İbn-i Asakir diye meşhur olan Ebu'l Kasım Ali b. Hasan b. Hibetullah Şafii Dimeşki hicri 499 (1105) yılında Şam’da dünyaya geldi ve hicri 571 (1175) yılında aynı şehirde öldü. Kendisi İslami beldelerde parlak bir şöhret elde eden en büyük ravi hadis hafızı ve İslam tarihçilerinden biriydi.[1] Eyyubiler döneminde şam'da yaşıyordu. Bu dönemde Melik Nureddin Mahmud Zengi, Melik Adil ve Sultan Selahaddin Eyyubi'nin nüfuzlarıyla siyaset sahnesinin dümenine Sünniler geçmişti. O dönemde Mısır'ın Şii Fatımi devletiyle olan çekişmeler, Sünnilerin birçok mütefekkir, hadis ve tarih ulemasının sahne almasını sağladı ve zamanın hükumetleri de onları destekleyerek Şam’daki tarih yazarlığı sürecini istedikleri doğrultuda yönlendirdiler.

İbn-i Asakir bu takımın temsilcisi, önde geleni idi fakat hükumetin isteklerine o kadar ehemmiyet vermiyordu ve tabiri caizse insaflı bir tarihçi olarak zamanın olumsuz atmosferine rağmen görevini layıkıyla ifa etti. şia İmamlarını özellikle İmam Ali (a.s), İmam Hasan ve İmam Hüseyin'i (a.s) hayli ihtiramla anmış ve faziletlerini zikretmiştir. İlim, fıkıh ve hadis konusunda adeta tekti. Her biri tek başına İslam dünyasında ağırlığı olan öğrencileri ve ravileri vardı. Nitekim hal tercümesi yazarları, ömrünün 40 yılını tasnifle 20 yıldan çoğunu da Mısır, Bağdat, Kufe, İran ve… gibi yerlere ilmi gezilerle geçirdiğini ve 100 den fazla telif bıraktığını belirtirler.[2]

İbn-i Asakir'in en önemli teliflerinden biri, 80 ciltlik “Tarihu Medineti'd Dimeşk” kitabıdır. İslam'ın ilk dönemlerinin, özellikle Dimeşk'in genel tarihini içeren kitabına, bu şehrin tesisinin başlangıç tarihinden başlamış, daha sonra Peygamberin sahabesinin, tabiinin, hadisçilerin, hicri 6. Asra kadar olan İslam âlimlerinin ve ünlülerinin hayatlarını şerh etmeye devam etmiştir. Kullandığı metot, Hatip Bağdadi'nin “Tarihu Bağdad” kitabındaki metoda çok benzemektedir. Yine Zehebi de İslam tarihinde takriben onu takip etmiştir.

İbn-i Asakir, Tarihu Dimeşk kitabının bir cildini, İmam Hüseyin'in (a.s) hayatı ve kıyamına tahsis etmiştir. Bu cilt, Muhammed Bakır Mahmudi vasıtasıyla 1970 yılında bağımsız bir kitap olarak Beyrut'ta “Tercumet-u Reyhanet-i Resulillah el-İmam el-şehid Huseyn b. Ali b. Ebi Talib (a.s) Min Tarih-i Dimeşk Li İbn-i Asakir” unvanıyla uzun ve tafsilatlı, takriben 400 sayfa rahle boy olarak basılmıştır.[3]

İbn-i Asakir dini ve mezhebi eğilimlerine rağmen, Şam’daki diğer Sünni tarihçilerin aksine, İmam Hüseyin'in (a.s) kıyamını nispeten tarafsızca açıklamıştır; fakat zaaf noktaları ve birçok tahrifat göze çarpıyor. Bu bölümde onlara işaret edeceğiz.

