.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Gizli ve Aşikâr Nimetler Nelerdir?

Aşikâr nimetler, duyu organlarıyla idrak edilen varlıklardır. Daha açık bir ifadeyle maddî ve doğal varlıklara aşikâr nimetler denir. Ancak gizli nimetlerden maksat, tıpkı akıl gibi manevî şeylerdir ki insanın doğru yaşamının temeli bunun üzerine kuruludur. Hatta semavi dinler ve peygamberlerin programlarını da gizli nimetlerden saymak mümkündür. Bu beyan üzere şu ayetin anlamı açıklığa kavuşmaktadır:

“Allah’ın, göklerde ve yerde olanları sizin hizmetinize verdiğini, nimetlerini açık ve gizli olarak size bolca verdiğini görmediniz mi?”

Yani O, insanı nimete boğmuş ve her çeşit nimeti onun hizmetine sunmuştur. Âlem öyle bir şekilde yaratılmış ki varlıkların birçoğu insanın hizmetkârıdır. Bazılarını da onun kendisi istihdam etmiş ve onlardan faydalanmaktadır. Ancak insan bunca gücüne ve ilmine rağmen maddî ve manevî nimetlerin bir kısmına ulaşabilmiştir. Henüz yaratılış sırlarının çoğu aydınlığa kavuşmamıştır. Belki de beşerin ömür süresinin sonunda, yaşam vesilesi sayılabilecek birçok önemli şeyler keşfedilmemiş olacaktır. Zira her zaman bizimle olan ve bizden asla ayrılmayan nimetler muhakkak gaflete maruz kalmakta ve bizim düşünce ufkumuzdan geçmemektedir. Evet, bazen olan ve bazen de olmayan bir nimet, yokluğu zamanında bizde bıraktığı etkiden dolayı her zaman gözönünde bulundurulmuştur. Ama her zaman insanla olan nimetler bir etki bırakmamış olduğundan dolayı dikkat çekmemektedir. Açık bir örnek: İnsan hayatının başından sonuna kadar aralıksız olarak bir takım ses dalgası duysa onun varlığını belki de hissetmeyecektir. O ses dalgasının varlığını ancak en azından bir an duymasıyla anlayabilir. Buna göre Allah’ın birçok nimetinin tıpkı ilk günden yaşamın sonuna kadar uzanan ses dalgaları gibi olduğu ihtimalini veriyoruz. Bu durumda bu tür nimetler hiçbir zaman dikkat çekmemektedir. Böylesine büyük nimetler karşısında ne yapmalıdır? Bu nimeti var edene şükretmeli ve bu hususta liyakatimizi göstermeliyiz. Ancak ne yazık ki bazı insanlar şükretmek yerine nankörlük yolunu seçmiş ve Allah’ın birliği konusunda safsataya kalkışmışlardır. Nitekim Kur’ân’da şöyle buyrulmaktadır:

“İnsanlardan kimi de ilmi, hidayet( eden)i ve aydınlatıcı bir kitabı olmaksızın, Allah hakkında tartışır.”

Beşer, Allah’ın birliği konusunda iki gruba ayrılmaktadır: Birinci grup, Allah’ın birliğini gösteren ayetleri görmezden gelip körü körüne taassup yolunu izleyerek, sonucu cehennem ateşi olsa da atalarının izini sürmüşlerdir. Nitekim şöyle buyrulmaktadır:

“Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun” denildiğinde…”[1]

Bu grubun karşısında yer alan ikinci grup ise, Allah’ın birliğini ve bol nimetlerini dikkatle incelemekte, bütün güçleriyle O’na yönelmekte ve O’na teslim olmaktadırlar. Bunlar sağlam bir kaleye sığınmış, sağlam bir kulpa, kopmayan bir ipe sarılmış ve yüce Allah’ın inayetinin gölgesi altına girmişlerdir. Nitekim şöyle buyrulmaktadır:

“Kim iyilik eden biri olarak yüzünü Allah’a teslim ederse…”

Herkesin küfrü ve sapkınlığı kendi zararına mal olur ve herkes öbür dünyada kendi amellerinin sonucuna kavuşacaktır. Böyle bir durumda görevi tebliğ olan peygamberin yanlışlıklar ve yüz çevirmeler karşısında üzülmemesi hususunda şöyle buyrulmaktadır:

“Kim de inkâr ederse, inkârı seni üzmesin.”

İnkârcılardan bir grubun birkaç gün nimetler içerisinde olması, onların devamlı olarak bu durumda olacaklarını düşündürmemelidir. Bilakis bu nimetler onların elinden alınacak ve onlar ilahi hesaba doğru götürüleceklerdir. Nitekim şöyle buyrulmaktadır:

“Onları kısa bir süre (geçici nimetlerden) yararlandırır, sonra istemedikleri halde onları ağır bir azaba atarız.” [2]


[1]     Bakara, 170.

[2]     Bakara, 126.