.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Gençler için son derece gerekli ve zaruri olan bir diğer eğitim konusu da, cinsel eğitimdir. Ama maalesef İslâmî kaynaklarda bu konu hakkında oldukça fazla bilgi ve bunlardan çıkarılabilecek birçok hassas mesele olmasına rağmen, hep ihmal edilmiştir. Günümüz dünyasının içinde bulunduğu toplumlarda yer alan kız ve erkek çocukların cinsel eğitimi meseleleri hakkında İngiliz Sosyolog T. B. Shepard’ın 1961 yılında kaleme aldığı “Cinsel Eğitim” konulu kitabının “Cinsellikte Eğitim ve Öğretim” başlıklı bölümünde konuyu oldukça güzel tasvir etmiştir. Shepard şöyle yazmıştır:

“Günümüzde hiçbir aklı başında, sorumlu kimse; gençlere cinsel eğitim verilmesi ve onların yönlendirilmesinin gerekliliği konusunda şüphe duymamaktadır. Eğer bir görüş ayrılığı varsa bu, eğitimin kimin tarafından verileceği ve neler anlatacağındadır”[1]

Cinsel eğitimin içeriği, cinsel terbiyenin en önemli, karışık ve hassas konularını ihtiva etmektedir. Ama hâl böyle olunca da, cinsel eğitim ve terbiye meselesi asla bir kenara atılmamalıdır. Bu konunun zorluk ve tehlikeleri, bizleri bu konu hakkında doğru bir plan yapmaktan alıkoymamalıdır. Hiç şüphesiz “Cinsel Eğitim Projesi” bizim toplumumuzda İslâmî kurallara uygun olarak, Kur’ân ve Sünnet kaynak alınarak işler hâle getirilmelidir. İşte bunlar, bu eğitimin içeriğinin şekillenmesinde belirleyici role sahip olmalıdırlar.

Ergen ve gençlerin bilmesi gereken birçok cinsel mesele vardır ve bunları bilmek, gençler için hayatî önem taşımaktadır. Bu konulara yabancı kalıp, onlar hakkında bilgi sahibi olmamak, gençlerde stres, ruhsal baskı ve sonuç itibariyle davranış bozukluğuna sebep olmaktadır. Özellikle de günümüz görsel ve yazılı medyası sayesinde bilgi bombardımanında kalmakta ve genellikle cinsellik konusunda birçok yanlış bilgiye maruz kalmaktadırlar. Bu sayede gençlerimiz, bir şekilde erken buluğ dönemine sokuluyor ve bu fiziksel belirtiler dışında onların ruhsal durumu da alt üst oluyor. Hayalperestlik, fıtrata aykırı rüya ve hayaller, karşı cinse aşırı ilgi ve arzu, laf atmak, süzmek ve burada kalemimizin hayâ edip yazamadığı birçok diğer saplantılar, gençlerin sorunları olup karşımıza çıkmaktadır. Burada görülmesi gereken şey; çocuk ve gençleri bu gelişimsel, ruhsal, toplumsal ve kültürel buhrandan neyin kurtaracağıdır?

İslâm kaynakları incelendiğinde, Din Önderlerimiz’in masum on iki imamlarımızın) bu gelişim döneminde şu gerçeğin farkında olduklarını göstermektedir. Zurare şöyle anlatır:

“Gençken İmam Cafer-i Sâdık’ın (a.s.) huzuruna vardım. Ona evlilik yaşına girdiğimi, ama daha evlenemediğimi anlattım. İmam (a.s.) şöyle sordu:

Peki, bu genç yaşında cinsel güdülerini nasıl yatıştırıyorsun? Sabredip tahammül edebiliyor musun?”[2]