İbn-i Asakir'in Tarih Kitabında Tahrif Noktaları

a- İbn-i Asakir önce İmam Hüseyin'in (a.s) adı ve künyesiyle ilgili söze başlamış daha sonra ilk olarak aklen ve istinaden geçersiz sayılabilecek İmam Hüseyin'in (a.s) Konstantiniye'nin fethinde Yezit b. Muaviye'nin sancağı altında yer alması meselesini ele almıştır.[4] Aklen geçersiz olduğunu şu şekilde anlayabiliriz. Kesin tarihi bir gerçek olan Ümeyye oğullarıyla Haşim oğullarının özellikle Ebu Süfyan ve Harb hanedanının Ali (a.s) ve ailesi ile aralarında olan köklü ve ilkesel ihtilaflara binaen Muaviye hanedanının sert düşmanlarından biri olarak İmam Hüseyin, (a.s) Yezit' in sancağı altında hizmet eder miydi? Yine İmam Hüseyin'in (a.s) Yezit aleyhine kıyamının sebeplerini inceleyecek olursak, sebeplerden birinin Yezit 'in fısk u fücuru olduğunu görürüz. Şimdi Yezit 'in sahip olduğu fısk u fücura ve birçok kaynakta ayyaşlığı, şarapçılığı ve pespayeliği zikredilmiş[5] olmasına ve hatta Konstantiniye'nin fethinde askerleri bir tür hastalıktan kırılırken bir cariyeyle seviştiği ve birliklerinin canı konusunda mesuliyet hissi taşımadığı sabit olmasına rağmen İmam Hüseyin (a.s) nasıl böyle bir fasıkla işbirliği yapar?

Ayrıca eğer İmam Hüseyin (a.s) öyle biriyle uyumlu olsaydı, kıyamının ne manası olurdu. Bu rivayetin senetten yoksun oluşuyla ilgili ise şunu söyleyebiliriz; evvela İbn-i Asakir tarih yazarlığı metoduna binaen kendi raviler silsilesinin tamamını zikrederken, bu rivayet konusunda hiç kimsenin adını anmamıştır. Saniyen, fetihler hakkında muteber kaynaklardan hiçbirinde ezcümle Futuh-u İbn-i A'sam, Vakıdi'nin Futuhu'ş şam, Belazuri'nin Futuhu'l Buldan ve benzeri kitaplarda İmam Hüseyin'in adı Konstantiniye Gazvesinde geçmemiştir.

b- Beşinci rivayette İmam Hasan ve Hüseyin'in (a.s) Muaviye'nin huzuruna vardığı ve Muaviye'nin onlara ihsanda bulunup 200 bin dirhem verdiği ve “Ben Hind'in oğluyum; benden önce ve sonra hiç kimse böyle bir ihsanda bulunmamıştır ve bulunmayacaktır.” Dediğini belirtir.[6]

Bu konuda şunu söylemeliyiz ki; İbn-i Asakir görüşmenin tarihini belirtmemiş ama rivayetten anlaşıldığı üzere Muaviye'nin Şam’daki sarayında gerçekleşmiştir. İmam Hasan'ın (a.s) barışından önce kendisi ve kardeşi İmam Hüseyin'in (a.s) Muaviye ile arasında hiçbir ilişki ve görüşme olmamış ve barıştan sonra da bu iki yüce şahsiyetin birlikte ya da müstakil olarak Şam’a gittiğine dair hiçbir kaynakta bilgi yer almamıştır. Ayrıca Muaviye'nin Ali (a.s) soyuna olan düşmanlığı ve kendisine minberlerden sövmeyi adet haline getirmesi sebebiyle, bu rivayet hiçbir şekilde müstenit ve kabul edilebilir olamaz.

c- Altıncı rivayette İmam Hüseyin'in (a.s) Emevi Mescidinin minberinde Muaviye'yi övüp kutladığına dair konuşmasından söz edilmekte ve “Al-i Muhammed şiası cennette olacaktır.” şeklinde Resulullah'tan bir hadis rivayet ettiği geçmektedir. Muaviye İmam Hüseyin'den (a.s) “Al-i Muhammed Şiası kimdir?” diye sorduğu zaman, o Hazret “Ebubekir'e, Ömer'e, Osman'a, babam Ali'ye ve sana ey Muaviye sövmeyendir.” Diyor.[7]

Bu rivayetin uydurma olduğu o kadar açık ki, İbn-i Asakir bunu kabul edememiş, rivayetin sonunda bu hadisin zayıf olduğunu ve senetler zincirinin İmam Hüseyin'e (a.s) ulaşmadığını söylemiştir.

