.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Evlat eğitimine ne zaman başlanmalıdır? Bu soru, çocuk sahibi olacak veya bir çocuğun himayesini üstlenecek çoğu kişinin zihnini meşgul etmektedir. Bu soruya farklı cevaplar verilmiştir. Bazıları 6-7 yaşlarını eğitime başlama yılları olarak düşünmektedir. Merhum Doktor Recep Ali Mazlumî, Nefisî’den şöyle naklediyor:

Çocuk 6 yaşında, başkaları tarafından kendi içinde olanların anlaşılması için fikrine ve bilgisine şekil verir. Bu vakit, eğitiminin başlangıcıdır.[1]

Bazıları doğumun eğitimin başlama zamanı olduğunu, üçüncü bir grup ise bu zamanın doğumdan yıllar öncesi olduğunu söylemektedirler. Psikologlardan biri şöyle söylüyor:

Bir bilgeye sordular: Eğitime ne zaman başlanmalıdır? Bilge cevabında şöyle dedi: Doğumdan yirmi yıl önce ve eğer istenilen neticeye ulaşmadıysanız anlaşılıyor ki daha erken başlamanız gerekiyormuş.[2]

Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde çocuğun eğitiminin başlama zamanı doğumdan önce olarak geçmektedir; ama yirmi yıl öncesinden değil, bilakis evlilik ve eş seçme zamanından başlamak suretiyle. Eş seçimi, eğitim düzeni ortamının şekillenmesinin ilk adımıdır. Zira birkaç sayfa önce anlatıldığı gibi eğitimde müessir olan etkenler, seçimi insanın elinde olmadığı için fıtratı bir kenara koyacak olursak, kalıtımsal ve çevresel etkenlerdir. Eş seçimiyle kalıtsal etkenlerin eğitilmesi ve çevresel etkenlerin önemli bir bölümü kaplanmaktadır. Zira eğitim çevresini aile ve toplum oluşturur. İkisinin arasında en önemli rolü aile çevresi oynamaktadır. Çünkü çocuk gelişim ve eğitiminin en hassas zamanını ailede geçirmektedir ve karı koca ailenin direkleri sayılmaktadır. Bu yüzden eğer eşler cismen salim, ruhen ve mânen salih ve eğitimli olurlarsa neredeyse evlat eğitiminin büyük bir bölümünün gerçekleştiği ve garanti altına alındığı söylenilebilir. Resulullah (s.a.a) ve Mâsûm İmamlar (a.s) da hem bu önemli emri tavsiye etmiş ve hem de kendileri eş seçimine dikkat etmişlerdir. Resulullah (s.a.a) buyuruyor:

“Denginize kız verin ve denginizden kız alın ve nutfeleriniz için (uygun bir yer) seçin.”[3]

Yine şöyle buyurmuştur:

“Nutfeleriniz için (uygun bir yer) seçin. Çünkü dayı(nın özellikleri) evlatta (şahsiyetinin şekillenmesinde) etki bırakır.”[4]

Peygamber (s.a.a) ve İmamlar (a.s) amelde kendileri ve aileleri için böyle yapmışlar ve eş seçiminde gerekli dikkati göstermişlerdir. Örneğin; birçok kimse çeşitli sebeplerle değerli İslâm Peygamberi’nin (s.a.a) tek yadigârını ondan istedi. Peygamber (s.a.a) onlardan[5] yüz çevirerek veya “İlâhî emri bekliyorum”[6] cümlesiyle red cevabını her birinin göğsüne vuruyordu. Ama amcasının oğlu Hz. Ali (a.s), kız istemeye niyetlenip Peygamber’in (s.a.a) yanına gelince Hazret, güzel bir yüzle onu kabul ederek şöyle buyurdu:

“Seni buraya getiren hacetin nedir?” Ali (a.s) cevabında isteğini söyledi. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Ey Ali, senden önce başkaları da Fatıma’yı benden istediler. Ben onların isteğini Fatıma’ya sunmuştum ama çehresinde hoşnutsuzluk gördüm. Ben dönene kadar bekle.”

