.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Allah’ın Adıyla
Muhsin Cihanşahlu
Tercüme: Erdal Tuncay
Özet:
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yahudilerin Filistin’e göçmesi, Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşü ve Sykes-Picot Anlaşması’nın ardından Filistin’deki İngiliz himayesi gibi olaylar, Siyonist rejimin 1947 yılında işgal atındaki Filistin topraklarında varlığını ilan etmesine ve kurulduğu ilk günden itibaren İslam dünyasının karşısında durmasına neden oldu. Bu sorunun çözümü için farklı ülkelerin devlet adamları tarafından pek çok çözüm önerisi sunulmuştur ki, bunlardan biri de Ayetullah Hamanei'nin bu konudaki görüşüdür. Buradan hareketle bu makale, “Ayetullah Hamanei'nin Bakış Açısıyla Filistin Sorununun Çözümü Nedir?" şeklindeki temel bir soruya cevap vermeye çalışılmaktadır. Bu amaçla kütüphane ve internet kaynaklarına dayalı Phsihing yöntemi kullanılarak bu konu ile ilgili mevcut tüm açıklamalar onların bakış açısıyla incelenmiştir. Sonuç olarak İslam İnkılabı Dini Lideri, Filistin sorununun çözümünün, bu topraklarda direniş ve dik durmayı gerektiren ulusal bir referandum yapmaktan geçtiğine inanıyor.
Giriş:
Günümüzde en önemli küresel ilkelerden biri haline dönüşen kendi kaderini tayin hakkı her ne kadar modern bir kavram olarak kabul edilse de ancak Vestfalya Antlaşması’ndan Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler’in kuruluşuna kadar dünyaya hâkim olan düzen, adaletsiz bir düzen olup gölgesinde yapılan birçok uluslararası antlaşma ve sözleşmeler dünyanın mazlum halklarına dayatılmıştır.
Bu anlaşmalar arasında, Osmanlı İmparatorluğu’nun kontrolü altındaki bölgeleri birkaç Avrupa ülkesi arasında paylaştıran ünlü Sykes-Picot Anlaşması da var. Filistin toprakları da bu topraklardan biridir ve semavî dinlerce (İslamiyet, Hıristiyanlık ve Musevilik) kutsal kabul edildiği için çok önemlidir. Bu topraklar, II. Dünya Savaşı’nda Nazi Almanya’sının Yahudilere yönelik sözde katliam bahanesiyle ve yöneticilerin planı çerçevesinde Yahudilerin göç edip yerleştiği topraklar haline geldi. Bu durum;
Bir; Holokost gerçeğini ve boyutlarını her zaman sorgulatmıştır.
İki; Bu iddianın doğruluğu varsayıldığında, Müslüman ülkelerin Nazilerin günahlarının bedelini neden ödemesi gerektiği sorusu ortaya çıkıyor.
Her halükarda işgal altındaki Filistin topraklarında sözde Siyonist devletinin kurulmasından sonra bu toprakların asıl sakinleri ile Siyonist saldırganlar arasındaki çatışmalar alevlendi.
Kurulan sözde devletin Birleşmiş Milletler ve bazı ülkeler tarafından tanınmasından kısa bir süre sonra Araplar ve Siyonistler arasında, çoğu Arap liderlerin beceriksizliği ve Batılı ülkelerin desteği sonucu farklı savaşlar yaşandı ve savaşlar daha fazla Siyonist işgaline yol açtı. 1979 yılında geçekleşen şanlı İslam Devrimi’nin zaferiyle Filistin meselesi, İslam Devrimi liderlerinden daha ciddi bir ilgi gördü. Filistinli mücahitleri desteklemek için toplanan humus ve zekâtın harcanmasına izin verilmesi, İslam Devrimi’nden sonra Siyonist büyükelçiliğinin Filistinlilere teslim edilmesi ve mübarek Ramazan ayının son Cuma gününün “Kudüs Günü” olarak adlandırılması buna birkaç örnektir. İslam Devrimi’nin Filistin meselesine verdiği önem, Filistin meselesinde çok büyük bir değişikliğe neden oldu. Her şeyden önce, Arap orduların Siyonist düşman karşısında Amerikalıların arabuluculuğuyla yenilgiye uğratılmasından sonra hâkim olan uzlaşma söyleminin karşısına “Direniş Söylemi” adı verilen yeni bir söylem çıktı. Diğer bir şey ise, Filistin meselesindeki egemen söylemin ‘Arap Söylemi’nden İslami Söyleme dönüşmesidir.