d- İbn-i Asakir, İmam Hüseyin'in (a.s) kısaca hayatını anlattıktan sonra kıyamını ve Resulullah'ın Cebrail vasıtasıyla İmam Hüseyin'in (a.s) katledilişini nasıl haber aldığını açıklıyor ve bu konuda 27 benzer rivayet zikrediyor.[8] Daha sonra İmam Hüseyin'in Mekke'ye hareketinden, oradan Irak'a gidişinden ve Mekke büyüklerinin bu şehirden ayrılmaması yönündeki muhalefet ve nasihatlerinden söz ediyor.[9]

İbn-i Asakir, İmam'ı Irak'a gitmekten “Allah, Resul'ünü dünya ile ahiret arasında muhayyer bıraktı ve O ahireti seçti; sen O'nun teninin bir parçasısın, dünyanın peşinden gitme.” diyerek nehyeden Abdullah b. Ömer ve diğerlerinden birkaç rivayet zikrediyor.[10] Bu rivayetleri peş peşe sıralarken, o Hazretin Mekke'ye hareketinin hedefini beyan eden haberlerin hiçbirine yer vermiyor. Dolayısıyla bu rivayetlerden İmam Hüseyin'in (a.s) hükümet ve maddiyat peşinden gittiği ve ahirete tercih ettiği anlamı çıkar ve kıyamın asıl sebebi gizli kalmış yani dünyevi iktidar çabası sebep olarak lanse edilmiş olur.

İmam Hüseyin (a.s) güya minberde Muaviye'yi övüyor ve hatta Resulullah'tan “Al-i Muhammed Şia’sı cennette yer alacak.” Mealinde bir hadis rivayet ediyor. İmam Hüseyin, “Al-i Muhammed Şia’sı kimdir?” diye soran Muaviye'ye “Ebubekir, Ömer, Osman, babam Ali ve sen Muaviye'ye küfür etmeyenlerdir.” Diyor.

e- Diğer önemli rivayet, Mervan b. Hakem'in, İmam'ın Irak'a hareketini Ubeydullah b. Ziyad'a bildiren ve “Bu Hüseyin, Allah Resul'ünün Fatıma'sının oğludur. Hiçbir Müslüman nezdimizde ondan daha mahbup değildir; kendini, hiçbir şeyin ona mani olamayacağı biriyle savaşmaya hazırla. ” Diyen mektubudur.[11]

Hâlbuki İmam, Kufe valisinin huzuruna çıktığı zaman, Mervan b. Hakem Ömer b. Sa'd'a “Ya ondan biat al veya başını bedeninden ayır; zira sarayından çıkarsa bir daha ona ulaşamazsın.” Demişti.[12] Bu rivayete göre İmam'ın katı düşmanı olan Mervan nasıl oluyor da O'na yanıcılık edip Ubeydullah'a hoşgörü tavsiyesinde bulunuyor. Hatırlatmak gerekir ki, Mervan, Osman'ın müşavirliğiyle başlayan ve Şam hilafetiyle son bulan siyaset sahnesine çıkışından itibaren Şia ve Ali soyuna her türlü iğrenç tutumu sergilemiştir.

f- İmam Hüseyin'in, Ömer b. Sa'd ile konuşmasında ve Ömer'in Ubeydullah ile yazışmasında konu edilen Yezit ile mülakat isteği ve biati meselesi, İbn-i Asakir'in telifinde ve İbn-i Kesir, Şemseddin Zehebi gibi Şamlı tarihçilerin kaynaklarının birçoğunda yer almıştır.[13] Maalesef Şia kaynaklarından bazısı da bu meseleyi derin bir inceleme ve tahlil yapmaksızın kaynaklarında zikretmişlerdir.[14] Bu tarihçi grubu, Ömer b. Sa'd'ın, İmam'la konuştuktan sonra, Ubeydullah b. Ziyad'a bir mektup yazarak, aşağıda zikredeceğimiz şartları o Hazretten taraf lanse ettiğini söylemişlerdir:

1. Geldiği yere geri dönmesine izin verilsin

2. Sınırlardan birine gidip işleri nezaret etsin

3. Yezid'in yanına gidip onun istediği hükmü vermesine izin verilsin.[15]

Bu rivayet akıl ve senet açısından tutarsızdır. Senet açısından:

1. Mezkûr şartlar çeşitli şekillerde rapor edilmiş, bazen bir şart bazen de iki veya üç şart şeklinde. Hatta bir rivayette İmam'ın Yezid'e biati öne sürülmüştür.

