.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Namazın, En Hayırlı Amel Olmasının Sırrı

Namaz konusu ve amellerin en hayırlısı olmasından söz etmişken konuyu biraz daha derin açmakta fayda görüyorum. Neden bunca amel içinde namaz, amellerin en hayırlısı ve Allah’a yakınlık kazanmak için en iyi araçtır? Namazı diğer birtakım ibadetlerle karşılaştırdığımızda namazın bu ibadetlerden çok daha kolay olduğunu görüyoruz. Peki, nasıl oluyor da namaz bu amellerden daha önemli oluyor? Örneğin namazı cihat ile karşılaştırın. Cihat ibadeti aynı zamanda açlık, susuzluk, yorgunluk, yaralanmak ve öldürülmek gibi birçok sıkıntıyla birliktedir. Buna karşın namaz ibadeti sadece birkaç kelimeyi dile getirip de nihayetinde birkaç defa eğilip kalktığımız bir ibadettir. Ancak buna rağmen namaz ibadeti amellerin en hayırlısı ve bir kulu Allah’a ulaştırabilen en güzel araç sayılmıştır.

Belki bunun hakikatini olduğu gibi algılamayabiliriz; ancak kendi anlama kapasitemizce birtakım hakikatlere açıklık getirebiliriz. Her şeyden önce şunu bilmeliyiz; İbadetin hakikati, insanın, her şeyini hakiki mabuduna teslim etmesidir. Daha önce açıklandığı üzere birçoğumuzun kemâli önündeki en büyük engel, kendimiz için bir nevi rububiyet ve bağımsızlık düşüncesine sahip olmaktır. Bunu açık bir şekilde dile getirmiyor olabiliriz; ancak bu düşünceyi gizli bir şekilde içimizde taşıyoruz ve belirtilerini davranışlarımızda görebiliriz. Kendimizi bir şey zannediyoruz, güçlü olduğumuzu, zeki olduğumuzu ve birtakım yeteneklere sahip olduğumuzu düşünüyoruz. Elimizin altındaki malları kendimize ait görüyoruz ve özellikle toplum içinde belirli bir konuma sahip isek artık enaniyet ve bağımsızlık hissi her yerimizi kaplıyor. Kendimiz için Allah’ın iradesi karşısında müstakil bir irade düşünüyoruz ve çoğu zaman kendi isteklerimizi Allah’ın isteklerine tercih ediyoruz.

Kur’an-ı Kerim şöyle buyuruyor:

“Hevâ ve hevesini tanrı edinen kimseyi gördün mü?”[1]

Evet, maalesef birçoğumuz Allah’a kulluk etmek yerine kendimize kulluk ediyoruz ve Allah’a karşı teslimiyet içinde olmak yerine nefsanî isteklerimizin karşısında teslimiyet halindeyiz. Heva ve heves kulu olmanın bir aşaması çok sınırlı az sayıda insanlar dışında hepimizde vardır. Kur’an-ı Kerim insanların birçoğunda şirkin belirli bir aşamasının var olduğunu ve insanların çoğunlukla Allah kulu olmalarının yanı sıra Allah’a şirk koştuklarını şu şekilde ifade ediyor:

 وَما يُؤْمِنُ أَكْثَرُهُمْ بِاللّٰهِ إِلاّ وَهُمْ مُشْرِكُونَ 

“Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah’a iman ederler.”[2]

Bu mukaddime sonrasında söylemek istediğimiz asıl şey, namazın temel felsefe ve hikmetinin bizi kendimize kul olmaktan kurtarıp Allah’a yöneltmek olduğudur.

 وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّماواتِ وَالأَْرْضَ حَنِيفاً وَما أَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ 

“Ben hanîf olarak, yüzümü gökleri ve yeri yoktan yaratan Allah’a çevirdim ve ben müşriklerden değilim.”[3]

Evet, namaz, insanın, yüce Allah karşısında huşu ile durup bütün benliğini ayağının altına alarak yüzünü yere sürüp de kulluk alıştırması yapması için bir araçtır. Namaz, kulluk antrenmanı için benzersiz bir alandır ve insanın tüm varlığını, hayatını ve ölümünü Allah’a adaması için en uygun sahalardan birisidir.