Sözde Siyonist devletin kuruluşundan bu yana geçen yetmiş yılda, Filistin sorununun çözümü için farklı ülkelerin devlet adamları tarafından çeşitli planlar sunuldu. Bu yazıda İslam Cumhuriyeti lideri Ayetullah Hamanei’nin önerdiği çözüm yolu incelenmeye çalışılacaktır. Bu amaçla “Ayetullah Hamanei'nin Perspektifinden Filistin Meselesinin Çözümü Nedir?” başlıklı temel soru altında aşağıdaki sorulara da cevap verilmeye çalışılacaktır:
- Siyonist rejime karşı müzakereyi makul bir çözüm olarak kabul etmek mümkün mü yoksa başka bir çözüm mü aramalıyız?
- İşgal altındaki Filistin topraklarında, o toprakların gerçek insanlarının katılımıyla bir referandum yapılması adil ve istikrarlı bir barışa yol açabilir mi?
- Ve benzeri sorular.
1) Filistin Sorunu
İran İslam Cumhuriyeti’nin siyasi yapısında özel bir yere sahip olan önemli Kur’an ilkelerinden biri de tüm dünyadaki mazlumların savunulmasıdır ve doğal olarak bu konu İran İslam lideri için de önemlidir:
“İslam ilkelerinden biri de “Onlar kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler” ayetidir. Biz düşmanla ve zalimle barışmayız, Müslümanlarla düşmanlığımız olmaz, aramızda dostluk ve kardeşlik vardır. Bu, İmam Humeyni’nin verdiği bir ders ve İslam Cumhuriyeti’nin açık çizgisidir. Biz mazlumu savunurken inancına bakmayız. İmam Humeyni’de böyleydi. Aynı şey onun için de geçerliydi. İmam, Lübnan’daki Şii direnişine nasıl davrandıysa, Filistin’deki Sünni direnişe de aynı tavrı gösterdi. Biz de Lübnan’daki kardeşlerimize verdiğimiz desteğin aynısını Gazze'deki kardeşlerimize de verdik. Bizim için mesele İslami sistemin kimliği ve mazlumların savunulmasıdır. İslam'ın emri budur, yolumuz ve çizgimiz budur.” (17 Ağustos, 2015)
İran İslam Cumhuriyeti Anayasası’nın 154. maddesinde de şöyle geçmektedir:
İran İslam Cumhuriyeti, tüm toplumlardaki insanların mutluluğunu amaç olarak kabul eder; Bağımsızlık, özgürlük, yönetme hakkı ve adaletin üstünlüğünü tüm dünya halklarının hakkı olarak tanır. Bu nedenle, diğer milletlerin içişlerine karışmaktan tamamen kaçınırken, dünyanın neresinde olursa olsun mazlumların zorbaya karşı haklı mücadelesini destekler.
İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra galip gelen Batılı ülkeler, Semavi dinler için çok önemli olan ve üç din kutsal dinde de (İslam, Hristiyanlık ve Musevilik) kutsal kabul edilen topraklarda Yahudiler için bağımsız bir ülke kurulmasını kabul ettiler. Hiçbir geçerli sebep olmaksızın bu toprakların gasp edilmesine karar verildi. Ama bu topraklar diğer dinler için önemli olduğu gibi İslam ve Müslümanlar için de çok önemlidir. Bu nedenle Müslümanlar, bu toprakların İslami kimliğini ve mazlum halkını savunmak için duruşlarını resmen ilan ederek birçok önlem aldılar.
2) Filistin Krizine Önerilen Çözümler
Yetmiş yılı aşkın bir süredir, Filistin sorununu çözmek için üç kategoride öneriler sunuldu.
1-2 Askeri Çözüm Yolu:
Mısır ve Suriye liderliğindeki Arap ülkeleri, 1948, 1967 ve 1973’te Siyonist İsrail rejimiyle üç kez resmen savaşa girdi.
2-2 Siyasi Çözüm Yolu:
Camp David Barış Anlaşması, Kral Fahd Planı, Faysal Planı, Brejnev Barış Planı, Madrid Barış Konferansı, Gazze-Eriha Anlaşması gibi çözüm planları. Bu konuda, hiçbiri Filistinlilerin acısını dindirmeyen başka öneriler de gündeme getirildi ama Filistin meselesi hâlâ olduğu yerde duruyor.