Peygamber (s.a.a), Ali’nin (a.s) isteğini, değerli kızına söyledikten sonra, onun sükûtunu, itiraz etmeyişini ve hoşnutsuzluk ifadesi olmadığını görünce sevinçle Allahu ekber diye nida etti ve buyurdu:

“Sessizliği, ikrarındandır.”[7]

Aynı şekilde Ali (a.s) şöyle naklediyor:

“Peygamber (s.a.a) Ümmü Eymen’e beni sorarak “Kardeşim nerede?” diye buyurdu. Ümmü Eymen “Kardeşin kimdir?” diye arzedince Peygamber (s.a.a) “Ali” diye buyurdu. Ümmü Eymen “Ey Resulullah, kızını ona eş olarak verdin, o senin kardeşin mi!?” diye arzetti. Hazret buyurdu: “Evet Ümmü Eymen! Allah’a andolsunki kızımı kendine denk, şerif, dünyada ve ahirette hayâlı ve Allah’ın dergâhına yakın bir kimseye eş olarak verdim.”[8]

Peygamber (s.a.a), Fatıma’nın (s.a) evliliğinin dördüncü gününde değerli kızının yanına giderek sordu:

“Eşini nasıl buldun?” Fatıma (s.a) cevap verdi: “En iyi eştir.”[9]

Hz. Fatıma’nın (s.a) Hz. Ali (a.s) ile olan evliliğinin hikâyesinde Mâsûmlar’dan (a.s) üçünün eş seçme meselesinin siyeri görülür. İlki; Hz. Ali’nin (a.s) o zamanda tanıdığı en iyi kadını seçiyor ve onu istiyor. İkincisi; evladına düzen kurma vazifesi olan Peygamber (s.a.a) de kızının razı olduğunu gördüğünde oldukça seviniyor ve Zehra’nın (s.a) eşi olmaya layık olmayan önceki görücüleri reddediyor. Üçüncüsü; önceki görücülerine yüz vermeyen Fatıma (s.a), Peygamber’den (s.a.a) sonra zamanının en iyi erkeği olan Ali’ye (a.s) olumlu cevap veriyor.

Elbette, bu konuda bu evliliğin gerçekleşmesinin Allah’ın isteği olduğuna dair başka rivayetler de vardır. Ama bu rivayetlerin bazılarında açıklanmıştır ki, bu emir Fatıma’ya (s.a) denk Ali’den (a.s) başka kimse olmadığı içindir.[10]Hz. Ali (a.s), Peygamber’in (s.a.a) kendisine şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Kureyş erkeklerinin bazıları bana, kendileri dururken Fatıma’yı (s.a) neden Ali’yle evlendirdim diye sitem ettiler. Ancak ben onlara şöyle dedim: Allah’a andolsun ki ben onun sizinle evlenmesine engel olmadım ve ben onu Ali’yle evlendirmedim. Cebrail bana nazil oldu ve dedi ki Allah şöyle söylüyor: Eğer Ali’yi yaratmamış olsaydım kızın Fatıma için sonsuza kadar bir denk bulunmazdı.”[11]

Burada ortaya çıkabilecek sorun, bu siyerin İmamlar’ın (a.s) şu buyruğuyla zıt olmasıdır: Evlilikte zorluk çıkarmayın ve huyundan ve dininden razı olduğunuz bir talip geldiğinde onu reddetmeyin. Örneğin; İmam Bâkır (a.s), Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmektedir:

“Yanınıza dininden ve ahlâkından razı olduğunuz biri geldiğinde onu reddetmeyin. Eğer böyle yaparsanız yeryüzünde büyük bir fitne ve fesat ortaya çıkacaktır.”[12]

Başka bir rivayette, din ve emanet de şart koşulmuştur.[13]

Cevabında şöyle söylemeliyiz:

Evvela; bu rivayetler din, ahlâk ve emanetin eş seçiminde dikkat edilmesi gereken faziletler olduğunu beyan etmektedir. Bu birkaç konudan razı olunduğunda diğer meselelerde zorluk çıkarılmasın anlamındadır, yoksa din, ahlâk ve emanet konuları sıkı tutulmasın anlamında değil. Maddî konularda, kişilerin toplumsal sınıflarında, mihr ölçüsünde ve benzerlerinde kolaylık sağlanmasının üzerinde durulmuştur.