 قُلْ إِنَّ صَلاتِي وَنُسُكِي وَمَحْيايَ وَمَماتِي للّٰهِِ رَبِّ الْعالَمِينَ 

“(Ey Muhammed!) De ki: “Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.”[4]

Namaz, teslimiyet alıştırmasıdır. Namaz, kulluğun hakikati yani teslimiyeti insanda çoğaltmak içindir. Namaz, insandaki teslimiyeti çoğaltıp dil aşamasından vücudun bütün uzuvlarına yaymak için ve kula bütün varlığıyla “أَسْلَمْتُ وَجْهِيَ للّٰهِِ/ Ben kendimi Allah’a teslim ettim”[5]dedirtmek içindir.

İnsan namaza durduğu vakitte aslında tüm varlığını ve sahip olduğu her şeyi yüce Allah’a atfediyor ve bütün bu varlıkların kendisine değil de yüce Allah’a ait olduğunu, onun dilediği şekilde kullanılması gerektiğini namaz ile dile getiriyor. Namaz, insandaki bu ruh halini gittikçe güçlendiriyor. Namaz, insanın vücudunu ve ruhunu Allah’a yönlendirebilmesi içindir. Bu nedenle namaz esnasında kıbleye doğru durmak zorunludur.

 وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّماواتِ وَالأَْرْضَ حَنِيفاً 

“Ben, hakka yönelen birisi olarak yüzümü, gökleri ve yeri yaratana döndürdüm.”[6]

Her tarafı kulluk kokan birçok duruş şekli, namaz için düşünülmüştür. Kulun saygılı bir şekilde Mevla’sının karşısında durması, onun önünde eğilmesi, toprağa kapanıp secde etmesi, ihtiyacını gidermesi için el açıp dua etmesi (kunut) ve tekbir getirerek her şeyi bir kenara itmesi. Namaz esnasında kulun dile getirdiği sözcükler de yine kulluk ruhunu insanda pekiştiren sözcüklerdir. Kulun, ihtiyaçlarını ve eksikliklerini dile getirip rabbinden bunların giderilmesini dilemesi, Allah’a vermiş olduğu nimetlerden ötürü teşekkür edip onu hamd etmesi. İşte bu nedenle namazın görünen bölümü, yani vücudumuzla yerine getirdiğimiz namaz fiilleri ve zikirleri, tam bir kulluk ifadesi taşıyacak şekilde tasarlanmıştır. Ancak “namazın ruhu nasıl tam bir kulluk içerebilir” konusu kendi yerinde açıklanması gereken farklı bir konudur.

Dolayısıyla namaza bunca önem verilmesinin sebebi ve hikmeti namazın, insanı, yaratılış hedefine götürebilecek en mükemmel araçların başında gelmesidir. Yani namaz, benlik ve enaniyet ruhunu insanda öldürüp ona kulluk ruhu kazandırabilen harika bir araçtır. Namaz, Allah’ın hakiki malikiyetini insanın ruhuna işleyecek en etkili araçtır. İnsan, namaz ile kul olduğunu ruhuna yazdırıyor. Diğer ibadetlerin hiçbirisi namazın sahip olduğu bunca büyük kapasiteye sahip değildir. Örneğin oruç, bir ibadettir; ancak sadece insanın yapabileceği birkaç işi yapmamasıyla sınırlıdır ve yüzün toprağa sürülmesi, zikir söyleyip Allah’a yalvarılması ve benzeri namazda var olan parçalar oruçta yoktur. Aynı şekilde diğer ibadetler de benzer durumdadır. Bütün ibadetler içinde namaz ibadeti kapsayıcı bir ibadettir ve insanın tüm fizikî ve ruhî yönlerini kulluk yönünde kullanmasına olanak sağlıyor. Bu nedenle tüm ibadetler içinde sadece namaz ibadeti ‘en hayırlı amel’ unvanını alabilmiştir.

Ruhsuz Namazlar

Namazın insanın yücelmesi ve kemali yönündeki üstün etkisini göz önünde bulundurarak namazla ilgili diğer bir konuya açıklık getirmeyi uygun gördüm. Açıklanması gereken soru şudur: Namaz insanın kemali yönünde bunca etkiliyse neden bunca namaz kılmamıza rağmen bu etkiyi kendimizde hissetmiyoruz? Namazla ilgili bir hadis şöyledir:

اَلصَّلاةُ مِعْراجُ الْمُؤْمِنِ

“Namaz müminin miracıdır.”[7]

Namaz gerçekten müminin miracı ise neden yıllarca namaz kılmamıza rağmen bir defa bile miraca gittiğimizi hissetmiş değiliz?