2. Bu rivayetlerin silsilesi ve senetleri İmam Hüseyin'e (a.s) yani bu şartları isteyen ferde ulaşmıyor; dolayısıyla işin başından bu rivayet münkir ve zayıftır.

3. Bu mektubu İmam değil, Ömer b. Sa'd, Ubeydullah'a yazmıştır ve muhtemeldir ki, belayı defetmek adına kendinden bir şeyler katmıştır o mektuba.

4. Bu rivayet ilkönce Ehlisünnet kaynaklarında yer almış ve şii kaynakları da 3. şartı yani Yezid'e biati ittifakla zikretmemişlerdir.

5. Taberi, bu şartı rahatlıkla zan altında bırakacak bir rivayet nakletmiştir. Kerbela sahnesinde hazır bulunan “Akabe b. Sem'an”dan naklediyor: “Başından sonuna kadar İmam Hüseyin'leydim ve onun söyleyip de benim duymadığım söz olmamıştır. Yemin ederim ki, İmam, Yezid'e biat diye bir söz söylememiştir.”[16]

6. Bazı kaynaklara göre Ömer b. Sa'd'ın İmam Hüseyin'le konuşması gizliydi,[17] öyleyse İmam'ın şartının ne olduğu kesin bir şekilde söylenebilir mi?

7. Ubeydullah, Ömer b. Sa'd'a yazdığı mektuplarda, ondan İmam'ı ya Yezid'e biate mecbur bırakmasını ya da başını kendisine göndermesini istiyor.[18] Aslında bu şartla Ubeydullah'ın maksadı temin oluyor.

Akıl açısından ise:

1. Eğer İmam Hüseyin (a.s) Yezid'e biat etmeye razı idiyse, bunu neden işin başında Medine valisi Velid b. Utbe'nin konağında yapmadı? Ve onca yolculuğun zahmetini kabullendi?

2. Eğer Yezid'e biate razı idiyse, kıyamının anlamı ne olurdu?

3. Velid b. Utbe'nin konağında Yezid'e biatin gerçekleşmediğini açıklayan Emevilere bağlı tarihçiler[19] zihinlerde şöyle bir çağrışım oluşturmak istemiş olamazlar mı; işin içinde savaş ve ölüm olmadığı ana kadar İmam Hüseyin (a.s) biat etmedi ve kaçtı; Kerbela yakınlarında Ubeydullah askerleri yolunu kapatıp, kendisi ve yakınlarının canı tehlikeye düşünce, can korkusundan geri dönmüş ve Yezit'le mülakat ve biat isteğinde bulunmuştur?!

4. Acaba bu şart (Yezit'le görüşme) ile Ubeydullah'a oranla Yezid'i daha sevilir bir çehre olarak göstermek ve İmam'ın Yezid'e karşı hoşgörülü olduğu, Ubeydullah'ın aksine o barışçı ve şefkatli! çehreden af dilediği izlenimi verilmek istenmemiş mi?

Ömer b. Sa'd ile konuşmasında ve Ömer'in Ubeydullah ile yazışmasında konu edilen İmam Hüseyin'in Yezid'e biat ve mülakat isteği konusu, İbn-i Asakir'in telifinde ve İbn-i Kesir, Şemseddin Zehebi gibi birçok Şamlı tarihçinin kaynaklarında yer alan tahrif noktalarından biridir. Maalesef bazı Şia kaynakları da derinlemesine tahlil etmeden konuya yer vermişlerdir.

g- İbn-i Asakir Kerbela olayından sonra, İmam Hüseyin (a.s) ve yaranının Aşura günü katledilişlerinden sonra gerçekleşen mucize ve olağanüstü hadiseleri anlatmaya başlıyor. Kendi rivayetçi silsilesinden 32 rivayet nakletmiş ve rivayetlerde İmam Hüseyin'in katledilişi sırasında gerçekleşen değişiklikleri saymıştır; örneğin:

1.Gökyüzü Hüseyin'e Yahya b. Zekeriyya gibi ağladı

2.Gökyüzünden kırmızı topraklar döküldü.