İkinci olarak; Dinî konularda da kolaylık sağlanması gerektiğini farz etsek bile kastedilen, bu kişilerin imanına karşı yüksek düzeyde beklenti içinde olmaktır. Yani insan, kişinin din ve iman esasına dair itminan sağladığında, daha yüksek düzeyde bir iman ve dindarlığın peşinde olmasın ve bu açıdan zorluk çıkarmasın. Bu rivayette bu konu nehyedilmiştir. Bu iddianın şahidi Ali bin Esbat’ın mektubu ve İmam Bâkır’ın (a.s) ona cevabıdır. O şöyle yazıyor:

“Kızım için kendim gibi birisini bulamıyorum. Onlar hakkında ne yapayım?” İmam cevabında şöyle buyuruyor: “Kendin gibi birisini bulmanın peşine düşme. Peygamber (s.a.a) buyurdu ki; dininden ve huyundan razı olduğunuz birisi istemeye geldiğinde kızınızı onunla evlendirin.”[14]

Yani, Ali bin Esbat kendisi gibi birisinin peşindeydi, kızına denk olacak birisinin değil. İmam (a.s) da buyurmuştur: Dininden ve ahlâkından razı olduğun kimseyi reddetme.

Üçüncü olarak; eş seçmede önemli şartlardan biri, kişilerin denk olmasıdır; ama din ve ahlâktan razılık, değişmez ve herkes için aynı değildir, göreceli bir emirdir ve herkes için farklı ölçülerdedir. Bu yüzden Peygamber (s.a.a), kızına talip olan diğerlerinin dininden veya ahlâkından veya her ikisinden razı olmamıştır veya Hz. Ali’den (a.s) başka isteyenlerden hiçbiri Hz. Fatıma’nın (s.a) dengi değildir, denilebilir. Bu konu başka bir rivayette İmam Sâdık’tan (a.s)rivayet edilmiştir:

“Eğer Allah Fatıma’yı (s.a) Ali (a.s) için yaratmamış olsaydı, Fatıma (s.a) için dünyada Âdem’den (a.s) yaratılışın sonuna kadar bir denk bulunmazdı.”[15]

Bununla birlikte ilk olarak bazı rivayetlerde Peygamber’in (s.a.a) kendisinin söylediği gibi, Zehra’yı (s.a) isteyenlerin en iyisine olumlu cevap vermiştir. İkincisi; Peygamber’in (s.a.a) kabulü Allah’ın emriyle olduysa, bu emir de Ali (a.s) ve Fatıma (s.a) birbirine denk olduğu için verilmiştir. Üçüncüsü; Allah’ın emri ve Peygamber’in (s.a.a) ve Zehra’nın (s.a) bu mübarek evlilikten kalben razı oluşları birbiriyle çelişmemektedir.

Hz. Ali’nin (a.s) kendisi de Hz. Fatıma’nın (s.a) vefatından sonra evlenmek istediğinde Arap kabilelerini tanıma ve soy ağacı ilminde başı çeken kardeşi Akîl’in yanına giderek kendisine cesur evlatlar doğurabilecek cesaretli bir soya sahip bir eş aramasını istemiştir. Akîl Arap kabilelerini araştırıp inceledikten sonra Kelab kabilesinden Fatıma’yı önerdi ve ikisinin izdivacıyla Hz. Ebulfazl (a.s) ve kardeşleri gibi aslanlar yetişti. Öyle ki cesaretleri kalıcı olarak sonsuza dek tarih sayfalarında yer alacaktır.[16] İmam Seccad (a.s) da, İmam Mücteba’nın (a.s) en iyi torunlarından birini eş olarak seçiyor ve ondan da Bâkıru’l-Ulûm dünyaya geliyor. Bunlar, eş seçiminin eğitimdeki esaslı rolünü göstermektedir. İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:

“Benim atamın eşi, İmam Hasan’ın (a.s) ailesinde kimsenin derecesine ve makamına ulaşamadığı, sıddıka bir kadındı.”[17]

Yine uygun ve denk eş seçimi içindir ki Samerra’da yaşayan İmam Ali Naki (a.s), temiz tıynetli Rum kenizi (cariyesi) alması için Bişr bin Suleyman Nuhhâs’ı (Ebu Eyyub Ensârî neslinden) yolluyor. Onu oğlu İmam Hasan Askerî’yle (a.s) evlendiriyor ve ondan son hak hüccet İmam Mehdi (a.f) dünyaya geliyor.[18]

Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde eş seçme konusunun önemi açıktır, ama bu konunun tüm öneminin evladın eğitimi için olmadığına dikkat edilmelidir. Aksine bazı rivayetlerde de görüldüğü gibi kadın ve erkeğin anlaşması, ailenin devamı ve huzuru da eş seçmenin önemini gösteren delillerden olabilir. Bu da kendi payına evlatların eğitimi için emniyetli ve salim bir ortam sağlamaktadır. Örneğin; Mâsûmlar’ın (a.s) eş seçiminde riayet edilmesini öğütledikleri ve Hz. Ali (a.s) ve Hz. Fatıma’nın (s.a) da evliliklerinde dikkat ettikleri özelliklerden birisi karı kocanın birbirine denk olmasıdır. Bu, karı kocanın anlaşmasında, evlilik kurumunun kuvvetli olmasında ve neticede evlatların doğru eğitilmesinde en önemli etkendir. Buna karşın eşlerin anlaşamaması, ihtilafları ve sürtüşmeleri, eğitim düzeninde bozulmaya sebebiyet vermekte ve evlatların sapmasının en önemli ve müessir etkenlerinden sayılmaktadır.

Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde eş seçiminde dikkat edilen özelliklerden bir diğeri, eşin iyi davranışı ve edebidir. Hüseyin Beşşar Vasıtî şöyle diyor:

İmam Rıza’ya (a.s) şöyle yazdım: Yakınlarımdan biri kızımı istedi ama kötü ahlâklıdır. İmam mektuba cevabında şöyle buyurdu: Kötü ahlâklıysa kızını ona verme.[19]

Yine şöyle rivayet edilmiştir:

İmam Seccad (a.s) bir kadının iyi ahlâkı karşısında şaşırdı. “Bu kadının bir eşi var mı?” diye sordu. Cevabında “Hayır, o bekârdır” dediler. İmam ona talip oldu ve onunla evlendi. Onun soyu hakkında bir şey de sormadı. Ensar’dan bir adam, İmam’ın (a.s)o kadının soyunu araştırmadan onunla evlenmesine şaşırdı. Kadının soyunu araştırdı ve İmam’a (a.s) kadının Ben-i Şeybe taifesinden olduğunu haber verdi. İmam şöyle buyurdu:

“Seni bundan daha iyi fikirli bilirdim. Acaba Allah’ın İslâm’la aşağılıkları ve eksiklikleri telafi ettiğini bilmiyor musun?”[20]

Görüldüğü gibi, İmam Seccad’dan nakledilen siyer, eş seçiminde dikkatin, ailevî bağlar, sosyal sınıflar ve benzerleri gibi alâkasız özelliklere ve şartlara girmeyi gerektirmediğini göstermektedir. Zira bu siyerde İmam, o kadının ailevî durumuna, soyuna sopuna bakmadığı gibi Ensar’dan olan o adama cevabında itiraz ederek şöyle buyurmaktadır: İslâm bunları telafi ediyor.

Bununla birlikte iyi ahlâk, eş seçiminde dikkat edilmesi gereken önemli özelliklerdendir. Elbette, bunun çok önemli olmasının sebebi, bu sıfatın evlatlarla ilişkilerin türüne etki etmesinin yanında, kişinin ailevî asaletini göstermiş olması da mümkündür. Zira, Hz. Ali (a.s) buyuruyor:

“İyi ahlâk, ailevî keremin delilidir.”[21]

Bu bahsin sonunda; İslâm açısından hanımın seçiminin, kocanın seçiminden daha önemli olduğunu söylemeliyiz. İster çevresel ister kalıtımsal boyutta kadının eğitimsel (terbiyeye bağlı) rolü, erkekten daha fazladır. Bu konu Mâsûmlar’ın (a.s) rivayetlerinden rahatça çıkarılabilir. Resulullah (s.a.a), kadının eş seçilmesi konusunda şöyle buyuruyor:

“Evladını hangi nesil ve soya kattığına bak. Zira ailevî kökler ve damarlar çocuğu etkiler.”[22]

Diğer bir rivayette buyuruyor:

“Layık bir aileden evlilik yapınız ki damarı ve kökü evlada etki eder.”[23]

Yine şöyle buyuruyor:

“Nutfeleriniz için (uygun bir yer) belirleyiniz ve (iyi) kadınları seçiniz.”[24]

Ama kız evladın evliliği ve talibin kabulü hakkında şöyle buyuruyor:

“İsteyenin dinini ve ahlâkını beğendiğinizde kızınızı onunla evlendiri­niz.”[25]

Başka bir rivayette emanet de kocanın şartlarının bir parçasıdır.

