.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Çocuğa Saygı Gösterme ve Onu Yüceltme Üslupları
1- Ortama Girdiğinde Ayağa Kalkarak Evladı Karşılamak
Resulullah (s.a.a) genellikle insanlar ortama girerken saygı ifadesi olarak ayağa kalkardı ve onlara yer açardı. Kendi çocukları, Hasan, Hüseyin (a.s) ve Fatıma (s.a) geldiğindeyse karşılamak amacıyla birkaç adım da öne giderdi. Şöyle rivayet edilmiştir:
Peygamber (s.a.a) oturuyordu. Hasan ve Hüseyin (a.s) ona doğru geldiler. Peygamber (s.a.a) onları gördüğünde saygı için ayağa kalktı. Yavaş hareket ettikleri için Peygamber (s.a.a) onları karşılamaya gitti, onları omuzuna bindirdi ve şöyle buyurdu: “Ne iyi bir bineğiniz var ve ne iyi binicilersiniz.” [1]
Peygamber (s.a.a) Hz. Fatıma (s.a) için de ayağa kalkıyordu ve onu kendi yerine oturtuyordu.
“Fatıma (s.a) ne zaman Peygamber’in (s.a.a) yanına gelse, Peygamber (s.a.a) ona saygı için ayağa kalkıyordu, onu öpüyordu ve onu kendi yerine oturtuyordu.”[2]
2- Çocuklara Selam Vermek
Peygamber (s.a.a) her zaman çocuklara selam verirdi. Enes’ten nakledilen bir rivayet şöyledir: Biz oyun oynarken Peygamber (s.a.a) yanımızdan geçiyordu. Bize “Selamun aleykum çocuklar” dedi.[3]
İmam Rıza (a.s) da babalarından, Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor:
“Beş şeyi ölene kadar bırakmayacağım… ve çocuklara selam vermeyi. Böylece bu iş benden sonra diğerleri için bir sünnet olsun.”[4]
3- Çocuklardan Haklarından Vazgeçmeleri İçin İzin İstemek
Sehl bin Sad Saidî şöyle diyor:
“Resulullah’a (s.a.a) içecek getirdiler. Resul ondan içti. Sağında bir genç oturuyordu ve solunda da aksakallılar. Peygamber (s.a.a) (aksakallılara hürmeten içeceği onlara vermek istedi ama) gence şöyle buyurdu: “Bu içeceği onlara ikram etmeme izin veriyor musun?” Genç “Ben sendeki payımı kimseye vermiyorum” dedi. Peygamber (s.a.a) de içeceği ona verdi.”[5]
Burada Peygamber (s.a.a) belki de büyüklere saygıdan, hijyen veya benzeri bir sebepten dolayı içeceği daha büyüklerin içmesini istemişti ama bu, bir gence saygısızlık etmesine ve hakkını görmezden gelmesine sebep olmadı. Ondan izin istedi ve izin vermeyince ihtiramını gözetmek için içeceği ona verdi.
4- Çocukların Davetini Kabul Etmek ve Onları Misafirliğe Davet Etmek
İmamlar (a.s) yaşamlarında çocuklara aynı yetişkinler gibi saygı gösterdiler. İbn-i Ebi’l-Hadid şöyle naklediyor:
“Bir gün İmam Hasan (a.s) oyun oynayan çocukların yanından geçiyordu. Çocukların ellerinde bir parça ekmek vardı ve yiyorlardı. İmam’a da sundular ve ekmeği yemeye davet ettiler. İmam onların davetini kabul etti ve onlarla yemek yedi. Sonra çocukları kendi evine götürdü. Onlara yiyecek ve giyecek verdi ve buyurdu ki: “Onların daveti benim davetimden daha değerliydi. Çünkü onlar neleri varsa bana verdiler ama ben, onlara verdiklerimden daha fazlasına sahibim.”[6]
5- Cemaat Saflarında Çocuklara Yer Vermek
Cabir bin Abdullah şöyle diyor:
