.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Kufelilerin Hz. Hüseyin’e İhaneti

Bu soruya cevap verebilmek için öncelikle iki soruya cevap vermemiz gerekmektedir:

1. Kufelilerin mektuplar yazarak İmam’ı davet etmelerinin nedeni ne idi?

Tevrat’ta Geçen Hz. Süleyman ve Allah’a İtaatsizliği Tevrat’ta Geçen Hz. Süleyman ve Allah’a İtaatsizliği

2. Ubeydullah b. Ziyad, Kufe kıyamını bastırmak için hangi yollara başvurdu?

Kufelilerin İmam’ı Davet Nedeni

Kufelilerin İmam’a (a.s) mektup yazmaları, İmam’ın Mekke’ye yerleşmesiyle başladı (h. 60, Ramazan) ve o kadar çok mektup gönderilmişti ki tarihte bir benzeri görülmemiştir. Bazen bir günde altı yüz mektup geliyordu. Mektupların toplamı on iki bini bulmuştu.[1]

Günümüze kadar ulaşan mektupları, gönderen ve imzalayanları incelediğimizde, değişik grupların farklı amaçlarla bu mektupları gönderdiklerini anlamaktayız.

Mektupları gönderenlerden bir grubu, Hz. Hüseyin’i (a.s) gerçekten İmam kabul eden Süleyman b. Sured Huzai, Rufae b. Şidad ve Habip b. Mezahir gibi özel Şialardır.[2]

Bunlara karşın diğer bir grupsa, aslında Emevi taraftarları olanların gönderdikleri mektuplardır. İmam için savaşacak ordunun hazır olduğunu yazanlar da bunlardı. Onlardan bazıları şunlardır: sonradan İmam Hüseyin’in öldürülmesine şükür niyetiyle cami yaptıran Şebis b. Rebi.[3] Aşura gününde düşmanın ordu komutanlarından biri olan ve İmam’a mektup gönderdiğini inkâr eden Heccar b. Ebcer. Yezid b. Hari (bu şahıs da Aşura günü, İmam’a mektup gönderdiğini inkâr etmiştir). Uzret b. Haris (ordunun süvari komutanıydı). Amr b. Haccac-i Zübeydi (Aşura günü beş yüz kişiyle İmam’ın Fırat suyuna ulaşmasını engelleyendir). İşte bu gibi kimseler, İmam’a en heyecanlı ve istekli mektupları yazan, ama sonrasında ona kılıç çekenlerdir.

İmam Hüseyin’e (a.s) mektup yazan üçüncü bir grupsa maddî hedefler peşinde olan halkın çoğunluydu. Bunlar rüzgârdaki çöp misali, menfaatleri ne tarafaysa o yöne doğru giden kimselerdi. Bu gibi bilinçsiz insanların her ne kadar güçleri olmasa da sayıca fazla olduklarından hedef için kullanılabilirdiler.

Müslim’e biat eden on sekiz bin kişinin çoğu da bunlardan ibaretti. Bunlar menfaatlerini tehlikede gördüklerinden (Ubeydullah b. Ziyad’ın siyasetiyle) Müslim’i sokakta tek başına yalnız bırakmışlardı.

Bunlar doğal olarak da İbn Ziyad’ın maddi vaatleriyle onun ordusuna katılmış ve Aşura günü her ne kadar İmam Hüseyin’i (a.s) Peygamber’in torunu, Hz. Ali’nin (a.s) evlâdı olduğu için sevseler de İmam’ın karşısına dikilmişlerdi.

Önceleri Mecme b. Abdullah, İmam’a bunları kastederek şöyle demişti: “Halkın genelinin gönülleri seninle ama kılıçları sana karşıdır.”[4]

Bu açıklamadan sonra İmam Hüseyin’e (a.s) mektup yazanların hepsinin tek amacı ve hedefi olduğunu söyleyemeyiz. Herkes kendine özgü değişik sebep ve beklentilerden dolayı mektup yazarak, İmam’ı davet etmişti. O sebepleri şöyle sıralıyabiliriz:

1- Habip b. Mezahir gibi bir grup gerçek Şialar, devlet kurup yönetme hakkının sadece İmamlara özel olduğunu ve Emevi saltanatının yıkılması gereken zalim bir rejim olduğunu bildiklerinden, hakkı sahibine vermek için mektup yazmışlardı. Bu bilinçle mektup yazanlar çok azdı.

2- Özellikle orta yaşlılar ve ihtiyarlar, Hz. Ali’nin (a.s) adalet hükümetini ve ondan sonra yirmi yıl boyunca da Emevilerin zülüm dolu saltanatını görmüşlerdi. Bunlar yeniden Hz. Ali’nin (a.s) evlâdıyla eski günlere dönmek, adaletli bir devletin kurulmasıyla, Emeviler zulmünden kurtulmak için İmam’a mektup yazdılar.

3- Bazıları da, Kufe’nin Şam yerine başkent olması için bir önder peşindeydiler. Bunlara göre hem Kufelilerin sevgisine sahip ve hem de Şam hükümetini meşru bilmeyen sadece Hz. Hüseyin idi, bu yüzden İmam’ı Kufeye davet ettiler.

