.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
… Mensur b. Hazim Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"İnsanlar (bazı işleri yerine getirmek için) memur olmuşlardır ve (bazı şeylerden de) yasaklanmışlardır. Eğer kişinin özrü olursa Allah Azze ve Celle onun özrünü kabul eder."
… Habib Secistani Ebu Cafer’den (İmam Muhammed Bakır aleyhisselâm) Tevrat’ta şu ifadelerin geçtiğini rivayet etmiştir:
"Ey Musa! Gerçekten ben seni yarattım, seçtim ve güç verdim. İtaatime emrettim ve günahlarımdan sakındırdım. Eğer bana itaat edersen bunu yerine getirmen için sana yardımcı olurum ve eğer bana isyan edecek olursan günah işlemen için sana yardımcı olmam. Ey Musa! Bana itaat ettiğinden dolayı sana minnet, günah işlediğinden dolayı hüccet ve delilim vardır."
… Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) babalarından, onlar da Resûlullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
"Allah her kime bir iş karşılığında mükâfat vaad etmişse, kesin o vaadini gerçekleştirir ve her kime de azap vaad etmişse, o vaad hususunda (gerçekleştirip gerçekleştirmeyeceği hususunda) seçenek sahibidir."
… İbrahim b. Abbas İmam Rıza’dan (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
İmam Rıza’nın (a.s) meclisinde oturuyorduk, büyük günahlardan bahsediyorlardı, konu dönüp dolaşıp Mutezile’nin, büyük günahlar bağışlanmaz, sözüne geldi. İmam Rıza (a.s) şöyle buyurdu:
Ebu Abdullah (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) şöyle buyurmuştur: Kur’an Mutezile’nin görüşünün aksine nazil olmuştur. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: "Doğrusu insanlar kötülük ettikleri halde Rabbin onlar için mağfiret sahibidir. (Rad, 6)"
… E’meş, Cafer b. Muhammed’in (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) din hakkında yapmış olduğu açıklamalarını şöyle rivayet etmiştir:
Doğrusu Allah, bir kimseyi ancak gücünün yettiği şeyle yükümlü kılar ve gücünün üstünde bir şeyle mükellef kılmaz. Kulların eylem ve fiilleri takdir ölçüsüne göre yaratılmıştır, tekvini olarak değil. Allah her şeyin yaratıcısıdır; bizler cebir ve tefvizi (işleri insanlara devretmeyi) kabul etmiyoruz. Allah Azze ve Celle, günahsızı günahkârın yerine almaz ve yine Allah Azze ve Celle çocuğa babasının günahından dolayı azap etmez. Şüphesiz Allah muhkem kitabında şöyle buyurmuştur: "Hiçbir suçlu (günahkâr) başkasının suçunu yüklenmez. (Enam, 164)" ve ayrıca şöyle buyurmuştur: "Şüphesiz insana kendi çalışma ve emeğinden başkası yoktur. (Necm, 39)". Bağışlamak ve lütufta bulunmak Allah Azze ve Celle’ye mahsustur. Yüce Allah’ın şanında zulüm yoktur. Allah kullarına, onları kandırıp yoldan çıkaran kişilere (ki kandırılıp yoldan çıkarıldığını biliyorlarsa) itaat etmelerini farz etmemiştir. Kulları arasında ona inanmadığını bildiği ve onun yerine şeytana ibadet eden kimseyi kendine peygamber seçmez ve kullarına masum haricinde kimseyi hüccet ve delil kılmaz."
… Muhammed b. Ebu Umeyr Musa b. Cafer’den (a.s) şöyle duyduğunu rivayet etmiştir:
"Şüphesiz Allah sadece küfür, inkâr, dalâlet ve şirk ehlini ebedi olarak ateşte tutacaktır. Büyük günahlardan sakınan müminlerden küçük günahları sorulmayacaktır." Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle buyurmuştur: "Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız. (Nisa, 31)"
Dedim ki: "Ey Resûlullah’ın oğlu! Öyleyse şefaat hangi günahkâr grup için farzdır?"
Buyurdu ki babam, atalarından aktararak Peygamber efendimizin şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir. Muhsinlere gelince, onlar aleyhine kullanılacak bir yol yoktur." Dedim ki: "Ey Resûlullah'ın oğlu! Büyük günah işleyenler için şefaat olur mu? Yüce Allah ‘Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. (Enbiya, 28)' demiyor mu? Büyük günah işleyenler Allah'ın razı olduğu kimseler olabilirler mi?"
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Ebu Ahmed! Hiçbir mümin yoktur ki, bir günah işlediği zaman üzülmesin ve pişmanlık duymasın. Peygamberimiz (s.a.a) buyuruyor ki: 'Tövbe için pişmanlık yeterlidir.' Ve yine buyuruyor ki: 'Kim iyi bir işten dolayı sevinir, kötü bir iş yüzünden üzülürse, o, mümindir.' Buna göre, işlediği bir günahtan pişmanlık duymayan kişi mümin değildir, onun için şefaat gerekmez ve o, zâlimdir. Yüce Allah böyle biri ile ilgili olarak; 'Zalimlerin ne dostu ne de sözü dinlenir şefaatçısı vardır. (Mümin, 18)' buyuruyor."
Dedim ki: "Ey Resûlullah'ın oğlu! İşlediği günahtan dolayı pişmanlık duymayan kişi nasıl mümin olmaz?"
