Ehlader Araştırma Bölümü
İncinur Atik Gürbüz
Edebî Eserlerde Hz. Hüseyin
Hz. Hüseyin ve onun Kerbelâ’da şehit edilişi divan edebiyatı, halk edebiyatı, tekke edebiyatı gibi edebî geleneklerde farklı kullanım alanları ve biçimleri bulmuştur. Bu bağlamda konunun en sık görülen ele alınış biçimi bir edebî tür hâline gelmiş olan “Maktel-i Hüseyin”lerdir.2 Bu tür müstakil eserlerin yanı sıra Muharremiyeler ve Kerbelâ konulu mersiyeler3 de çok rağbet edilen türler olmuştur. Kerbelâ mersiyeleri divan şiirinin gazel, kaside, mesnevi, murabba, muhammes, müseddes, müsemmen, mu‘aşşer, müsebba‘, tahmis, kıt‘a, terkib-bend, terci-bend, müstezâd, bahr-i tavîl (Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Arslan ve Erdoğan, 2009: 55) gibi nazım şekilleriyle yazılmıştır.
Maktel-i Hüseyin’lerde ve Kerbelâ mersiyelerinde konunun ele alınış biçimi büyük oranda benzerlik gösterir. Kerbelâ Hadisesi’nin tarihsel gelişiminin anlatılması, Hz. Hüseyin’in hasletlerinin övülmesi ve Yezid’in lanetlenmesi, bu ele alış biçiminin ana hatlarını oluşturur. Bu tür anlatımlarda yukarıda değindiğimiz üzere olay örgüsü kimi olağanüstülüklerle farklılaşmış olmakla birlikte olayın meydana geliş biçimine sadık kalınmıştır. Bu bakımdan eserlerin tarihsel bir yönlerinin de olduğu söylenebilir.
Bunların dışında çeşitli şiirlerin içerisinde Hz. Hüseyin’e ve Kerbelâ Hadisesi’ne göndermeler yapılan beyitlere de rastlamak mümkündür. Beyitlerdeki bu kullanımların bir kısmı yukarıdaki gibi olayın meydana gelişine ve olaydan duyulan üzüntüye odaklanırken bazı beyitlerdeyse farklı bir kullanım biçimi ortaya çıkmıştır. Bizim burada asıl üzerinde durmak istediğimiz mesele bu farklı kullanım biçimidir. Ancak teker teker beyitlerden hareket etmek yerine, bir şiir mecmuasında karşılaştığımız “Hüseynüñ” redifli şiirlerden hareketle meseleyi ele almaya çalışacağız.
Sevgili İmgesi Olarak Hz. Hüseyin
Bahsettiğimiz kullanımın temel farklılığı, kullanılan redifle ilgili değildir. Yoksa divan edebiyatı geleneği içerisinde “Hüseyin” redifiyle oluşturulmuş başka şiirler de bulunmaktadır. Ancak bunlar çoğunlukla mersiye türündeki eserlerdir. Oysa burada söz konusu ettiğimiz şiirlerde Hz. Hüseyin, tarihsel bağlamının dışında, mersiye konusu olmaktan çıkarak beytin hatta bütün şiirin üzerine kurulduğu, sevgilinin karşılığı olarak kullanılan bir sembol hâline gelmiştir. Bu yönüyle tespit ettiğimiz şiirlerin konuyu ele alışları bakımından orijinal oldukları söylenebilir.
Söz konusu şiirler, XVI. yüzyılın sonlarında derlenmiş bir şiir mecmuasında4 bulunmaktadır. Mecmuada Sânî’ye ait iki, Ânî, Celîlî, Emîrî, Hâtemî, Husrev Çelebi, İlâhî, ‘İlmî, Muhtârî, Tâbî, ‘Ulvî ve Vâlî’ye ait birer olmak üzere toplam 13 şiir bulunmaktadır. Gazel formundaki 5, 6 ya da 7 beyitten oluşan şiirler, aruzun “mef‘ûlü mefâ‘îlü mefâ‘îlü fe‘ûlün” vezniyle ve “-âl” kafiyesi, “-i Hüseynüñ “ redifiyle yazılmıştır. Şekil bakımından ortak özellikler gösteren şiirler, konu ve hayal bakımından da paralellik arz ederler. Bu hâliyle açıkça belirtilmemiş olsa da şiirlerin birbirlerine nazire olduğu anlaşılmaktadır.