İmam’ın (a.s.) bu mânalı sözleri, bizlerin bir anda gençlik buhranının derinliklerine doğru dikkat etmemize neden oluyor. Elbette, bu konuya karşı gözlerimizi yumup, onu erteleyemeyeceğimiz bir gerçektir. Sağduyulu bir şekilde doğru cevapları ve yol haritasını bulmalı ve bu meselenin çözümüne katkı sağlayacak, yol gösterecek gerçekleri araştırıp, bu konu hakkında daha fazla bilgi toplamamız gerekmektedir. Bu bölümün başlığıyla alâkalı olarak, kısaca birkaç şeyi dile getirmekte fayda var; cinsel eğitimdeki esas noktalardan birisi, verilen eğitimin gelişim düzeyi ile orantılı olması gerektiği ve de duyulan ihtiyaç ile paralel olmasıdır. Esasen cinsel olgunlaşmanın da diğer boyutlar gibi bir süreci vardır ve yavaş yavaş gelişip zirveye ulaşmaktadır. Küçük bir çocuğun gelişimi büyük bir çocuk gibi, büyük çocuğun gelişimi de genç birisi gibi değildir. Cinsel eğitim henüz aklı kemale ermemiş, buluğ çağına gelmemiş küçük çocuklarda ne kadar tehlikeli ise, gençleri cinsel eğitimden mahrum bırakmak da bir o kadar tehlikelidir ve bu yüzdendir ki, ailelerin ergen ve gençlerine karşı cinsel eğitimlerini ihmal etmeleri sonucu gençler; ahlâk kurallarına aykırı kitap, film, arkadaş vb. kaynaklara yönelmektedirler.

Şu ana kadar değinilen konular incelenecek olunursa, çocuk ve gençlerin cinsel gelişimi ile orantılı olarak cinsel eğitimin nasıl olacağını planlanıp, uygulanması gerektiğinden söz edilmiştir. Burada en önemli role sahip olan da ailedir.

“İyi bir aile, genç evladının ihtiyaç duyduğu cinsel bilgiyi, kişinin ona ihtiyaç duyduğu anda ve kişinin bu mesele ile sağlıklı bir şekilde baş etmesini sağlayacak şekilde vermelidir.”[3]

Çocukluk dönemi cinsel dürtülerin saklı olduğu bir dönemdir ve aile bunu elinden geldiği müddetçe korumaya çalışmalıdır. Aile fertleri, bu tabiî güdüyü erken harekete geçirebilecek her türlü davranış ve sözden kaçınmalıdır. Dinî metinler de bu doğrultuda bazı önemli tavsiyelerde bulunmuştur: Çocukların yataklarının ayrılması, cinsel ilişkinin çocukların önünde yapılmaması, çocukların cinsel organına dokunmak, 7 veya 9 yaş ve üzeri kız çocuklarını öpmekten imtina etmek vs.

Kur’ân-ı Kerim’de sözü edilen, çocukluk döneminde verilmesi gereken ahlâkî ve cinsel eğitime bir örnek de, çocuğun anne ve babasının yatak odasına girerken izin almasıdır. Ergen ve gençler için bu durum, daha da genişletilmiş ve onlar için kardeşlerinin odasına girerken dahi izin almaları gerektiği söylenmiş ve onlar izin vermedikleri takdirde özellerine girilmemelidir.

Muhammed b. Kays, İmam Muhammed Bâkır’dan (a.s.) şöyle nakletmektedir:

“Ellerinizin altında bulunan (köle ve hizmetçi)ler ve henüz erginliğe ermemiş çocuklarınız üç vakitte (odalarınıza girebilmek için) izin istesinler: Sabah namazından önce, öğle vakti elbisenizi çıkar(ıp yat)acağınız zaman ve yatsı namazından sonra. Bunlar sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunların dışında (hizmetçilerin ve çocukların, izin almadan içeri girmelerinden dolayı) ne size, ne de onlara bir günah yoktur. (Onlar sizin) yanınızda dolaşırlar, birbirinizin yanına girip çıkarsınız. Fakat sizden birisi buluğa eriştiği vakit erkek kardeş, anne, kız kardeş vb. izin almadan onun yanına girmesin ve hiç kimse selam vermeden izin istememeli çünkü selam, Allah’a itaattir.”[4]

