Böylece hak ortaya çıkacağa benziyor,

Muhammed'in de başardığı gibi,

Zira o bir Vahdet kavramıyla

Tüm dünyaya diz çöktürdü.

Johann Wolfgang von Goethe böyle ölümsüzleştirir ölümlülerin en güzeli, yücelerin en yücesi olan Hz. Peygamberi.

İçinde bulunduğumuz asır, Cahiliye Dönemi'nden pek de farksız değildir.

Kimlikler değişmiş, elbiseler yenilenmiş, teknoloji diye bir şey hayatın her anına müdahil olmaya başlamış...

Ama değişmeyen yegane şey beyinlerdeki Cahiliye Dönemi esintileri olmuştur.

Oyuncuları farklı, senaryosu aynı oyunun içindeyiz yine.

Tekrar birisinin gelip dünyaya diz çöktürmesi gerekmekte.

İnsanları kölelikten kurtarmalı ve yine o İlahi çizgiye ulaştırmalı.

Bunun olması için de algıların yükselmesi gerekir.

İnsanın bunu istemesi gerekir.

"Ben bunu istiyorum!" diye bilmesi gerekir.

Yoksa yine 124 bin Nebi gelse ne fayda.

Zira o bir Vahdet kavramıyla

Tüm dünyaya diz çöktürdü.

O Vahdeti yakalamak ya da en azında farkına varmak dahi; Konuşan Hayvan'ı tekrar İnsan hüviyetine kavuşturmaya yeter.

Kimsenin kimseyi hor göremeyeceği bir Vahdet anlayışı.

Kibrin ayaklar altında ezilip, kardeşliğin ihya olacağı bir Vahdet anlayışı.

Hoşgörünün hakim olacağı hatta hakimlerin dahi mahkumları aşağılamayacağı bir Vahdet anlayışı.

Zira o bir Vahdet kavramıyla

Tüm dünyaya diz çöktürdü.

Bizlerin Allah'tan ayrı olmadığını bilmek gerekir.

Bizlerin O'nun içerisinde O'nun da bizlerin içerisinde var olduğunu bilmek gerekir.

Galiba işin anahtarı Bilmekten gayri bir şey değildir.

Cehaleti, kibri, taassubu, ötekileştirmeyi ve bu daire içerisinde olan sıfatların yok olması için Bilmek gerekir.

İşte o zaman Vahdet'in ne olduğunu kavrar ve yine tüm dünyaya diz çöktürürüz.