2-3 Ulusal Çözüm Yolu: (İntifada, Direniş)
Geçmişe bakıldığında, Filistin krizinin çözümü için öne sürülen askeri ve siyasi önerilerin hiçbirinin Filistin halkının çıkarlarını temin etmek noktasında başarılı olmadığı görülmektedir. Ve öyle görünüyor ki, Filistin sorununu çözecek en sağlam çözümlerden biri halk güçlerine ve direniş eylemlerine güvenmektir. (Büyük İntifada) olarak anılan ilk intifada, İsrail'in güneyinde bir trafik kazasının ardından Aralık 1987'de gerçekleşti. Bu olayda çok sayıda Filistinli işçi öldü. Bu, Gazze Şeridi'ndeki mülteci kamplarında Batı Şeria'ya sıçrayan isyanların başlamasına yol açtı. O sırada merkezi Tunus'ta bulunan Filistin Kurtuluş Örgütü, şoka uğramıştı. Ancak Arafat hemen kendini topladı ve olayları başarıyla yönetti. Taş atmanın da eşlik ettiği bu mücadeleler zamanla milli mücadeleye dönüştü. İkinci intifada da 2000 yılında Mescid-i Aksa'da başladı ve halen devam ediyor.
1. Ayetullah Hamanei’nin Filistin Sorununun Çözümüne Bakışı
Ayetullah Hamanei, Filistin meselesini İslam dünyasının en önemli meselesi olarak kabul etmiş, bu konuyu çeşitli vesilelerle ele almış ve izlenen yolları eleştirmiştir. Filistin sorunu için iki çözüm yolu ileri sürmüştür:
“Filistin, son elli yılda dünyanın ve Ortadoğu'nun önemli sorunu haline gelmiştir. Bu önemli ve karmaşık sorunu çözmek için her zaman iki tür çözüm önerilmiştir, biri yanlış çözüm, diğeri doğru çözüm.” (5 Nisan 2022)
3-1 Yanlış Çözüm Yolları
Başından beri Filistin krizinde makul ve mantıklı görünen yollar ve çözüm önerileri tecrübe edildi. Bu çözümlerin en önemlileri arasında barış müzakereleri ve iki devlet fikri yer alıyor. Ancak söz konusu fikirlerin uygulanması farklı sonuçlar doğurmuş ve krizi daha keskin ve karmaşık hale getirmiştir.
3-1-1 Barış Görüşmeleri
“Yanlış çözüm yolu, insani değerlere, uluslararası hukuka ve uluslararası kuruluşların kararlarına bağlı kalmayan gaspçı rejimle müzakere edip anlaşmaya varmaktır. Bu çözüm yolu yanlış bir çözümdür; Bu, hangi şekilde olursa olsun yanlıştır. İsrail, atılan imzalarının hiçbirine uymadığını gösterdi. Bir anlaşmaya varıp imzalasalar bile ona bağlı kalmazlar. Bunun en büyük ve en güçlü kanıtı Ramallah’ın bugünkü fiili durumudur. Oslo’da oturup imzaladılar; Kendi kendini yönetecek bir hükümeti tanıdılar. Şimdi bakın; Kendi kendini yöneten hükümete ve arabulucularına yani Yaser Arafat'a karşı böyle davranıyorlar. Bunlar kendi imzalarına bağlı kalmazlar. Karşı taraf hangi imzayı atarsa atsın o imzayı çiğner ve bir adım öne geçerler. Bu onların doğasıdır. Bu çözüm doğru çözüm yolu değil. Bunu söylerken ne pahasına olursa olsun bu kanserli hücrenin korunmasını isteyenlere seslenmiyorum. Onlar bu sözü kabul etmezler; Bunu biliyoruz. Ancak benim muhatabım dünyanın her noktasındaki Arap devletleri, İslam devletleri, Müslüman milletler ve uyanmış vicdanlardır. Onlarla sesleniyorum. Çözüm, bu saldırganın ağzına yem koyup bir sonraki adımı atabilmesi için onu şişmanlatmak değil; Bu, Filistin'in elli yıllık tecrübesidir. Birleşmiş Milletler’de kararlar çıktı. Siyonistlerin savunucusu olan Amerika görünüşte bu kararlara imza atmasına rağmen, bu gaspçı rejim kararlara uymadı ve kimse gözünün üstünde kaşın var demedi! Bir insan böyle bir hükümetle ve böyle bir zihniyetle ne müzakere edebilir? Bu çözüm yanlış çözümdür; Bu doğru bir çözüm değil.” (5 Nisan 2002)
“Bu nedenle, bu rejimin varlığının tanınmasına yönelik yapılan her müzakere gayri meşru ve istikrarsızdır.” (4 Haziran 2002)
Ayetullah Hamanei geçmiş deneyimlere dikkat etmeyi çok önemli görüyor ve bu konuda şunları söylüyor:
“…Ayrıca, karşımızda bir başarısızlık modeli var; Uzlaşma yöntemlerine bağlı kalmak ve barış için dilencilik çanağından medet ummak gibi başarısızlık modeli de önümüzde duruyor. Bu, uzlaşma yöntemlerine bağlı kalınacağını umut etmek ve barışın dilencilik tasından medet ummaktır. Bunun sonucu aşağılanma, tahkir edilme ve nihayetinde İsrail’in taleplerinin tek taraflı olarak dayatılmasıdır ki buna canlı olarak şahit olduk.” (24 Nisan 2001)
