.
.
Hepimizin duyduğu ya da okuduğu şu cümle; “Okuyun, çünkü mürekkebin akmadığı yer de kan akar!”
Hangi açıdan bakarsak bakalım okumanın faydalarını saymakla bitiremeyiz. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’in ilk inen ayeti “İkrâ”[1] yani oku. Bilimsel alanda ilerlemek istenirse “Oku”, sosyal alanda ilerlemek istenirse “Oku”, maddî ya da manevî alanda ilerlenmek istenirse “Oku”. Kısacası ister ruhsal, uhrevî açıdan ister maddî ve dünyevî açıdan basamak çıkmanın en büyük adımı ‘Okumak’tır.
İnsanın iki dünyası var. İçinde bulunduğu yani yaşadığı dünya ve kendi iç âlemindeki dünya. Her iki dünyasında da birçok kez çıkmaza girmiştir. İçinde yaşadığı dünya yüzyıllardan beridir savaş halinde. Bu savaş bazen doğaya karşı bazen insanların birbirlerine karşı açtığı savaştan ibarettir. Bazen de kendi içinde oluşturduğu dünyasına karşı bir savaştır. Yine orada da birçok defa çıkmazlarla karşılaşmaktadır.
“Ant olsun ki, Allah, içlerinden, onlara ayetlerini okuyan, onları arındıran, onlara Kitap'ı ve Hikmet'i öğreten bir resul göndermekle, Mü'minlere iyilikte bulundu. Oysa onlar daha önce açık bir sapkınlık içindeydiler.”[2]
Doğru kaynaktan beslenen insan hem beden hem de ruh açısından elbette kurtuluşa erer, içinde oluşturduğu ve içerisinde bulunduğu dünyada sapkınlıklardan kurtulur ve feraha erer.
Rus bir yazar olan Tolstoy’un “insan neyle yaşar?” isimli eserinde “insana çok toprak gerekir mi?” diye bir hikâyesi vardır. Başkarakter olan ‘Pahom’un hikâyesi aslında her birimizin hikâyesidir. Sıradan kendi halinde bir çiftçi olan Pahom, zengin bir hayatın hayalini kurmaktadır. Cömert birinin karşılıksız toprak verdiğini duyunca, daha çok toprak elde etmek için çalışıp durur. Cömert olan toprak sahibi Pahom’a “Sabah güneşin doğuşundan batışına kadar katettiğin bütün yerler senin fakat güneş batmadan yeniden başladığın yere dönmen lazım.” der. “Yoksa bütün hakkını kaybedersin.”
Pahom güneşin doğuşuyla beraber başlar yürümeye. Tarlalar, bağlar, bahçeler geçer. Tam geri dönecekken gördüğü sulak bir araziyi es geçemez. Şu bağ, bu bahçe derken bakar ki güneşin batmasına az kalmış. Koşar, koşar, ama takati kesilir. Tam başladığı noktaya yaklaşmışken, bir an yığılır yere ve bir daha kalkamaz. Toprak sahibi cömert insan, çok kereler şahit olduğu olay yeniden vuku bulmuştur. Adamlarına bir mezar kazdırır. Pahom’u bu mezara gömerler. Reis Pahom’un mezarının başında durur şöyle der:
“Bir insana işte bu kadar toprak yeter!”
Hikâye kısaca bu ama bir insan ömrünün tüm hasılı budur. Başladığı yer ile bitirdiği yer arasında yaşananlardan ibarettir hayat.
Yine hepimizin bilip okuduğu şu cümle:
“İnsanın doğarken ezan okunur namazı kılınmaz. Ölürken namazı kılınır ezanı okunmaz. Çünkü doğumun ezanı ölümün namazını kıldırır. Hayat ezan ile namaz arası kadar kısa işte.”
Bu kısacık olan ama uğruna en kıymetli şey olan zamanı ucuza harcadığımız vaktimizi okuyarak değerli kılmak ümidiyle…
[1]- Alak / 1
[2]- Al-i İmrân / 164