.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Allah Teâla’ya isnat edilen sıfatlar ya hayat, ilim, kudret gibi bir kemali bildirdiği için Allah'ın zatından kaynaklanan mefhumlardır, ya da yaratıcılık ve rızklandırma gibi Allah ile yarattığı şeyler arasındaki bir çeşit ilişkiden çıkarılan mefhumlardır. Birinci kısımda yer alanlara “zatî sıfatlar” ve ikinci kısımdakilere de “fiilî sıfatlar” denir.

Bu iki grup sıfat arasındaki temel fark şudur: Birinci grupta Allah Teâla, sıfatlarının aynısı ve kendisidir; ama ikinci gruptaki sıfatlar ise Yüce Allah ile yaratmış olduğu şeyler arasındaki ilişki türünü anlatmakta olup Allah’nın zatıyla yaratıklarının zatı, bu ilişkinin iki tarafı olarak dikkate alınmaktadır.

Örneğin yaratıcılık sıfatı yaratıkların varlığının Allah Teâla’nın zatına bağımlılığından alınmıştır. Allah ve yaratıklar zihin dışında bu ilişkinin iki tarafını oluşturmaktadırlar. Burada Allah’nın mukaddes zatı  ve yaratıkların zatı dışında "yaratmak" diye bir hakikat yoktur. Elbette Allah Teâla’nın kendi zatında yaratmaya kudreti vardır, ancak kudret zatî sıfatlardandır ve yaratmak ise fiilî sıfatlardan algılanan bir mefhumdur ve bundan dolayı "yaratıcı" mefhumu fiilî sıfatlardan sayılmaktadır. Fakat bu da "yaratmaya kadir" mefhumunda dikkate alınacak olursa bu durumda "kudret" sıfatına dönüşür.

Allah Teâla’nın zatî sıfatlarının en önemlisi "hayat, ilim ve kudret"tir. Ama "duyan" ve "işiten" sıfatları eğer işitilir ve görünür şeyleri bilmek veya duymaya ve görmeye gücü yetmek anlamındaysa "âlim" ve "kadir" sıfatlarına rücu eder. Ve eğer bunlardan maksat duyan ve gören zatla duyulabilen ve işitilebilen şeyler arasındaki ilişkiden alınan bilfiil duymak ve görmek ise bu durumda fiilî sıfatlardan sayılmalıdır; nitekim bazen ilim de bu anlamda kullanılıp"fiilî ilim" olarak adlandırılır.

Bazı kelamcılar, kelam (konuşma) ve iradeyi de zatî sıfatlardan saymışlardır. İleride bundan teferruatıyla bahsedeceğiz.
 


Zatî Sıfatların İspatı:

Allah'ın hayatı, kudreti ve ilmini ispatlamanın en kolay yolu şudur:

Bu mefhumlar yaratılmışlar hakkında kullanıldığında onların kemâlatını anlatmaktadır. O hâlde o sıfatların en kâmil derecesi, varlık bahşeden nedende vardır. Çünkü bütün yaratıklarda bulunan her kemal Allah Teâla’dandır. Kemalleri veren kimsenin kendisinin o kemallere sahip olması gerekir ki onu diğerlerine de verebilsin. Hayatı yaratanın kendisinin hayata sahip olmaması, yaratıklara ilim ve kudret verenin kendisinin cahil ve güçsüz olması imkânsızdır. O hâlde bu kemal sıfatlarının bazı yaratıklarda olması, onların eksiksiz ve sınırlandırmadan uzak bir biçimde yaratanda da olduğunu göstermektedir. Başka bir deyişle, Allah Teâla sonsuz kudret, ilim ve hayat sahibidir. Şimdi bu sıfatların her biri hakkında daha geniş bir açıklamada bulunalım.

Hayat

Hayat mefhumu iki grup yaratıklar hakkında kullanılmaktadır: Biri gelişip olgunlaşan bitkiler hakkında ve diğeri ise şuur ve iradeye sahip olan hayvanlar ve insan hakkında. Birinci anlamda, hayat eksiklik ve muhtaç olmayı gerektirir. Çünkü gelişme ve olgunlaşma, gelişmekte olan varlığın ilk başta bir kemale sahip olmamasını ve dış etkenler sebebiyle onda bir takım değişimlerin olmasını ve tedricî olarak yeni bir kemale ulaşmasını gerektirir. Selbî sıfatlarda değindiğimiz gibi böyle şeyler Allah Teâla’ya isnat edilemez.

İkinci anlamda hayat ise kemali anlatan bir mefhumdur. Mümkünattan hayat sahibi olan örnekler her ne kadar da noksan ve sınırlıysalar da hayat için hiç bir noksanlığı, mahdudiyeti ve ihtiyacı olmayan sonsuz bir derece de düşünebiliriz. Nitekim varlık ve kemal mefhumu da böyledir.