“Şarm El-Şeyh ve diğer bölgelerdeki olayın tarafları arasında imzalanan bu anlaşmaların hiçbir hükmü yoktur ve anlaşmaları imzalayan taraflar için utanç kaynağı olacaktır. Hiçbir işe yaramaz, hiçbir etkisi olmayacak.” (20 Ekim 2000)
“Filistin halkı, özgürlüğünü ve haklarını Arap liderlerin konferanslarında ve toplantılarında aramamalı ve arayamaz! Bu toplantılarda bir Filistinli olarak bir araya gelen başkanlar, Filistin'i kurtarma düşüncesinde samimi olsalardı, Amerika başkanının düzmece önerisine karşı sert ve kararlı bir tavır sergilemeleri, İşgal altındaki Filistin’de savaşanlara maddi, askeri ve siyasi yardım sağlamak için acil ve gerçek kararlar almaları gerekirdi, boş sloganlarla yetinmezdiler. Bu olmazsa (ki bu olmadı ve Arap dünyasının ve yöneticilerinin mevcut durumuyla da olmayacak) ülke içindeki mücahitler Allah’a, halka ve İslam’ın gücüne güvenmeli ve bilmelidir ki, Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır.” (30 Mayıs 1990)
Sözde barış görüşmeleri de bir çözüm değil, Filistin halkına yönelik 70 yıllık bu zulmü pekiştirmeye yönelik pasif bir hamledir:
“Şimdi mesela, Filistinli Müslümanların ayaklanmasını bastırmak için sözde barış görüşmelerini başlattılar. Bu barış mı yoksa zulüm mü? Amerika, Arap hükümetlerini böylesine utanç verici bir müzakere için bir masa etrafında toplayarak, orada toplanan devletlerin halklarının kendi devletlerine karşı daha da nefret etmesine sebep oluyor. Sizce Arap ülkeleri halkı, liderlerinin gidip Filistin halkının evini başkalarına satmasına razı mı olacak?” (28 Nisan 1993)
Bu yıllarda Filistin Yönetimi ve Siyonist rejim de dâhil olmak üzere Filistin'in bazı siyasi kolları arasında diğer ülkelerin arabuluculuğuyla gerçekleştirilen müzakereler oldu. Bu müzakerelerde Filistin halkına yarardan çok zarar veren bazı anlaşmalara, İsrail rejiminin daha fazla ilerlemesine ve Gazze halkına daha çok baskı yapılmasına neden olan talihsiz sonuçlara yol açtı, ancak bu ihlaller aynı zamanda rejimin daha da gözden düşmesine neden oldu:
“Bugünlerde gündeme getirdikleri şeylerden biri de her biri diğerinden daha çirkin olan ve iki taraf arasında uzlaşma müzakerelerinin yapılması meselesidir. Neden? Çünkü yaptıkları son müzakerelerdeki en iyi varsayımlara dayanarak kendi deyimleriyle (WyeRiver 2) İsraillilerin verdiği tüm bu taahhütler gerçekleşirse zavallı Filistinlilerin eline geçecek olan Filistin topraklarının %4’ünden biraz daha fazlasıdır. Yani Filistinlilere ait olan ve tamamı Filistin halkının mülkiyetinde olan ve onların hakkı olan Filistin topraklarından %4’ünü onlara verecekler. Üstelik bu %4 tek bir yerde bütün halinde değil; Belki de parçalanmış ve onlarca farklı yere dağılmış olacak! Gelin burada bir hükümet kurun diyenlerin hükümet gibi hareket etmelerine asla izin verilmedi. Oraya gitmelerini ve bu bölgedeki Filistinlilerin İsrail hükümetine karşı harekete geçmemesini sağlamaları istendi! Onlara ülke olarak küçük, dağınık, yönetilemez, sınırlı, yarım yamalak toraklar verdiler. Buna karşılık yapmaları gereken, İsrail’in güvenliğini sağlamanın yanında işgal altındaki topraklarda yaşayan Filistinli direnişçilere karşı da önlem almalarıdır! Bundan daha büyük ihanet var mı?” (30Ekim 1999)
