.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Şeytan aslında cinlerden olan bir varlıktır, bunu Kuran-ı Kerim’de yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“Meleklere: “Âdem’e secde edin” demiştik. İblis’ten başka hepsi secde etmişti. O, cinlerden idi.” [3]

Melekler Allah’ın buyurmuş olduğu her emri harfiyen yerine getirirler ve onun sözünden asla çıkmazlar, oysa cinler insanlar gibi özgür varlıklardır ve emirlere itaat etmeye bilmektedirler. Bu yüzden Kuran’ın bazı ayetlerinde onların mümin ve kâfir oldukları belirtilmektedir. [4]

Öyleyse cinlerde insanlar gibi kendi iradesiyle hareket edebilen varlıklardır, özgürce doğru yoldan da gide bilirler yahut yanlış işlerde yapabilirler. Buna göre onlarda feyyaz olan Allah tarafından yaratılmayı hak etmektedirler. İnsan ve cinlerin yaratılış amaçlarından saparak, kâfir ve günahkâr olmaları onların var olmalarının yanlış olduğu anlamına gelmez. Allah onları güzellikler için yarattı, oysa onlar kendi iradeleriyle yanlış yolu seçmişlerse bu Allah’ın yaratma hikmetine ters düşmemektedir. Allah insanları ve cinleri kendi özgür iradeleri ile kendisine itaat emesi için yarattı, bunun içinde aynı şekilde özgürce itaat etmeme özelliğini de bırakması gerekmektedir, özgür iradeleriyle Allah’a itaat etmedikleri takdirde de bu, Allah’ın hikmetlice yaratmasına bir zarar getirmemektedir.

Buraya kadar söylediklerimiz şeytanın kendisi ve özgür iradesiyle yapmış olduğu işler hakkındaydı ve böylece yaratılışının yersiz olmadığı belirtilmiş olduk. Fakat şeytanın yaratılışını insanın yaratılışıyla karşılaştırdığımız da şu soru akla gelmektedir; “Şeytanın var olması insan için kaçınılmaz ve gerekli midir?”

İblis Allah’ın emrine karşı geldikten sonra, Allah’ın huzurundan kovulurken insanı yoldan çıkarmak için izin istedi. Yüce Allah’ta onun bu isteğini kabul ederek şöyle buyurdu:

“Şüphesiz sen mühlet verilenlerdensin.” [5]

Allah’ın şeytana bu izni vermesinden, şeytanın insanın yaratılış hedefine ters düşmediği anlaşılmaktadır.

İnsanoğlu sonsuz mükemmellik ve kemal için yaratılmıştır, bu kemale ulaşmakta insanın içinde iyi ve kötüye karşı isteğin olmasına bağlıdır. Eğer iyi işleri seçecek olursa ancak o zaman mükemmel bir varlık olabilir ve kötü işleri seçtiği takdirde de hayvanlardan daha aşağı olur. Her insan kendi içinde hak ve batıla karşı yöneliş içerisindedir yani; nefsi emmare onu kötülüklere doğru sürüklerken, akıl ve fıtratta onu güzelliklere davet etmektedir. Bu esnada şeytan kötülükleri insana vesvese edip yoldan çıkarmaya çalışırken, meleklerde insanı iyiliklere seslemektedir. Şeytan ve melekler tarafından yapılan bu çağrılar insanın özgür iradesiyle asla çelişmemektedir. İnsan şeytanı yahut melekleri dinlemekte özgürdür, onlar asla insanı bir işe zorlamazlar.

Yüce Allah Kuran’ı Kerim’de bunu şöyle buyurmaktadır:

“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.”[6]

Şeytanın insana kötülükleri vesvese etmesi aslında nefsi emmarenin günaha karşı kışkırtılmasıdır, meleklerinde iyilikleri ilham etmesi akıl ve fıtrata doğru harekete geçirmedir. İnsanoğlu ancak bu iki güçlü isteğin ve yönelişin olmasıyla mükemmel olabilir, iyi ve kötünün içinden sadece iyi olanı seçmek insanı geliştirerek kemale ulaştırır.

Bazıları şeytanın var olmasını nedeniyle insanın Allah’a daha fazla sığındığı görüşündedir. İnsanoğlu böylesine büyük bir düşman karşısında Allah’tan yardım istemesi ve ona sığınması sebebiyle yaratılış hedefine daha hızlı ulaşmaktadır. Kuran bu noktaya birçok ayetinde dikkat çekmektedir, şöyle buyruluyor:

“Ve de ki: Rabbim! Şeytanların kışkırtmalarından sana sığınırım! Rabbim! Yanımda bulunmalarından da Sana sığınırım.”[7]

Peki, şeytan niçin yaratılmıştır ve var oluş felsefesidir? Bu soru her Müslüman düşünürün aklına gelen ve üzerinde araştırma yapmaya iten önemli sorulardan biridir. Doğru cevap verebilmek içinde farklı boyutlardan geniş bir şekilde açıklamaya gereksinim duymaktadır. Sorunun Allah, insan ve şeytandan oluşan üç tarafı bulunmaktadır, şimdi kısaca bunları incelemeye çalışalım:

Bir: Allah’ın insanı yaratmasındaki amacı onun kemale ulaşmasıdır, insan mükemmel bir varlık olmak için yaratılmıştır. Yani Allah’ın insanı yaratması insan işçindir, onun kemale ulaşması, kesinlikle bu yaratılışın Allah’a bir faydası bulunmamaktadır zira zaten o en mükemmel varlıktır.