Esasen iradî failliği ve ilmi peşinden getiren anlamda hayat, maddî olmayan bir varlığın gereğidir. Çünkü hayat canlı olan maddî varlıklara isnat edilse de gerçekte bu sıfat canlıların ruhunun sıfatıdır ve bedenleri ruha sahip olduğu için bu sıfatla sıfatlandırılmıştır. Başka bir deyişle: Boyutlu olmak cismî bir varlığın gereği olduğu gibi hayat da mücerret varlığın gereğidir. Buna dikkat ettiğimizde Allah'ın hayatı olduğuna dair başka bir delil de elde etmekteyiz ve o şudur: Önceki derste ispatladığımız gibi Allah Teâla’nın zatı, soyut ve mücerrettir. Soyut olan bir varlık ise zatı gereğince hayata sahiptir. O hâlde Allah da zatı gereğince hayata sahiptir.

İlim

İlim mefhumu en bedihî ve en açık mefhumlardandır. Ama yaratıklar arasında gördüğümüz örnekler sınırlı ve eksiklikle iç içedir ve bu özelliğe sahip olması itibarıyla Allah Teâla hakkında kullanılamaz. Fakat daha önce de değindiğimiz gibi, akıl bu kemal mefhumu için hiç bir noksanlık ve sınırlandırması olmayan ve âlimin zatının aynısı olan bir örnek düşünebilir ve o da Allah Teâla’nın zatî ilmidir.

Allah Teâla’nın ilmini çeşitli yollardan ispatlamak mümkündür ve bunlardan ilki bütün zatî sıfatların ispatında işaret ettiğimiz delildir; yani yaratıklar ilme sahip olduğuna göre onları yaratanın onun en kâmil derecesine sahip olması gerekir.

Diğer bir yol da nizam delilinden yardım almaktır. Yani bir varlık ne kadar nizam ve düzene sahip olursa bu daha çok onu yaratanın ilim ve bilgisini göstermektedir. Nitekim ilmî bir kitap veya güzel bir şiir ya da bir sanat eseri onları meydana getirenin bilgisine, titizliğine ve ustalığına delalet etmektedir; aklı olan bir kimse mesela ilmî veya felsefî bir kitabı okur-yazarı olmayan cahil birinin yazmış olduğunu düşünemez. O hâlde bu kadar ince sırlarla dolu bu büyük evreni ilim ve bilgisi olmayan bir varlığın yaratmış olduğu nasıl düşünülebilir?!

Üçüncü yol ise bedihî olmayan felsefî öncüllere dayanmaktadır. Mesela ilgili kitaplarda ispatlandığı gibi "Müstakil ve soyut olan her varlığın ilmi vardır." kuralı bunlardan biridir. Şuna da dikkat edilmesi gerekir ki, kendini yetiştirmede Allah Teâla’nın her şeyi bilen olduğunu fark etmenin çok önemli bir rolü vardır. Dolayısıyla Kur'ân-ı Kerim'de defalarca bu vurgulanmıştır. Mesela buyuruyor ki:



“(Allah) gözlerin hainliklerini ve göğüslerin saklamakta olduklarını bilir.”

Kudret

İşini kendi irade ve isteğiyle yapan bir fail hakkında, kendi işine "kudret"i var denilmektedir. O hâlde kudret, muhtar failin yapabileceği işlere olan nedenselliğinden ibarettir. Fail, varlık derecesi açısından her ne kadar kâmil olursa bir o kadar kudrete sahip olur ve doğal olarak sonsuz kemale sahip olan bir varlığın kudreti de sonsuz olacaktır:

"Şüphesiz Allah her şeye güç yetirendir."


Burada bir kaç noktaya değinmek zorundayız:

1- Kudretin taalluk ettiği şeyin gerçekleşmesi mümkün olmalıdır. O hâlde zatı itibarıyla imkânsız olan veya imkânsızlığı gerektiren bir şeye kudret uygulanmaz. Allah Teâla’nın da her şeye güç ve kudreti olması da mesela başka bir Allah'ı yaratabilmesi anlamında değildir (çünkü Allah yaratılamaz) yine, iki sayısını iki olması itibarıyla üçten büyük yapması ya da çocuğu çocuk olma itibariyle babasından önce yaratabilmesi anlamında değildir.

2- Her işe güç ve kudret yetirmenin anlamı her işi yapmak demek değildir. Bunun anlamı istediği her şeyi yapma gücüne sahip olmaktır ve hikmet sahibi Allah, beğenilir ve hekimane olmayan bir işi yapmaya gücü yetmesine rağmen ne ister ve ne de yapar. İlerideki makalelerde Allah'ın hikmeti hakkında daha geniş bilgi vermeye çalışacağız.

3- Bu anlamda güç ve kudret, ihtiyar ve irade anlamını da taşımaktadır ve Allah Teâla kudretlerin en büyüğüne sahip olduğu gibi en kâmil irade ve seçenek derecesine de sahiptir ve hiç bir etken O'nun iradesini elinden alamaz ve bir işi yapmaya zorlayamaz. Çünkü her varlığın varlığı ve gücü O'ndandır ve O hiç bir zaman başkasına verdiği güç ve kuvvete mağlup olmaz.

.