“Şu anda Filistin'de neler yaşandığını görüyorsunuz; Filistinliler her gün katlediliyor. Lübnan Otuz Üç Gün Savaşı’nda askeri prestijini kaybeden vahşi Siyonistler, İsrail’in yenilmez olduğunu göstermek için elli yıl harcadılar. Ama bu elli yıllık ihtişam otuz üç günde duman olup gitti. Gelişmiş hava silahları vb. teçhizatları olmayan bir grup imanlı mücahit, o mağrur ve asi orduya zayiat verdirmeyi ve onu küçük düşürmeyi başarmıştı. Filistinliler onlara zarar vererek onlarla dünya çapında dalga geçtiler. Şimdi sanki o yenilginin ve bu skandalın intikamını (Zavallı Filistinlilerden) almak isterlermiş gibi Birkaç gündür, belki de birkaç haftadır Gazze, Siyonistlerin sürekli saldırısı altında. Gazze'nin vahşice ve acımasızca işgal edilmesi gaspçı İsrail ve Siyonistlerle müzakerelerin sonucunu gösteriyor. Bazıları Siyonistlerle sorunlarımızı müzakere ederek çözmemiz gerektiğini söylüyor; Buyurun size müzakere! Bu büyük zulüm bugün yapılıyor; İnsan hakları savunucuları dünyanın her yerinde (Avrupa'da ve Batı'da) kendilerine itaat etmeyen hükümetleri insan haklarını ihlal etmekle suçlayan insanlar, her gün yaşanan katliama umursamazlıkla bakıyorlar. Birisinin bir Avrupa başkentinde koyun boğazlaması çok daha dikkat çekici bir olaydır! Onlarca, yüzlerce insanı öldürmek, savunmasız çocukları, kadınları, erkekleri, hiçbir silahlı eyleme katılmamış olanları gözü kapalı yok etmek, kanı dökülen koyun kadar değil! Dünyanın adaleti budur. Bu durumu gören bazı kişiler şöyle diyor, Siz sosyal adaletten bahsediyorsunuz, bu nasıl olabilir?” (10 Kasım 2006)
Bu yıllardaki barış görüşmelerinden sonra esas mesele, bu toprakların işgal edilmesi ve bu toprakların insanlarına yapılan zulümlerin unutturulmaya çalışılmasıdır:
“Filistin meselesini unutturmak ve İslam ümmetinin kamuoyunda gündeme gelmesini engellemek için bugün dillendirilen meselelerden biri de bir grup Filistinlinin (Arafat ve adamları) İsraillilerle devam eden sözde barış müzakereleridir. Konu, uzlaşma meselesi, bağımsız Filistin gibi şeyler. Bu, ne yazık ki bazı Müslümanların ve bazı Filistinlilerin kendilerinin de düştüğü İsrail'in en çirkin oyun ve tuzaklarından biridir.” (30 Aralık 1991)
Bu nedenle Ayetullah Hamanei'ye göre Filistin ile İsrail arasındaki barış müzakereleri ve anlaşmalar temelde yanlıştır ve sorunu hiçbir yere götürmez ve Filistin halkına tamamen zarar verir:
“Uzlaşma sürecinin sorunu, sadece bir milletin haklarında geri adım atması veya işgalci rejime meşruiyet kazandırmak değildir (ki, bu büyük ve affedilemez bir hatadır.) Sorun daha ziyade Filistin meselesinin mevcut durumuyla temelde hiçbir ilgisinin kalmaması, Siyonistlerin yayılmacı, baskıcı ve vahşi özelliklerinin hesaba katılmamasıdır.”
Filistin halkı, son otuz yıllık tarihinde iki farklı modeli deneyimlemiş ve kendi koşullarına ne kadar uygun olduğunu anlamıştır. Uzlaşma sürecinin aksine, artık kahramanca ve sürekli bir direniş modeli olan ve bu halk için büyük işler başaran Kutsal İntifada var. Bugünlerde bilinen bazı merkezler tarafından Direniş’in saldırıya uğraması ya da intifadanın sorgulanması sebepsiz değil. Düşmandan bundan başkası beklenmez zaten; Çünkü bu yolun doğru ve etkili olduğunu çok iyi biliyor. Ama bazen Filistin meselesini desteklediğini iddia eden ama aslında Filistinlileri doğru yoldan saptırmaya çalışan bazı akımların ve hatta ülkelerin Direniş’e saldırdıklarını görüyoruz. İddiaları şundan ibaret; Direniş onlarca yıllık geçmişine rağmen henüz Filistin’i özgürlüğüne kavuşturamadı. Öyleyse bu yöntemin gözden geçirilmesi gerekiyor.
Cevaben şunu söylemek gerekir; Direnişin, nihai hedef olan Filistin'i bir bütün olarak özgürleştirme amacına henüz ulaşamadığı doğrudur, ancak direniş Filistin meselesini ayakta tutmayı başarmıştır. Direniş olmasaydı şimdi ne durumda olurduk buna bakmak gerekir. Direniş’in en önemli kazanımı, Siyonist projelerin önünde temel bir engel oluşturuyor olmasıdır. Direniş’in başarısı, düşmana dayattığı yıpratma savaşıdır. Yani Siyonist rejimin ana hedefi olan tüm bölgeye hâkim olma planı bozguna uğratılmıştır. Bu süreçte direnişle ve Siyonist rejimin kurulduğu ilk günden itibaren farklı dönemlerde direnen ve canlarını feda ederek direniş bayrağını dalgalandıran ve gelecek nesillere aktaran direniş erleri ile gurur duymak gerekir.