Kur’an-ı Kerim namazla ilgili şöyle buyuruyor:

 إِنَّ الصَّلاةَ تَنْهى عَنِ الْفَحْشاءِ وَالْمُنْكَرِ 

“Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar.”[8]

Peki, neden bunca yıl namaz kılmamıza rağmen türlü günahlara bulaşabiliyoruz? Namaz için hadislerde onlarca benzer etki söylenmiştir; ancak yıllar boyu namaz kılmamıza rağmen bu etkileri kendimizde görmüyoruz. Acaba bunun sebebi ne olabilir? Cevap şu ki biz gerçek namazdan uzağız. Bizim namaz kılmak adına yaptığımız iş namazın görüntüsünü yerine getirmektir. Gerçekte biz sadece, namaz kılıyormuş gibi yapıyoruz. Namaz esnasında Allah dışında her şeyi düşünen ve ancak selam verdikten sonra namaz kıldığını fark eden birisi için ‘namaz kılıyor’ diyebilir miyiz? Birçoğumuz diğer zamanlarda düşünemediğimiz konuları namazda düşünüyoruz. Örneğin akşam namazından sonra bir konuyu birilerine anlatacak olursak namaz boyunca bu konuyu nasıl daha iyi anlatabileceğimiz üzerine düşünüyoruz. Ticaretle ilgilenen birçok kişi namaz esnasında hesap kitap yapıp alacak vereceğini hesaplıyor ve çek senetleriyle ilgili planlar yapıyor. Acaba gerçekten bu namazlara namaz diyebilir miyiz?

Bizim kıldığımız namazlar insanı, kemaline ulaştırmadığı gibi bu namazlar aslında tövbe ve istiğfar gerektiriyor. Evet, gerçek şu ki bulaştığımız günahlar bir yana ibadetlerimiz ve namazlarımızdan da tövbe ve istiğfar etmeliyiz.[9]

Birisi kalkıp da sizi övmek için anlamını bile bilmediği kelimeler kullanırsa siz bunu övgü olarak mı saygısızlık olarak mı kabul edersiniz? Birisi sizin için sevgi ve saygı içerikli sözcükler kullanırsa ve siz bu kişinin, bu sözleri söylerken tamamen farklı şeyler düşündüğünü ve ne söylediğinin farkında bile olmadığını bilirseniz, bu durumda bu kişiye nasıl bir tepki gösterirsiniz? Birisi sizinle konuşurken yüzünü diğer tarafa çevirip sağa sola bakarak sizinle konuşursa siz bunu kendinize yapılan bir saygısızlık olarak görmez misiniz? Acaba bizim ibadetlerimiz ibadet midir, saygısızlık mıdır? Bir hadis-i şerifte Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir:

لا تَلْتَفِتُوا في صَلاتِكُمْ فَاِنَّهُ لا صَلاةَ لِمُلْتَفِت وَقالَ (صلى اللّٰه عليه وآله) اَما يَخافُ الَّذى يُحَوِّلُ وَجْهَهُ فِى الصَّلاةِ اَنْ يُحَوِّلَ اللّٰهُ وَجْهَهُ وَجْهَ حِمار

“Bu şekilde namaz kılan birisi Allah’ın onu bir anda eşeğe dönüştürmesinden korkmuyor mu?”[10]

Namaz kılan bir insan diliyle ‘Allahu Ekber’ deyip de Allah’ın her şeyden üstün olduğunu dile getirirken aynı zamanda aklında ve kalbinde başka şeylere gönül bağlıyorsa acaba bu, gönül bağladığı şeylerin Allah’tan daha üstün olduğuna inandığı anlamına gelmiyor mu? İşte bu durum acaba haşa, Allah’la alay etmek değil mi? Acaba söylediklerinin hiçbirine inanmadığını bildiğimiz birisi sözleriyle bizi övmeye çalışırsa bunu hakaretten başka bir şeye yorar mıyız? Acaba kalbiyle inanmadığı halde diliyle “Allahu Ekber” deyip de Allah’ın her şeyden yüce olduğunu söyleyen birisi o anda bir eşeğe dönüşmeği hak etmiyor mu? Sıradan bir insanla konuştuğumuz zaman bile saygısızlık olmasın diye yüzümüzü o kişiye dönüp konuşuyoruz. Acaba yüce Allah, sıradan bir insan kadar bile değerli değil mi ki onunla konuşurken kalbimizi ondan başka her şeye çeviriyoruz? Gerçekten de şu ana kadar kılmış olduğumuz namazlar sayısınca yüce Allah’a yalvarıp bizi bu namazlardan ötürü, evet günahlar bir yana, bu namazlardan ötürü bizi affetmesini dilemeliyiz. Başından sonuna kadar ibadetten çok hakaret ve saygısızlığa benzeyen bu sözde ibadetlerimiz için istiğfar etmeliyiz. Yüce Allah Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