Şeh-i Hûbân-ı Zaman: Sevgili
İlk bakışta gazellere Alevî-Bektâşî şiirinin karakteristik özelliklerinin hâkim olduğu görülmektedir. Kerbelâ Hadisesi, Yezid’in lanetlenmesi, Hz. Hüseyin’in şehâdeti ve güzel hasletleriyle onun takipçisi olmanın gerekliliği üzerinde durulmuştur. Gazeller bu yönleriyle mersiye türündeki şiirlerle benzeşmektedirler. Ancak mersiyelerde bunların dile getirilmesi şiirin temel amacıyken burada asıl anlatılmak istenen şeyi ortaya koymak için kullanılan birer araç hâline gelmiştir. Şiirlerde üzerinde durulan asıl tema ise aşktır. Divan şiiri geleneğinin aşk anlayışı içerisinde Hz. Hüseyin sevgiliyi, onun yolundan giden dervişler âşıkları, Yezid ise rakibi temsil eden bir sembole dönüşmüştür. Aşağıdaki beyitte Hz. Hüseyin-sevgili eşleştirmesi oldukça somut bir şekilde dile getirilmiştir:
Ahbâba o meh-pâre niçün kîneler eyler
Ashâba ri‘âyet idi ef‘âli Hüseynüñ (1/3)5
Hz. Hüseyin’in akrabalık ilişkileri, Kerbelâ’da susuz bırakılması, kılıçla boynunun kesilerek kanının dökülmesi suretiyle şehit edilişi gibi hususlar, sevgili ve âşık arasındaki aşk ilişkisi içerisinde işlevsel bir biçimde takdim edilmiştir.
Şiirlerde, divan şiirindeki sevgili tipinin ele alınışına uygun olarak Hz. Hüseyin, yaratılışı, huyu, ahlâkı bakımından en üstün sıfatlarla vasıflandırılmıştır. Bu yönüyle de güzellerin şâhı olarak sunulmuştur:
Sîretde ‘Alî hüsni Hasan hulkı Muhammed
Olsam n’ola ben ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ (3/4)
Ahlâk-ı Hasen sâhibi dünyâda güzel çok
Sezmem ola bu hüsn ile emsâli Hüseynüñ (1/6)
Mümtâz u ser-âmed şeh-i hûbân-ı zamândur
Her tâcver olsa n’ola pâ-mâli Hüseynüñ (13/2)6
Güzeller sultanı olan bu sevgili, sadece ruhen değil bedenen de en üstün özelliklerle donanmıştır. Bu çerçevede Hz. Hüseyin, divan şiiri sevgilisinin, “cismi, saçı, gözü, gamzesi, yanağı, beni, hattı, ağzı, dudağı” gibi güzellik unsurlarına uygun olarak tavsif edilmiştir.
Şiirlerde tasvir edilen sevgili bir bütün olarak güzeldir. Böylesine güzel bir sevgilinin latîf cismine gönlü susamış âşıkların meyletmesi şaşılacak bir durum değildir. Aşağıdaki beyitte sevgiliyle ilgili bu güzellik anlayışı ve âşığın durumu, Hz. Hüseyin’in ve onun taraftarlarının Kerbelâ’da susuz bırakılmaları hadisesine telmih yapılarak anlatılmaya çalışılmıştır:
Gûyâ bir içüm sudur anuñ cism-i latîfi
Dil-teşneler olsa n’ola meyyâli Hüseynüñ (3/3)
Şiirlerde sevgilinin güzellik unsuru olarak saçları da tavsif edilmiştir. Saçlar, divan şiiri geleneğine uygun olarak rengi ve şekli dolayısıyla anılmıştır. Sevgilinin siyah saçları, onun al yanaklarının güzelliğini gizleyen bir örtüdür. Bu siyah saçlar âşığı kendisine meftun eder, zincire benzeyen örgüleri ise aşığın gönlünü kendine bağlar. Aşağıdaki beyitlerde kullanılan “ruh-ı âl, ten-i pür-hûn” ifadeleri Hz. Hüseyin’in şehâdetini, “kara şal, zülf-i siyeh” ifadeleri onun şehâdeti dolayısıyla yas tutanların giydikleri siyah matem elbisesini, “bend etmek, ağlâl” ifadeleri de anma törenlerindeki ritüelleri hatırlatmaktadır:
