.
.
Bismillahirrahmanirrahim
Bu makale, İslam düşüncesinde Usul-u Din’in temel esaslarından biri olan adalet ilkesini, Hz. İmam Rıza’nın (as) meşhur “ceylanın kefili olma” kerameti bağlamında yorumlamayı amaçlamaktadır.
* * *
Ceylanın İmam’a sığınması, süt vermek üzere izin istemesi ve söz vererek geri dönmesi, sadece bir menkıbe olarak değil, aynı zamanda adaletin, güvenin ve velayet makamının doğa ile kurduğu metafizik bağın bütünsel bir anlatımıdır. Bu bağlamda çalışmada adaletin İslam kelamındaki yeri, imamların mahlûkatla ilişkisi, kefaletin ahlaki anlamı ve modern bağlamda bu olayın toplumsal vicdan açısından karşılığı incelenmektedir.
İslam kelamında Usul-u Din beş temel ilkeden oluşmaktadır: Tevhid, Adalet, Nübüvvet, İmamet ve Me’ad. Bu ilkelerden adalet, Allah’ın asla zulmetmeyeceği, her işinde hikmet ve adaletle hareket ettiği inancına dayanmaktadır (Nasr, 2006). İslam kelamcıları, adaletin Allah’ın zati sıfatı olduğunu ve insan aklıyla da kavranabileceğini savunurlar. Yani adalet, sadece teolojik bir kavram değil, aynı zamanda epistemolojik ve etik bir ilkedir (Tabatabai, 1993). Hz. İmam Rıza'nın (as) , masum bir hayvanın hakkını koruma yönündeki tutumu, bu ilkenin pratik düzlemdeki önemini yansıtmaktadır. Ehli Beyt İmamları, sadece dini lider değil, aynı zamanda ilahi adaletin yeryüzündeki temsilcileridir. İlahi adaletin dünyadaki en yüksek makamda temsiliyeti olan kişilerdir. Onlar masumiyet sıfatına sahip oldukları için, kararları daima adaletli ve hikmetlidirler (Ayoub, 2014). Bu bağlamda, İmam Rıza’nın (as) ceylana kefil olması, sadece şefkat değil, aynı zamanda ilahi düzenin adil bir şekilde yürütülmesine aracılık etmesi şeklinde yorumlanmaktadır. Hz. İmam Rıza (as), bir ceylanın yardım sesini duyacak kadar adaletle davranarak yalnız insanlara değil, tüm varlığa karşı sorumlu bir velayet modeli sergilemektedir.
Allah-u Teâla (cc) Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmaktadır:
"Allah adaleti ve ihsanı emreder…"[1]
Hz. İmam Rıza (as) , bu ayetin tam bir tefsiridir.
Bir Ceylanın Duruşundan İlahi Adalete…
Hz. İmam Rıza’ya atfedilen "ceylanın kefili kerameti", Müslüman halk anlatılarında ve özellikle Ehli Beyt’e duyulan sevginin ifadesi olan menkıbe geleneğinde özel bir yere sahiptir. Rivayetlere göre, İmam Rıza (as) bir yolculuk sırasında, bir avcının eline düşmüş anne bir ceylanla karşılaşır. Ceylan, konuşarak İmam’a yaklaşır ve yavrularına süt vermek üzere dağ yamacına gitmek için izin ister. Ceylan, İmam’dan kendisine kefil olmasını ve geri döneceğine dair söz verir. İmam Rıza, ceylanın bu isteğini kabul eder ve avcıya onun geçici olarak serbest bırakılmasını tavsiye eder. Avcı önce tereddüt etse de İmam'ın vakarına ve sözüne güvenerek ceylanı serbest bırakır. Kısa bir süre sonra ceylan, gerçekten de söz verdiği gibi yavrusuna süt verir ve geri dönerek avcının önünde durur. Bu sadakat karşısında derinden etkilenen avcı, hem Hz. İmam Rıza’nın (as) manevi makamını hem de ceylanın sözünü tutma erdemini takdir eder ve onu tamamen serbest bırakır.
