«لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النَّاسِ عَدَاوَةً لِّلَّذِينَ آمَنُوا الْيَهُودَ وَالَّذِينَ أَشْرَكُوا»
 

“Müminlere, insanlar içerisinde en çok/en şiddetli bir şekilde düşmanlık edenini (ararsan), mutlaka Yahudiler ve müşrikleri bulacaksın.” Maide/82

Filistin’in hikâyesini masallarda dahi bulamazsınız. Çünkü böylesi bir zulmü senaristler dahi yazamazdı. Bakın, zeytin ağaçlarını dahi katleden bir işgal rejiminden bahsediyoruz.

Peki, Kaç kuşaktır Gazze’ye uykunun haram edildiğini biliyor muyuz?

Elektrik santralleri bombalandığı için Gazze’nin gecelerine karanlık o denli hâkim ki; gökyüzü ve yıldızlar belki de dünyadan en güzel oradan izleniyor ta ki bir hava saldırısı olana değin.

Mübarek Ramazan ayı tüm İslam beldeleri için bir emniyet ve maneviyat ayı iken bu durum Filistin için çok farklı.

Fahr-i Kâinat Efendimiz “Ramazan ayı girince Cennet kapıları açılır, Cehennemin kapıları kapanır ve merede-i şeyâtîn zincire vurulur.” diye buyurmuşlardır. Hadiste geçen "Merede", inatçılar ve saldırganlar demektir. Bu ifadeyle, şeytanların en azgınları, ipe-sapa gelmezleri ve gözü dönmüşleri kastedilmektedir.

Evet, bu mübarek ayda, “merede-i şeyâtîn” zincire vurulmaktadır lakin Siyonistlerin şeytandan daha beter olduğunu ve bir türlü zincire vurulamadığını her Ramazan-ı Şerif’te yinelenen ölümcül saldırıları ile görmekteyiz.

Bunun haberini zaten Kur’an-ı Kerim bizlere Maide suresinde vermekte;

“Müminlere, insanlar içerisinde en şiddetli bir şekilde düşmanlık edenini ararsan, mutlaka Yahudiler ve müşrikleri bulacaksın.”

Bir çakıl taşına yüz kovan merminin düştüğü beldedir Filistin. Hatta dünyanın en büyük açık cezaevi; denizleri dahi cezalı.

6 deniz mili yaklaşık 11 kilometre demektir ve Gazze’deki ölümcül abluka sahillerini de kapsamakta. Balık avlamak isteyen Filistinlilerin Siyonistler tarafından 6 deniz mili dahi açılmadan şehit edildiği her zaman gazetelerin alt başlıklarında. Yahudiler vurmasa, bu sefer de Mısır Deniz Kuvvetleri’ne ait hücum botları, Gazze açıklarında avlanan balıkçıları katletmek için pusuda.

Ne ilginçtir ki bu coğrafyada ‘haklı’ olan hep ‘mazlum’ hale getirilmiş ve ötekileştirilmiştir. İşte Filistin de bu hükümdedir.

İngilizlerin gözetiminde ve silah yardımlarıyla 40’lı yıllarda bölgeye getirilen Yahudiler, ilerleyen zaman diliminde Büyük Şeytan Amerika’nın desteği ile Kenan diyarının çoğuna hâkim oldular. Kendilerine karşı bir direniş gördüklerinde orantısız güçle bastırdılar ve güçleri yetmeyince ‘Müzakere!’ dediler.

Ama masa başındaki tüm görüşme ve müzakereleri kendi lehlerine çevirmesini bildiler. ‘Hak verilmez alınır!’ düsturu doğrultusunda yapılması gereken yalnızca direniştir. Gasp edilen hakkı almak için gasıpla masaya oturmak büyük bir çelişkidir.

Merhum İmam Humeynî’nin sözlerinin dahi anlanamadığı bir zamanda yaşıyoruz; ‘Tüm Müslümanlar bir kova su dökse İsrail'i sel alır.’ sözü işe yaramaz ve eksik bir sözdür. Hâlbuki İmam-ı Râhil şöyle buyurmuştur:

“Bütün Müslümanlar hep beraber bir kova su dökse İsrail'i sel alır.”

Bilerek ya da bilmeyerek silinen kelime ‘Vahdet’ içerikli ‘hep beraber’ vurgusudur. Hoş tembelliğimizden elimize kova kova sular verilse bile üşengeçliğimiz ve vurdumduymazlığımızdan onda da belki nazlanırız.

İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Seyyid Ali Hamaneî’nin tavsiyesi şudur:

“Mücadeleye devam etmek, direniş cephesini ve onların birbirleri ile iş birliğini organize etmek hatta Filistin topraklarının tamamında cihat alanını genişletmek en makbul harekettir. Herkes bu kutsal cihatta Filistin halkına yardım etmelidir. Herkes Filistinli mücahitlerin elini doldurmalı ve sırtını güçlendirmelidir. Biz iftiharla bu yolda elimizden geleni yapacağız. Bir gün Filistinli mücahitlerin dine, azme ve cesarete sahip olduğunu ve tek sorunlarının silah ve mühimmat eksikliği olduğunu fark ettik. Allah’ın yardımı ile bir plan yaptık ve bunun sonucunda Filistin'deki güç dengesi değişti.”

Filistin halkı kendi hayatını devam ettirebilmek için direnişi seçti ve artık müzakere yalanlarına inanmıyorlar.Onlara ses veren bir Hizbullah, bir Hamas bir de Sülymanîler oldu.

Kalın sağlıcakla..