Bununla beraber kocanın seçiminde sadece din, ahlâk ve emanet olmak üzere üç sıfat şart koşulmuştur. Kuvvetle muhtemel bu özellikler, evlatların eğitiminden daha çok eşlerin ilişkisinde müessirdir. Bu üç sıfatın evlat üzerindeki etkisi daha çok çevresel özelliklidir, kalıtımsal değil. Zira bir rivayette Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:

“İzdivaç köleliktir. Öyleyse sizden biri kızını evlendirmek istediğinde, onu kime köle verdiğine dikkat etsin.”[26]

Yine başka bir rivayet şöyledir:

Bir kişi İmam Hasan’a (a.s) kızının evliliği hakkında soru sordu. İmam şöyle buyurdu: “Onu muttaki birisiyle evlendir. Zira eğer, onu severse saygı gösterecektir ve eğer onu sevmezse zulüm etmeyecektir.”[27]

Rivayetlerde erkek için beyan edilen şartlar, hanımın huzurunu sağlamak içindir, ama kadın için beyan edilen şartların çoğu veya hepsi, o şartların evlat üzerindeki tesiriyle ilgilidir. İmam Sâdık’tan (a.s) bir diğer rivayet bu iddiayı desteklemektedir. Bu rivayette İmam (a.s) şöyle buyuruyor:

“Ahmak erkekle evleniniz ama ahmak kadınla evlenmeyiniz. Zira ahmak adamdan asil evlat olur ama ahmak kadından asil evlat olmaz.”[28]

Diğer bir rivayette şöyle geçmektedir:

İmam Bâkır’ın (a.s) ashabından biri, bir adamın hoşlandığı için güzel ama deli bir kadınla evlenmesi hakkında sordu. İmam buyurdu ki:

“Onunla evlenmesin. Eğer bir kimsenin deli bir kenizi (cariyesi) varsa onunla yakınlaşmasında sorun yoktur ama ondan çocuk yapmamalıdır.”[29]

Başka bir rivayette de buyuruyor:

“Ahmak kadınla oturup kalkmak beladır ve onun çocuğu ziyan olacaktır.”[30]

Bu rivayetler bir araya toplandığında genel olarak bu rivayetler hakkında üç ihtimalin söz konusu olabileceği söylenmelidir:

1- Tüm bu tekitler, annenin çocuk üzerindeki çevresel etkileri nedeniyledir.

2- Tüm bu tekitler annenin çocuk üzerindeki kalıtımsal etkileri açısındandır.

3- Bu tekitler annenin çocuk üzerindeki çevresel ve kalıtımsal etkileri sebebiyledir.

Bu üç ihtimal arasında ikinci ihtimal, bu rivayetle daha uyumludur. Zira kadının seçimine tekit eden ilk grup rivayetler, soyun rolü üzerinde duruyordu. Bu, annenin evladı üzerindeki kalıtımsal etkilerindendir. İlâveten İmam Bâkır’ın (a.s) “deli ile birlikte ol, ama döl oluşumuna engel ol” buyruğunu içeren son rivayet de deli kadının kalıtımsal açıdan çocuğa etki edeceğini belirtmektedir. Çünkü kastedilen eğitimsel ve çevresel etki olsaydı, “onun eğitimi vazifesini başka birine ver” diye buyururdu, ondan çocuk yapma diye değil. Elbette bu rivayetlerin annenin çevresel rolünün olmadığı anlamına geldiği söylenemez. Aslında bu rol, doğal olarak herkese açık olduğundan rivayetler bu konuda bir şey söylemezler. Fakat kalıtımın rolü çoğu kimseye gizli ve bu konuda gaflete düşülmesi mümkün olduğundan rivayetlerde buna değiniliyor.

Burada bir ihtimalden daha bahsedilebilir. O da annenin süt yoluyla etkisine değinen rivayetlerdir. Zira rivayetlerde sütün tesiri üzerinde de durulmuştur. Aynı zamanda ilk grup rivayetlerde konu ırk ve soyun tesiri olduğu için, bu rivayetlerin annenin kalıtımsal rolüne işareti görmezden gelinemez. En azından üçüncü ihtimalin rivayetlerinde kastedilenin kalıtımın rolü üzerinde durmak olduğu söylenebilir.