Bu menkıbe, zahiren doğaüstü bir keramet gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde çok katmanlı bir gerçeklik üzerine semboller içerdiği görülmektedir. Öncelikle burada ceylan, doğanın sesini, mazlumun halini ve savunmasız bir canlının ilahi makama yönelen duasını temsil etmektedir. Ceylanın konuşması, onun bir bilinç sahibi olarak takdim edilmesi, klasik İslami tasavvurunda hayvanlarında adalet talep edebileceğini ve mazlumiyetlerini dile getirebileceğini simgelemektedir. İmam Rıza’nın bu sese kulak vermesi ve ona kefil olması, masum imamın yalnızca insanların değil, tüm yaratılmışların haklarını gözeten bir Velayet Makamı olduğunu temsil etmektedir. Burada adalet, yalnızca insanlar arası ilişkilerde değil, yaratılmış tüm varlıklarla kurulan bütünleyici ve ahlaki anlamda bir ilişki olarak değerlendirilmektedir.
Ayrıca ceylanın sözünü tutarak dönmesi, kefaletin yalnızca hukuki bir işlem değil, aynı zamanda karşılıklı güvene dayalı bir ahlaki bağ olduğunu vurgulamaktadır. Bu bağ, tarafların biri insan, biri hayvan olsa da, bir tür sözleşme niteliği taşımaktadır. Ceylan burada sadakat, sözünde durmak ve emanete riayet gibi ahlaki değerleri temsil ederken, Hz. İmam Rıza (as) ise güven veren, mazlumun sesine kulak veren ve sorumluluğu üzerine alan ilahi adalet temsilcisidir.
Günümüzde, doğaya, hayvanlara ve çevreye karşı işlenen adaletsizlikler göz önünde bulundurulduğunda, bu rivayet hem ekolojik hem de etik açıdan son derece günceldir. Bu menkıbe, İslami düşüncede İmam’ın nasıl bir ahlak ve adalet örneği olduğunun da altını çizmektedir. Hz. İmam Rıza (as), yalnızca dini sorulara cevap veren bir lider değil, aynı zamanda tüm varlıkların hukukunu gözeten ve yeryüzünde Allah’ın adaletini temsil eden bir adalet ve velayet merkezidir. Dolayısıyla burada anlatılan hikâye, basit bir kıssa değil, İslami teolojinin temelini oluşturan adalet ilkesinin, tabiatla da hatta tüm evren ile iç içe geçmiş ve eylemsel biçimde güçlü bir örnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
İmam Rıza’nın ceylana kefil oluşu, sadece bir mucize olarak değil, İslam inancının adalet ilkesine dair derin mesajlar içeren bir olay olarak ele alınmalıdır. Bu bakış açısıyla olay, bugün bireysel ve toplumsal vicdanın yeniden inşası için güçlü bir ilham kaynağı niteliği taşımaktadır. Adaletin sadece insana değil, tüm varlığa yönelik bir sorumluluk olduğu fikri, bu menkıbenin merkezinde yer almaktadır.
Hamd, Allah’a mahsustur.
- - - - - - - - - - -
Kaynakça
- Nasr, Seyyid Hüseyin. İslam'da Sanat ve Maneviyat. İstanbul: İnsan Yayınları, 2006.
- Momen, Moojan. Şii İslam’a Giriş: On İki İmam Şiiliği’nin Tarihi ve Öğretileri. İstanbul: Kaknüs Yayınları, 2010.
- Ayoub, Mahmoud. Konuşan Kur’an: Şii İslam’da Vahiy ve Tefsir Anlayışı. (Çev. Mehmet Yıldız). Ankara: Fecr Yayınları, 2014.
- Allame Tabatabai. İslam’da Şia. (Çev.Kadir Akaras - Abbas Akyüz) İstanbul: Kevser Yayınları, 2022.
- Kuleyni, Ebu Cafer Muhammed b. Yakub. El-Kafi (I. Cilt). Tahran
- Kur’an-ı Kerim, Nahl Suresi, 16:90.
- Corbin, Henry. İslam Felsefesi Tarihi. (Çev. Hüseyin Hatemi). İstanbul: İletişim Yayınları, 2022.
[1] (Nahl, 16/90)