4- Bazı kabile reisleri de, kendi makamlarını korumak peşindeydiler. Herkesin İmam’a mektuplar yazıp onu davet ettiklerini gördüklerinde, yakın bir zamanda Hz. Hüseyin’in devleti kuracağına kesin gözüyle bakıyorlardı. İmam’ın hükümetinde de, kendi makam ve etkinliklerini kaybetmemek için bunlar da mektup yazdı.

6- Halkın çoğu ise herkesin heyecanla mektup yazdığını görünce, toplumun akışına uymak için bilinçsizce onlar da mektup yazdılar.

Kufe Halkının Bastırılışı

Kufelilerin İmam’a ihanet ediş nedenini bilmemiz için, ikinci olarak İbn Ziyad’ın Kufe kıyamını nasıl bastırdığını bilmemiz gerek. İbn Ziyad’ın Kufe’ye vali olarak gelmesiyle kabile reisleri ve Emevi taraftarları hemen yanına giderek durumu tüm ayrıntılarıyla anlatmaya başladılar.

Zaten İbn Ziyad, gelir gelmez Kufelilerin İmam Hüseyin’i ne kadar çok sevip, ona destek olmak için hazır olduklarını görmüştü. Çünkü şehre girerken siyah bir emmameyle, yüzü örtülü olarak geldi. Halk da onu İmam Hüseyin (a.s) zannedip coşkuyla etrafına toplandı. Halkın bu coşkusunu gördüğünden, bir an önce esaslı tedbirler almaya başladı. Kendi siyasî tecrübelerini ve yandaşlarının görüşleriyle, ne pahasına olursa olsun bu hareketi bastırmalıydı. Bunun için psikolojik, sosyolojik ve ekonomik yollara başvurdu.

1. Psikolojik Tedbirler

İbn Ziyad, Kufe’ye gelir gelmez bu tedbiri uygulamaya başladı, bu tedbir tehdit ve teşvik etrafında dönüyordu. Kufelilere hitaben camide yaptığı ilk konuşmada emrine uyanlara karşı şefkatli bir baba gibi davranacağını söyledi, kendisine itaat etmeyenlere de kılıcını ve kırbacını gösterdi.[5]

Özellikle de halka, Şam’dan büyük bir ordunun onları bastırmak için yola çıktığı haberini yayması, kalplere büyük bir korku saldı. Kufeliler en son İmam Hasan’ın (a.s) döneminde Şamlılarla savaşmışlardı ve o zamandan beri onlardan çok korkmaktaydılar. Gözlerinde çok büyüttükleri Şam ordusuna karşı, hiçbir şekilde direnme güçleri yoktu. Bu haber kadınlar arasında da yayıldı. Kadınlar gelerek eşlerini, kardeşlerini ve akrabalarını Müslim’in etrafından alarak evlerine götürüyorlardı.

Sonuçta İbn Ziyad’ın bu psikolojik siyaseti çok etkili oldu. Öyle ki Müslim, gündüz dört bin askeriyle İbn Ziyad’ın sarayını basmıştı ve neredeyse şehri tamamen ele geçirecekti, ama akşam olunca bu haberlerin yayılması nedeniyle etrafında bir kişi dahi kalmamıştı. Daha sabah binlerce insanın biat ettiği, söz verdiği insan akşam olunca sokakta yalnız başınaydı, bir kişi bile onu evine almamıştı.[6]

2. Sosyolojik Tedbirler

O dönemde kabilecilik sistemi Kufe’de önemini korumaktaydı ve kabile reisleri toplumsal meselelerde, siyasî olaylarda en fazla etkin faktörlerdi. Önceden de belirttiğimiz gibi kabile reisleri ve kabilenin ileri gelenleri İmam Hüseyin’e mektup yazarak davet etmiş, Müslim gelince de ona biat etmişlerdi.

İbn Ziyad bunları nasıl ele geçireceğini çok iyi biliyordu. Bunlar da makam ve mevkilerini korumak için hemen Müslim’den ayrılıp, İbn Ziyad’a bağlandılar. Ayrıca yapmış olduğu tehditler ve vermiş olduğu büyük miktarda rüşvetler kabile reislerinin, İmam’a düşman olup, kendisine katılmasına yetti.

