.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
.
Soru: Şia ulemasının felsefi geleneği kaybetmeden günümüze kadar gelmesi ve ilk günkü tazeliğini koruması Ehl-i Sünnet'e olan bir tepki midir? Yoksa bunu hazırlayan sebepler başka sebepler mi söz konusudur? Tüm İslâm dünyası felsefî dürünceye kapılarını kapatmasına rağmen, bir Şia'nın bu konudaki tazeliğinin nedenleri...
Meşşâî ve İşrakî felsefeler taban tabana zıt iki ekol olmasına rağmen, Şia içerisinde barıştırılması nasıl başarılmıştır...
Suruş'un Şia ulemasınca taşlandığı doğru mu? Yoksa aykırı olmasına rağmen bu kişinin fikirlerini anlatmasına izin veriyorlar mı?
Cevap: Kısaca söylemek gerekirse felsefî geleneğin Şia'da kabul görüp gün geçtikçe gelişmesinin en önemli nedeni, bu mektepte akla ve aklî verilere gösterilen ve eşi başka hiç bir mektepte bulunmayan önemden ibarettir. Bildiğiniz gibi felsefi konularda ve düşüncelerde akıl, vazgeçilmez bir unsurdur. Evet, Şia'nın en önemli hadis kaynağı olan "el-Kâfî"nin akıl kitabıyla başlaması bunun bariz bir göstergesidir.
"İşrâk ve Meşşâ" ekollerinin nasıl barıştırıldığı meselesine gelince, bildiğiniz gibi İşrakî ekolde meselelere daha çok irfanî ve şuhudî açıdan yaklaşılmakta, Meşşâ' felsefesinde ise mihver akli istidlaller ve verilerdir.
Mollâ Sadrâ'dan önce birçokları, bu iki görüş tarzının birbiriyle çeliştiği ve bir yerde buluşmalarının mümkün olamayacağı kanısındaydılar; fakat Merhum Mollâ Sadrâ "Hayır bunların hepsi aynı hakikatleri beyan etmekte, hepsi sonuçta aynı yere çıkmaktadır; ancak yöntem ve vesileleri farklıdır. Birisinde akıl ve istidlâl yoluyla evrenin hakikatleri izah edilmeğe çalışılmakta, diğerinde ise seyr u süluk neticesinde saflaşmış kalpte hâsıl olan nurâniyyetle, ârifin keşf u şuhûd yoluyla hakikatlere vâkıf olmasından bahsedilmektedir. Bir başka deyişle birisi akıl ve istidlâl yoluyla hakikatleri anlıyor, biliyor; diğeri ise nuranî kalbiyle onları buluyor, görüyor. İşte Mollâ Sadrâ'nın hüneri burada ortaya çıkmaktadır. O, o güne kadar âriflerin keşf yoluyla ortaya koydukları ve birçokları tarafından kabul edilmeyen iddiaların birçoğunu, felsefî istidlâllerle delillendirmeği başarmış ve böylece onların değil birbirine zıt olması, tam aksine birbirini desteklediğini ortaya koymuştur. Tabi bu arada Kur'ân ve hadislerden de bu doğrultuda yeteri kadar yararlanmayı da ihmal etmemiş ve "Kur'ân, İrfân ve Burhân, birbirinden ayrı şeyler değildir" hakikatini ispatlamayı becermiştir.
Bu ve benzeri konular hakkında daha detaylı ve doyurucu bilgiler istiyorsanız, Merhum Allâme Tabâtabâî'nin "Söyleşiler" isimli kitabını ve Şehid Mutahharî'nin "Felsefi Makaleler" isimli iki ciltlik eserini okumanızı tavsiye ediyorum. Bu kitaplar "İnsan Yayınları" tarafından Türkçeye kazandırılmıştır.