.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Ömer bin Sa’d, Hz. Hüseyin’in şehadetinden sonra iki gün daha Kerbela’da kaldı ve daha sonra Kûfe’ye döndü. Kûfe’ye giderken beraberinde Hz. Hüseyin’in kızlarını, kız kardeşlerini ve onunla birlikte bulunan tüm çocuklarını da getirdi.

Bunlar birer esir gibi Ubeydullah bin Ziyâd’ın huzuruna çıkarıldılar. Ubeydullah meydana gelen bu olaylardan dolayı Hz. Hüseyin ve beraberindekileri suçladığı, gelenlerin arasında bulunan Hz. Ali’nin kızı Zeynep bint-i Ali’nin ona cevap verdiği ve aralarında sert tartışmaların meydana geldiği kaydedilmektedir.

Yine gözünü kan bürümüş olan Ubeydullah bin Ziyâd’ın hasta olduğu için savaşa iştirak etmemiş olan Hz. Hüseyin’in küçük oğlu Ali ibn-i Hüseyin’in de öldürülmesini emrettiği rivayet edilmektedir. Esir muamelesi gören Hz. Hüseyin’in akrabaları hapsedilmiş, zafer olarak nitelenen bu vahşet bir ulak ile Şam’da bulunan Emevî Halifesi Yezîd’e iletilmiştir.

Ubeydullah bin Ziyâd hızını alamamış olacak ki; halkı mescitte toplayarak onlara bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında Emevî Halifesi Yezid’i ve onun taraftarlarını övmüş, yalancı oğlu yalancı olarak değerlendirdiği Hz. Hüseyin’i eleştirmiş ve ona karşı muzaffer geldikleri için de Allah’a hamd etmiştir.

Onun bu konuşmasını dinleyenlerden biri olan, görme engelli Abdullah bin Afîf el-Ezdî son derece etkilenmiş ve kimsenin Ubeydullah’a cevap vermediğini görünce kendisi kalkıp tepki göstermiş ve yalancı oğlu yalancının Hüseyin değil, bizzat kendisi olduğunu haykırmıştır.

Abdullah bin Afîf’in bu tepkisi üzerine Ubeydullah bin Ziyâd görevlilere onu tutuklamalarını emretmiştir. Ancak mescitte bulunan 700 civarında Ezdli, kabiledaşlarını korumuşlar ve onu İbn-i Ziyâd’a teslim etmemişlerdir. Bunun üzerine İbn-i Ziyâd, bu olaydan sadece Ezd kabilesini değil, Yemenlilerin tamamını sorumlu tutmuş, İbn-i Afif’i getirmemeleri durumunda hepsini cezalandıracağını söylemiştir. Bu tehdit karşısında, yapacakları başka şeyin olmadığına inanan Yemenliler, Abdullah bin Afîf’i getirmek için harekete geçmişlerdir. Ancak Ezd kabilesi, görme engelli olan kabiledaşlarını tutuklamalarına izin vermemiş, bu uğurda savaşı bile göze almıştır. Ezd kabilesi ile diğer Yemenliler arasında çıkan bu çatışmada Ezdlilerden Abdullah bin Hûze ve Muhammed bin Habîb el-Bekrî öldürülmüştür.

Üstün kuvvetlere sahip diğer Yemenliler, Ezd kabilesini bozguna uğratmış ve İbn-i Afîf’i yakalayıp vali İbn-i Ziyad’a teslim etmişlerdir. Vali bu görme engelli zâtı hiç acımadan astırarak cezalandırmıştır. Bu olay Hz. Hüseyin’in ölümünden sonra Kûfe’de meydana gelen en önemli hadisedir.

Hz. Hüseyin’e karşı kazandığı bu zaferinin(!) ne denli büyük olduğunu göstermek isteyen İbn-i Ziyâd, onun kafasını bir ağacın ucuna taktırarak Kûfe sokaklarında dolaştırtmıştır. Daha sonra bu başlar Mihken bin Sa’lebe, Zahr bin Kays ve Şimr Zi’l-Cevşen eşliğinde bir grupla Şam’a, Yezîd’in yanına gönderilmiştir.

Netice itibariyle; Hz. Hüseyin’in hunharca öldürülmesi, Kûfe’yi kısa süreliğine Emevîlere bağlamış olsa da bu hadise İslam aleminde bu hanedana karşı muhalefetin had safhaya çıkmasına da sebep olmuştur. Nitekim Abdullah bin Zübeyr, Hz. Hüseyin’in şehadetinden hemen sonra, onun şehit edilmesini istismar ederek Mekke’de halifeliğini ilan etmiştir. Başta Kûfe olmak üzere İslâm kentlerinin tamamına yakını -Suriye dışında- İbn-i Zübeyr’in halifeliğini kabul ederek Emevîlerden ayrılmıştır.

Hz. Hüseyin’in kanı üzerinde yükselen ikinci hadise ise, onu Kûfe’ye davet edip sonra da yalnız bırakanların oluşturduğu harekettir. Başını Süleyman es-Surat’ın çektiği bu kitle Hz. Hüseyin’in şehit edilmesi üzerine, onu yalnız bıraktıkları için pişman olmuş ve "Tevvabin" tövbe edenler adı altında bir örgüt kurarak Emevîlere karşı savaşmışlardır.

Son hareket ise Muhtar bin Ebî Ubeyde es-Sekafî hadisesidir.