Ahde Vefa ve Emanet

Ahmed Muhtâr

 

Bismih-i Teâlâ

 Allah tarafından, her insanın fıtratına/doğuştanlığına kodlanmış

ilâhî değerler vardır. Mesela bu değerlerden birisi adalettir; zina yapmamak, adam öldürmemek ve başkasının hakkına el koymamaktır. Velev ki insan adaletli davranmasa da, adaleti gündemine taşımakta ihmal etmez. Bu fıtri hasseler, ilâhî değerlerle süslendikçe insan, insani kâmil olur; fakat ilâhî değerlerden uzaklaştıkça hayvan derekesine düşer ve hatta hayvandan da daha aşağı hayatı benimseyen bir varlık olur. (Furkân 25: 44)

Âlemlerin Rabbine ve rızasına yönelik her ibadet, yerinde ve zamanında değerlidir. Zamanında yapılan ibadete karşılık, Rabbi kulunu kesinlikle mükâfatlandıracaktır. Bu, ilâhî bir vaaddir. O’nun rızasına yönelik olarak yerinde ve zamanında yapılmayan bir amelin kula hiçbir faydası yoktur ki, bu, münafıklığın alametlerindendir.

Batılı toplumlar, kendi içlerinde inanç bazında, sistem açısından ve insanî ilişkilerinde daha vefalıdırlar. Kimliği Müslüman olan coğrafyalarda yaşayan insanların çoğundan daha ciddi ve örnek modellerdir. Bu nedenle, her konuda insanlar onlara meyledip durmaktadırlar. Çünkü Müslüman coğrafyanın halkı, dinlerini ve sistemlerini yaşamayan toplumlardır. İslâm’a alternatif bir din ve içi boşaltılmış bir demokrasi ile yönetilmektedirler.

Allah Teâlâ, bir ayetinde şöyle beyan etmektedir:

"İnsanlardan kimi, Allah’a bir ucundan ibadet eder, eğer ona (dünyevi) bir hayır isabet ederse, onunla tatmin olur ve eğer ona bir fitne isabet ederse yüzüstü döner. (Aslında)O, dünyayı kaybetmiştir, ahireti de. İşte o, apaçık bir kayıptır." (Hacc 22: 11)

Küçük bir menfaat karşılığında, inancını ve onca dostluğu bir kenara iter ve kendisini küçük bir dünya menfaatine satarlar.

Ömrü hayatımda, ibret alınacak çok gerçekler var ki, bunlardan sadece birisini gündeme taşımak istiyorum:

 1965 Temmuz’unda Ankara’ya geldiğimde, kader bizi bazı insanlarla buluşturdu. Belki de, onlardan çoğu hayatta değil. Mesela

Mustafa Yazgan, rahmetli Mehmet Akif İnan, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Alaeddin Özdenören ve diğerleri…

Sene 1967, Türk Ocağı’nın başkanı Mehmet Akif İnan. Bir yaz gecesi, Türk Ocağı’nda seksen kişiye yakın insanla bir toplantı yaptık. O günkü Hürriyet gazetesine muadil bir günlük bir gazete çıkarmaya karar verildi. Karar verildikten sonra, teker teker her birimiz Kur’an-ı Kerîm’i elimize alarak onun üzerine yemin ettik. Her ay aramızda toplanacak olan meblağı, gazeteci Ahmet Emin Yalman olayına adı karışan ve adını zikretmeyeceğim Malatyalı bir arkadaşımıza teslim ediyorduk. Her ay, hesap vereceklerdi. Bir müddet ödemeye devam ettim ancak toplantı yapılmıyordu. Urfalı arkadaşım M. Ragıp Karcı’ya durumu aktarınca; “Bu iş bitti” dedi. Parayı uhdesinde emanet edene gittim ve şimdiye kadar ödediğim aidatlarımın geri verilmesini istedim. O, “para yok” dedi ve beni büyük bir hayal kırıklığına itti. İşte böyle. Din adına nice ihanetlerin yapıldığına çok kez şahit oldum ve din adına hizmet yapanların çoğu, eli kirli kimselerdir. Onlar, hizmet adına büyük meblağlara sahip olurlarken, kendileri insanları yardıma teşvik ederlerken, yardımda bulunduklarına hemen hemen hiç şahit olmadım. Böylece,hem ahitlerine sadık kalmıyorlar, hem de emanete ihanet ediyorlar! Bu rezalet ve istismarı, bütün din bezirgânlarında görülen şeytanî bir huydur. Fakat kimliği Müslüman olanlarda bu huy, daha da büyüktür!

Allah Teâlâ, bir ayetinde şöyle beyan ediyor:

"Kitap Ehlinden öyle kimseler vardır ki, kantar kantar emanet bıraksan onu sana iade eder/geri verir; onlardan (öyle kimseler) de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez…" (Âli İmrân 3: 75)

Halbuki Allah tarafından seçilip gönderilen bütün insanlar, gönderilen toplumlarına şunu söylerler ve sözlerinde sadıktırlar.

“Şüphesiz ki ben, sizin için emin bir rasûlum.” (Şuara 26: 107)

İnsanlar, sözlerinde durmadıkları ve emanetlere ihanet ettikleri sürece toplumda güven, sadakat, vahdet ve güzel amelden söz edilmez. Batı toplumları, kendi sistemleri içerisinde bir derecesine muvaffak olmuşlardır. Fakat üzülerek söyleyebilirim ki, halkı Müslüman olan coğrafyanın büyük bir kesimi, alternatif İslâm’a sarıldığı içindir ki, her konuda hüsrana uğramış, ihanet eden kaypak toplumlardır.

Özellikle Nebi (s.a.a.) sonrası, kimliği Müslüman olanlar, her konuda insanlığa süs olacaklarına; Allah’a, O’nun Rasûlu’ne, Rasûlu’n Ehl-i Beyti’ne ve ilâhî kelâma kir oldular. Ahidlerini yerine getirmediler ve emanetlerine ihanet ettiler.

Basireti açık ve düşünüp tefekkür edecek olanlara, birkaç ayet vererek, konuyu bitirmek istiyorum.

Âlemlerin Rabbi olan Allah, şöyle beyan ediyor:

"Onların çoğunu ahde vefa görmedik, ancak biz, onların çoğunu fasıklar olarak bulduk." (A’râf 7: 102)

"Allah’ın ahdini az bir bedel (karşılığında) satmayın. Eğer bilirseniz, Allah katında olan sizin için daha hayırlıdır." (Nahl 16: 95, Âli İmrân 3: 77)

"Ey İsrailoğulları, size bağışladığım nimetimi hatırlayın ve ahdime vefa edin ki, ben de sizin ahdinizi ifa edeyim. Ve sadece benden korkun." (Bakara 2: 40)

"Hayır; kim ahdine vefa eder ve takva sahibi olursa, şüphesiz ki Allah, takva sahiplerini sever." (Âli İmrân 3: 76)

"Onlar, emanetlerine ve ahidlerine riayet edenlerdir." (Mu’minun 23: 8)

"Onlar, kendilerine verilen emanete ve verdikleri ahde riayet edenlerdir." (Meâric 70: 32)

 Ahmed MUHTÂR

19 Mart 2025/Ankara

İmam Hüseyin Aşığı Sebilci Hüseyin Efendi İmam Hüseyin Aşığı Sebilci Hüseyin Efendi