.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Hadis kitaplarında “Her gün Âşura’dır, her yer Kerbela” sözünün masumlara ait olduğuna dair bir delile rastlamadık. Ancak bu söz Kerbela olayı hedef ve maksadını ifade etmek yönünden güzel bir anlamı ifade eden anlamlı mesajlar içeren bir sözdür. Zira İmam Mehdi (a.s) zuhur edip zalimlerin kökünü kazıyıncaya kadar zalimin mazluma yapacağı zulüm bitmeyecektir. Âşura günü gibi bir günün olması mümkün olmamakla beraber Âşura kültürü devam etmektedir ve Kerbela’da, İslâm uğruna direnişin ve zulümle, adaletsizlikle mücadele etmenin sembolü olmuştur. Masum İmamlar (a.s) bize, zalimlerin zulmüyle mücadele etmenin gerekliliğini öğretmiş, kendileri de buna amel etmişlerdir. Âşura, belli bir zaman ve mekân içinde sınırlanmış bir olay değildir.
Hadis kitaplarında “Her gün Âşura’dır, her yer Kerbela” sözünün Masumlara (a.s) [1]ait olduğuna dair bir delile rastlamadık.[2]
Ancak bu söz Kerbela olayı hedef ve maksadını ifade etmek yönünden güzel bir anlamı ifade eden anlamlı mesajlar içeren bir sözdür. Zira İmam Mehdi (a.s) zuhur edip zalimlerin kökünü kazıyıncaya kadar zalimin mazluma yapacağı zulüm bitmeyecektir. Âşura günü gibi bir günün olması mümkün olmamakla beraber Âşura kültürü devam etmektedir ve Kerbela da, İslâm uğruna direnişin ve zulümle, adaletsizlikle mücadele etmenin sembolü olmuştur. Masum İmamlar (a.s) bize, zalimlerin zulmüyle mücadele etmenin gerekliliğini öğretmiş, kendileri de bu yolu takip etmişlerdir. Âşura, belli bir zaman ve mekân içinde sınırlanmış bir olay değildir.
“Her gün Âşura’dır, her yer Kerbela” sözü, hakla batıl arasındaki savaşın her yer ve zamanda süreceğini göstermektedir.
Âşura ve Kerbela bu zincirin parlak halkalarından biridir. Hakla batıl daima birbirlerine karşı mücadele ve savaş halindedirler. Hakkın savunuculuğunu üstlenen özgür insanlar sürekli batıla karşı savaş vermişlerdir. Hak ve batıl mücadelesini umursamamak dinsizliktir.
İmam Hüseyin’in (a.s) gerçek takipçilerinden ve İslâm Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük mücahid İmam Humeynî (r.a) de yukarıdaki sözü büyük bir söz diye nitelendirmektedir. O, Âşura’nın manasının korunmasına ve Kerbela’nın rolünün yerine getirilmesine önem vererek şöyle demiştir: “Bu söz (Her gün Âşura’dır, her yer Kerbela) büyük bir sözdür… Halkımız her gün bu manayı algılamalıdır; bugün Âşura günüdür ve biz zulmün karşısında durmalıyız. Burası Kerbela’dır ve Kerbela’nın rolünü yerine getirmeliyiz. O, belli bir yere ait değildir, belli kişilerle sınırlı değildir. Kerbela olayı yetmiş iki kişilik bir gurupla ve Kerbela toprağıyla sınırlı değildir. Her yer bu rolü üstlenmelidir.”[3]
İmam Humeynî (r.a), Seyyid-i Şüheda’nın (a.s) kıyam ve şehadetinin Müslümanların toplumsal hareketlerinin dayanağı olması gerektiğine inanıyor ve kendisi de Hüseynî kıyamı İslâm İnkılâbı hareketinin temeli biliyordu:
“Seyyid-i Şüheda’nın işi, onun sahip olduğu ideal, gittiği yol, şehadetinden sonra İslâm’a zafer kazandırdı. Bu eğitici olayda hem görev vardır, hem de müjde: Görev, mustazafların az sayıda da olsa büyük bir şeytani güce sahip olan müstekbirlerin aleyhine şehidlerin efendisi gibi kıyam etmeleridir. Müjde ise şehidlerimizin Kerbela şehidlerinden sayılmalarıdır.”
Yine şöyle demiştir: “Âşura savaşı, zaman yönünden en kısa savaştı (yarım gün) ama etki ve uzantı yönünden ise hak ve batıl arasındaki en uzun savaştır. Kerbela’da olmak ve Şehidlerin İmamına yardım etmek (keşke sizinle beraber olsaydık ve o büyük feyze bizde ulaşsaydık) [4]arzu edildiği sürece Kerbela cephesi sıcak kalacak ve Âşura savaşı devam edecektir.”[5]
Başka bir deyişle, İmam Hüseyin (a.s), Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. Nuh, Hz. Musa ve Hz. İsa’nın (a.s) ve Hz. Muhammed’in (s.a.a) varisi ise onun (a.s) Âşuravari takipçileri de kanlı cihat ve şehadetin varisidirler ve Kerbela sancağını yere bırakmayacaklardır. Teşeyyünün bu yapısı onun siyasi boyutudur. Nitekim İmam Hüseyin (a.s) şöyle buyuruyor: “Bende sizin için bir örnek vardır.”[6]
Bu görüş, Kerbela ve Hüseynî kıyam yalnızca İmam’a (a.s) aittir, Ondan (a.s) başkası bu yoldan gidemez tezini reddetmektedir.
[1] Bazıları herhangi bir kaynak göstermeden bu sözü İmam Sâdık’tan (a.s) nakletmişlerdir. Bkz. Abbas Azizî, Peyam-ı Âşura, s. 28; Cevad Muhaddisî, Ferheng-i Âşura, s. 371.
[2] Bazıları da bu sözün Masumlar’dan (a.s) rivayet edilen bir hadis olmadığına dair karineler zikretmişlerdir. Bkz. Mecelle-i Ulum-u Hadis, no: 26.
[3] Sahife-i Nur, c. 9, s. 202.
[4] Ziyaret-i Âşura
[5] Sahife-i Nur, c. 20, s. 195.
[6] Tarih-i Taberî, c. 4, s. 304.