.
.

İmanın alametlerinden birisinin Erbain ziyareti olduğunu biliyor musunuz?

Bendeniz bu rivayetin ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum! Bu rivayetin manasının benim anladığım gibi olduğu konusunda da herhangi bir ısrarım yok.

Ehl-i Beyt dostları dağınık bir topluluk idi. Toplu halde bir bölgede, bir yerde yaşamıyordu. Medine’de, Kufe’de, Basra’da, Ahvaz’da, Kum’da, Horasan’da ve diğer merkezi bölgelerin çevrelerinde yaşıyorlardı. Ama bu dağınık ve parçalanmış vücudun bir ruhu vardı. O da Erbain ziyareti idi.

Tıpkı bir iple birbirine bağlanan tespih taneleri gibi. Peki, neydi o tespih tanelerini birbirine bağlayan kök? Şiiliğin merkezine olan bu itaat ve bağlılığın kökü; yüce liderliği kabul edilen İmametti. Bütün ipler oraya bağlıydı. Bütün beden azalarına emri o merkez veriyordu. İşte bu şekilde Ehl-i Beyt ekolü bir teşkilat ve oluşumdu. Belki iki kişi birbirlerinden habersizdi ama bazıları bütün herkes hakkında bilgiye sahipti. Onların bilgi ve itaati bir hesap üzerine, feryatları emir üzerine ve sessizlikleri de bir plan üzerineydi.

Her şeyleri bir hesap üzerineydi. Onların var olan yalnızca bir sorunu vardı; o da birbirlerini çok az görebilmeleriydi. Bir şehrin, bir bölgenin Ehl-i Beyt taraftarları birbirleri ile mülakat edebiliyorlardı ama yine de İmamların (as) döneminde yaşayan taraftarlar için evrensel bir kongreye ihtiyaç vardı. 

Bu (Erbain Ziyareti) evrensel kongre olarak kararlaştırıldı. Vakti de tayin edildi. Sonra bu kararlaştırılmış kongreye herkesin katılabileceğini söylediler. Çünkü Şia’nın ruhu Kerbela ruhuydu, Aşura ruhuydu. Aleviliğin ruhunda o mübarek kabirden yükselen alev, Aşura günü her şeyden daha belirgindi. Bu alev, o mukaddes ruhtan ve o tertemiz topraktan yükseliyor; diğer can ve ruhlara ulaşıyordu. İnsanları namlunun ucundan çıkan kızgın mermilere dönüştürüp düşmanın kalbine saplıyordu.

Bu nedenle Erbain konusu oldukça önem arz eden bir meseledir. Erbain yani; içerisinde unutulmaz anıların var olduğu bir toprak üzerinde Şiilerin ant içtikleri evrensel bir kongredir. Tarifsiz, oldukça değerli hatıralarla dolu bir bölgedir. Şehitlerin toprakları, Allah yolunda şehit düşenlerin mezarlarının bulunduğu bir mekândır. Burada toplanmalı, Ehl-i Beyt takipçileri bir araya gelmeli; birbirlerine kardeşlik elini uzatmalı, sadaka ve vefa anlaşmasını ellerinden geldiğince pekiştirmelidir.

Eğer Ehl-i Beyt'e gönül verenler bugün de o pak ve mukaddes toprakları aynı geçmişte olduğu gibi ant içme yeri olarak hayata geçirebilirlerse; oldukça yerinde ve güzel bir eylem olacaktır. Zaten İmamlarımızın da (as) kendilerini takip etmek için bizlere sundukları yol buydu.

Ayetullah Seyyid Ali Hamanei

İmam Hasan el-Mücteba Mescidi

Meşhed-i Mukaddes

15 Mart 1974

Fotoğraf: İslam Devrimi Sonrası Kılınan İlk Cuma Namazı - 1979/Tahran