Şüphesiz, eğer ebeveynlere bu tür cinsel eğitimler verilirse, aile ortamı ergen ve gençlerin daha az cinsel sapmalara yönlendiği bir yer olur. Hâl böyle olunca, cinsel sapkınlıklarla ilgili özel bir eğitime de gerek kalmayacaktır. Meselâ karşı cinse laf atmak ve bu tarz fiillerin örneği günümüz dünyasında oldukça yaygındır. Bu yüzden, bu konular ile ilgili eğitim mutlaka genel olmalıdır. Öte yandan yaygın olmayan sapkınlıklar için de, gerekli şahıslara nazikçe eğitim verilmelidir. Burada aile ve eğiticinin rolü, çok hassas ve bir o kadar da yapıcıdır. Çünkü eğitmen, aile ve gençleri yönlendirme görevi olan kişiler, genç için öylesine güvenli bir ortam hazırlamış olmalıdırlar ki, hastanın derdini açıkça doktora anlatıp, derman aradığı gibi çocuk ve genç de bu konular hakkında onlarla konuşabilsin. İslâm kaynakları bu konuyu gereğince açıklamış ve bizlerin yol göstericileri hüviyetinde olan Din Önderlerimiz (Masum Oniki İmam) de, onlara aynı şekilde davranmışlardır. Bir rivayete göre bir genç, Peygamber Efendimiz’in (s.a.a.) yanına gelir ve Hazret’e (s.a.a.) şöyle der:

- “Ey Allah’ın Resulü! Bana zina için izin ver” dedi. Peygamber ashabı utandılar ve onu paylamaya ve azarlamaya başladılar. Hazret onları sakinleştirdi ve gence;

- “Yaklaş” dedi. Genç yaklaştı. Peygamberimiz (s.a.a.):

- “Acaba annenle birisinin böyle bir şey yapmasını ister miydin?” diye sordu. Genç:

- “Kurban olayım sana! Hiç bir zaman.” dedi. Hazret:

- “Başkaları da kendi anneleriyle böyle bir şeyin olmasını istemezler” dedi. Gene Hazret ona:

- “Acaba kızınla birisinin böyle yapmasını ister miydin?” diye sordu. Genç:

- “Kurban olayım sana! Asla, hiç bir zaman” dedi. Hazret:

- “Başkaları da kendi kızlarıyla böyle bir şeyin olmasını istemezler” dedi. Gene Hazret ona:

- “Acaba kız kardeşinle birisinin böyle bir şey yapmasını ister miydin?” diye sordu. Genç:

- “Kurban olayım sana! Hiçbir zaman” dedi. Hazret:

- “Başkaları da kendi kız kardeşleriyle böyle bir şeyin olmasını istemezler” dedi. Gene Hazret ona:

- “Acaba teyzenle birisinin böyle yapmasını ister miydin?” diye sordu. Genç:

- “Kurban olayım sana! Hiçbir zaman” dedi. Hazret:

- “Başkaları da kendi teyzeleriyle böyle bir şeyin olmasını istemezler” dedi. Sonra Peygamberimiz (s.a.a.) elini o gencin başının üstüne koydu ve:

- “Allah’ım! Onun günahlarını affet, onun kalbini kötülüklerden arındır ve zina günahından onu uzak tut” diye dua etti. Râvî, gencin bir daha böyle bir işin peşinden gitmediğini nakletmiştir.”[5]

Yukarıdaki rivayete dikkat edilecek olunursa, içerisinde çok önemli noktaların bulunduğu tesbit edilebilir. Örneğin, cinsel sapmalardan korumak ve onun önüne geçmek için aslında fıtrî olan aile ruhiyesi, namus, hayâ ve utanma duygusunun aşılanıp, hayat içerisinde iyiden iyiye yer edinmesi gerekmektedir. Gençlerin o temiz ve pak fıtratlarından dolayı ailelerine karşı gerçekleşebilecek her türlü kötülük ve çirkinliği kabullenmeleri oldukça zor ve bu durum, onlar için oldukça ağırdır. Açıkça görüldüğü gibi bu fıtri duygular; çocukluk ve gençlik dönemlerinde iyi terbiye edilirse, insan için değerli bir sermaye olacaktır. Zaten Peygamber Efendimiz de (s.a.a.) bu önemli meseleyi kullanarak o gencin ne denli yanlış bir davranış içerisinde olduğunun farkına varmasını sağlamıştır. Bu rivayetten çıkarılabilecek bir diğer önemli husus ise, dinî kurallara uygun olan aile büyüklerinin davranışları sayesinde kendi çocuklarının daha az cinsel hata ve sapmalara duçar olduklarıdır. Kız kardeşinin, anne veya babasının nâmahrem ile ilgili münasebetlerde hiçbir kurala dikkat edilmediği ve buna benzer birçok olumsuz cinsî davranışların sergilendiği bir ailede, çocuğun kendi ailesine karşı namus kavramını anlaması beklenemez ve zamanla cinsel sapkınlık, o çocuk için bir değer hâline dahi gelir.