 يا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لا تَقْرَبُوا الصَّلاةَ وَأَنْتُمْ سُكارى حَتّى تَعْلَمُوا ما تَقُولُونَ 

“Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye dek namaza yaklaşmayın.”[11]

Sarhoş birisinin sözleri ne kadar değerli olabilir? Düşünce gücünü kaybetmiş olan sarhoş birisi ne dediğinin farkında değil. Bu insan her şey söyleyebilir. Dolayısıyla sarhoş birisi birisiyle ilgili övgüyle bahsederse onun bu sözlerine kimse değer vermez. Aynı şekilde farklı şeyler söylerse yine dedikleri dikkate alınmaz. Bu ayet-i kerimede yüce Allah insanlara, sarhoş iken, yani sözlerinin hiçbir değer taşımadığı zamanda namazdan uzak durmalarını ve onunla konuşmaya teşebbüs etmemelerini emretmiştir. Ayet-i kerimede sarhoşluk hali söylenmiştir ve ilk akla gelen durum, içki içerek bu duruma düşenlerdir. Ancak ayetin devamındaki ifade ne dediğinin farkında olmayarak namaza durup da rabbiyle konuşan tüm insanları içine alıyor. Ayetin devamındaki bölümde “ne söylediğinizi bilinceye dek” ifadesi yer alıyor. Yani sarhoş bir insan ne dediğinin farkında olmadığı için namaza durmamalıdır. Bu nedenle gaflet halinde olup da aklı fikri diğer yerlerde olan insanların tümü bu gruba dâhildir. Zira bu insanlar da ne dediğinin farkında değildirler.

Dolayısıyla kılmış olduğumuz namazların etkisini ruhumuzda hissetmiyor olmamızın sebebi ve bu namazların bizi kemale doğru ilerletmemesinin sebebi namazlarımızın gerçekte namaz olmamasıdır. Bu namazların en azından boynumuzdaki namaz yükümlüğünü kaldırmış olmasını umarım. Ben ve benim gibi insanların kılmış olduğu namazlar en fazla, kıyamet gününde “neden namaz kılmadın” sorusuna maruz kalmayı önleyebilir. Ancak bu namazlar hiçbir ruhî tekâmül ve yücelmeye sebep olmayacaktır. Maalesef birçoğumuz namaza gereken özeni göstermiyoruz. Çok manevî bir havaya kapıldığımız dönemlerde ise nihayetinde en fazla namazımızı daha düzgün bir kıraat ve daha hoş bir sesle kılmaya çalışıyoruz. Kıraat inceliklerini ve harfleri doğru eda etmeyi namazda uymamız gereken en önemli görev olarak görüyoruz. Oysa bu tür incelikler tamamen namazın görünümüyle ilgilidir ve namazın ruhu başka bir şeydir. Bu tür görüntü eksenli işler daha çok namazın görünümünü ve dış kabuğunu oluşturuyor. Gerçekte insanı Allah’a yakınlaştıran ise kalbinin Allah’a bağlı olmasıdır. Bu görüntü eksenli işler aslında kalbî bağın bir göstergesi olmalıdır. Namazın hakikati kalbî bağdır ve kalbî bağın olmadığı yerde namaz, daha çok cansız bir cenazeye benziyor. Cansız bir varlıktan hareket etmesi beklenebilir mi?

Bu benzersiz cevher bizim elimizdedir; ancak maalesef biz bunun farkında değiliz ve çok kolay bir şekilde namazın yanından geçip gidiyoruz. Çoğu insan tekâmül yolunda ilerleyip de seyr u sülûk yolculuğuna çıkmak isterken o kapıdan bu kapıda gezinip birisinden bir sır, bir zikir öğrenmenin ardına düşüyor. Bu yolda ilerleyebilmek adına namazdan daha etkili bir şey olsaydı, yüce Allah bunu söylemeyecek kadar cimri miydi? Kur’an’ı insanlar için hidayet vesilesi kılan Allah, peygamberini âlemlere rahmet kılan Allah, en çok sevdiği kullarını insanlara yol göstermeleri için gönderen Allah, insanların hidayet vesilesini bir sır olarak yalnızca sınırlı sayıda insanlara söylenmek üzere söylemiş olabilir mi?