Sardı ten-i pür-hûna yine bir kara şâlı
Zülf-i siyeh altında ruh-ı âli Hüseynüñ (6/2)
Sevdâ-yı ser-i zülf-i siyâh ile ben ey dil
Geysem yaraşur egnüme bir şâlı Hüseynüñ (5/3)
Tağlara düşerdi dil-i dîvâne mukarrer
Bend itmese ger zülfinüñ ağlâli Hüseynüñ (9/4)
Gamze kelimesi ile Hz. Hüseyin’in şehâdeti arasında ilgi kurulmuştur. Sevgilinin yan bakışı öldürücüdür ve âşık onun ciğeri delip geçen kılıcına susamışken O, aşığı yan bakışıyla öldürmektedir. Bu bağlamda Hz. Hüseyin ve yanındakilerin susuz bırakılması da beyitlerde hatırlatılmıştır:
Şemşîr-i ciger-dûzına dil teşne geçerken
Öldürdi beni gamze-i kattâli Hüseynüñ (4/2)
Dil-teşne niçe ehl-i dili deşt-i belâda
Öldürdi susuz gamze-i kattâli Hüseynüñ (10/3)7
Söz konusu şiirlerde sevgili ile ilgili unsurlardan en çok yanak kullanılmıştır. Yanak söz konusu olduğunda “âl” kelimesi ile tevriyeli olarak bir taraftan sevgilinin yanağının rengine gönderme yapılırken bir yandan da Hz. Hüseyin’in şehâdeti hatırlatılmaktadır:
Aldı beni gül ruhlarınuñ âli Hüseynüñ
Oldum soyınup baş açık abdâlı Hüseynüñ (3/1)
Yâ Rab dilerem zülf ü ruhın tâze vü ter tut
Geçsün dem-i ‘işretle meh ü sâli Hüseynüñ (4/6)
Her çeşmi siyâhuñ gözine göñline girdi
Pür-fitne güzeldür ruhınuñ hâli Hüseynüñ (13/4)8
Sevgilinin güzellik unsurlarından benin de şiirlerde kullanıldığı görülmektedir. Sevgilinin yanağındaki ben, âşığın tenine, laleye benzer bir dağ yakmıştır; âşık da bundan sonra halkın kendisini ayıplamasını önemsememektedir. Aşağıdaki beyit- te yer alan kelimeler tasavvufî terminoloji açısından değerlendirildiğinde ise anlam farklı bir düzleme kaymaktadır. Buna göre Hz. Hüseyin’in takipçisi olan dervişler, onun aşkıyla melâmet yoluna girmişler, onun aşkı uğruna vücutlarına dağlar yakıp, tenlerini kesmişlerdir:
Çâk olsa [tenüm] dest-i melâmetle ‘aceb mi
Dâğ urdı aña lâle-sıfat hâli Hüseynüñ (4/3)
San lâle-i terdür o ruh-ı âli Hüseynüñ
Dâğ-ı siyeh olmışdur aña hâli Hüseynüñ (7/1)
Sevgilinin hattı, beniyle birlikte anılmıştır. Onlar sevgilinin askerleridir. Bu askerler sayesinde sevgili, âşığın ten ülkesini yağmalayıp, gönül dünyasına hükmeder:
Ten kişverini gâret idüp leşker-i âşûb
Dil mülkine hükm itdi hat u hâli Hüseynüñ (10/4)
Sevgilinin ağzı, rengi, şekli ve küçüklüğü dolayısıyla gonca ile ilişkilendirilmiştir. Onun yanağıyla ağzı o kadar güzeldir ki onların güzelliği goncanın ve gülün güzelliğini unutturmuştur:
Revnak komadı gonçede vü gülde İlâhî
‘Âlemde dehânıyla ruh-ı âli Hüseynüñ (11/5)
Sevgilinin dudağı, rengi, susuzları suya kandırması, aşk yolunda ölenlere canlar bağışlaması gibi özellikleriyle söz konusu edilmiştir. Bu anlatımda Hz. Hüseyin’in ve taraftarlarının Kerbelâ’da susuz bırakılmasına gönderme yapılmıştır:
La‘li ki letâfetde olupdur bir içim su