İmam (a.s) şöyle buyurdu: "Ey Ebu Ahmed! "Büyük bir günah işleyip de bundan dolayı cezaya çarptırılacağını bilen hiç kimse yoktur ki, işlediği günahtan dolayı pişmanlık duymasın. Ne zaman pişmanlık duyarsa, tövbe etmiş (Allah'a dönmüş) olur ve şefaati hak eder. Ama pişmanlık duymazsa, günahta ısrar ediyor sayılır. Günahta ısrar edeninse, bağışlanması söz konusu değildir. Çünkü o, işlediği suçtan dolayı cezalandırılacağına inanmıyordur. Eğer cezalandırılacağına inansaydı pişmanlık duyardı. Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) şöyle buyuruyor: ‘İstiğfar edildikten sonra büyük günahtan söz edilmez. Israr edilince de küçük günahtan söz edilmez.’ Yüce Allah'ın, 'Ancak Allah'ın razı olduğu kimseler için şefaat ederler' sözüne gelince; bu demektir ki, ancak Allah'ın dininden razı olduğu kimseler için şefaat ederler. Din ise, iyiliklerin ve kötülüklerin belli bir günde karşılıklarını göreceklerine inanmaktır. Buna göre, dininden razı olunan kişi, kıyamet günü cezalandırılacağını bildiği için işlediği günahlardan dolayı pişmanlık duyar."
… Hamza b. Humran Ebu Abdullah’tan (İmam Cafer Sadık aleyhisselâm) şöyle rivayet etmiştir:
"Her kim bir iyilik yapmaya niyet edip, onu yerine getirmezse onun için bir iyilik yazılır. Eğer o iyiliği yerine getirirse o iyilik ayarında ona on sevap yazılır. Allah, istediği kişi için bu sevabı yedi yüz katına kadar arttırır. Ve her kim bir kötülük yapmaya niyetlense, bunu yerine getirmedikçe ona bir günah yazılmaz. Eğer onu yapmazsa, bu günahı terk ettiği (işlemediği) için bir sevap yazılır ve eğer onu yaparsa ona dokuz saat süre verilir, tövbe eder ve pişmanlık duyarsa ona bir şey yazılmaz ve eğer tövbe etmez, pişmanlık duymazsa o zaman ona bir günah yazılır."
… Suveyr babasından o da Hz. Ali’den (a.s) şöyle rivayet etmiştir:
"Kur’an’da benim için Yüce Allah’ın bu ayetinden daha sevimli bir ayet yoktur: 'Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. (Nisa, 48)' "
… Ebu Zer şöyle rivayet etmiştir:
"Bir gece dışarı çıktım. Aniden Allah Resûlü’nü yalnız yürürken gördüm. Hiç kimse O’nunla birlikte değildi. Kimseyle birlikte olmaktan hoşlanmadığını düşündüm. Ay ışığında yola düştüm. Peygamber geri döndü ve beni görünce şöyle dedi: 'Kim o?' Ben şöyle arz ettim: 'Sana feda olayım, ben Ebu Zer.' Peygamber şöyle buyurdu: 'Ebu Zer gel!' Ben bir müddet Peygamber ile birlikte yol yürüdüm. Daha sonra Peygamber şöyle buyurdu: 'Allah’ın kendisine bir mal verdiği, onun da sağdan, soldan, arkadan ve önden bağışta bulunduğu ve onunla hayırlı işlerde bulunduğu kimse dışında kıyamet günü zenginler fakirdirler.' "
Ebu Zer şöyle devam ediyor: "Yine Peygamber ile birlikte bir müddet yol yürüdüm. Daha sonra bana şöyle buyurdu: 'Burada otur!' Böylece beni etrafı taşlarla dolu bir çukurun yanına oturttu ve şöyle buyurdu: 'Ben dönünceye kadar buraya otur.' Peygamber (s.a.a) yola koyuldu ve kendisini göremeyeceğim kadar uzaklaştı ve kayboldu. Geri dönüşü biraz gecikti. Geldiği sırada 'Zina da mı etmiş olsa, hırsızlık da mı yapmış olsa?' diye dediğini duydum. Sonra hiç vakit kaybetmeden sordum: 'Ey Allah’ın elçisi! -Allah beni sana feda etsin- taşlık tarafında kiminle konuşuyordunuz? Gerçekten ben size cevap veren kimseyi duymadım' dedim. Resûlullah (s.a.a) şöyle buyurdu: 'O, Cebrail idi, taşlık arazide önüme çıkarak, bana ümmetine müjde ver ve söyle ki 'Kim Allah Azze ve Celle’ye ortak koşmadan ölürse cennete girecektir.' dedi. Ben de: 'Ey Cebrail! Zina da mı etmiş olsa, hırsızlık da mı yapmış olsa?' dedim. O da 'Evet, hatta şarap içse bile' dedi."
Şeyh Saduk (r.a.) hadis hakkında şu açıklamayı yapmıştır:
Yani tövbe etmeye muvaffak olacak ve cennete girecektir.
… Muaz b. El- Cevheri, İmam Sadık’tan (a.s) , O atalarından, onlar Resûlulllah’tan (s.a.a) , O da Cebrail’den (a.s) şöyle nakletmiştir:
Allah Celle Celâluhu şöyle buyurmuştur: "Kim küçük veya büyük bir günah işler ve benim ona bu günahından dolayı azap edeceğimi veya af edeceğimi bilmezse (kabul etmezse) onu bu günahından dolayı asla bağışlamam ve kim küçük veya büyük bir günah işler ve benim ona bu günahından dolayı azap edeceğimi veya af edeceğimi bilir (ve kabul ederse) onu bağışlarım."