Mevcut rivayetlerin incelenmesi[6] sonucunda Din Önderlerimiz’in (Masum İmamlarımız’ın) cinsel eğitim hakkında öne çıkardıkları temel ilkeler şöyle sıralanabilir;

1- Gençlerin evliliğe yönlendirilip, teşvik edilmesi; cinsel arzu ve dürtülere karşı verilebilecek en mantıklı ve doyurucu cevaptır.

2- Eş seçimi ve evlilik konusunda gençlere önemli ve hassas bilgilerin öğretilmesi, onların bu konuya olan bakış açılarının değişmesine ve mantıklı eş seçimlerinde bulunmalarına yardımcı olacaktır. Verilen bu sağlıklı bilgiler sayesinde, cinsel dürtülerin mantığın önüne geçtiği gençlik çağında onların daha doğru kararlar almasını sağlayacaktır. Ayrıca bu tür eğitimler, aile yapısının korunmasında da bir hayli etkilidir. Örneğin, Peygamber Efendimiz (s.a.a.) şöyle buyurmuşlardır:

“Genç kızlarla evlenin, çünkü onlar iyi huyludurlar.”[7]

3- Cinsel münasebet ve zamanı, cinsel sağlık, doğum kontrolü vb. meseleler hakkında özel eğitimlerin verilmesi. Bu tür eğitim ve bilgilerin yalnızca seçtiği eşi ile nikâhlanan gençlere verilmesi gerekmektedir; aksi takdirde bu bilgiler tahrik edici ve yoldan çıkarıcı olabilir.

4- Cinsel sapkınlıkların önlenmesine yönelik eğitimler. Bunlar Cinsel sapkınlıkları önleme yolları ya da cinsel sapmalara set çeken dinî hükümler olabilir. Bu tür eğitimler, Ehl-i Beyt’in (a.s.) masum insanlarının sözlerinde önemli bir yere sahiptir ve bu konular onlardan nakledilen rivayetlerde oldukça fazla yer almaktadır. Örneğin, Allah’ın Resulü (s.a.a.), gençlere hitaben şu sözü buyurmuştur:

“Ey gençler! Evliliği anlayın; eğer yapamıyorsanız orucu anlayın ki sizi şehvetten korur.”[8]

Bir başka rivayette de Peygamber Efendimiz (s.a.a.) gençlere şöyle buyurmuştur:

“Ey Kureyş gençliği! İffetinizi (Masumiyetinizi) koruyun; bilin ki, kim kendini şehvetten korursa cennet ona aittir.”[9]

[1]     T. B. Sheppard; Yaşayan Eğitim ve Öğretim, (Tercüme; Ârâm, Ahmet), s. 187.
[2]     Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 2, s. 420.
[3]     T. B. Sheppard, Yaşayan Eğitim ve Öğretim, (Tercüme Ârâm, Ahmet), s. 190.
[4]     Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 5, s. 530.
[5]     Heysemî, Ali b. Ebi Bekir; Mecmau’z-Zevâid ve Menbau’l-Fevâid, C. 1, s. 129.
[6]     Değinilmesi gereken önemli bir konu da şudur; Kesin bir hüküm ile İslâm dininin ahlâkî değer ve öğretileri yalnızca bu rivayetlerle sınırlıdır demek oldukça yersiz bir söylem olacaktır. Çünkü üzerine yaşadığımız topraklar, tarih boyunca birçok acı ve keşke dedirten olayları yaşamıştır. Bunların başında da, birçok hadis ve rivayeti içinde barındıran kitap ve kütüphanelerin zaman içerisinde bazı siyasî ve mezhepsel olaylar neticesinde yakılması, gelmektedir. Böyle olmasına rağmen yine de elimizde olan bu hadis ve rivayetlerin bizler için birer hüccet ve delil olduğu da kesindir.
[7]     Seyyid Rıza; El-Mucazatu’n-Nebeviyye, s. 312.
[8]     Kuleynî, Muhammed b. Yâkub b. İshak; El-Kâfî, C. 4, s. 180.
[9]     Taberanî; El-Mu’cemu’l-Avsat, C. 7,s. 61; Reyşehrî, Muhammed; Hikmet Nâme-i Cevân, s. 178’den nakledilerek verilir.