İnsanı kemale götürebilen namazdan daha etkili bir araç olsaydı kesinlikle yüce Allah bu aracı Kur’an’da daha büyük bir vurguyla dile getirirdi. Namazdan daha önemli bir iş olsaydı kesinlikle peygamberler bu iş üzerinde daha çok dururlardı. Neden Hz Ali (a.s) bunca ibadet içinden namazı seçip de her gün bin rekât namaz kılardı? Görüntü itibariyle birtakım şeyleri tekrarlamaktan başka bir şey görünmeyen namaz? Hz Ali’nin (a.s) bu yaptığı nasıl bir mesaj içerebilir? Neden Hz Ali (a.s) mutlaka bin rekât namaz kılmaya özen gösteriyordu ve hareket halinde iken, kuyudan su çekerken veya tarla sürerken bile namaz kılar Kur’an okurdu? Bildiğiniz üzere farz namazlarda geçerli olan birçok koşul, sünnet namazlarda zorunlu değildir.

Örneğin kıbleye doğru durma zorunluluğu, vücudun sükûnet içinde olması, rükû için eğilmek ve secde için yere kapanmak şartları sünnet namazlarda zorunlu değildir. Bu nedenle insan, dilediği yerde sünnet namaz kılabilir. Belki de Hz Ali’nin (a.s) her gün kıldığı bin rekât namazların büyük bir kısmı bu şekilde kılınıyordu. Ben şahsen birçok âlimi bu şekilde namaz kılarken görmüşümdür. Bu mesele özellikle şimdiki gibi ulaşım araçlarının olmadığı eski dönemlerde daha sık uygulanıyordu. Zira insanların önemli bir vakti bir yerden bir yere giderken geçiyordu. Bu dönemde yaşayan birçok büyük zat ve değerli âlim bu fırsattan yararlanıp sünnet namaz kılardı. Allah, Allame Tabatabaî’ye rahmet eylesin. Bazen ders için gittiği yere kadar ona eşlik ederken yol boyunca namaz kıldığını görürdüm. Aynı şekilde merhum Şeyh Gulam Rıza Fakih Horasanî. Bizim memleketin yani Yezd ilinin âlimlerindendi. Çoğu zaman camiye giderken veya başka bir yere giderken yol boyunca namaz kıldığına şahit olmuşumdur.

Kısaca genel olarak namazın gerçek değerini halen anlamış değiliz. İnsanı namazdan daha hızlı bir şekilde Allah’a yakınlaştıran başka bir vesile tanımıyorum. Bizim kıldığımız namazların sorunu namaz olmamaktır. Kıldığımız namazlar gerçek namaz olursa işte o zaman dünyamız için de ahiretimiz için de ne denli büyük yararlar getireceğini görebiliriz. Bu tür namazları bize de nasip etmesini yüce Allah’tan temenni ederim.

- - - - - - - - - - - -

[1]     Casiye, 23.

[2]     Yusuf, 106.

[3]     Enam, 79.

[4]     Enam, 162.

[5]     Al-i İmran, 20.

[6]     Enam, 79.

[7]     Biharu’l- Envar cilt: 82, sayfa: 248, 2’inci bab, 1’inci hadis.

[8]     Ankebut, 45.

[9]     İmam Humeyni bu konuyu başka bir açıdan ele alarak şöyle buyuruyor: Yaptığımız bütün işler nefsanî isteklerimizi doyurmak için, karnımızı ve cinselliğimizi tatmin etmek içindir. Bizler midelerimizin kuluyuz, cinselliklerimizin kölesiyiz. Ancak daha büyük hazlara varmak için birtakım hazlardan vazgeçiyoruz. Bütün düşünce ve hayalimiz şehvetimizi daha iyi tatmin etmek üzerinedir. Allah’a yakınlık kazanmak vesilesi olan namaz ibadetini yerine getiriyoruz; ancak cennet kadınlarına ulaşabilmek için. Kıldığımız namazların Allah’a yakınlık kazanmakla bir alakası yoktur. Allah’ın emrini yerine getirmekle bir alakası yoktur. Kıldığımız namazlar Allah rızasından kilometrelerce uzaktadır.

