِ، ومَنْفَعَةُ المالِ تَزُولُ بزَوالِهِ، ماتَ خُزَّان الأَموالِ وهُم أحياءٌ، والعُلماءُ باقونَ مابَقِيَ الدَّهرُ، أعيانُهم مَفقُودَةٌ، وأمثِلَتُهُم فِي القُلوبِ مَوجودَةٌ.

Kumeyl b. Ziyâd en-Nahaî şöyle naklediyor: “Emirü’l-Mü'minin Ali (a.s) elimden tutarak beni Kufe'nin kenarında yer alan mezarlığa doğru götürdü. Şehrin dışına varınca bir âh çekerek şöyle buyurdu:

‘Ya Kumeyl! Bu gönüller kaplardır, en iyi kap içindekini en iyi koruyan ve en geniş olandır. Benim şu sözümü asla unutma: İnsanlar üç kısımdır: Rabbâni âlim, kurtuluş yolu üzere (kurtuluş yolunu bulmak için) ilim talep eden kişiler ve geri kalan, (üçüncü grup ise) her sesin peşine takılan, her rüzgârla savrulup giden ahmak ve düşük kimselerdir. Onlar ne yollarını bulmaları için ilim ışığıyla aydınlanmışlardır, ne de kendilerini kurtarabilecekleri güvenilir bir desteğe dayanmışlardır.

Ya Kumeyl! İlim maldan hayırlıdır; ilim seni korur, malı ise sen korursun. Mal vermekle azalır ancak ilim öğretmekle çoğalır. İlim hâkimdir, mal mahkûm. (İlimle mal hakkında karar verilir.) Ey Ziyâd oğlu Kumeyl, âlime sevgi beslemek uyulması gereken ve mükâfatı gerektiren bir esastır. İnsan hayatta ilimle (Allah'a) itâat mertebesini kazanır; ölümünden sonra da iyilikle, hayırla. Oysaki malın menfaati,  malın yok olmasıyla elden çıkar. Malları hazinelerde biriktirenler, hayatta iken bile ölüdürler (gerçek hayattan mahrumdurlar); âlimler ise, âlem var oldukça bâkidirler. Bedenleri kaybolup gitse de eserleri yüreklerde mevcuttur.”[27]

* Hangi alimin yüzüne bakmak ibadettir?!...

28- İmam Cafer Sâdık (a.s):

الإمامُ الصّادقُ عليه السلامـ لَمّا سُئلَ عَن قَولِ النَّبِيِّ صلى الله عليه و آله : النَّظَرُ في وُجوهِ العُلَماءِ عِبادَةٌ ـ: هُوَ العالِمُ الّذي إذا نَظَرتَ إلَيهِ ذَكَّرَكَ الآخِرَةَ ، و مَن كانَ خِلافَ ذلكَ فَالنَّظَرُ إلَيهِ فِتنَةٌ.

İmam Cafer Sâdık’a (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) “Âlimlerin yüzüne bakmak ibadettir.” buyruğunun açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdu: “Bu sözde kastedilen, kendilerine bakmanın ahireti hatırlatacağı âlimlerdir. Ama böyle olmayana bakmak fitnedir!”[28]

* İlmin Yanına Yakışan Sıfatlar…

29- Hz. Resulullah (s.a.a):

اُطلُبوا مَعَ العِلمِ السَّكينَةَ وَالحِلمَ ، لينوا لِمَن تُعَلِّمونَ ولِمَن تَعَلَّمتُم مِنهُ ، ولا تَكونوا مِن جَبابِرَةِ العُلَماءِ فَيَغلِبَ جَهلُكُم عِلمَكُم.