Dil-teşneler olsa n’ola meyyâli Hüseynüñ (8/3)
Tâbî ne ‘aceb cân vire ger mürde-i ‘ışka
Ol la‘l-i Mesîhâ ile akvâli Hüseynüñ (12/6)
Divan şiirinde sıkça görüldüğü üzere sevgilinin bulunduğu mekân da şiirlerde söz konusu edilmiştir. Bu mekân, aşağıdaki beyitlerin ilkinde belirsiz bir “kûy” iken ikincisinde Hacı Bektaş Ocağı’dır. Âşık, aşkını ispat edebilmek için sevgilisinin kapısında yıllarca bekler, onun bastığı topraklara kanlı gözyaşları saçar:
Dilden ko ciger kanı dilâ dîdeye gelsün
Saç kûyına vardukça dem-i âli Hüseynüñ (12/5)
Sarf eyledüm evkâtümi Bektaş Ocağında
Geydüm niçe yıl ‘ışkına bir şâlı Hüseynüñ (2/2)
Divan şairlerinin tasarladığı sevgili tipi sadece güzel değildir, aynı zamanda rakip ile yakınlık kurup âşığına cevr ü cefâ eder. Buna uygun olarak kimi beyitlerde Hz. Hüseyin, âşığına sürekli naz edip onu ihmal eden sevgilinin karşılığı olarak kullanılmıştır:
Bilsem kimedür nâz ile ikbâli Hüseynüñ
Gâlib katı bizden hele ihmâli Hüseynüñ (11/1)
Her ‘ahde vefâ eyleyüp itmezdi cefâlar
‘İlmîye eger olmasa ihmâli Hüseynüñ (7/5)
Gam çekmez idüm olsa yaşum nehr-i firâvân
Meyl itmese gayra dil-i meyyâli Hüseynüñ (4/5)
Divan şiirindeki sevgili tipi, âşığa cevr ü cefâ etmesinin yanında vefasızlığıyla da bilinir. Ancak Hz. Hüseyin’in sevgilinin karşılığı olarak takdim edildiği aşağıdaki beyitlerde vefâlı bir sevgili imajı çizilmiştir. Buna göre o, öldükten sonra bile şefâatiyle kapısında kul köle olan âşıkların yanındadır:
Ahbâba cefâ itme şehâ nâmuña düşmez
Ashâba vefâ kılmağ idi hâli Hüseynüñ (8/4)
İtmezmiş ölince didiler bendesin âzâd
Husrev işiginde kulı olmalı Hüseynüñ (3/5)
Fena Tekkesinin Abdâlı: Âşık
Şiirlerde, sevgiliden başka âşıkla ilgili söylemlere de yer verilmiştir. Bu bağlamda âşıklığın temel şartı olarak sevgiliye mutlak teslimiyet ve onun uğrunda türlü sıkıntılara katlanmak gösterilmiştir. Hemen hemen bütün şairler, “şâlını giymek”, “abdâlı olmak”, “ayağının tozu olmak” gibi söylemlerle Hz. Hüseyin’in takipçisi olmanın, onun yolundan gitmenin gerekliliğini anlatan beyitlerle şiirlerine başlamışlar ve bu düşüncelerini birden fazla beyitte dile getirmişlerdir:
‘Işkında geyüp egnüme bir şâlı Hüseynüñ
Oldum bu fenâ tekyede abdâlı Hüseynüñ (1/1)9
Abdâl, yalın ayak başı açık şekilde diyâr diyâr gezen, bıyık, saç ve kaşlarını usturayla tıraş eden, Şiîliğe ait kimi unsurlar taşıyan dervişlere denilmektedir (Pala, 2000: 12). Şiirlerde de abdâl kavramı, baş açık ve serseri dolaşan, aşk ile kendinden geçmiş, âlemdeki her şeyden vazgeçip bir mürşide bağlanmış derviş anlamlarında kullanılmıştır:
‘Işk âteşine yandı yine cübbe vü destâr
Olsam yiridür baş açık abdâlı Hüseynüñ (4/4)10
Sevgilinin (Hz. Hüseyin) adını duyup da ona meyletmeyen kişinin âşıklık iddiasında bulunması mümkün değildir:
‘Âşıklığ ile ol kişi da‘vî mi ider kim
Adın işidüp olmaya meyyâli Hüseynüñ (9/2)
