Set hezar şükürler ola; bu yıl da erdik Ramazan'a.

O, öyle bir ay ki; yoktur hemtayı aylar arasında.

İlahi! Dirilt bu kurumuş gönlü, ümmete adanmış bu ayda,

Dirilt ki; dönsün sana, uymasın bir daha Şeytan'a...

Öyle bir aya yaklaştık ki; manası 'Yanmak' olan bu ayın neyi yakacağını henüz kestirebilmiş değiliz.

Kabaca bir telaffuzla "Ramadan" kelimesi yanmak demektir. 'Ramda' veyahut ülke insanımın ağzıyla 'Ramza' kökü ile türeyen Ramazan; güneşin hararetiyle artık ateş almak üzere olan zemine denir. Çıplak ayakla yürümenin imkanı olmayan bir zemindir bu. Kızgın yerde yalın ayakla yürümek zaten yanmak demektir.

Bir söylentiye göre de bu ayda tutulan oruçlar günahları yakıp, yok ettiği için bu aya “Ramazan” denmiştir.

Her halükarda yanmakla özdeşen bir ay geliyor ki; acaba günahları mı yoksa bizi mi yakacak?!

Verdikçe caydığımız sözlerden, ettikçe bozduğumuz tövbelerden bir de üstüne eklediğimiz; gıybet, yalan, hakka girme ve nice küçük gördüğümüz büyük günahlardan ötürü yanmamak ne mümkün?!.

Belki bu ay kendimize geliriz veya bu aziz ayın hürmetine Yüce Yaradan bizi kendimize getirir de; Allah'ın bu ziyafet sofrasından elimizden geldiğince doymuş kalkarız.

Ümidin ile gel, Ey mah-ı A'zamet!

Bizi bu günah evinden azlet.

Aklı ve ruhu korumak ne zordur,

Ya Rab! Sen bizi bu ayda affet.