“İlimle birlikte sakin ve hilimli olmayı da öğrenin. İlim öğrettiğiniz ve ilim öğrendiğiniz kimselere karşı yumuşak davranın ve cabbar (kaba, sert) âlimlerden olmayın, aksi takdirde cahilliğiniz ilminize galip gelir!”[29]

* Alimin Hakları…

30- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

مِن حَقِّ العالِمِ عَلَيكَ أن تُسَلِّمَ عَلَى القَومِ عامَّةً و تَخُصَّهُ دونَهُم بِالتَّحِيَّةِ ، و أن تَجلِسَ أمامَهُ ، و لا تُشيرَنَّ عِندَهُ بِيَدِكَ ، و لا تَغمِزَنَّ بِعَينَيكَ ، و لا تَقولَنَّ : «قالَ فُلانٌ» خِلافا لِقَولِهِ ، و لا تَغتابَنَّ عِندَهُ أحَدا ، و لا تُسارَّ في مَجلِسِهِ ، و لا تَأخُذَ بِثَوبِهِ ، و لا تَلِجَّ  عَلَيهِ إذا مَلَّ ، و لا تُعرِضَ مِن طُولِ صُحبَتِهِ ، فإنَّما هِيَ بِمَنزِلَةِ النَّخلَةِ تَنتَظِرُ مَتى يَسقُطُ عَلَيكَ مِنها شَيءٌ ؛ فإنَّ المُؤمِنَ العالِمَ لَأعظَمُ أجرا مِنَ الصّائمِ القائمِ الغازي في سَبيلِ اللّهِ ، فإذا ماتَ العالِمُ انثَلَمَت في الإسلامِ ثُلمَةٌ لا يَسُدُّها شَيءٌ إلى يَومِ القِيامَةِ.

“Alimin senin boynundaki haklarından bazıları şunlardır: Her kese toplu olarak selam verirken, ona özel selam da vermelisin. Onun önünde oturmalısın; huzurunda elinle veya gözlerini kırparak işarette bulunmamalısın. Ona aykırılık olsun diye “Ama filan kes de şöyle diyor.” şekline karşılık vermemelisin. Onun yanında kimsenin gıybetini etmemelisin; onun yanında başkasıyla fısıldaşmamalısın; elbisesinden tutmamalısın; yorulduğunda ısrarcı olmamalısın; sohbeti uzadığında ondan yüz çevirmemelisin; alim (üstünde hurma bulunan) bir hurma ağacı gibidir, bekleyeceksin ki sana da bir şey düşsün. Alim bir mümin, Allah yolunda cihad eden oruçlu bir savaşçıdan daha büyük mükâfata sahiptir. Alim vefat ettiğinde İslam’da öyle bir gedik açılır ki kıyamet gününe kadar kapanmaz.”[30]

* Öğrencinin Hakları…

31- İmam Zeynülabidin (a.s):

أمّا حَقُّ رَعِيَّتِكَ بِالعِلمِ : فأن تَعلَمَ أنَّ اللّهَ عَزَّ و جلَّ إنَّما جَعَلَكَ قَيِّما لَهُم فيما آتاكَ مِنَ العِلمِ ، و فَتَحَ لَكَ مِن خَزائنِهِ ، فإذا أحسَنتَ في تَعليمِ النّاسِ و لَم تَخرُقْ بِهِم و لَم تَضجَرْ عَلَيهِم زادَكَ اللّهُ مِن فَضلِهِ ، و إن أنتَ مَنَعتَ النّاسَ عِلمَكَ أو خَرَقتَ بِهِم عِندَ طَلَبِهِمِ العِلمَ كانَ حَقّا عَلَى اللّهِ عَزَّ و جلَّ أن يَسلُبَكَ العِلمَ و بَهاءَهُ ، و يُسقِطَ مِنَ القُلوبِ مَحَلَّكَ.