Ancak âşıklık iddiası gütmenin tek şartı sevgiliye ilgi duymak, onu sevmek değildir. Bunlardan başka, kişinin önce sevgilinin türlü eziyetlerine sonra da rakibe katlanması gerekmektedir. Ancak bu şekilde sevgilinin ilgisini kazanabilecektir. Âşıklıkla ilgili bu şartlar, âl-i abâyı sevmek, Yezid’den nefret etmek gibi Hz. Hüseyin’le ilgili terminoloji üzerinden dile getirilmiştir:
Evlâda muhibb ol yüri buğz eyle Yezîde
Mahşerde mu‘înüñ ola tâ âli Hüseynüñ (1/5)
Ancak bu şartları yerine getirebilen kişiler aşk yoluna girmeye hak kazanacak, âşıklığın sembollerini üzerlerinde taşıyabileceklerdir. Fakat gerçek âşık olabilmek için bunlar da yeterli değildir, kişinin aşkını hem dilde hem de gönülde yaşatması, aşk yolunda canından vazgeçebilmesi gerekmektedir. Aşağıdaki ikinci beyitte şair, aşkın bu hâlini anlatabilmek için Hz. Hüseyin’in şehâdetine gönderme yapmıştır:
Evlâda muhibbüz severüz âl-i ‘abâyı
‘Işkında geyersek yaraşur şâlı Hüseynüñ (3/2)
Başuñ reh-i ‘ışkında virüp hürr şehîd ol
Olduñsa dil ü cân ile meyyâli Hüseynüñ (1/4)
Sevgili için bütün bu zorluklara katlanan âşık, bu sıkıntılardan dolayı asla sevgiliye karşı olumsuz hisler beslememeli, hatta tam tersine sevgilinin mutluluğunu her şeyden üstün tutarak onun için her şeyin en iyisini talep edebilmelidir:
Olsun gicesi Kadr ü Berât gündüzi bayram
Geçsün bu sürûr ile meh ü sâli Hüseynüñ (10/5)
Yâ Rab dilerem zülf ü ruhın tâze vü ter tut
Geçsün dem-i ‘işretle meh ü sâli Hüseynüñ (4/6)
Deşt-i Belâda Bir Yezid: Rakip
Sevgili ve âşıktan başka aşkın diğer bir kahramanı da rakiptir. Gazellerde rakibin aşk ilişkisi içerisindeki durumu ve konumu Yezid üzerinden aktarılmıştır. Sevgilinin hiçbir sıkıntısına katlanmadığı ve onun yolunda canından vazgeçemediği hâlde sevgilinin aşkını talep edenler Yezid’le özdeşleştirilmiştir:
‘Âlemde Yezîd olsun o kim deşt-i belâda
Cân virmez ise olmağa pâ-mâli Hüseynüñ (7/4)
‘Âlemde Yezîd olsun o kim olmaya hergiz
Cân u dil ile ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ (11/2)
Sonuç
Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi, farklı edebî geleneklerde dolayısıyla da divan edebiyatında sıkça ele alınan konulardan birisi olmuştur. Bu konuda müstakil eserlerin yanında çeşitli türlerdeki eserlerin içinde yer alan manzum/mensur metinler meydana getirilmiştir.
Bunlar, farklı şekil özelliklerine sahip metinler olsalar da konunun ele alınış yöntemi bakımından çoğunlukla birbirlerine benzemektedirler. Olayın tarihsel gelişiminin aktarılmasının yanında Hz. Hüseyin’in şehit edilişiyle ve Yezid’le ilgili duyguların dile getirilmesi, bu yöntemin ana hatlarını oluşturur. Ancak Kerbelâ Hadisesi ile ilgili figürler, çalışmamıza konu olan şiirlerde tarihsel bağlamın dışında, mersiye konusu olmaktan çıkarak tamamen farklı bir düzlemde ele alınmıştır. Şiirlerde geçen Hüseyin, aslında mahbubun adıdır. Şairler, onunla ilgili hislerini aktarmak için Kerbela Hadisesi’nden faydalanmışlardır.
