.
.

İsveç’in NATO üyeliğinde Türkiye’nin ihtiyatlı, temkinli ve çıkarcı yaklaşımı, ülkemizin Batı ile ilişkilerde belli denklemlerin dışına çıkamayacağının acı bir tablosuydu. Hükümet yetkililerinden biri bu durumu anlaşılır bir cümle ile şöyle ifade ediyordu: Türkiye’ye daha fazlasını yapsın öğütlerini verenlere şu soruyu sormalı; siz bundan doğacak sıkıntıların fazlasına dayanmaya ne kadar hazırsınız?

Siyasilerin iktidara gelişi ve gidişinde ekonomik dengelerin belirleyici olduğu gerçeği ortadayken, onların Batılı sisteme endeksli bir ekonomik yapı karşısında ilkeli ve omurgalı olmaları beklenemez. Kısacası ülkenin kaderi müttefikimiz denilen Batılı liderlerin iki dudağının arasındadır. Yeter ki kızdırmayın onları, yoksa bir sabah kalkarsanız paranız pul olmuş, zenginleriniz fakir, fakirleriniz de sefil olmuş.

Türkiye, birkaç ülkenin özellikle İsveç’in NATO’ya üyeliğini ‘terör örgütlerinin misafirhanesi’ olduğu gerekçesiyle reddetmişti. Ayrıca İsveç’in Türkiye’ye yaptırım uygulayan ülkelerin başında geliyor olması da başka bir sorundu. İsveç’in NATO üyeliği ile Türkiye’ye ABD tarafından F-16 modernizasyonu ve satışı arasındaki bağ da herkes tarafından bilinen bir şeydi. Bilahare 1 yıl süren tartışmaların ardından beklenen onay hem hükümet hem de parlamentodan gelmiş oldu. Böylece bir kez daha yaptırımların ve muhtemel ekonomik krizlerin eşiğinden dönmüş olduk!

Peki Türkiye’nin isteklerinin ne kadarı gerçekleşmiş oldu? F-16 satışı ve modernizasyonu ne olacak? NATO üyesi ülkelerin silah ve İHA/SİHA parça ambargosunun sonlandırması ve terör örgütlerine yardım yataklığa son vermeleri konularında samimiler mi?

Maalesef söylemeliyiz ki birileri Türkiye'yi tek tip mama yemeye alıştırdı ve ABD ile NATO sistemi silahlanmaya mecbur bıraktılar. F-16 satış tarihini de 2028 yılına kadar uzattılar ki o yıla kadar uygulamaya konacak planların önünde Türkiye herhangi bir arıza çıkaramasın.
Yunan medyasında çıkan haberlere dayandırılan dedikodulara göre satış ile ilgili bazı şartlardan söz ediliyor. Yunan adaları üzerinde uçamayacakmış, Kıbrıs’ta, Doğu Akdeniz’de, Suriye’de, Irak’ta görev yapamayacakmış, sadece NATO amaçları çerçevesinde kullanmalıymış vs. Bu koşullar çerçevesinde uçaklar verilecekmiş. Neyse ki Milli Savunma Bakanlığı’nın yalanlaması az da olsa rahatlattı duyanları.

NATO ve onun patron ülkesi ABD kendi üyelerine silah tedariki ile sorumlu olduğu halde Türkiye’yi yaptırımlar ile adeta silahsızlandırıyorlar, yaptırımı kaldırmak için de pazarlık yapıyorlar. Bu ne biçim müttefiklik? Bu ne biçim NATO üyeliği?

İsveç’in NATO üyeliğine onay vermek onları iyice cesaretlendirmiş olmalı ki artık Montrö için sesler yükselmeye başladı. Nihai hedefleri de NATO savaş gemilerini Karadeniz’e geçirmek, Rusya ve bölgeyi kuşatmaktır.

Kongre üyesi birinin geçenlerde dillendirdiği şey daha küstahçaydı: Türkiye Suriye’nin kuzeyinde bizim için savaşan PYD’ye saldırganlık yapıyor, bunun için de bir takım olumlu adımlar atmalı.

Görüldüğü gibi Türkiye’nin teröristi ile müttefiklik yapan bir müttefikimiz var artık!

Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma Toplantısı kapsamında Türkiye’ye gelen ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Vekili ve Siyasi İşler Müsteşarı Victoria Nuland’ın sarfettiği sözler ancak üçüncü dünya ülkeleri hakkında denilecek cinstendi;

“Patriot satışını müzakere etme sürecindeydik Türkiye başka bir yöne gitti. Açıkçası bu S-400 meselesini halledebilirsek, Türkiye’yi F-35 ailesine geri almak ABD’yi mutlu edecektir. Ama önce şu diğer meseleyi çözmeliyiz ve bunu çözerken aynı zamanda Türkiye’nin güçlü bir hava savunmasına sahip olmasını sağlamalıyız.”

ABD derin devletinde etkili Nuland’a ait sözlerin arasında bize verilen mesaj şudur: Başkasından değil bizden silah alırsanız eğer, hava güvenliğinizi bize emanet ederseniz, Amerika’yı mutlu edersiniz. Tetiği ve emniyet kilidi elimizde olmayan hiçbir silahın Türkiye’de olmasını istemiyoruz.

Daha bu sabah ABD’nin Ankara Büyükelçisi Jeff Flake, bir gazete için kaleme aldığı yazısında, Türkiye’nin ABD için vazgeçilmez bir müttefik olduğunu hatırlatarak şu ibretlik cümleyi de kurmaktan çekinmiyor:

"Savaş kuzeyde Ukrayna'yı, güneyde Gazze'yi kasıp kavururken, Türkiye yine tam ortada konumlanıyor."

Olup bitenlerden ve konuşulanlardan anlaşılıyor ki ABD ile Hükümet arasında bazı mutabakatlar yapılmış ve tavizler verilmiş. Ancak onlar daha fazlasını koparmak için bastırıyorlar. Çünkü Türkiye ekonomisinin kriz ve kırılgan yanını kullanmak onlar için en kestirme yol, en maliyetsiz yöntemdir. Umarız hükümet bu zor sınavdan ülkemizi en az zarar ile çıkarır ve geleceğimizi Batılıların ipoteğinde bırakmaz diyelim.