İşgal sonrası dönemlerde Direniş’in rolü herkesin bildiği bir şeydir. 1973 yılındaki savaşta kısa da olsa elde edilen zaferde bile Direniş’in rolü göz ardı edilemez. Ve 1982 yılında direnişin tüm yükü Filistin’deki insanların omuzlarına bindiğinden, Lübnan İslami Direnişi (Hizbullah) mücadelelerinde Filistinlilere yardım etmeye koştu.
Direniş, Siyonist rejimi alt etmeseydi şimdi Mısır'dan Ürdün'e, Irak'a ve Fars Körfezi'ne kadar bölgenin diğer topraklarını da işgal edildiğini görürdük. Evet, bu başarı çok önemli bir kazanımdır. Ancak direnişin tek başarısı bu değildir. Siyonistlerin coğrafi yayılma hedefini tersine çevirmeyi başaran Güney Lübnan’ın kurtuluşu ile Gazze’nin kurtuluşu hamleleri Filistin meselesindeki iki önemli dönüm noktasıdır. 1980’lerden itibaren Siyonist rejim, bırakın yeni toprakları işgal etmeyi, Güney Lübnan’dan aşağılayıcı bir şekilde geri çekildi ve bu çekilmeyle başlayan süreç Gazze’den de aşağılayıcı bir şekilde geri çekilmesiyle devam etti.
“Birinci intifadada direnişin asli ve belirleyici rolünü kimse inkâr edemez. İkinci intifadada direnişin rolü temel ve daha belirgindi; Sonunda Siyonist rejimi Gazze'den çekilmeye zorlayan intifada. Lübnan'daki 33 günlük savaş ve Gazze'deki 22 günlük, 8 günlük ve 51 günlük savaşlar, direnişin sicilinin parlak sayfalarıdır. Tüm bölge milletlerinin, İslam âleminin ve dünyadaki özgürlükçü tüm insanlarının gururudur.” (20 Şubat 207)
3-1-2 İki Devlet Planı
“Filistin Yönetiminin Birleşmiş Milletler'e kabul Edilmesi” kisvesine büründürülmeye çalışılan iki devlet planı, Siyonist isteğe boyun eğmekten, yani Filistin topraklarında Siyonist devleti kabul etmekten başka bir şey değildir. Bu, Filistinlilerin hakkını ayaklar altına almak, Filistinli mültecilerin tarihi hakkını yok saymak ve hatta 1948 öncesinde bu topraklarda yaşayan Filistinlilerin hakkını tehdit etmek anlamına gelir. Bu, başta bölge milletleri olmak üzere İslam ümmetinin vücudunda kanserli bir tümörün ve kalıcı bir tehdidin varlığını kabullenmek; Onlarca yıldır çekilen acıları tekrarlamak ve şehitlerin kanını ayaklar altına almak demektir.” (1 Ekim 2011)
3-2 Doğru Çözüm Yolu:
Ayetullah Hamanei, Filistin krizini çözmek için görünüşte birbiriyle çelişen iki çözüm öneriyor; Görünürdeki bu çelişki koordineli iki adıma dönüştüğünde adil bir barış ve istikrarla sonuçlanacaktır. Direniş aslında Siyonist rejimin adil bir referandum düzenlemek için kabul etmesi gereken bir kanaldır:
3-2-1 Direniş
“Hangi eylem planı olursa olsun, “Filistin’in tamamı, bütün Filistinliler içindir” ilkesine dayanmalıdır. Filistin “Nehirden denize” Filistin’dir, bir karış bile eksik olmaz.” (1 Ekim 2011)
“Kudüs yolu, Filistin yolu, kurtuluş yolu ve Filistin meselesinin çözümü mücadele yolundan başka bir şey değildir.” (27 Şubat 2010)
“Filistin sorununun tek çözümü direniş ve mücadeledir. Bu doğrudur; Ama bu direniş ve mücadele, bu insanların ruh hallerini korumak, bu insanların umudunu yeşertmek, insanları sahnede tutmak üzerine kuruludur. Bu, bence Filistinli grupların ve Filistinli örgütlerin, Filistinli savaşçıların yapması gereken en büyük şeydir. Bugün gerek Siyonist düşmandan gerekse karşı taraftan Gazze’ye uygulanan bu baskılar, halkı direnişten uzaklaştırmaya yöneliktir. İster batı kıyısındaki, ister yerleşim yerlerindeki insanlar üzerindeki baskılar olsun, ister Kudüs meselesinde olsun, ister uygulanan kısıtlamalar olsun, ister çekilen duvarlar olsun, bunların hepsi insanları direnişten uzaklaştırmak, teslim olma seçeneğine yönlendirmek içindir. Bunun olmasına izin vermemelisiniz, vermemeliyiz. Filistin halkını, Gazze halkını, bu dirayetli ve çelik gibi milleti umutlu ayakta tutmalıyız. Bilsinler ki onların bu büyük hareketi meyvesini verecektir. Bu bence çok önemli bir noktadır.” (27 Şubat 2010)
