.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Abdulbâki Gölpınarlı

Haram, helâl, ne olursa olsun, dinde bir hükmün sebebine, hikmetine "Hikmet-i Teşriîyye" derler. Hattâ Hikmet-i Teşriîyyeyi araştırmak câiz midir, değil midir diye tartışmalar bile olmuş tur. Çoğu âyetler, hükmü korken hikmetini de bildirir. "Ey inananlar, kötülüklerden, şüpheli şeylerden korunmanız için" sözüyle âyet, orucun hikmetini bildiriyor. Demek ki, oruçtan maksat, kötülüklerden çekinmek huyuyla huylanmamızdır; irâdemizin kuvvetli olmasıdır. Zâti insan düşünürse, bu hikmet, kendiliğinden meydana çıkar. Oruçta, yoksulların hallerini anlamak, açlık, susuzluk nedir; bunu bilmek gibi bir amaç da var.

"Orucun, namazın, sadakanın derecelerinden üstün derecesi olan işi haber vereyim mi size? İki kişinin arasını bulmak, arayı düzeltmektir o iş; çünkü araları açık olan toplumun bu hâli, onların helâk olmalarına sebeptir." hadîsine[1] dikkat edelim.

Biliyorum, burdaki oruçtan, namazdan, sadakadan maksat, farz olmıyanlardır diyenler çıkacak. Mutlak olarak söylenen sözde, anlamın, "kemâline masruf" olacağını bir yana bırakalım da biz de farz olmıyanlar diyelim. "Geceleri ibâdetle geçirip uyumıyan nice kişi var ki elde ettiği şey, ancak uykusuzluk. Nice oruç tutan var ki, elde ettiği şey, ancak açlık, susuzluk." hadîsinde anılan ibâdetle, oruç da, ister farz, ister nâfile; ibâdetten, oruçtan maksat ne dir, bunu göstermiyor mu?[2] "Ger çekten de namaz, insanı çirkin ve kötü şeylerden alıkor."[3] âyeti namazın teşriî hikmetini göstermez mi? "Nice ibâdet eden var, bilgisizdir. Nice bilgin var, kötülük işler, ibâdet edenlerin bilgisizliklerinden, bilginlerin de kötülüklerinden sakının."[4] hadîsinde büyük bir hikmet yok mu?

Bakınız IV. Halife Alî, teşriî hikmetleri nasıl anlatıyor:

Allah, inancı farz etti, kulları şirk koşmaktan temizlemek için. Namazı farz etti, ululanmaktan arınmaları için. Zekâtı farz etti, rızıklanmalarına sebep olsun diye. Orucu farz etti, halkın özleri temizlensin diye. Haccı, din ehli birbiriyle buluşsun, görüşsün diye farz etti. Savaşı farz etti, Müslümanlık yücelsin diye. İyiliği buyurmayı farz etti, halkın aşağılık kısmının düzene girmesi için. Kötülükte bulunmayın diye emredilmesini farz etti, kötü kişiler, kötülük etmesinler diye. Yakınların, birbirlerini dolaşmalarını buyurdu, sayıları çoğalsın diye. Kısası buyurdu, kanların korunması içtin. Cezâ vermeyi buyurdu, haram olan şeylerin kötülüğü gözlerde büyüsün diye. Şarab içmemeyi buyurdu, akıl korunsun diye. Hırsızlıktan kaçınmayı buyurdu, temizliğin gerekli nesnesi olduğundan. Zinâ etmemeyi buyurdu, soyu-sopu temiz tutmak için. Livâtada bulunmamayı boyurdu, soysop çoğalsın diye. Tanıklıkta bulunmayı buyurdu, kötülükler meydana çıksın diye. Yalan söylememeyi buyurdu, gerçeği yüceltmek için. Selâm vermeyi buyurdu, korkulu yerlerde aman bulalım diye. Emânetlere riâyeti emretti, ümmetin düzeni için. İtâati emretti, hükümeti ululatmak için...[5]

Gene Alî der ki: Nice oruç tutan vardır; oruçtan elde ettiği şey, ancak açlık, susuzluk. Geceleri ibâdetle geçiren nice kişi vardır, elde ettiği şey, ancak zahmet ve uykusuzluk. Ne mutlu âriflerin uykusu ve yemesi.[6]

[1] Câmiu's-Sagıyr, Mısır, 1321, c. 1, s. 95

[2] AGE, II. s. 79

[3] XXIX. [Ankebut], 45

[4] Aynı, II, s. 18

[5] Nehcü'l-Balâga, Muhammed Abduh'un şerhiyle, Mısır, III. basım, c. II, s. 199-200

[6] Aynı cilt, s. 177

Editör: Hasan Bedel