Divan şiirinin aşk anlayışı içerisine Hz. Hüseyin, sevgilinin; onun takipçileri, âşığın; Yezid ise rakibin karşılığı durumundadır. Olayın meydana gelişiyle ilgili belli başlı hususiyetler de (Hz. Hüseyin ve taraftarlarının susuz bırakılmaları, Hz. Hüseyin’in başının kesilerek şehit edilmesi...) aşkın çeşitli hallerini anlatmak için kullanılmıştır.
Hz. Hüseyin, divan şiirindeki sevgili tipine uygun olarak, hem yaratılışı, huyu, ahlakı bakımından hem de “saç, göz, gamze, yanak, ben, hat, ağız, dudak” gibi fizikî güzellik unsurları bakımından en üstün sıfatlarla vasıflandırılmıştır. Ancak anılan güzellik unsurlarının bütün bedenle değil sadece vücudun baş kısmıyla sınırlı olması göze çarpan bir farklılıktır. Bir diğer farklılık ise sevgili-âşık ilişkisiyle ilgilidir. Sevgili, divan şairlerinin sevgili kurgusundan farklı olarak âşığına karşı vefâlıdır. Bu durum, Hz. Hüseyin’e kutsiyet atfedilmesiyle ilgili olmalıdır. Bu vefâlı sevgilinin bir taraftan da âşığına cevr ü cefâ etmesi ona yüklenen bu algılayışı değiştirmez. Çünkü cevr ü cefa, sevgiliden çok âşığı ilgilendiren bir durumdur. Sevgiliye lâyık olabilmesi için âşık bütün bu sıkıntıları aşmak zorundadır. Ancak bu şekilde gerçek âşık olabilecek ve sevgilinin ilgisine (Hz. Hüseyin’in şefaatine) ulaşabilecektir. Aşkın diğer bir unsuru olan rakibe ise şiirlerde çok az yer verilmiştir. Buradaki rakip, Kerbelâ Hadisesi’nin aktörlerinden olan Yezid’in şahsında divan şiirinin alışılmış kalıplarıyla tasvir edilmiştir.
Hz. Hüseyin merkezinde Kerbela Hadisesi’nin bu şekilde ele alınması orijinal bir kullanımdır.
Mecmuada Yer Alan Şiirler:
[mef‘ûlü mefâ‘îlü mefâ‘îlü fe‘ûlün]
Sânî Beg
‘Işkında geyüp egnüme bir şâlı Hüseynüñ
Oldum bu fenâ tekyede abdâlı Hüseynüñ
‘Âşûre-i hecrinde çizindüm ‘Alevîvâr
Saçdum yire ‘ışkında dem-i âli Hüseynüñ
Ahbâba o meh-pâre niçün kîneler eyler
Ashâba ri‘âyet idi ef‘âli Hüseynüñ
Başuñ reh-i ‘ışkında virüp hürr şehîd ol
Olduñsa dil ü cân ile meyyâli Hüseynüñ
Evlâda muhibb ol yüri buğz eyle Yezîde
Mahşerde mu‘înüñ ola tâ âli Hüseynüñ
Ahlâk-ı Hasen sâhibi dünyâda güzel çok
Sezmem ola bu hüsn ile emsâli Hüseynüñ
Sânî reh-i ‘ışkında ışıklar gibi hâk ol
Olduñsa eger ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
Ve lehu
Cân u dil olup ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
Kûyından ebed olmadılar hâlî Hüseynüñ
Sarf eyledüm evkâtümi Bektaş Ocağında
Geydüm niçe yıl ‘ışkına bir şâlı Hüseynüñ
Şey’ li’llâh11 içün kûyına ‘azm itdi dil ü cân
Deryûzeye çıkdı yine abdâlı Hüseynüñ
Hulk-ı Hasen ü hûy-ı Hüseynîye muvâfık
Ol haslet-i nîkû ile ef‘âli Hüseynüñ