“İlmin için sana tabi olan kimsenin (öğrencinin) senin üzerindeki hakkı şudur: Bilmelisin ki, sen Allah'tan sana verilen ilim ve açtığı ilim hazineleri hakkında onlar üzerinde kayyum-veli gibisin. Bu yüzden insanlara ilim öğretirken iyi davranır ve onlarla arandaki saygı perdesini yırtmaz ve  onları azarlamaz-sıkmaz isen, Allah sana olan lütfunu artırır; ama eğer ilmini insanlardan esirgersen veya ilim talep ettiklerinde onlarla arandaki saygı perdesini yırtar isen, ilmini ve ilmin parlaklığını senin elinden alması ve kalplerdeki yerini düşürmesi Allah Azze Celle’nin üzerine bir hak olur.”[31]

* Ümmetin alimleri iki türlüdür…

32- Hz. Resulullah (s.a.a):

عُلَماءُ هذهِ الاُمَّةِ رَجُلانِ: رَجُلٌ آتاهُ اللّهُ عِلما فطَلَبَ بِه وَجهَ اللّهِ و الدّارَ الآخِرَةَ ، و بَذَلَهُ لِلنّاسِ و لَم يَأخُذ عَلَيهِ طَمَعا، و لَم يَشتَرِ بِه ثَمَنا قَليلاً ، فذلِكَ يَستَغفِرُ لَهُ مَن فِي البُحورِ ، و دَوابُّ البَرِّ و البَحرِ، و الطَّيرُ في جَوِّ السَّماءِ ، و يَقدُمُ عَلَى اللّهِ سَيِّدا شَريفاً.

 و رَجُلٌ آتاهُ اللّهُ عِلما فبَخِلَ بِهِ عَلى عِبادِ اللّهِ ، و أخَذَ عَلَيهِ طَمَعا، وَ اشتَرى بِه ثَمَنا قَليلاً ، فذلكَ يُلجَمُ يَومَ القِيامَةِ بِلِجامٍ مِن نارٍ.

“Bu ümmetin alimleri iki türlüdür: Birisi var ki Allah’ın kendisine verdiği ilmiyle Allah rızasını ve ahiret yurdunu kazanmaya çalışır; ilmini insanlara bağışlar ve buna karşılık tamah üzere onlardan bir şey almaz ve ilmini az bir pahaya satmaz. İşte böyle bir alime denizdekiler, karada ve denizde bulunan canlılar ve gökteki kuşlar (Allah’tan) bağışlanma dilerler. Böyle bir alim efendi ve şerif birisi olarak Allah’ın huzuruna çıkar.

Birisi de var ki Allah’ın kendisine verdiği ilmi Allah’ın kullarından esirger; (öğretmek istediğinde ise) buna tamah üzere karşılık alır ve onu az bir pahaya satar. İşte böyle birisine kıyamet günü ateşten bir gem vurulur!”[32]

* İlmiyle geçinen alim kime denir?...

33- İmam Cafer Sâdık (a.s):

سَمِعتُ أبا عبد اللّه عليه السلام يقولُ: مَنِ استَأكَلَ بِعِلمِهِ افتَقَرَ ، فقُلتُ لَهُ : جُعِلتُ فِداكَ ! إنَّ في شيعَتِكَ و مَواليكَ قَوما يَتَحَمَّلونَ عُلومَكُم ، و يَبُثّونَها في شيعَتِكُم ، فلا يُعدَمونَ عَلى ذلكَ مِنهُمُ البِرَّ و الصِّلَةَ و الإكرامَ ، فقالَ عليه السلام : لَيسَ اُولئكَ بِمُستَأكِلينَ ، إنَّما المُستَأكِلُ بِعِلمِه الّذي يُفتي بِغَيرِ عِلمٍ و لا هُدىً مِنَ اللّهِ عَزَّ و جلَّ ؛ لِيُبطِلَ بِهِ الحُقوقَ طَمَعا في حُطامِ الدّنيا.