“İsrail güç dilinden başka bir şey anlamadığını kanıtladı. Onunla ancak bir milletin gücünün dili veya dünyanın her yerindeki İslam Ümmeti’nin gücünün dili dışında hiçbir dille konuşamazsınız. Sizler İslam Ümmeti’nin temsilcilerisiniz. Sizler, Filistin halkının temsilcileri, parlamentoların temsilcileri ve milletlerin temsilcilerisiniz. Burada Filistin konusunda bir karar vermek için toplandınız. Karar, Filistin'in kurtuluşu olmalı, başka bir şey değil. Ve bunun sadece bir yolu var ve bu yol, Filistin İntifadası'nın unsurlarının kabul ettiği ve izlediği yolun aynısıdır. Yol, Filistin topraklarında savaşmaktır; Bu derdin ilacı budur başka bir şey değil.” (18 Şubat 1994)
3-2-2 Referandum
Ayetullah Hamanei, Filistin krizinden çıkmanın tek yolunun Filistin'in gerçek sahipleri ve vatandaşlarını kapsayan ulusal bir referandum olduğuna inandığı bir planı İslam Cumhuriyeti adına sunmuştur. Ve bu fikir ve öneri Birleşmiş Milletler belgelerinde de tescil edilmiştir:
“İslam Cumhuriyeti'nin Filistin meselesini çözme ve bu eski yarayı sarma planı, dünya kamuoyunun kabul ettiği siyasi ilkelere uygun, açık ve mantıklı bir plandır. Biz ne İslam ülkelerinin ordularının klasik savaşını, ne göçmen Yahudilerin denize dökülmesini, ne de Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşların hakemliğini önermiyoruz; Filistin halkı için bir referandum öneriyoruz!” (1 Ocak 2011)
“Biz Filistin’in, Filistin topraklarının Filistinlilere ait olduğuna inanıyoruz. Filistin haritasını coğrafya sayfalarından silmeye çalışanlar hata ettiler; Bu asla olmayacak! Filistin baki kalacak. İşgalciler onu on yıllar boyunca gasp ettiler, ancak şüphesiz Filistin kendi halkına ve İslam’ın kollarına geri dönecek; Bu mutlaka olacak! Filistin halkı da uyanıktır; Filistin asla bölünemez; Filistin tek parça olarak Filistinlilerindir.” (4 Haziran 2011)
“Filistin sorununun çözümü dayatma ve yanlış çözümler değildir. Filistin sorununun tek çözümü, gerçek Filistin halkının (hem Filistin içinde hem de Filistin dışındaki gaspçı ve işgalciler değil) yaşadıkları ülkenin yönetim sistemini belirlemesidir. Dünyada demokrasi talep edenler açısından bir milletin oylarına güvenmek kıstas ise Filistin halkı da bir millettir ve karar verme hakları vardır. Bugün Filistin topraklarında var olan işgal rejiminin bu topraklar üzerinde hiçbir hakkı yoktur; Zalim güçlerin yarattığı geçersiz ve yalan bir rejimdir. Dolayısıyla Filistin halkından bu rejimi tanıması istenemez. İslam âleminde birileri bu hataya düşer ve bu zalim rejimi resmiyette tanırsa, kendini rezil etmenin yanı sıra, faydasız bir iş de yapmış olur. Çünkü bu rejim kalıcı değil! Siyonistler, Filistin'e hâkim olduklarını ve Filistin'in sonsuza kadar kendilerine ait olduğunu sanıyorlar! Hayır; öyle değil. Filistin’in kaderi, bir gün mutlaka bir Filistin devletine dönüşmesidir! Filistin halkı bu yolda mücadele etmiştir. Müslüman halklara ve hükümetlere düşen görev, bu mesafeyi olabildiğince azaltmak ve Filistin milletini o güne ulaştırmaktır.” (4 Haziran 2002)