İki: İnsanı kemale ulaştıran yol ise; Allah’ı tanımaktan geçer, insan ancak ve ancak Allah’ı tanıdığı zaman kâmil olabilir, Allah’ı tanımakta ona ibadet etmeğe bağlıdır. Bu yüzden yüce Allah insanı yaratmakta ki hedefini şöyle buyuruyor:

“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.”[8]

İmam Bakır (a.s) da buyuruyor: “Yani Allah’ı tanısınlar diye.”

Üç: İbadet ve Allah’a kulluk eden bir insan, eğer bu ibadeti kendi özgür iradesi ve isteği ile seçmişse ancak o zaman onun için kemale doğru ilerliyor diyebiliriz. Eğer melekler gibi Allah’a isyan etme hakkı olmasa, denilenleri yapmak zorunda olursa o zaman bu kemal değildir. Bu yüzden Allah mükemmel olmasını istediği insanı özgür yaratmıştır ve ona doğru ve yanlış yolu göstermiştir. Kuran-ı Kerim’de şöyle buyrulmaktadır:

“Şüphesiz biz ona (doğru) yolu gösterdik. İster şükredici olsun ister nankör.”[9]

Burada insanın imtihana tabi tutulması, bir temel olarak karşımıza çıkmaktadır. İmtihana tabi tutulmak insanın özgür iradesini göstermektedir ve kimlerin mükemmelliği istediği ve kimlerin de hak yoldan yüz çevirdikleri ortaya çıkmaktadır. Kuran’ın onlarca ayetinde Allah’ın insanları imtihan etmesinden bahsedilmektedir.

“Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden yarattık da onu işitici, görücü yaptık.” [10]

Adilce bir imtihan içinde her iki yolun gösterilip, insanın hangisini isterse o taraftan gitmesine izin verilmelidir. İnsanı yoldan çıkarıp günaha sürüklemek için sadece şeytani vesveseler bulunmamakta, bunun yanı sıra insanın mükemmel olması için Allah tarafından sayısız nimetler verilmiştir, işte onlardan bazıları şöyledir:

1- Fıtrat üzere yaratılıp, içinde Allah doğru bir isteğin bırakılması.

“O halde yüzünü bir hanif olarak dine tut, Allah’ın insanları kendisi üzerine yarattığı fıtratına…” [11]

2- Allah’ın bizzat kendisi insanın hidayetini üstlenmiştir.

“Allah kullarını esenlik yurduna çağırıyor ve O, dilediğini doğru yola iletir.” [12]

3- İnsanın doğru bir seçim yapabilmesi için iyiliklerin ve kötülüklerin ilham edilmesi.

“Sonra da ona iyilik ve kötülükleri ilham edene yemin ederim ki, Nefsini kötülüklerden arındıran kurtuluşa ermiştir, Onu kötülüklere gömen de ziyan etmiştir.” [13]

4- İnsanın, Allah’a imanı güzel bilip sevmesi.

“Fakat Allah size imanı sevdirmiş ve onu gönüllerinize sindirmiştir.” [14]

5- Hayatı boyunca insana, özelliklede müminlere yardım etmesi.

6- İnsanın çabasına göre hidayet kapılarının açılması.

“Hem, bize yollarımızı göstermiş olduğu halde ne diye biz, Allah’a dayanıp güvenmeyelim?”[15]

Allah’ı Teala’nın insanın kemale ulaşması için bunca vermiş olduğu nimet karşısında, insanı kötülüklere davet edeninde bulunması gerekmektedir, çünkü ancak o zaman gerçek bir imtihan söz konusu olabilir. Gerçek imtihan yani insanın iki yol arasında kalıp bunlardan birini seçmesine bağlıdır. Yüce Allah’ta bunun için hem iyi taraftan ve hem de kötü taraftan tüm imkânları sunmuştur.

Demek ki, şeytanın vesveseleri ve yoldan çıkarma çabaları kesinlikle zorlama şeklinde değildir ve insanın fıtratına yüz çevirmesinden sonra başlamaktadır. Kendi özgür iradeleriyle kötü işler yapanlar, iyilerle birlikte olma haklarını kaybederler, onlar şeytan gibi kötü varlıklarla beraber olurlar ve şeytan da sürekli onlara vesvese eder. Bu Allah’ın günahkâr kullarına dünyada vermiş olduğu bir cezadır.

“(Resulüm!) Görmedin mi? Biz, kâfirlerin üzerine, kendilerini iyice (isyankârlığa) sevk eden şeytanları gönderdik.”[16]

[1]     Nehcü’l-Belağa, Kasia Hutbesi, s. 234.

[2]     Bistunî, Muhammed, Kuran’a Göre Şeytanın Tanınması, s. 17.

[3]     Kehf,50

[4]     Cin,14;En’am,128;Araf,179.

[5]     Araf,15

[6]     Araf,27

[7]     Muminun,97/98

[8]     Zariyat,56

[9]     İnsan,3

[10]    İnsan,2

[11]    Rum,30

[12]    Yunus,25

[13]    Şems,8

[14]    Hucurat,7

[15]    İbrahim,12

[16]    Meryem,83

Editör: Hasan Bedel