.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

İmam Hüseyin’in (a.s) Yezid'e hiçbir şekilde biat etmemesinin nedeni ne idi, bunun delili ve mantıklı açıklaması nedir?

Öncelikle şunu bilmeliyiz ki; önemli bir zamanda verilecek kararlar, bir takım sebepler ve olayların sonucunda oluşmaktadır ve her iki taraf da bu anın gelmesini beklemektedir.

Peygamberin (s.a.a) sünnetinden ve Hz. Ali'nin (a.s) adalet sisteminden uzaklaşma çok önceden başlamıştı, fakat halkı Resulullah’tan (s.a.a) ve onun varisleri Ehlibeyt’inden uzaklaştırma çabaları sinsi bir şekilde İslami görünümle devam etmekteydi. Ehlibeyt ve temiz sahabeler (Selman, Ebuzer, Mikdad gibi) her fırsatta hakkı söylemekte ve Müslümanlara gerçekleri anlatmakta idiler. Fakat her iki tarafın da son sözlerini söylemesinin zamanı gelmişti, artık bu iş bitmeliydi.

Muaviye'nin ölmesi ve yerine oğlu Yezid'in geçmesi bu ortamı sağlamış oldu. Yezid buna ilk olarak bütün inanç değerlerini, inkâr etmekle başladı:

Haşimoğulları hükümetle oyun oynadılar,

Yoksa ne bir vahiy geldi, ne de bir haber. [1]

Yezid kesin bir karar almıştı, ne pahasına olursa olsun İslam'ı yok edip atalarının yolunu yeniden topluma hâkim kılacaktı. Bunun için de hiç kimsenin İslam lehine çalışmasına müsaade etmeyecekti, kabul etmeyenlerin hepsi önce tehdit edilecek, vazgeçmedikleri takdirde öldürülecekti. Bunun için de ilk olarak İmam Hüseyin, Abdullah b. Zübeyr ve Abdullah b. Ömer’den biat etmeleri istendi.

İşte bu esnada İmam tavrını ortaya koyarak, kararını vermek zorundaydı. En mantıklı ve doğru kararını da verdi. "Haklılığını" Kufelilerin davetine olumlu cevap vererek, hem tedbirle ve hem de "akıllıca" ilerletti. Herkese hücceti tamamlayarak da kıyamını "mazlumiyetle" yoğurdu. Böylelikle zalimlerin menfur yüzleri tarih boyunca kalıcı oldu, onlara olan kin ve nefret hiçbir aman azalmadı. Kıyamete kadar zalimlerin batıllığı, hakkın da haklılığı ancak şehadet ve esaretle mümkün olabildi.

Vahyin kaynağı, meleklerin gelip gittiği yer ve Cebrail’in indiği evde büyüyen İmam Hüseyin (a.s) gibi büyük bir şahsiyet, imamet ve ümmetin önderliği için bazı şartların bulunduğu inancındaydı. Her önüne gelen, ben Resulullah’ın (s.a.a) halifesiyim diyemezdi, önce gerçek halife olmak için o kriterleri kendisinde bulundurmalıydı. İmam’a (a.s) göre Yezid ve Yezid gibiler bundan çok çok uzaktı.

Hz. Hüseyin (a.s) bunu şöyle buyurmaktadır: "Topluma önder olacak kimse; öncelikle Allah'ın kitabını uygulamalıdır, hak din ile toplumda adaleti sağlamalıdır, kendisi de tamamen Allah’a teslim olmalıdır."

Medine valisi Velid, İmama (a.s) Yezid'in kendisine mektup[2] yazarak Muaviye'nin öldüğünü ve mutlaka kendisinden biat alması gerektiğini söyledi. Hazret ona şöyle buyurdu: "Şimdi ben gizlide biat etsem kabul etmezsiniz, mutlaka herkesin önünde biat etmemi istersiniz, öyle mi?" Velid "Evet" dedi. İmam "Öyleyse sabah oluncaya kadar sabret ve bu konu hakkında kararını ver." diye buyurdu. Bu esnada Mervan, Velid'e dedi ki: "Sakın Hüseyin'i bırakma, biati hemen şimdi al, yoksa ona bir daha asla gücün yetmez, biat edene kadar hapse at, etmediği takdirde de öldür."

Mervan'ın bu sözlerine İmam şöyle cevap verdi: "Yazıklar olsun sana! Sen mi benim hapse atılmamı söylüyorsun? Yalan söyleyip, kendini alçaltıyorsun." Sonra Velid'e dönerek ona şöyle buyurdu: "Biz nübüvvetin Ehlibeyt’i, risaletin kaynağı, meleklerin geliş gidiş yeri ve rahmetin sebebiyiz. Allah (varlık feyzini) bizimle başlattı ve bizimle noktalayacak. Yezid ise fasık, günahkâr, içki içen, haksız yere insanları öldüren ve açıkça günah işlemekten çekinmeyen birisidir. Benim gibi biri asla onun gibi birine biat etmez. Sabah kimin hilafete ve biat edilmeye daha layık olduğunu göreceğiz."