Bununla beraber, annenin evladının eğitimi üzerindeki etkisi, çevresel ve kalıtımsal rolüyle (en azından annenin aklî yeterliliği olmadığı durumlarda) babadan çoktur. Bu yüzden İslâm’da kadının seçimine dikkat edilmesi üzerinde fazlasıyla durulmuştur. Fakat erkek istediğinde kabul edilmesi için sadece din, ahlâk ve emanet özellikleri şart koşulmuştur.

Bazı rivayetlerde annenin ailevî asaletinin ve soyunun evlatta müessir olduğu söylenirken, nakledilen bir siyerde de İmam Seccad’dan (a.s) nakledildiğine göre İmam, bir kadının iyi ahlâkını görmesiyle ailevî asaletini sorup soruşturmadan onunla evleniyor. Burada ikisinin birbiriyle uyumlu olmadığını, birbirine ters olduğunu düşünmek mümkündür.

Cevabında şöyle söylenmelidir: İlk olarak bu siyer sadece İmam’ın bu kadınla evlendiğini beyan etmektedir, ondan çocuk sahibi olduğunu değil. İkincisi, Ensar’dan olan adamın İmam’ın davranışından rahatsızlığı, o kadının düşük sosyal tabakadan olmasından, bu yönüyle İmam’a denk olmadığını düşünmesinden kaynaklanıyordu. İmam ise bu konuyu temelden reddetti, kişinin sosyal sınıfı evliliğine müdahale etmemeliydi, ailevî asaleti değil. Üçüncüsü kadının iyi ahlâkı, ailevî asaletinden ve ailede doğru eğitilmiş olmasından kaynaklanıyor olabilir. Nitekim Hz. Ali (a.s) şöyle buyurdu:

“İyi ahlâk, iyi aile yapısının göstergesidir.”[31]

[1]     Mazlumî, Recep Ali; Gami der Mesir-i Terbiyet-i İslâmî, s. 34.

[2]     Sâdât, Muhammed Ali; Râhnema-yi Pederân ve Mâderân, C. 2, s. 21.

[3]     Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 14, s. 29, Hadis 3.

[4]     a.g.e., s. 28, Hadis 2.

[5]     Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 140.

[6]     İbn-i Saad, Muhammed; Et-Tabakatu’l-Kubra, C. 8, s. 19.

[7]     Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 140.

[8]     a.g.e., s. 105.

[9]     Harezmî, Muvaffak bin Ahmed; El-Menakıb, s. 353.

[10]    Kuleynî, El-Kâfî, C. 5, s. 378, Hadis 6.

[11]    a.g.e., C. 1, s. 461, Hadis 10.

[12]    a.g.e., C. 5, s. 347, Hadis 2.

[13]    a.g.e., Hadis 1.

[14]    Kuleynî, El-Kâfî, C. 5 a.g.e., Hadis 2.

[15]    Sadûk, Muhammed bin Ali; Men La Yahzuruhu’l-Fakih, C. 3, s. 393.

[16]    Mutahharî, Murtaza; Hamase-yi Huseyni, C. 1, s. 59.

[17]    Kummî, Abbas; Munteha’l-Âmâl, C. 2, s. 173.

[18]    a.g.e., s. 745.

[19]    Nûrî; Mustedreku’l-Vesâil, C. 14, s. 192, 16. bab, Hadis 1.

[20]    a.g.e, s. 186, Hadis 1.

[21]    Hansarî, Muhammed; Şerh-i Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kilem, C. 3, s. 392.

[22]    Muttakî Hindî, Kenzu’l-Ummal, C. 15, s. 855, Hadis 34400.

[23]    a.g.e., c. 16, s. 296, Hadis 44559.

[24]    a.g.e., s. 302, Hadis 44594.

[25]    İbrahim bin Muhammed Hamedanî diyor. Kuleynî;, Kâfi, C. 5, s. 347, Hadis 3.

[26]    Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 14, s. 52, Hadis 8.

[27]    Tabersî, Hasan bin Fazl; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 214.

[28]    Kuleynî; Kâfi, c. 5, s. 354, Hadis 2.

[29]    a.g.e., Hadis 3.

[30]    a.g.e., s. 353, Hadis 1.

[31]    Hânsarî; Şerh-i Gureru’l-Hikem ve Dureru’l-Kilem, C. 3, s. 392.

Editör: Hasan Bedel