Ey şehvet ve öfkesinden başka bir şeyi anlamayan, ilahî bilgilerden uzak zavallı insan. Zikirlerle, sünnetlerle, farzlarla, haramlar ve mekruhlardan uzak durarak, güzel ahlaklar kazanıp kötü nefsanî özelliklerden kurtularak kendisine kutsiyet katan ey insan. Nefsanî isteklerine varmak için, zümrüt tahtlarda oturup hurilerle kucaklaşmak için, şahane giysiler giyip görkemli saraylarda oturmak için ve nefsinin tüm dilediklerine varmak için yapmış olduğun işleri insaf tartısına koy. Acaba sadece kendi nefsini tatmin etmek için yapmış olduğumuz bu işleri Allah’a isnat edebilir miyiz? Acaba bu yapılanlara ‘Allah’a kulluk etmek’ diyebilir miyiz? Para karşılığında çalışan işçiyle ne farkın var senin? Para karşılığında çalışan bir işçi “ben sadece patronun gönlü hoş olsun diye bütün bu işleri yaptım” derse kim buna inanır? Acaba siz “ben sadece Allah rızası için namaz kılıyorum” derken yalan söylemiş olmuyor musunuz? Acaba bu namazlar gerçekten Allah’a yakınlık kazanmak için midir yoksa cennet hurilerine yakınlık kazanmak için midir?

Açık söyleyeyim; bütün bu ibadetler Allah’ın veli kulları ve âriflerin nezdinde büyük günahlardandır. Ey zavallı insan, Allah’ın nezdinde, onun tüm mukarreb meleklerinin nezdinde Allah’ın rızasına aykırı davranıp, Allah’a yakınlık kazanma vesilesi olan ibadetleri nefsanî isteklerin uğruna ve şeytan için mi yapıyorsun? Üstelik hiç utanmadan ibadet esnasında, Allah ve meleklerinin önünde yalan söylüyorsun, iftirada bulunuyorsun, hiç utanmadan başa kakmaktan çekinmiyorsun ve ucb içinde kendini beğeniyorsun. Benim ve senin bu ibadetleri en büyüğü riya olan günah ehlinin yaptıklarıyla ne farkı var? Zira riya bir tür şirk koşmaktır ve Allah rızası için yapılmaması hasebiyle en büyük ve en çirkin günahlardandır. Oysa bizim tüm ibadetlerimiz saf şirktir ve zerre kadar ihlasa bu ibadetlerde bulunmuyor. Allah rızası niyeti, iştirak suretiyle yani diğer niyetlerle ortak olarak bile bu ibadetlerde bulunmuyor. Bu ibadetler sadece ve sadece nefsanî istekler için, mide için ve şehvet içindir.

Güzel kardeşim, kadın için kılınan namaz, -ister dünya kadını olsun ister âhiret kadını-Allah için kılınan bir namaz olamaz. Dünya veya âhiret emellerine varmak için kılınan namazın Allah’la bir alakası yoktur. Öyleyse neden bu kadar kendini üstün görüyorsun da diğer insanları kendinden aşağıda görüyorsun? Neden kendini Allah’ın ihlaslı kullarından birisi olarak görüyorsun? Ey zavallı insan, sen bu ibadetinle aslında kalın zincirlere vurulmayı hak ediyorsun. Öyleyse neden alacaklıymış gibi davranıp bu davranışınla azabına azap katıyorsun? Sen yapmakla yükümlü olduğun amelleri yerine getir ve bu amellerin Allah rızası için olmadığının farkında ol. Şunu bil ki yüce Allah kendi lütfu ve fazlıyla seni cennete götürecektir. Yüce Allah kullarının zaafını görerek onların taşıdığı şirklerin bir bölümünü affedecektir. Yüce Allah kendi fazlıyla kullarının bu eksikliğini örtmüştür. Bırak da Allah’ın, bizim ibadet diye adlandırdığımız bu çirkefliklerin üzerine örtmüş olduğu settariyet ve gufran perdesi yırtılmasın. Bu durum değişir de Allah’ın adaleti hükmedecek olursa bizim ibadetlerimizin günahı, günah ehli insanların yaptıklarından daha düşük olmayacaktır. (Kırk Hadis, sayfa: 72-74)

[10]    Biharu’l- Envar cilt: 84, sayfa: 211, 15’inci bab, 3’üncü hadis. Hadisin tamamı şöyledir: Namazlarınızda diğer şeylerle ilgilenmeyin. Kuşkusuz böyle yapanların namazı geçersizdir. Peygamber efendimiz (s.a.a) hadisin devamında şöyle buyuruyor: Acaba namazda yüzünü o tarafa bu tarafa çeviren birisi yüce Allah’ın onun yüzünü eşek yüzüne döndürmesinden korkmuyor mu?

[11]    Nisa, 43.