İmam (a.s) gittikten sonra Mervan şöyle dedi: "Benim dediğimi yapmadın, bakalım bundan sonra böyle bir fırsat eline nasıl geçecek." Velid Mervan’a şöyle cevap verdi: "Yazıklar olsun sana, sen benden dinimi dünyamı kaybetmemi mi istiyorsun! Dünyayı da bana verseler ben Hüseyin'i, biat etmedi diye öldürmem. Onu öldürmem nasıl beklenebilir. Hüseyin'i öldürenin kıyamette ameli hafif olur, Allah ona bakmaz, rahmetinden uzaklaştırıp büyük azaplara duçar eder."[3]

Yukarıda getirdiğimiz bu bölüm; İmam'ın kıyamının sebebini, biat etmemesinin nedenini ve hareketin hedefini anlamamız için çok önemlidir. Çünkü buyurduğu nedenlerin her biri kıyam etmemesi ve biat etmemesinin farz olduğunu göstermektedir.

Biat etmeyişi için buyurduğu nedenleri herkes kabul etmektedir. Hatta Yezid'in amcasıoğlu Medine valisi Velid bile, hiçbir itirazda bulunmamış bu güçlü ve mantıklı delil karşısında sessiz kalmıştır.

"Benim gibi birisi onun gibi birisine biat etmez" sözü, kendisinin ne kadar yüce bir şahsiyet ve Yezid'in de ne kadar alçak bir karaktere sahip olduğunu göstermektedir. Peygamber’in halifesi diye birine biat edilecekse, öncelikle onun Peygamber’e layık olması gerekir. Müslümanların literatüründe halifeye biat yani İslam'ın koruyucusuna, iyiliği emredip kötülükten sakındırana, Kur'ân'ı uygulayıp, Peygamber'in yerinde olana tam itaat ve teslimiyet demektir. Oysa Yezid kim Peygamber'in halifesi olmak kim?

Biat yani emrine amadeyim demektir, yani verdiğin her emri kayıtsız şartsız fedakârlıkla yapacağım anlamındadır. Bu Allah'ın her Müslüman için koymuş olduğu bir kanundur: "Allah’a, Resulüne ve ulu-l emre itaat edin"

Şimdi Yezid gibi birisine biat etmek aslında fısk ve fücuru imzalamak demektir. Adaletsizliğin, kötülüğün, günahın, haksızlığın ve zalimleri onaylamanın, fasıkların destekçisi olmanın kanunlaşması demektir. İmam Hüseyin (a.s) gibi birisinin de biat ederek tüm bunlara imza atması imkânsızdır.

Yezid'e biat yani; günahsız insanların öldürülmesi suçuna ortak olup, İslam'ın yok olması için çalışmaktır, İmam Hüseyin (a.s) gibi yüce bir zat böyle utanç verici bir biate asla yanaşmaz.

Bütün Müslümanlar, Yezid'e biat ederek bu zilleti kabullenecek dahi olsalar, İmam asla böyle bir şeyi yapmaz. Onun varlığı İslam içindir, dini kurtarıp Allah’ın hükümlerini hâkim kılmak içindir. Böyle yüce bir zat; kötülüklerin, günahın ve zulmün kaynağı olana asla biat etmez.

İmam Hüseyin (a.s) diğer bütün Müslümanlardan çok farklıydı. O nübüvvet evinin bir parçası, risaletin madeni, meleklerin gelip gittiği yer ve Peygamber’in (s.a.a) kızının İmam Hasan'dan sonra kalan tek evladıydı.

Hazret durakların birinde ünlü şair Farazdak'a şöyle buyurmuştur: "Bu halk; Allah'a itaat etmeyi bırakıp şeytana ibadet etmeye başlamış, açıkça günah işleyip ilahi sınırları aşmaktadır, içki içip fakirlerin ve yetimlerin hakkını yemededir. Bu durumda din ve izzet için, Allah kelimesinin yücelmesi için kıyam edecek olan sadece benim." [4]

İş, Yezid'in kendisini Peygamber’in (s.a.a) halifesi Müslümanların dini ve siyasi önderi unvanında ilan etmesine kadar vardı. Bu durum karşısında İmam’ın yapabileceği tek şey bu hilafeti onaylamamak, İslam âlemini bu büyük tehlikeye karşı uyarmak, Yezid hükümetinin meşru olmadığını açıklamak ve kıyam etmekti. Zira İmam Hüseyin’in (a.s) veya diğer önde gelen sahabelerin ve tabiinin biat etmesi demek, Yezid hükümetini onaylamak demekti. Bu da hilâfetin çizgisinin değişmesi, Müslüman liderliği kriterlerinin iptali ve toplumun dalâlete doğru sürüklenmesi demekti. Bu biat, ilahi insanların boynunda ateşten zincirler gibidir, onlar için dağlardan daha ağır ve en şiddetli azaplardan çok daha zordur.