3.Gündüz vakti yıldızlar ortaya çıktı.

4.Kaldırılan her taşın altından taze kan aktı.

5.Gökyüzü 7 gün karardı.

6.Güneş her sabah akşam duvarlara kanlı ışıklar yansıtıyordu.

7.Gökyüzünde kana benzer bir şey görünüyordu.

8.Yıldızlar birbirlerine çarpıyordu.

9.Halka, İmam Hüseyin'in öldürüldüğünü müjdeleyen kişi kör oldu.

10.Gökten kanlı yağmur yağıyordu.

11.Hükümet konağının duvarından kan süzülüyordu.

12.Beytu'l-Mukaddes'in duvarları kanlandı.

13.Aşura günü ordugâhtaki ölen develerin etlerinin arasında ateş vardı.[20]

Bu rivayet konusunda söylemek gerekir ki; daha çok Sünni kaynaklarda göze çarpıyor. Heysemi[21], Tirmizi[22], İbn-i Hanbel[23], İbn-i Sa'd[24], İbn-i Asakir[25], ez-Zehebi[26] gibi Mutaassıp Sünni tarihçi ve hadisçilerin ileri gelenleri de bu rivayetleri ve ilginç olayları zikretmişlerdir.

Bu arada Şamlı meşhur tarihçilerden ikisi olan İbn-i Asakir ve Zehebi, İmam Hüseyin'in şehit edilişiyle ilgili prensipte Emevi yöneticileri zan altında bırakan ve onları rüsva eden belgeli ve önemli haberleri zikretmemiş, üstünkörü geçmiş fakat bu tür garip ve doğal olmayan olayları birbiri ardına sıralamışlardır. Eğer gerçekten taassuptan uzak bir şekilde bu meselelere bakarsak, 12 imama ve İmam Hüseyin'e (a.s) ilgi ve alakası olmayıp, daha çok Emevi yöneticileri ve Ehlibeyt düşmanlarını gözeten söz konusu tarihçilerin bu tür rivayetlere yer vermeye istekli olduklarını görürüz. Sözü edilen ilginç olaylara yer vermek Şia’nın çehresini ve inancını zan altında bırakmaz mı?

O tarihçiler Aşura vakıasının ve İmam Hüseyin'in kıyam hedefinin üzerini bu meselelerle örtmek istememişler midir? Peygamber'in, güneş tutulmasını oğlu İbrahim'in ölümüyle ilişkilendirmek isteyenlere cevaben söylediği; “Yıldızlar ve gezegenler hiç kimsenin ölümünden ötürü tutulup veya ortaya çıkmaz.” Sözü Şia ve Sünni kaynaklarda yer almamış mıdır?[27]

Bu tür bilgilerin yani yıldızların birbirine çarpması, güneşin doğmaması, gökten kan yağması vb. İslami kaynaklarda yer almasının Müslümanları özellikle Şia’yı insanlar nezdinde akılsız ve hurafeci olarak tanınmasını sağlayacağını şimdiye kadar düşündük mü? İnsanlar sormayacaklar mı eğer böylesi olaylar gerçekleşmiş olsaydı bugün varlık âleminden eser kalmayacaktı? Yine eğer bu ilahi mucizeler İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetinden sonra gerçekleştiyse, öncesinde veya anında neden gerçekleşmedi ve Allah yardımını o Hazretten esirgedi?

Ali Asgar şehit olduğunda, İmam Hüseyin (a.s) başını havaya kaldırarak “Allah'ım, eğer yardımını bizden esirgediysen bu musibetleri ahretimiz için azık kıl.” Demedi mi?[28] Yine eğer İmam'ın şahadet haberini sevinçle müjdeleyen kişinin gözleri yıldızların ışıltısıyla kör oluyorsa, acımasızca İmam'ı ve yaranını katleden, üzerlerinde at süren katilleri neden öyle olmadı? Son olarak neden bu tür tabiat olaylarını ondan önce İslam tarihinde görmüyoruz?

