.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Yüce Allah her insana doğuştan birtakım özellikler ve yeteneklervermiştir. Bu özellikler var olan diğer her şey gibi, bir kader üzerine yaratılmıştır. Herkesin güzelliği, zekâsı, yetenekleri ve diğer tüm özellikleri Allah'ın dilediği kadardır. Bu açık gerçeğe rağmen bazı insanlar özelliklerini sahiplenirler. Büyük bir cehaletle;

"...Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar..."[1]

Ayet-i kerimesinde haber verildiği gibi, bu özellikleri nedeniyle şımarır, kibirlenirler.

Örneğin, kimi zaman unuttuğu için kurduğu cümlenin bile sonunu getiremeyen ve Allah dilemese asla da hatırlayamayacak olmalarına rağmen, sahip oldukları bilgi birikimini kendilerinden sanırlar. Ya da bunun aksine diğer insanlara nazaran daha kusurlu görünen bir yönlerini kompleks haline getirirler. Bu şekilde Allah'ın her şeyin yaratıcısı ve hâkimi olduğunu unutarak, kendilerini müstakil birer varlıkmış gibi değerlendirirler. Onların bu çarpık mantıklarının temelinde ise enaniyet ve bencillik yatmaktadır.

Oysa Allah tüm varlıklar gibi kendilerini de yoktan var etmiştir, onlar da tüm varlıklar gibi büyük bir acizlik içindedirler. Onların da tüm âlemlerin de sahibi Allah'tır. Kendisi farkında olsun ya da olmasın Allah'a boyun eğmiştir ve O'nun dilemesi dışında tek bir adım atması, tek bir kelime dahi sarf etmesi mümkün değildir. Aklından geçen her düşünceyi, gizlediği veya açığa vurduğu her konuyu, duyduğu her acıyı, yaşadığı her sıkıntıyı, kalbine gelen her vesveseyi, ettiği her duayı, hissettiği her sevinci, mutluluğu, huzuru yaratan Allah'tır ve bunları tüm detayları ile bilir.

Hud Suresi'nin 56. ayetinde bildirildiği gibi Allah'ın, “...alnından yakalayıp-denetlemediği hiç bir canlı yoktur...” Söz konusu kişilerin bu gerçekleri bildikleri halde görmezlikten gelmelerinin sebebini Allah bir ayetinde şöyle bildirir:

“Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkâr ettiler. Artık sen, bozguncuların nasıl bir sona uğratıldıklarına bir bak.”[2]

Müslümanlar bu kişileri sürekli olarak gerçeklere davet etmelerine rağmen, onlar Allah'ın "Ona ayetlerimiz okunduğunda, sanki işitmiyormuş ve kulaklarında bir ağırlık varmış gibi, büyüklük taslayarak (müstekbirce) sırtını çevirir..."[3] ayetinde haber verildiği gibi haktan yüz çevirirler. Kendi kendilerini gözlerinde öylesine büyütürler ki Allah'ın, "...Bizden biri olan bir beşere mi uyacağız? Bu durumda gerçekten biz bir sapıklık (delalet) ve çılgınlık içinde kalmış oluruz."[4] ayetinde bildirdiği hem bir kibirlenme hem de samimi iman edenlere karşı kıskançlık içindedirler.

İman edenleri pasifize etmeyi amaçlayan kişiler kibirli ve kıskanç tavırları ile dikkat çeken insanlardır. Bu insanlar, Müslümanlara karşı kalplerinde öfke gizleyen ve onlara gelecek her türlü hayra engel olmayı hedefleyen kimselerdir.

Müslümanların sahip oldukları güzellik ve nimetlerde bir artış olması bu insanlara ciddi bir sıkıntı verir. Müslümanlara karşı duydukları kıskançlık öyle bir aşamaya varır ki, müminlerin yaşadıkları yerlerin güzelleşmesi, sahip oldukları imkânların artması onlarda büyük rahatsızlık oluşturur. Hatta bu nimet artışı onları o kadar rahatsız eder ki bu sebeple aralarında fiziksel sıkıntılar çekenler dahi olur.

Allah, bu kişilerin müminlerin iyiliğine olan gelişmelerden duydukları rahatsızlığı, "Sana iyilik dokunursa, bu onları fenalaştırır, bir musibet isabet edince ise: "Biz önceden tedbirimizi almıştık" derler ve sevinç içinde dönüp giderler."[5] ayetiyle müminlere haber vermiştir.

Küçük büyük, maddi manevi tüm güzelliklerin ve nimetlerin artması Müslümanlara şükür ve sevinç vesilesi olurken, bu insanların kıskançlıklarının daha da artmasına neden olur. Allah'ın "...Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder..."[6] ayetinde bildirdiği gibi Müslümanların hayrını ve iyiliğini istemezler. Hatta istememekten de öte, "Size bir iyilik dokununca tasalanırlar, size bir kötülük isabet ettiğindeyse buna sevinirler. Eğer siz sabreder ve sakınırsanız, onların 'hileli düzenleri' size hiçbir zarar veremez..."[7]

Bu ayet-i kerimede bildirildiği gibi, Müslümanların arasında yaşamalarına rağmen onlara kötülük isabet edecek olması ihtimalinden sevinç duyarlar. Bu ruh halleri onların gerçek niyetlerini gösteren açık bir delildir.

[1] Furkan/21

[2] Neml/14

[3] Lokman/7

[4] Kamer/24

[5]Tevbe/50

[6] Bakara/105

[7]Al-i İmran/120

Editör: Hasan Bedel