Döndüm reh-i ‘ışkında bugün hürr şehîde
Öldürdi beni gamze-i kattâli Hüseynüñ
Üftâde-i hâk-i derin ekser gözedürmiş
Biz de varup üftâdesi olmalı Hüseynüñ
Sevmiş gibi Sânî ne ‘aceb vasf ider anı
Bî-çâre de olmış gibi meyyâli Hüseynüñ
Yeñiçeri Husrev çelebi Dîvâne
Aldı beni gül ruhlarınuñ âli Hüseynüñ
Oldum soyınup baş açık abdâlı Hüseynüñ
Evlâda muhibbüz severüz âl-i ‘abâyı
‘Işkında geyersek yaraşur şâlı Hüseynüñ
Gûyâ bir içüm sudur anuñ cism-i latîfi
Dil-teşneler olsa n’ola meyyâli Hüseynüñ
Sîretde ‘Alî hüsni Hasan hulkı Muhammed
Olsam n’ola ben ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
İtmezmiş ölince didiler bendesin âzâd
Husrev işiginde kulı olmalı Hüseynüñ
‘Ulvî-i Dânişmend
Diller alur âl ile ruh-ı âli Hüseynüñ
‘Uşşâka görüñ eyledügi âli Hüseynüñ
Şemşîr-i ciger-dûzına dil teşne geçerken
Öldürdi beni gamze-i kattâli Hüseynüñ
Çâk olsa [tenüm] dest-i melâmetle ‘aceb mi
Dâğ urdı aña lâle-sıfat hâli Hüseynüñ
‘Işk âteşine yandı yine cübbe vü destâr
Olsam yiridür baş açık abdâlı Hüseynüñ
Gam çekmez idüm olsa yaşum nehr-i firâvân
Meyl itmese gayra dil-i meyyâli Hüseynüñ
Yâ Rab dilerem zülf ü ruhın tâze vü ter tut
Geçsün dem-i ‘işretle meh ü sâli Hüseynüñ
‘Ulvînüñ eli pâye-i maksûda irişmez
Olsa niçe yıl ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
Emîrî-i Dânişmend
Lâle gibi yandurdı ruh-ı âli Hüseynüñ
Dâğ urmadadur sîneme her hâli Hüseynüñ
Meclisde anuñ olmaduk esrârına vâkıf
Hayrân kodı keyfiyyet-i ahvâli Hüseynüñ
Sevdâ-yı ser-i zülf-i siyâh ile ben ey dil
Geysem yaraşur egnüme bir şâlı Hüseynüñ
Göñlüm göricek anı benüm itdi şehâdet
Öldürse gerek gamze-i kattâli Hüseynüñ
Var ise yine mâh-ı Muharremdür Emîrî
Yanup yakılur turmadan abdâlı Hüseynüñ
Celîliyyü’l-Kâzî
Döküp yolına yine dem-i âli Hüseynüñ
Geydüm reh-i ‘ışkında siyeh şâlı Hüseynüñ
Sardı ten-i pür-hûna yine bir kara şâlı
Zülf-i siyeh altında ruh-ı âli Hüseynüñ
Sînemde çerâğî elif üstindeki dâğum
Ey dil yine oldum bugün abdâlı Hüseynüñ
Dil-teşnelere hanceri bir âb-ı revândur
İçürse n’ola gamze-i kattâli Hüseynüñ
Cân murgını almağa Celîlî iki çeşmi
Şâhînlere döndi ki aça bâlı Hüseynüñ
‘İlmî-i Dânişmend
San lâle-i terdür o ruh-ı âli Hüseynüñ
Dâğ-ı siyeh olmışdur aña hâli Hüseynüñ
Sîretde ‘Alî hulkı Hasan hüsn ile Yûsuf
Ashâb-ı dil olsa n’ola abdâlı Hüseynüñ
Gitdi bil aña nakd-i dili ger düşürürseñ
Bir âb-ı revândur dil-i meyyâli Hüseynüñ
‘Âlemde Yezîd olsun o kim deşt-i belâda
Cân virmez ise olmağa pâ-mâli Hüseynüñ
Her ‘ahde vefâ eyleyüp itmezdi cefâlar
‘İlmîye eger olmasa ihmâli Hüseynüñ
Muhtârî
Hatt ile şeref buldı ruh-ı âli Hüseynüñ
Artarsa n’ola ‘izzet ü ikbâli Hüseynüñ