Allah Resulü'nün amcası, Uhud Savaşı'nda İslam'ın en büyük hamisi Hz. Hamza'nın burnu kulağı kesilmedi mi? En alçak müşrikler tarafından göğsü yarılıp ciğeri parçalanmadı mı? Ali (a.s) mazlumca mihrapta şahadete ulaşmadı mı? İmam Hasan'ın (a.s) ciğerleri zehirle parçalanmadı mı? Her neyse yorumu okuyuculara bırakıyoruz; kendileri düşünüp kendileri hüküm versinler.

İbn-i Asakir daha sonra Ümmü Seleme'den, Resulullah (s.a.a) tarafından İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetinden haberdar edilişi, katledildiği yerin toprağından bir miktarı şişeye koyması ve şahadet vaktinde kana bulanması, İmam Hüseyin'in (a.s) ezasında yas tutanların ve kendisinin cinlerin seslerini duymalarına dair birkaç rivayet sunuyor. Bu rivayetleri sonraki konularda analiz edip yorumlayacağız.

Bu meşhur araştırmacının kitabı, İmam Hüseyin'in (a.s) şahadet tarihi, şahadetindeki yaşı ve birkaç konuyla ilgili rivayetlerle son buluyor.

İbn-i Asakir'in İmam Hüseyin'in (a.s) Kıyamı İle İlgili Zaaf Ve Kuvvet Noktaları

İbn-i Asakir'in, İmam Hüseyin'in hayatıyla ilgili yazısında birçok zaaf ve kuvvet noktaları mevcut. Bu bağlamda 150 den fazlası bir diğerine benzeyen ve sadece rivayetçi silsilesi değişik olan, yaklaşık 50 tanesi bir iki kelime farklılığı olup bütününde benzer olan toplam 401 rivayet nakletmiştir.

Rivayetleri arasından takriben benzer olan 250 den fazla rivayet, İmam Hüseyin'in (a.s) fazilet ve menkıbelerine ve Allah Resulü'nün onun hakkındaki rivayetlerine mahsustur. Bu rivayetlerin Sünni kaynaklardan birinde yer alması çok önemli ve değerlidir. Aslında söylemek gerekir ki; mezhebi karakterine rağmen diğer Sünni kaynaklarda az rastlanır bu faziletleri tarafsızca zikretmesi, onun kuvvet noktasıdır. Kalan yaklaşık 150 rivayetin 50 sinde, işaret ettiğimiz Hz. Hüseyin'in (a.s) katlinden sonra gerçekleşen ilginç olaylarla, 30 u şahadet yılı ve yaşı, 20 si de Allah Resulü ve Ali'den (a.s) Hz. Hüseyin'in (a.s) şehit edilişine dair haberlerle ilgilidir.

Sonuç olarak toplam 400 rivayet arasından sadece 10 rivayeti İmam Hüseyin'in (a.s) nasıl şehit edildiğine, Ömer b. Sa'd'ın ordusunun Kerbela şehitlerine karşı davranışlarına, cinayetlerine ve Aşura olayına ayırmıştır. 15 rivayette de İmam Hüseyin'in (a.s) hareketi sırasındaki olaylara ve Müslim'i göndermesine yer vermiştir. Bu da onun kitabının Aşura Kıyamı bağlamındaki zaaf noktalarından biridir. İbn-i Asakir'in rivayetlerinin takriben 30%, 40% ı, İbn-i E'sam Kufi'nin “el-Futuh” eserindeki rivayetlerle benzerdir. Kendisi ondan söz etmemesine rağmen kısa bir karşılaştırmayla onun rivayetlerinden yararlandığı kolayca anlaşılır.

Şimdi bu duruma binaen eğer bir bölümü İmam Hüseyin (a.s) hakkında olan “el-Futuh” un 5. Ve 6. Ciltlerinin içeriğini İbn-i Asakir'in kitabına tatbik edersek, rahatlıkla şu hususları görürüz:

1-İmam Hüseyin'in (a.s) şahadetine

2-Irak'a doğru hareketinin hedef ve sebebine

3-Ubeydullah'ın Müslim'e karşı tutumuna

4-İki ordunun karşılaşma şekline

5-İmam Hüseyin'in (a.s) ve ailesinin başına gelen olaylar ve musibetlere

6-Şahadete ulaşma biçimine

7-Yaranının Sa'd ordusuyla savaşına

Ve bütününde bu olayla ilgili hadiseler hakkında olan İbn-i E'sam'ın rivayetlerinin çoğuna, İbn-i Asakir kitabında yer vermemiştir. Yani onca önemli meseleyi atlamıştır. Peki, hangi sebeple bu önemli rivayetler atılmıştır.