İmam Bâkır’a (a.s) cemaat namazına katılan çocuklar hakkında sordum. İmam şöyle buyurdu: “Onları arka saflara yollamayın aksine onların arasında (yetişkinler aracılığıyla) fasıla oluşturun.”[7]
6- Hasta Çocukları Ziyaret Etmek
Enes bin Malik şöyle diyor:
Peygamber’e (s.a.a) hizmet eden Yahudi bir genç hasta oldu. Çocuk can vermek üzereyken Peygamber (s.a.a) ziyaretine gitti, kenarına oturdu ve şöyle buyurdu: “İslâm’a gir.” Genç yanında duran babasına baktı. Babası “Ebe’l-Kasım’a itaat et” dedi. O da İslâm’a girerek can verdi. Hz. Peygamber evden çıkarken şöyle buyurdu: “Allah’a şükürler olsun ki onu benim vesilemle ateşten kurtardı.”[8]
7- İhtiramla Seslenmek
Mâsûmlar (a.s) her zaman çocuklara ihtiramla ve güzel isimle seslenirlerdi. İsim koyarken onlar için güzel isimler seçerlerdi. Kötü veya uygunsuz adı olan kimseleri veya çocukları gördüklerinde onların isimlerini değiştirirlerdi. Başkaları kötü, alaycı veya aşağılayıcı künyeler takmasın diye çocukluklarında onların künyesini belirliyorlardı. İsim verme ve kötü isimlerin değiştirilmesi önceki bölümde işlendi, ama burada Mâsûmlar’ın (a.s) çocuklara seslenmesi ve onlara künye ve lakap vermesinin örneklerinden bahsedeceğiz.
Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde birçok durumda kendi çocuklarıyla konuşurken “Ya buneyye” (yavrucuğum) lafzını kullandıkları görülmektedir. Lokman’ın da evladına bu şekilde hitap ettiğine dair Kur’ân’da birçok örnek vardır.[9]
Hz. Ali (a.s) de İmam Hasan’a (a.s) mektubunda şöyle buyuruyor:
“Yavrucuğum, ben benden öncekiler gibi ömür sürmedim ama onların yaptıklarına baktım… Ey yavrucuğum! Şunu bil, vasiyetimden alacağın şeylerden bana en sevimli olanı Allah’tan korkmandır… Yavrucuğum ölümü fazlasıyla düşün…”[10]
Ve yine İmam Hüseyin’e (a.s) vasiyetinde şöyle buyuruyor:
“Yavrucuğum, sana varlıklıyken ve yoksulken İlâhî takvayı tavsiye ediyorum… Yavrucuğum, bil ki kendi ayıplarını bulmaya çalışan kimse başkalarının ayıplarını görmeyecektir… Yavrucuğum, başkalarının ayıplarını düşünen ama o ayıpların kendisinde olmasına razı olan kimse gerçekten ahmaktır… Yavrucuğum, müminin izzeti, halka ihtiyaçsızlığındadır…”[11]
Peygamber (s.a.a) çocukların künyesi hakkında şöyle buyuruyor:
“Başkaları çocuklarınıza kötü lakaplar vermeden önce onlara künye verin.”[12]
Muammer bin Haysem şöyle diyor:
İmam Bâkır (a.s) bana şöyle buyurdu: “Künyen nedir?” “Çocuğum, eşim ve hizmetçim olmadığı için henüz künye seçmedim” dedim. İmam buyurdu: “Künye seçmene engel olan nedir?” Dedim ki: “İmam Ali’den (a.s) bize ulaşan bir hadise göre evlenip barklanmayan kimse künye seçerse, Ebu Ce’r’dir.[13]” İmam buyurdu ki: “Ne kadar çirkin. Bu İmam Ali’nin (a.s) hadisi değil. Biz çocuklarımıza kötü künyeler verilmesin diye daha küçükken künye veriyoruz.”[14]
8- Çocukların Oyununa Katılma
Çocukların oyununa katılmak onların işi sayılan oyunlarına bir çeşit saygıdır. Peygamber (s.a.a) her zaman kendi çocuklarıyla, hatta ashabın çocuklarıyla oyun oynardı. Çocuğun oyunları bölümünde bu rivayetlerden bahsedeceğiz. Bu bölümde sadece bir siyeri zikredeceğiz. Cabir şöyle diyor:
Peygamber’in (s.a.a) yanına gittiğimde Hasan ve Hüseyin’i (a.s) sırtına bindirip elleri ve dizleri yerde şöyle söyleyerek gittiğini gördüm:
“Deveniz ne iyi bir devedir ve sizler ne iyi binicilersiniz.”[15]
9- Çocuklara Sert Davranmaktan Kaçınmak
Mâsûmlar (a.s) çocuklara sert davranmadıkları gibi, onlara sert davrananları da bundan sakındırıyorlardı. Abbas bin Abdulmuttalib’in eşi ve İmam Hüseyin’in (a.s) sütannesi Ümmü’l-Fazl şöyle diyor:
Peygamber (s.a.a), Hüseyin (a.s) henüz süt çocuğuyken benden aldı ve kucakladı. Hüseyin (a.s) Peygamber’in (s.a.a) giysisini ıslattı. Ben onu hızla ve kızgınlıkla Peygamber’den (s.a.a) alınca ağlamaya başladı. Peygamber (s.a.a) buyurdu:
“Ümmü’l-Fazl, sakin ol, bu, suyun temizleyeceği bir ıslaklıktır, ama senin yüzünden Hüseyin’in kalbine oturan kırgınlığı ne giderebilir?”[16]
10- Çocukları Âmin Demeleri İçin Dua Toplantılarına Götürmek
İmam Bâkır (a.s) dua esnasında çocukları topluyordu ve onlar da âmin diyorlardı. Gerçekte onları Allah’ın dergâhına yakın görüyordu. Bu yolla onlara Allah katında özel saygınlığa muhatap olduklarını ve eğer âmin derlerse duanın kabul edileceğini hissettiriyordu.
İmam Sâdık (a.s) şöyle buyuruyor:
“Babam ne zaman kederlense kadınları ve çocukları topluyordu, dua ediyordu ve onlar da âmin diyorlardı.”[17]
11- Çocuklara Kişilik Vermek
Bahsedilenlere ek olarak Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde çocukların saygınlığı ve yüceltilmesiyle ilgili diğer bir nokta, Onların çocukların ve evlatlarının kişiliğine gösterdikleri ilgidir ve bu saygınlık ve yücelikten daha yüksek bir mertebedir. Yani onlar çocuklara ve evlatlarına, gününü oyunla geçiren çocuklar olarak bakmıyorlardı. Onları kavmin gelecekteki büyükleri olacak kişilikli, anlayışlı ve bilgili kişiler olarak görüyorlardı. Bunu da çocuklara hissettiriyorlardı. İmam Sâdık’ın (a.s) bu konudaki siyerine dikkat ediniz. Muhammed bin Müslim şöyle diyor:
Ebu Hanife, Hz. Kâzım’ı (a.s) şikâyet etmek için İmam Sâdık’ın huzuruna vardı ve dedi ki: “Oğlun Musa’yı gördüm, namaz kılıyordu. Halk onun önünden geçiyordu ama o, onları önünden gelip geçmekten men etmiyordu.[18] İmam Sâdık (a.s) Musa’yı istedi. Oğlu Musa (a.s) geldiğinde şöyle buyurdu:
“Yavrucuğum, Ebu Hanife diyor ki namaz kıldığın zaman halk önünden gelip geçerken onları bu işten sakındırmamışsın?” Musa (a.s) şöyle buyurdu: “Evet, değerli babacığım, benim kendisi için namaz kıldığım kimse, bana bu halktan daha yakındı. Zira Allah şöyle buyuruyor: “Biz ona şah damarından daha yakınız.”[19] İmam Sâdık bu delili oğlu Musa’dan duyunca, onu kucağına çekti ve şöyle buyurdu: “Anam babam sana feda olsun! Ey İlâhî sırların kendisine emanet bırakıldığı kimse.”[20]
Bu siyerde görüldüğü üzere Ebu Hanife’nin söylediği, İmam açısından geçerli bir hata değildi. Ancak İmam, çocuğuna saygı göstermek ve kişilik vermek için onu çağırıyor, ondan açıklama istiyor ve böyle sağlam bir cevap duyduğunda ona sevgi gösteriyor, onu kucaklıyor ve teşvik ediyor.
