.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

يَا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا اِنَّ كَثٖيرًا مِنَ الْاَحْبَارِ وَالرُّهْبَانِ لَيَاْكُلُونَ اَمْوَالَ النَّاسِ بِالْبَاطِلِ وَيَصُدُّونَ عَنْ سَبٖيلِ اللّٰهِ وَالَّذٖينَ يَكْنِزُونَ الذَّهَبَ وَالْفِضَّةَ وَلَا يُنْفِقُونَهَا فٖى سَبٖيلِ اللّٰهِ فَبَشِّرْهُمْ بِعَذَابٍ اَلٖيمٍ 

“Ey iman edenler! (Biliniz ki), hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yollardan yerler ve (insanları) Allah yolundan engellerler. Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda harcamayanlar yok mu, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!” Tevbe/34

Rivayetlerde Zekât;

İmam Cafer Sadık’a (a.s) sordular: “Malın hangi miktarında zekât vacip olur?” İmam cevap olarak şunu buyurdular: “Zahir mi batın zekât mı?” İmam “her ikisi de” yanıtını alınca önce zahir zekâttan istenilen miktarı beyan edip daha sonra batın zekât için şunu söylemiştir: “Din kardeşinin senden daha çok ihtiyacı olan şeyi, kendin yerine ona tercih etmen ve seçmendir.”[1]

Diğer bir rivayette ise İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Allah bu fazla mal varlıklarını kendi rızası olan yolda harcayasınız diye size bahşetti. Vurgunculuk ya da istiflemeniz için değil.” [2]

Nakledilen rivayetlere göre; İmam Zaman (a.c) zuhur ettiğinde hazine toplamayı haram ilan edecek ve tüm hazineleri savaş masrafları için kullanacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Allah, zengin Müslümanların malında zekât miktarını, yani fakirlerin yaşayacağı kadarını vermelerini vacip kılmıştır. Haberiniz olsun! Kuşkusuz Allah, vazifelerine uygun amel etmeyen bu kimselerin hesabını çok şiddetli bir şekilde alacaktır.’[3]

Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Zekâtı ödenmeyen her mal bir definedir. Her ne kadar gizli, altın ve gümüş olmasa da durumu böyledir.”[4]

Ebuzer ve Hazine Ayeti

Ebuzer Gaffari, Hz. Peygamber’in (s.a.a) büyük sahabelerindendir. O; Muaviye, Osman ve hükümet yetkililerinin halkın malına olan şaşırtıcı eğilimlerine ve altın biriktirmelerine karşı önce Muaviye, sonra da Osman’ın karşısında yüksek sesle bu ayeti okuyor ve şunu söylüyordu:

“Bu ayet-i kerime sadece zekât vermeyenleri değil, her türlü servet yığıcısını kapsamaktadır.”

El-Mizan tefsirinde de, “Ebuzer’in Osman, Muaviye ve Ka’b’ul Ahbar’a karşı olan tutumu fakir toplum içerisinde servet biriktirmek her ne kadar mal helal yoldan elde edilse ve zekâtı ödenmiş olsa bile haramdır görüşünde olduğunu gösteriyor” deniliyor.

Kimileri bunu Ebuzer’in şahsi içtihadı olarak görmüş olsalar da o bizzat kendi ifadesiyle “Söylediklerimin hepsi Peygamber’den işittiklerimdir” demektedir. Diğer taraftan Ebuzer’in sarahat ve sadakati Hz. Peygamber (s.a.a) tarafından da teyid edilmiştir.

Ebuzer’in seçkin hayatının doruk noktası, yöneticilerin iktisadi savurganlıkları ve çarçur etmelerine karşı verdiği iyiliği emretme ve kötülükten sakındırma mücadelesidir. Osman ile olan kavgası mal ve makam üzerine değildi. Ebuzer’in Osman’a olan itirazları muhakkak ki toplumsal bir sakındırma niteliği taşımakta idi. En sonunda Osman, böylesi devrimci ve âlim bir sahabeyi Şam’a sürdü. Şam’dan da çok kötü şartlarla Medine’ye, oradan da Rebeze’ye sürüldü. Burada da mazlum bir şekilde hayata gözlerini yumdu. Bu mesele, Osman hükümetinin uygunsuz icraatlarındandı.

Kimileri Osman’ı temize çıkartmak için, Ebuzer’e komünistlik ve özel mülkiyete karşıtlık gibi töhmetler atmaya çalışmışlardır. Ancak Allame Emini (r.a) ‘el–Gadir’ kitabında bu tür ithamlara karşı oldukça açıklayıcı bir reddiye yazmıştır. [5]

Ebuzer’in sürekli tekrarlanan sürgünleri, Osman’ın mali yöntemlerine karşı inkâr feryadı, onun hükümetiyle bu yöndeki tartışmaları, Muaviye’nin haksız şekilde altın yığması, Ka’b-ul Ahbar’ın yanlış yönlendirmesi Şia ve Sünni kaynak kitaplarında nakledilmiştir. [6] Kimileri de bu tür münakaşaların yaşanmış olmasını Osman’ın hükümeti döneminde inançların ve ifadelerin özgürce beyan ediliyor olduğuna hamlederek böyle bir yönlendirme yapmak istemişlerdir. Bazıları da böylesi büyük bir adamın sürülme meselesini, ‘şerrin def edilmesi, menfaati elde etmekten daha önemlidir’ demek suretiyle “onun Medine ve Şam’da hazır bulunması şer telakki edilmiş, maslahata riayet edilmiş” diye yorumlamışlardır. Ancak bilinmelidir ki bu utanç verici olay üzerinde hiçbir tevil yapılamaz. Çünkü Hz. Peygamber’in (s.a.a) sadık ve takvalı sahabesinin bu aşikâr beyanı ve candan itirazları sadece dinden sapmalara karşı mesuliyetini yerine getirme nedeniyle olmuştur.

[1]     Tefsir’u Safi

[2]     Tefsir’u Safi

[3]     Tefsir’u Safi

[4]     Tefsir’u Kenzu’l Dakaik

[5]     el-Gadir, c.8 s. 335

[6]     Tefsiru’l Minar, c.1, s. 406 – 407