Bir saçma karanfül gibidür kim suya konmış
Âyînede ‘aks-i ruh-ı pür-hâli Hüseynüñ
La‘li ki letâfetde olupdur bir içim su
Dil-teşneler olsa n’ola meyyâli Hüseynüñ
Ahbâba cefâ itme şehâ nâmuña düşmez
Ashâba vefâ kılmağ idi hâli Hüseynüñ
Zeyn eyle ser-â-pâ tenüñi dâğ u elifle
Ol yalıñ ayak baş açık abdâlı Hüseynüñ
Muhtârî düşüp sâye gibi pâyına her gün
Olsam yiridür ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
Vâlî
Va’llâh niçe zîbâ o ruh-ı âli Hüseynüñ
Öldürdi beni gamze-i kattâli Hüseynüñ
‘Âşıklığ ile ol kişi da‘vî mi ider kim
Adın işidüp olmaya meyyâli Hüseynüñ
Dâğ u elif ü na‘l ile zeyn eyledi kendin
Oldı dil-i sevdâ-zede abdâlı Hüseynüñ
Tağlara düşerdi dil-i dîvâne mukarrer
Bend itmese ger zülfinüñ ağlâli Hüseynüñ
Pâyına yüz urdugını gördi didi yârân
Vâlî yine olmış gibi pâ-mâli Hüseynüñ
Ânî
Oldum göricek baş açık abdâlı Hüseynüñ
Yaşum gibi üftâde vü pâ-mâli Hüseynüñ
Sâkî ne güzel meşreb olur bâde-i nâbı
Kendüye akıtdı dil-i meyyâli Hüseynüñ
Dil-teşne niçe ehl-i dili deşt-i belâda
Öldürdi susuz gamze-i kattâli Hüseynüñ
Ten kişverini gâret idüp leşker-i âşûb
Dil mülkine hükm itdi hat u hâli Hüseynüñ
Olsun gicesi Kadr ü Berât gündüzi bayram
Geçsün bu sürûr ile meh ü sâli Hüseynüñ
Hakdan dilerem tâze vü rengîn ola
Ânî Solmaya cihân içre ruh-ı âli Hüseynüñ
İlâhî
Bilsem kimedür nâz ile ikbâli Hüseynüñ
Gâlib katı bizden hele ihmâli Hüseynüñ
‘Âlemde Yezîd olsun o kim olmaya hergiz
Cân u dil ile ‘âşık-ı pâ-mâli Hüseynüñ
Dâğ urdı felek sînesine mihr ile mehden
Oldı yine ser-geşte bir abdâlı Hüseynüñ
Nâz ile ‘aceb yüzümi basa gelür ise
Oldum yolına cân ile pâ-mâli Hüseynüñ
Revnak komadı gonçede vü gülde İlâhî
‘Âlemde dehânıyla ruh-ı âli Hüseynüñ
Tâbî
Pâyına akıtdum dil-i meyyâli Hüseynüñ
Sular gibi oldum yine pâ-mâli Hüseynüñ
‘Işkında ten-i zârı dilâ odlara yakdum
Bu tekye-i gamda olup abdâlı Hüseynüñ
Dil lâle-sıfat reşk-i ruhı birle tutışdı
Dâğ urdı kara bağruma şol hâli Hüseynüñ
Hüsn ile dilâ çok bulınur dil-ber-i mümtâz
Ahlâk-ı Hasen birle yoğ emsâli Hüseynüñ
Dilden ko ciger kanı dilâ dîdeye gelsün
Saç kûyına vardukça dem-i âli Hüseynüñ
Tâbî ne ‘aceb cân vire ger mürde-i ‘ışka
Ol la‘l-i Mesîhâ ile akvâli Hüseynüñ
Hâtemî Beg
Abdâl-ı dil oldı yine meyyâli Hüseynüñ
La‘net aña kim olmaya abdâlı Hüseynüñ
Mümtâz u ser-âmed şeh-i hûbân-ı zamândur
Her tâcver olsa n’ola pâ-mâli Hüseynüñ
Gülzâr-ı letâfetde açılmış gül-i terdür
Bu çihre-i zîbâda ruh-ı âli Hüseynüñ
Her çeşmi siyâhuñ gözine göñline girdi
Pür-fitne güzeldür ruhınuñ hâli Hüseynüñ
Bi’llâhi nice Hâtemî cân virmeye aña
‘Âşık-küş imiş gamze-i kattâli Hüseynüñ