Ömer bin Hattab da şöyle naklediyor:
Hasan ve Hüseyin’in (a.s) Peygamber’in (s.a.a) omuzlarına bindiklerini gördüm ve dedim ki: “Ne iyi bir atınız var.” Peygamber (s.a.a) de şöyle buyurdu: “Onlar da ne iyi binicilerdir.”[21]
İmam Hasan’dan (a.s) kendisinin ve kardeşlerinin çocuklarını etrafına toplayarak şöyle buyurduğu nakledilmektedir:
“Siz bu kavmin çocuklarısınız ve çok yakında başka bir kavmin büyükleri olacaksınız. Öyleyse ilim öğreniniz ve ezberleyebilen kimseler[22] onu yazsın ve evlerine koysun."[23]
İmamlar’ın (a.s), çocuklarına kişilik kazandırmak için kullandıkları üsluplardan bir diğeri de sorusu olan bazı kimseleri, cevabı için çocuklarına yönlendirmekti. Bu, hem çocukların yeteneklerinin gelişmesi için bir alıştırmaydı, hem de çocuklarını diğerlerine tanıtmak için bir yoldu. Yine bazı durumlarda İmamlar (a.s), başkalarının huzurunda çocuklarına soru soruyorlardı ve cevabı duyduklarında oradakilere şöyle diyorlardı: Çocuklarınızı böyle eğitin. Ebi’s-Serd şöyle diyor:
Hz. Ali (a.s) bir gün oğlu Hasan’a (a.s) akıl nedir diye sordu. O cevap verdi ve bu şekilde birkaç soru sordu ve cevabını aldı. Sonra Hüseyin’e de birkaç soru sordu ve cevabını aldı. Sonunda İmam (a.s), Haris A’ver’e hitaben buyurdu ki:
“Ey Haris! Bu hükümleri kendi evladına öğret. Zira aklın, zekânın ve karar verme kudretinin çoğalmasını sağlar.”[24]
- - - - - - - - - - - - - - -
[1] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 285.
[2] a.g.e., c. 37, s. 71.
[3] İbn-i Hanbel; Müsned, C. 3, s. 183.
[4] Tabatabaî; Sünenu’n-Nebi, s. 42.
[5] Buharî; es-Sahih, C. 3, s. 139.
[6] İbn-i Ebi’l-Hadid; Şerh-i Nehcu’l-Belağa, C. 11, s. 198.
[7] Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 3, s. 14.
[8] İbn-i Hanbel, Müsned, C. 3, s. 227.
[9] “An o zamanı ki, hani Lokman, oğluna öğüt verirken “ya buneyye”(oğulcağızım) demişti.” Lokman, 13. ve yine bkz. 16. ve 17. ayetler.
[10] Nehcu’l-Belağa, 31. mektup.
[11] İbn-i Şu’be, Harranî; Tuhefu’l-Ukul, s. 83.
[12] Muttakî Hindî; Kenzu’l-Ummâl, C. 16, s. 419.
[13] Ce’r sözlükte hayvanların sırtına yapışan kurumuş dışkılardır. Ebu Ce’ran ise hamam böceğine benzeyen bir tür haşeredir. Kastedilen dışkının babası kendisidir, olabilir. Her şekilde bu kelime bir çeşit hakaret ve küfürdür. Bu anlamdan da anlaşılacağı üzere bu rivayet İmam Ali’den (a.s) değildir. Bu yüzden İmam Bâkır (a.s) da bunu reddediyor ve buyuruyor: “İmam Ali’den (a.s) değil.”
[14] Kuleynî; el-Kâfî, C. 6, s. 19, Hadis 11.
[15] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 285. Rivayetin metnini görmek için bkz. Şîvehâ-yi Tekrîm ve İhtirâm-ı Kûdek.
[16] Kummî, Abbas; Hediyetu’l-Ahbâp, s. 196.
[17] Kuleynî; el-Kâfî, C. 2, s. 487, Hadis 3.
[18] Onun mezhebine göre, başkalarının önünden gelip geçmesini önlememek sakıncalıdır.
[19] Kaf, 16.
[20] Kuleynî; el-Kâfî, C. 3, s. 297, Hadis 4.
[21] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 43, s. 284.
[22] Rivayette “yesteti” ibaresi vardır ve kuvvetli ihtimale göre “la yesteti” olabilir ki bu durumda kastedilen ezberleme kudreti olmayan kimselerin onu yazmaları ve evlerinde başkalarının istifadesine sunmalarıdır.
[23] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, C. 2, s. 152.
[24] Meclisî; Bihâru’l-Envâr, c. 72, s. 194.