“Filistin Filistinlilerindir ve onların iradesi doğrultusunda yönetilmelidir. Yaklaşık yirmi yıl önce sunduğumuz ve Filistin’deki tüm dinleri ve etnik kökenleri temsil edecek referandum planı, Filistin’de bugünün ve yarının zorluklarına göre uyarlanması gereken tek yoldur. Bu plan, Batılıların sürekli tekrarladıkları antisemitizm iddialarının tamamen asılsız olduğunu göstermektedir. Bu planda Yahudi, Hristiyan ve Müslüman Filistinliler birlikte bir referanduma katılarak Filistin devletinin siyasi sistemini belirleyecek. Kesinlikle gitmesi gereken Siyonist düzendir. Siyonizm, Yahudilik dinindeki bidattir ve onunla hiçbir alakası yoktur.” (22 Mayıs 2020)
“Bu talep, dünyada kabul gören ortak demokrasiye dayanmaktadır ve kimse bu talebi baltalayamaz. Filistinli mücahitler, bu talebi kabul etmeye mecbur oluncaya kadar işgalci rejime karşı meşru ve ahlaki mücadelelerini sürdürmelidir.” (7 Mayıs 2021)
Sonuç:
Özgürlükçü İslam düşüncesinde ve İran İslam Devrimi’nin fikirsel temellerinde özel ve ayrı bir yere sahip olan Filistin toprakları ve Kudüs davası, İslam Cumhuriyeti yöneticilerinin 43 yıldır ciddi şekilde üzerinde durdukları en önemli politikalardan biridir. Yetmiş yılı aşkın bir süredir Filistin topraklarında, mazlum ve Müslüman halka yönelik açık bir zulüm olduğu için Ayetullah Hamanei siyasi ve dini bir lider olarak bunu defalarca dile getirmiş ve bu zulmün ortadan kaldırılmasını İran’ın dış politikasında esasi mesele olarak kabul etmiştir. İşte bu nedenle, Siyonist rejime karşı mücadelenin önemini her zaman Fetih Suresi'nin 29. ayetinden (Olanlar kâfirlere karşı sert, kendi aralarında merhametlidirler) hareketle anlatmaya çalışmış ve bu topraklarda uzun yıllardır yaşanan tecrübelere dayanarak Filistin krizini çözmek için bir model sunmuştur. Ayetullah Hamanei her şeyden önce Siyonist rejimin gayri meşru fıtratı ve Filistinlilere yaklaşım şekilleri nedeniyle barış görüşmeleri ve iki devlet kurulması gibi önerilerin çıkmaz sokak ve etkisiz bir çözüm yolu olduğuna inanıyor. İkinci olarak, bu alanda yaşanacak olumsuzlukların ve zararların yanı sıra, direniş ve referandum kombinasyonu gibi sonuç verecek bir yaklaşım sunuyor. Ancak referandum fikrinin gerçekleşmesi ve sonuçlandırılmasının şartı, Siyonist rejimi adil bir referandum yapılmasını kabul etmeye zorlayacak direniştir!
“(Filistin sorununun) çözümü nedir? Çözüm sabitkadem olmak ve cesurca direnmektir. Filistin halkı, Filistin unsurları ve Filistin örgütleri özverili cihatlarıyla Siyonist düşmana ve Amerika'ya sahayı daraltmalıdır. Tek yol budur ve tüm İslam âlemi onlara yardım etmelidir. Bütün Müslüman milletler Filistinlileri desteklemeli ve savunmalıdır; Tedavi yolu budur. Tabii ki bu benim görüşümdür. Filistinli silahlı örgütler sağlam duracaklar ve direnişlerini sürdüreceklerdir; Çözüm yolu direniştir. Ama Filistin meselesinin temel ve esaslı çözümü birkaç yıl önce söylediklerimizdir ki, önemli uluslararası merkezlerde kayıt altına alınmıştır. Başka ülkeden Filistin topraklarına yerleşmek için gelenler değil, Filistin kökenli olan tüm Filistinliler ister Müslüman ister Hristiyan veya Yahudi olsun (Filistinlilerin bir kısmı Müslüman, bir kısmı Hristiyan, bir kısmı Yahudi’dir) bir referandum yapmalı ve onlar tarafından kabul edilen sistem uygulanmalıdır. Ve bu sistem Filistin topraklarının tamamını yönetmelidir, sadece işgal altındaki toprakları değil. Çünkü Filistin’in bir kısmının işgal altında olduğu söylenebilir. Tüm Filistin’de, halkın genel oyu ile seçilen bir hükümet başa gelmeli, Filistin’le ilgili meselelerde ve Netanyahu gibiler hakkında kararı halk vermelidir. Bu karar onlara bırakılmalı. Filistin’de barışın ve Filistin sorununun çözümünün tek yolu budur.” (5 Şubat 2020)
- - - - - - - -