Kufe’den yeni gelip İmam Hüseyin’e ulaşan ve Kufe’nin durumunu çok iyi bilen Mücteme b. Abdullah, İmam’a şöyle haber vermişti: “Kufe’nin ileri gelenlerine büyük paralar verildi, ambarları arpa ve buğdayla dolduruldu, onlarda artık seni istememekte ve arkanda durmamaktalar, hepsi sana karşı cephe almış durumdalar.”[7]

Toplumda etkili olan ikinci grupsa “urefa” denilen devletle halka arasındaki memurlardı, İbn Ziyad bunlardan da istediği gibi faydalandı. Bunların görevi kontrolleri altındaki aileleri fertleriyle birlikte isimleri yazmak, yeni doğanları kaydedip, ölenleri silmekti, sonrasında belli bir maaş verilmekteydi. Bunların elinin altında bazen yirmi bazen de yüzden fazla kişi bulunmaktaydı. Bunların konumu normal durumlarda fazla önemli değildi ama olağanüstü durumlarda devlet veya vali bunlardan ayaklananların isimlerini alabilmekteydi.[8]

İbn Ziyad Kufe’ye gelir gelmez hemen bu güçten de yaralanmaya başladı. Bunu da büyük ihtimalle Kufe eski valisi olan babasından öğrenmişti. O camide yaptığı konuşmadan sonra saraya gelerek hemen urefanın huzurunda toplanmasını emretti ve onlara şöyle dedi: “Sizler dosyalarınızda bulunan ve Emirü’l-Müminin Yezid’e karşı gelip, baş kaldıranların isimlerini çıkarıp bana bildirin. Toplumda kargaşa çıkarmak isteyen herkesin isimlerini istiyorum. Bu emrime itaat edenlerle işim olmaz ama uymayanlar dosyalarındaki isimlerden sorumludurlar. Biri bulunursa, ona hiçbir güven kalmayacaktır, malı da, kanı da bize helâldir artık. Kim Emirü’l-Müminin’e (Yezid) karşıysa o evinin kapısına asılacaktır.”[9]

Uygulanan bu tedbir ve siyaset Müslim’in Kufe’de yalnız kalmasının ve herkesin kıyamdan vazgeçmesinin en büyük nedenlerinden biriydi. Zira bu memurlar İbn Ziyad’ın tehditlerini ciddîye alarak hemen kendi listesindekileri kontrol etmeye başladılar.

3. Ekonomik Tedbirler

O zamanda halkın en önemli geliri, devletten aldıkları maaş ve erzak yardımıydı. Bu ise sadece İran’la savaş başladığı zaman, savaşmayı taahhüt edenlere verilmekteydi. Bu yüzden Arap halkı çok tembel alışmışlardı, hiçbir iş yapmadan oturmaktaydılar, çok az kimse çiftçilik, ticaret ve zanaatla uğraşmaktaydı. Öyle ki Araplar bir iş yapmayı kendi gururlarına yediremiyorlardı.

Belli olduğu gibi bu ekonomik düzen halkı tamamen devlete bağımlı yapmıştı, baskıcı hükümetler de bundan istedikleri gibi yararlanmakta idiler. İbn Ziyad tüm muhaliflere, yapılan yardımların kesileceğini hatta akrabalarına bile bundan sonra devletten hiçbir ödenek verilmeyeceğini ilân etti. Bu yüzden herkes muhalif olanları da vazgeçirmeye başladı.

İbn Ziyad Kufe’ye yeni geldiğinde, Müslim kendisine biat edenlerle sarayı muhasara etmişti. O esnada İbn Ziyad konuşma yaparak dağılmaları halinde devlet yardımlarını kat kat arttıracağını, aksi takdirde kimseye bir şey vermeyeceği tehdidinde bulundu, bu da anında etkisini gösterdi.

İbn Ziyad bu ekonomik siyasetiyle; düne kadar İmam’ı çağırıp ona biat eden halkı bir anda İmam’a karşı silahlandırdı. Halka orduya katılması halinde büyük mükâfatlar vereceğini söyledi, herkes de icabet etti. Öyle ki Kufe’den gönülde İmam’ı seven ama para için onunla savaşmak üzere otuz bin asker toplandı.[10]

İmam Hüseyin, (a.s) dün kendisini davet edenlerin bugün karşısında savaşmak için durmalarının nedeni olarak bu sebebi buyurmuştur, Aşura gününde onlara şöyle buyurdu:

“Haram malları aldınız, karınlarınızı haramla doldurdunuz ve böylece kalpleriniz mühürlendi, şimdi de benimle savaşmaya gelmişsiniz, sözümü dinlemiyorsunuz bile…”[11]

- - - - - - - - - - - 


[1]     Biharu’l-Envar, c. 44. s, 344.

[2]     Vak’atu’t-Tif, s. 90/91.

[3]     Tarih-i Taberi, c. 6, s. 22.

[4]     Tarih-i Taberi, c. 4, s. 306.

[5]     Vak’atu’t-Tif, s. 110. “Emrime itaat edenlere bir baba gibi davranacağım, ama sözümden çıkıp, bana karşı gelenlere de kılıcım ve kırbacımla…”

[6]     Vak’atu’t-Tif, s. 125/126.

[7]     Vak’atu’t-Tif, s. 174.

[8]     el-Hayatu’l-İctimaiyye ve’l-İktissdiye fi’l-Kufe, s. 49.

[9]     Tarih-i Taberi, c. 4, s. 267.

[10]    Hayatu’l-İmami’l-Huseyn, c. 2, s. 453.

[11]    Biharu’l-Envar, c. 45, s. 8.

Editör: Hasan Bedel