Ravi der ki: İmam Cafer Sâdık’tan (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: “Kim ilmiyle geçinirse, fakirleşir.” Ben ‘Canım sana feda olsun, Şialarınız ve dostlarınız arasında ilimlerinizi yüklenip de Şialarınız arasında onları yayanlar var. Ama bunu yaparken de Şialarınızın iyilik, bağış, hediye ve ikramlarına mazhar oluyorlar. Acaba bunlar da söylediklerinizden sayılır mı?’ diye sorduğum İmam şöyle buyurdu: “Hayır onlar ilmiyle geçinenlerden değildir; ilmiyle geçinen, (doğru düzgün) ilahi bir bilgiye ve hidayete sahip olmadan fetva verip dünya malı tamahıyla hakları iptal eden kimsedir!”[33]

g) İlim Elde Etmenin Yolu

* Soru Sormanın Önemi…

34- Hz. Resulullah (s.a.a):

العِلمُ خَزائِنُ ومِفتاحُهَا السُّؤالُ، فَاسأَلوا رَحِمَكُمُ اللّهُ، فَإِنَّهُ تُؤجَرُ أربَعَةٌ: السّائِلُ، وَالمُتَكَلِّمُ، وَالمُستَمِعُ، وَالمُحِبُّ لَهُم.

“İlim hazinelerdir, anahtarı ise soru sormaktır. Sorun -Allah size merhamet eylesin-; zira soru sormada dört kişi mükâfatlandırılacaktır: Soran, (cevap vermek için) konuşan, onları dinleyen ve (bu işlerinden dolayı) onları seven.”[34]

* Yazıklar olsun böylesine…

35- Hz. Resulullah (s.a.a):

أف لرجل لا يفرغ نفسه في كل جمعة لأمر دينه فيتعاهده ويسأل عن دين.

“Her Cuma (haftada bir gün) dini işleriyle ilgilenmek ve dinini sorup öğrenmek için ayırmayan kişiye yazıklar olsun!”[35]

* Allah dört şeyi dört şeyde saklamıştır…

36- Hz. Resulullah (s.a.a):

ان الله تعالی وَضَعَ اَربَعاً فی اَربَعٍ بَرَکَهُ العِلمِ فی تَعظیم الاستاد ، و بَقاءُ الا یمانِ فی تعظیم الله ، و لَذَّهُ العَیش فی بِرِّالوالِدَینِ ، وَ النَّجاهُ مِنَ النارِ فی ترک ایذاءِ الخَلق.

“Hiç kuşkusuz Allah-u Teâla dört şeyi dört şeyde yerleştirmiştir: İlmin bereketini (ilim öğrendiğin) üstada saygı göstermede, imanın beka ve devamını Allah’a saygı göstermede, hayatın lezzetini anne-babaya iyilik etmede ve ateşten kurtuluşu yaratılanlara eziyet etmemede.”[36]

h) İlmin Afetleri

* İlim Sarhoşluğu…

37- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

يَنبَغى لِلعاقِلِ اَن يَحتَرِسَ مِن سُكرِ المالِ وَ سُكرِ القُدرَةِ، وَ سُكرِ العِلمِ، وَ سُكرِ المَدحِ وَ سُكرِ الشَّبابِ، فَاِنَّ لِكُلِّ ذالِكَ رياحا خَبيثَةً تَسلُبُ العَقلَ وَ تَستَخِفُّ الوَقارَ.

“Akıllı insana yakışan, mal sarhoşluğundan, güç sarhoşluğundan, ilim sarhoşluğundan, övülme sarhoşluğundan ve gençlik sarhoşluğundan kaçınmaktır. Hiç şüphesiz bunların her birinin habis-iğrenç havaları vardırdı ki aklı (insanın başından) alır ve (insanın) vakarını düşürür!”[37]

* Alimlerin Afeti…

38- Hz. Emirü’l-Müminin Ali (a.s):

آفهً العلماء حب الرئاسهً.

“Âlimlerin afeti, riyaset sevgisidir.”[38]

* İlmin noksanlığına yol açan önemli sebep…

39- İmam Hasan Mücteba (a.s):

لا ينقصُ أحَدٌ مِن حَقِّنا إلاّ نَقَصَهُ اللّهُ مِن عِلمِهِ.