İmam Hüseyin (a.s) bu mantıkla kıyam etti, bu sözünde büyük bir kararlılıkla durdu ve şöyle buyurdu: "İmam; sadece Allah'ın kitabını uygulayan, adaleti sağlayan, hak dine teslim olup ve yalnız Allah için çalışan kimseden başkası olamaz." [5]

Aşura meydanında zulüm, işkence ve musibet her taraftan üzerine gelirken bile, yine bu sözünü tekrarlıyordu:

"Allah'a yeminler olsun ki yüzüm kanlar içinde Rabbimle görüşene kadar bu insanların isteklerini asla yerine getirmeyeceğim."

İmam Hüseyin'in (a.s) dönemini ve o zamanki İslam toplumunu tarafsızca daha iyi anlamak için, Ehlisünnet düşünürlerinden Seyyid Kutub’un şu sözlerine dikkat edelim:

"Emeviler hükümeti İslami bir hükümet değildi, aksine vahiy mantığından uzak, saltanat ve baskı rejimiydi. Emevi saltanatı tamamen cahiliyet döneminin düşünce yapısı ve sisteminden kaynaklanmaktaydı.

Ümeyyeoğullarının hükümetinin, ne üzere kurulu olduğunu anlamamız için Muaviye'nin Yezid'e biat alma şekline dikkat etmemiz yeterlidir. Muaviye, halktan bazı grupların toplayarak Yezid’e biat hakkında görüşlerini almak istedi. İçlerinden Yezid b. Megfe'e denilen bir şahıs kalkarak şunları söyledi: Emirelmüminin budur (Muaviye’ye işaret etti), eğer Muaviye ölürse Emirelmüminin şudur (Yezid'e işaret etti) ve kim Yezid’i halife olarak kabul etmezse hakkı budur (kılıcına işaret etti). Sonra Muaviye ona oturmasını söyledi."

Seyyid Kutub, daha sonra Muaviye'nin Mekke'de nasıl kılıç, kandırma, tehdit ve zorla biat aldığını yazıyor. [6]

Yezid'in de nasıl kişiliksiz, içkici, zinakâr ve namaz kılmayan birisi olduğunu dedikten sonra şunları ekliyor.

"Yezid'in yaptığı kötü işlerden bazıları şunlardır. Hz. Hüseyin'i öldürmek, Kâbe’yi mancınıklardan fırlattığı taşlarla yıkıp yakmak, Hirre vakasında binlerce Müslüman’ın canına kıyıp malına ve namusuna tecavüz etmek. Kim onun hakkında ne derse asla abartı olmaz, Yezid'in halife olarak tayin edilmesi İslam’ın kalbine, İslam’ın sistemine ve İslam’ın hedeflerine vurulmuş en büyük darbeydi." [7]

Muaviye'nin hükümet döneminde, İslam'ın yönetim şekli günbegün hızla değişim içerisindeydi. Muaviye bu değişimi Yezid’i veliahdı olarak atamasıyla tamamladı. İşte bu Seyyid Kutub'un deyimiyle İslami sisteminin kalbine vurulmuş bir darbeydi, bu durum karşısında İmam Hüseyin’in (a.s) vazifesi İslam’ın bedenine vurulan bu darbeleri iyileştirmek, halka bu tür hükümet sisteminin meşru olmadığını ve İslam-i hükümet modeliyle uyuşmadığını göstermekti.

Hz. Hüseyin (a.s), kıyamıyla, İslam dininin Yezid rejimi hakkındaki görüşünü ameli olarak gösterdi. İmam’ın biat etmesi veya sessiz kalması halinde halk tamamen şaşkınlığa düşecekti. İslam hakkında yanlış düşüncelere kapılacaklardı, bunun sonucunda zaten İslam kalmayacaktı.

Ehli Sünnet düşünürlerinden Muhammed Gazali, Emevilerin yaptığı yanlışlar hakkında şunları yazıyor:

"Gerçekte İslam, Emevi fitnelerinden o kadar darbe aldı ki, İslam’ın yerine başka bir mektep olsaydı çoktan yok olmuştu."

Eğer bu rejime karşı İmam Hüseyin kıyam etmemiş olsaydı, gerçek yüzleri ortaya çıkmayacaktı ve sonraları Allah’ın dininin ve İslami sistem yok olacaktı.

.

[1] Maktel-i Harezmî, c. 2, s. 58.

[2] Tarih-i Yakubi,c. 2, s. 15.

[3] Maktel-i Harezmî, s. 184.

[4] Tezkiretu’l-Havas, s.  252.

[5] Tarih-i Taberi, c. 4, s. 262.

[6] el-Adaletu’l-İctimaiyye fi’l-İslam, s. 180.

[7] el-Adaletu’l-İçtimaiyye fi’l-İslam, s. 181.

Editör: Hasan Bedel