Bu konuda diyebiliriz ki; emevi hükümeti ile çağdaş olan ve siyasi gücün şia düşmanlarının elinde bulunduğu İbn-i Asakir döneminin incelenmesiyle, bu rivayetlerin emevi hükümetinin mahiyetini ortaya koyması hasebiyle, emevi idareci ve yandaşlarınca İbn-i Asakir'in rivayetleri arasından çıkarıldığı sonucuna varabiliriz. Bizi bu sonuca ulaştıran şey, İbn-i Asakir'in, Allah Resulü'nün (s.a.a) Ehlibeyti'ne (a.s) sevgi besleyen, rivayetlerinin birçoğunu şia rivayetçilerden hatta 12 İmamlardan ezcümle İmam Cafer Sadık ve İmam Seccad (a.s)dan alan ve Kerbela hadisesinde diğer Sünni tarihçilerin aksine İmam Hüseyin'in (a.s) katillerine lanet eden Şafii, insaflı ve tarafsız bir tarihçi olmasıdır. Dolayısıyla kendisinin bu rivayetleri elemesi çok zor görünüyor.

[1] İbn-i Hallikan, Vefeyatu'l A'yan ve Enbau Ebnau'z Zeman, c. 3, s. 309.

[2] Yakut Hamevi, Mu'cemu'l Udeba, 13/76080; İbn-i Hallikan, Vefeyatu'l A'yan ve Enbau Ebnau'z Zeman, c. 3, s. 309; Zehebi, Siyer-u A'lamu'n Nubela, 20/555.

[3] Bu satırların yazarı tarafından incelenip eleştirilen kitap, hicri 1398 yılında Beyrut'ta el-Mahmudi müessesesi vasıtasıyla basılmıştır.

[4] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 47.

[5] Bu konuda Mes'udi'nin Murucu'z Zehebi'ne, 3/72; şeyh Tusi'nin İhtiyaru Ma'rifeti'r Rical, s. 50 müracaat edilebilir.

[6] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 67.

[7] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 8.

[8] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 165-191.

[9] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 191-201.

[10] Pişin, s. 199-201.

[11] Pişin, s. 205.

[12] İbn-i Kesir, el-Bidayetu ve'n-Nihaye, 8/147.

[13] Pişin, 8/170 ve 175; şemseddin Zehebi, Tarihu'l-İslam, 4/12-13; İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 219.

[14] şeyh Müfid, el-İrşad, 2/89; Taberi, Tarihu't-Taberi, 5/414 Ebu Mihnef'ten naklen; Tabersi, A'lamu'l-Vera, s. 223; Fetal Nişaburi, Revzetu'l-Vaizin, Mehdi Dameğani Tercümesi, s. 182; Belazuri, Ensabu'l-Eşraf, 2/182.

[15] Pişin, 8/170 ve 175; şemseddin Zehebi, Tarihu'l-İslam, 4/12-13; İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 219.

[16] Taberi, aynı kitap, 312/3, Nuveyri, Nihayetu'l-Ereb Fi Fununu'l-Edeb, Mehdevi Dameğani tercümesi, 174/7.

[17] İbn-i Kesir, aynı kitap.

[18] Belazuri, Ensabu'l-Eşraf, 182/2.

[19] Pişin, dipnot; 42 ve 44.

[20] İbn-i Asakir, aynı kitap, s. 261.

[21] Mecmau'z-Zevaid, 9/196.

[22] Sahih, h. 3778.

[23] El-Müsned, 1/283.

[24] Tabakatu'l-Kubra, c. 8, s. 172.

[25] Aynı kitap, s. 261-262.

[26] Tarihu'l-İslam, 4/15-18.

[27] Buhari, Sahih, 2/24; Nuveyri, Nihayetu'l-Ereb, Dameğani tercümesi, 3/198; İbn-i Sebe, Tarihu'l-Medineti'l-Münevvere, 1/98.

[28] Şeyh Müfid, İrşad, s. 221.