“Kim biz Ehlibeyt’in hakkını eksiltirse (hak ettiğimiz makamlara hakkıyla ikrar etmezse), Allah da onun ilmini eksiltir!”[39]

* Dudaklarını Ateşten Makaslarla Doğrayan Cehennemlikler…

40- Hz. Resulullah (s.a.a):

أتَيتُ لَيلَةَ اُسرِيَ بي عَلى قَومٍ تُقرَضُ شِفاهُهُم بِمَقاريضَ مِن نارٍ كُلَّما قُرِضَت وَفَت، فقُلتُ : يا جِبريلُ، مَن هؤلاءِ ؟ قالَ: خُطَباءُ اُمَّتِكَ الّذينَ يَقولونَ ما لا يَفعَلونَ، و يَقرَؤونَ  كِتابَ اللّهِ و لا يَعمَلونَ بِهِ.

“Miraca götürüldüğüm gece bir topluluğa uğradım ki ateşten makaslarla dudaklarını kesiyorlardı ve kestikleri tekrar yenileniyordu. Cebrail’e ‘Onlar kimdir?’ diye sorduğumda ‘Bunlar senin ümmetinden söylediklerini yapmayan ve Allah’ın kitabını okuyup da amel etmeyen hatiplerdir!’ cevabını verdi.”[40]

[1]- Kenzü’l-Fevâid, c.2, s.107.

[2]- El-Emâli -Şeyh Tûsi-, s.618.

[3]- Sünen-i İbn-i Mâce, c.1, s.79, Hadis: 219.

[4]- Münyetü’l-Murid, s.137.

[5]- Bihârü’l-Envâr, c.75, s.173.

[6]- Ravzatü’l-Vaizin, s.116.

[7]- El-Emâli -Şeyh Sadûk-, s.37.

[8]- Bihârü’l-Envâr, c.2, s.17.

[9]- Kenzü’l-Ummâl, Hadis: 28677.

[10]- Ed-Dürrü’l-Mensûr, c.3, s.423.

[11]- İrşâdü’l-Kulûb, s.164.

[12]- El-Kâfi, c.1, s.81.

[13]- Bihârü’l-Envâr, c.1, s.204.

[14]- Bihârü’l-Envâr, c.2, s.6.

[15]- El-Kâfi, c.1, s.35.

[16]- Bihârü’l-Envâr, c.1, s.225.

[17]- Bihârü’l-Envâr, c.17, s.168.

[18]- Keşfü’l-Ğumme, c.3, s.45.

[19]- El-Mehâsin, c.1, s.358.

[20]-  A’lâmü’d-Din, s.305.

[21]- Bihârü’l-Envâr, c.2, s.92.

[22]-  Tenbihü’l-Havâtir, c.2, s.215.

[23]- El-Meheccetü’l-Beyzâ, c.1, s.69.

[24]- Meâni’l-Ahbâr -Şeyh Sadûk-, s.180.

[25]- El-İkdü’l-Ferîd, c.3, s.130.

[26]- Bihârü’l-Envâr, c.2, s.56.

[27]-Tuhefü’l-Ukûl –Orijinal Metin-, s.169, Nehcü’l-Belağa, Kısa Hikmetler:147.

[28]- Tenbihü’l-Havâtir, c.1, s.84.

[29]- El-Firdevs, c.1, s.79.

[30]- Kenzü’l-Ummâl, Hadis: 29363-29520.

[31]- Evâli’l-Liâlî, c.4, s.74.

[32]- Ravzatü’l-Vâizin, s.15.

[33]- Meâni’l-Ahbâr, s.181.

[34]- Tuhefü’l-Ukûl, s.41.

[35]- El-Kafi, c.1, s.32.

[36]- İsnâ Aşeriyye, s.157.

[37]- Ğurerü’l-Hikem, Hadis: 10948.

[38]- Ğurerü’l-Hikem, Hadis: 3930.

[39]- Bihârü’l-Envâr, c.78, s.114.

[40]- Vesâilü’ş-Şia, c.11, s.420, Kenzü’l-Ummâl, Hadis: 31856.